Şam’da Yeni Dönem: ABD, Ahmed eş-Şara ve Mazlum Abdi Masada

Araştırmacı Ali Akbaba, Suriye’de Şam yönetimi ile SDG arasındaki yeni müzakere sürecini Fokus+ için inceledi.
ali-akbaba
Şam’da Yeni Dönem: ABD, Ahmed eş-Şara ve Mazlum Abdi Masada

09.10.2025 - 16:06  |  Son Güncellenme: 09.10.2025 - 16:10

Suriye sahasında son günlerin en dikkat çekici gelişmesi, Şam yönetimi ile SDG arasında gerçekleşen üst düzey temaslar oldu. Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ABD’nin özel temsilcisi Tom Barak ve CENTCOM Komutanı Amiral Brad Cooper’ı Şam’da kabul etti. Görüşmede Dışişleri Bakanı Esad Şibani, Savunma Bakanı Merhef Ebu Kasra ve Genel İstihbarat Başkanı Hüseyin Selame de hazır bulundu.

Görüşmelerin merkezinde, 10 Mart Anlaşması’nın uygulanması, sahadaki çatışmaların durdurulması ve siyasi sürecin yeniden canlandırılması yer aldı. Taraflar, Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini koruma konusunda mutabık kaldıklarını açıkladı.

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara aynı gün SDG Komutanı Mazlum Abdi ile de Şam’da bir araya geldi. Görüşmeye ABD temsilcilerinin de katılması, sürecin Washington denetiminde yürüdüğünü gösterdi. Halep’teki askeri tırmanışın hemen ardından yapılan bu temas, çatışmaların durdurulması açısından kritik önem taşıyor.

Savunma Bakanı Merhef Ebu Kasra ile Mazlum Abdi arasında gerçekleşen ön görüşmede, kuzey ve kuzeydoğu Suriye genelinde kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Ancak sahadaki gözlemler, ateşkesin kırılgan olduğunu ortaya koyuyor.

Halep’in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde son haftalarda artan çatışmalar, bölgede sürekli bir tedirginlik ve korku atmosferi yaratmış durumda. Bu durum yalnızca güvenliği değil, bölgedeki eğitim, yatırım ve ekonomik gelişim süreçlerini de doğrudan tehdit ediyor.

ABD, Şam–SDG hattında süreci yönetirken dikkatli bir denge politikası izliyor. Washington, SDG’nin varlığını bir denge unsuru olarak korumak isterken, bu yapının Suriye’nin bütünlüğünü tehdit edecek ölçüde güçlenmesini istemiyor. Ancak bu denge siyaseti, sahada kalıcı bir çözüm üretmek yerine, çatışmayı yalnızca erteliyor.

Kuzeydoğu’daki kalkınma krizi

Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan Rakka, Deyr ez-Zor ve Haseke bölgeleri, ülkenin tarım ve petrol kaynaklarının büyük bölümünü barındırıyor. SDG’nin bu alanlardaki kontrolü, Suriye ekonomisini güçlendirmek yerine, halkı ekonomik baskı altında tutan bir araç hâline gelmiş durumda. Kaynaklar, üretim ve gelir halkın yaşamını iyileştirmeye değil, bölgedeki güç dengelerini sürdürmeye hizmet ediyor.

Bu tablo, Suriye’nin kalkınma hedeflerine ciddi bir engel oluşturuyor. Eğitim yatırımlarının durması, işsizlik oranlarının yükselmesi ve halkın devlet kurumlarına olan güveninin azalması, kuzeydeki kırılgan yapının en somut sonuçları arasında.

PYD’nin siyasi ve sosyolojik karşılığı konusunda Suriye kamuoyunda ciddi soru işaretleri var. Ne güçlü bir ideolojik temele sahip ne de halk içinde derin bir siyasal tabanı bulunuyor. PYD’nin kontrolündeki askeri gücün önemli bir kısmını, ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle örgüte katılan aşiret gençleri oluşturuyor.

Bu durum, SDG’nin “yerel meşruiyet” iddiasını zayıflatıyor. Halk, yönetimin demokratik veya ulusal bir proje yerine dış güçlerin yönlendirmesiyle hareket ettiğini düşünüyor. Dolayısıyla SDG’nin varlığı, yalnızca askeri bir yapı değil, aynı zamanda toplumsal bir kırılma noktası hâline gelmiş durumda.

Suriye’deki bu tablo, yalnızca ülke içi bir mesele değil; bölgesel dengeler açısından da ciddi riskler içeriyor. İsrail’in desteklediği “Davudi Koridoru” projesi, kuzeydoğu Suriye’deki gelişmeleri kendi güvenlik stratejisiyle ilişkilendiriyor. SDG’nin bu koridor üzerindeki pozisyonu, Suriye’nin yanı sıra Türkiye ve bölge ülkeleri için de bir güvenlik endişesi yaratıyor.

ABD’nin kırılgan denge stratejisi

Ankara, SDG’nin varlığını ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görüyor. Özellikle Halep’in kuzey mahallelerinde yaşanan gerilimler, Türkiye sınırına yakın bölgelerde istikrarsızlık zinciri oluşturma potansiyeli taşıyor.

Bu nedenle ABD’nin bölgede yürüttüğü “denge politikası”, aslında riskleri donduran ama çözmeyen bir strateji olarak değerlendiriliyor. Suriye’nin kuzeyinde oluşan güç boşluğu, dış aktörler için bir etki alanına dönüşmüş durumda.

Şam ile SDG arasındaki görüşmeler, kısa vadede sahada bir rahatlama yaratsa da, kalıcı bir çözüm üretmekten uzak. 10 Mart Anlaşması hâlâ masada bir umut olarak dursa da, taraflar arasındaki güven eksikliği ve dış müdahaleler bu umudu zayıflatıyor.

Kuzeydoğu Suriye bugün sessiz, ama bu sessizlik kırılgan. Eğitimden ekonomiye kadar her alanda yaşanan tedirginlik, ülkenin geleceğini belirsizliğe sürüklüyor. Kalıcı istikrarın yolu, dış baskılardan arınmış ulusal bir uzlaşıdan geçiyor. Aksi hâlde, her geçici ateşkes yeni bir fırtınanın sessiz habercisi olmaktan öteye gidemeyecek.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.