Siyasi Araştırmacı: Filistinlilerin Dönüşü İsrail’in Savaşı Kaybettiğini Gösteriyor


Filistinli yazar ve siyasi araştırmacı Abdullah Aqrabawi, savaş sırasında yerinden edilen binlerce Filistinlinin Gazze Şeridi’nin kuzeyine geri dönmesinin, İsrail’in savaştaki hedeflerine ulaşamadığının bir göstergesi olduğunu söyledi.
Aqrabawi konuya ilişkin Fokus Plus’a verdiği röportajda, bu durumun Gazzelileri zorla yerinden ettikten sonra bölgede yerleşim birimleri kurmayı hayal eden İsrail’deki aşırı sağcılara ağır bir darbe niteliğinde olduğunu vurguladı.
Varılan ateşkes anlaşması kapsamında, Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönüşlerinin İsrail içinde büyük tepkilere yol açacağını da belirtti.
Öte yandan Aqrabawi, Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki evlerine geri dönmelerinin, tehcir edilmeleri ihtimaline yönelik her türlü tartışmayı sona erdirdiğini söyledi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze sakinlerinin Mısır’daki Sina Yarımadası ve Ürdün’e yerleştirilmesi yönündeki son açıklamalarının da bu bağlamda olduğuna dikkat çekti.
Aqrabawi, geri dönüşe dair görüntülerin Filistinlilerin toprakları ve kimliklerine olan derin bağlılığını yansıttığını ve Filistin diasporasının vatanlarına geri dönüşün gelecekte gerçekleşebileceğine dair umudunu canlandırdığını da ekledi.
Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin kuzeye geri dönüşünün siyasi ve insani açıdan sonuçları nelerdir?
"Filistinlilerin geri dönüşü, İsrail’deki aşırı sağcıların yerleşimci projesinin başarısızlığa uğramasıyla birlikte bu savaşın net bir şekilde sona ermesini temsil etmesi nedeniyle siyasi açıdan önemli.
İsrail, 1948 senaryosunu (Nekbe) tekrarlamayı planlasa da, savaş sırasında Filistinlileri yerinden etmeyi başaramadı ve Gazze’nin kuzeyinde bir tehcir modeli oluşturamadı. Çünkü bu kez, Filistinlilerin kararlılığı ve topraklarına olan bağlılıkları ile direnişçilerin İsrail’in savaş makinesi karşısındaki direnci bu planı bozdu.
Siyasi açıdan İsrail, Binyamin Netanyahu tarafından açıklanan, Gazze’yi yeniden işgal ederek güvenlik-politik durumu değiştirmek, Hamas yönetimini ortadan kaldırmak ve rehineleri askeri güç kullanarak geri almak gibi hedeflerine ulaşamadı.
Filistinlilerin geri dönüşü, İsrail’in Batılı ülkeler ve ABD’den aldığı büyük askeri desteğe rağmen hedeflerine ulaşamadığı, bir yıldan fazla süren savaş süresince Filistinlilerin kararlı duruşlarının ardından varılan siyasi bir anlaşmanın sonucunda gerçekleşti.
Bu kararlılık ve dirençleri, Filistinlilerin geri dönüşünü değerli kıldı ve İsrail’in bölgede yeni bir siyasi durum dayatamayacağını gösterdi.
İnsani düzeyde ise, geri dönen Filistinliler sürekli olarak “Ölsek bile bir daha evlerimizden çıkmayacağız” gibi ifadeler kullanarak, topraklarına tutunmanın önemine dair derin bir farkındalığı gösterdiler.
Daha önce tehcir edilmenin dehşetini yaşayan Filistinliler, kimliklerini korumanın ve topraklarını kaybetmelerine yol açabilecek tehcir ve zorunlu göç senaryolarının tekrarlanmasını önlemenin tek yolunun topraklarına tutunmak olduğunun farkına vardı.
Ancak İsrail’in savaşının yol açtığı yıkımın büyüklüğü nedeniyle geri dönüş büyük zorlukları da beraberinde getiriyor. Evlerinin yıkıldığını gören insanların tepkileri, Filistinlileri topraklarında tutabilmek ve evlerinde istikrara kavuşturmak için insani ve ekonomik desteğe duyulan acil ihtiyacı yansıtıