Bağdat Tahran'dan Sessizce Uzaklaşırken: İran Neden Geri Adım Atıyor?

Araştırmacı Enes Kılıç, Irak’ın İran etkisinden adım adım uzaklaşarak daha bağımsız ve dengeli bir dış politika inşa etme sürecini Fokus+ için inceledi.
Enes Kılıç
Bağdat Tahran'dan Sessizce Uzaklaşırken

29.07.2025 - 16:17  |  Son Güncellenme: 04.09.2025 - 17:05

İran’ın Irak’taki yirmi yıllık etkisi çatırdamaya başladı. Bağdat, uzun yıllar boyunca İran ekseninde hareket eden dış politikasında yeni bir rota çiziyor. Bu değişim sadece içerideki siyasi dengeleri değil, bölgedeki güç ilişkilerini de yeniden şekillendiriyor. İran ise bu mesafelenmeye alışılmışın dışında sessiz kalıyor. 

Washington-Bağdat hattında dikkat çeken son temaslar da bu yeni sürecin habercisi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ile yaptığı telefon görüşmesinde, İran destekli Haşdi Şaabi’nin yasal statüsünü tanıyan yasaya karşı çıktıklarını iletti. Rubio, görüşmenin ardından X hesabında yaptığı açıklamada, "İran’ın zararlı etkisinden arınmış, müreffeh bir Irak'ı destekliyoruz" ifadelerini kullandı. 

İran’ın Irak’ta kök salan etki ağı 

İran-Irak ilişkilerinin bugünkü formunu kazandığı dönüm noktası, 1980–88 savaşı sonrasında değil, 2003’teki ABD işgaliyle şekillendi. Saddam Hüseyin'in devrilmesiyle yaşanan siyasi boşluk, İran’a yeni bir alan açtı. Amerikan ordusunun sahadaki kontrolü sağlamada zorlandığı ortamda, İran siyasi vekiller ve milis gruplar aracılığıyla Irak’a hızla yerleşti. 

Tahran’ın stratejisi netti: Bağdat’ta kendisine düşman bir yönetimin iktidara gelmesini engellemek, Suriye ve Lübnan’a uzanan kesintisiz bir kara koridoru kurmak ve Irak devlet yapıları üzerinden ABD yaptırımlarını etkisiz hale getirmek. Bu amaç doğrultusunda onlarca Şii parti ve milis yapı desteklendi, İran’ın bölgedeki etkisi kurumsal hale getirildi. 2018 tarihli bir ABD Kara Kuvvetleri raporu, İran’ı Irak Savaşı’nın "tek kazananı" olarak tanımlıyordu. 

Sessiz çatlaklar: İran’a yakın yapılar geri çekiliyor 

Ancak bu derin nüfuz, son yıllarda halktan ve siyasetten gelen tepkilerle sarsılmaya başladı. 2019’dan itibaren ülke çapında yayılan gösterilerde İran karşıtı sloganlar dikkat çekti. Göstericiler sadece Irak’taki yolsuzluğu değil, bu sistemin arkasındaki İran etkisini de hedef aldı. Bu gelişmeler İran’ın kamuoyu nezdindeki meşruiyetini ciddi biçimde aşındırdı. 

Son olarak İran’ın İsrail ve ABD ile yaşadığı kısa süreli Nisan 2025 geriliminde, Bağdat yönetimi sadece sembolik bir destek sundu. İran’a bağlı Iraklı milis gruplar, daha önceki benzer krizlerde olduğu gibi ABD üslerine saldırmak yerine sessiz kalmayı tercih etti. Bu tavır, Tahran’ın artık yerel müttefikleri üzerindeki kontrol gücünü kaybetmeye başladığını ortaya koyan göstergelerdendi. 

Seçimler ve koalisyon dengeleri İran’ın aleyhine dönüyor 

İran yanlısı siyasetin gerilemesi, Kasım 2025’te yapılması planlanan Irak parlamento seçimlerinde netleşebilir. Başbakan Sudani’nin liderliğindeki koalisyonun temel taşlarından biri olan, geleneksel olarak İran’a yakın duran büyük partilerden biri seçimlere katılmayacağını açıkladı. Bu karar, parti içi zayıflamanın ve kamu desteğinin eridiğinin açık bir göstergesi olarak yorumlanıyor. 

Bölgedeki genel eğilim de benzer yönde. 2022’de Lübnan’da yapılan seçimlerde, İran destekli Hizbullah’a karşı çıkan adaylar ciddi kazanımlar elde etti. Bu sonuçlar, sadece Irak’ta değil, genel olarak İran’ın bölgesel vekil siyasetinin halk desteğini yitirmeye başladığını gösteriyor. İran’ın "direniş ekseni" içinde yer alan yapıların geleceği, artık eskisi kadar sağlam değil. 

Bağdat’ta karar vericiler yönünü değiştiriyor 

Irak’ta İran’a mesafe koyma kararı sadece dış baskılarla değil, kamuoyu dinamikleri ve güvenlik hesaplarıyla da bağlantılı. Özellikle genç kuşak, İran’ın Irak’taki rolünü müdahaleci ve istikrarsızlaştırıcı olarak görüyor. Bu kuşak, ülkenin yeniden başka bir bölgesel çatışmanın parçası haline gelmesini istemiyor. 

Öte yandan, İran’ın kendi müttefiklerini koruma kapasitesine dair şüpheler de artıyor. Son iki senedir İsrail’in İran içinde ve dışında yüzlerce hedefi etkili biçimde vurması ve İran’ın bu saldırılara güçlü bir yanıt verememesi, Tahran’ın caydırıcılığına gölge düşürdü. Irak’taki milis gruplar artık İran’dan gelen direktiflerle değil, sahadaki realiteyle hareket ediyor. İran desteğiyle kurulan yapılar, stratejik olarak yeni arayışlara yöneliyor. 

Washington’a doğru atılan adımlar 

Irak, dış politikada rotasını sadece İran’dan uzaklaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda ABD ile ilişkileri güçlendirmeye çalışıyor. Ocak ayında Trump döneminden kalma bir tutuklama emri kaldırıldı. Aynı dönemde Hizbullah tarafından alıkonulan bir Amerikan akademisyenin serbest bırakılması için arabuluculuk yapıldı. 

Irak yönetimi ayrıca ABD’nin Irak’taki en yakın müttefiki olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle ilgili uzun süredir tıkanan bütçe anlaşmasını da onayladı. Bu gelişmeler, Washington’a yönelik siyasi jestlerin ötesine geçiyor. Bağdat yönetimi, Tahran’la arasına mesafe koyarken, ABD ile daha pragmatik ve yapıcı bir ilişki kurma niyetinde. 

Tahran’ın sessizliği: Zorunlu geri çekilme 

Tüm bu gelişmelere rağmen İran cephesinden sert bir tepki gelmemesi dikkat çekiyor. İran Devrim Muhafızları Ordusu, son dönemde İsrail’in gerçekleştirdiği suikast ve operasyonlarla büyük darbeler aldı. Özellikle dış operasyonlardan sorumlu bazı üst düzey isimlerin kaybı, bölgesel ağların koordinasyonunu zorlaştırdı. 

Aynı zamanda İran ekonomisi, 12 günlük İsrail savaşının etkileri, yüksek enflasyon ve sosyal huzursuzlukla baş etmekte zorlanıyor. Ülke içinde İran’ın kendi savunması ve altyapısı çökerken, milyarlarca dolar neden dış politika enstrümanlarına harcandığı artık uzunca bir süredir sorgulanıyor. Bu sorgulama, İran’ın dış politikada daha temkinli adımlar atmasına neden oluyor. 

Tahran’ın yeni söylemi milliyetçilik mi? 

İran yönetimi, yıllardır sürdürdüğü "devrim ihracı" çizgisinden kısmen uzaklaşıyor. Bunun yerine, daha ulusalcı ve kültürel temaları öne çıkaran bir dil kullanılıyor. Tahran sokaklarında İslamiyet öncesi Pers tarihine ait figürlerin yer aldığı duvar resimleri artıyor. 

Haziran ayında, uzun süredir ortalıkta görünmeyen Dini Lider Ali Hamaney, "İran" adlı milliyetçi şarkının sahnelenmesini bizzat talep etti. Bu şarkı özellikle gençler arasında popüler. Bu tür semboller, İran’ın dışarıda genişlemeci politikalar yerine içeride kimlik inşasına yöneldiğini gösteriyor. Yeni dönem, ideolojik dayanışma yerine iç bütünlüğü önceleyen bir dış politika anlayışıyla şekilleniyor. 

Haşdi Şaabi: yapısal karmaşa, İran için zayıf kaldıraç 

İran’ın Irak’taki başlıca vekil gücü olan Haşdi Şaabi ile Lübnan’daki Hizbullah’la arasında ciddi farklar var. Hizbullah merkeziyetçi, disiplinli ve siyasi olarak tek bir çizgide hareket ederken, Haşdi Şaabi yaklaşık 240 bin savaşçıdan oluştuğu söylenen dağınık ve parçalı bir yapı. Bu milis ağı, sık sık kendi içinde çelişiyor ve zaman zaman hükümetle bile gerilim yaşıyor. 

Ayrıca örgüt, yasal bir çerçeveye sahip olsa da, bağımsız hareket etme eğiliminde. Bazı gruplar ABD üslerine saldırı düzenlerken, diğerleri bundan uzak duruyor. İran’ın bu gruplar üzerindeki etkisi artık mutlak değil. Son kriz esnasında Haşdi Şaabi’nin sessiz kalması da bu parçalanmış yapının ve İran’ın azalan etkisinin bir yansıması. 

Yol ayrımı: Kırılma değil, kontrollü ayrışma 

Tüm bu gelişmeler, Irak ile İran arasında ani bir kopuştan ziyade, kontrollü ve temkinli bir ayrışmaya işaret ediyor. Mezhebi bağlar, ekonomik ilişkiler ve sınır komşuluğu, İran’ın Irak’taki varlığını tamamen silmeyecek. Ancak İran’ın artık bölgede tartışmasız bir güç olarak görülmediği de açık. 

Bağdat yönetimi, egemenliğini yeniden tanımlıyor. Tahran ise kendi sınırlarını kabul etmek zorunda kalıyor. Yeni dönem daha sessiz, daha işlemsel ve daha sınırlı bir ilişki modelini beraberinde getiriyor. İki ülke arasındaki yeni denge, artık ideolojik birlikten değil, karşılıklı zorunluluklardan besleniyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.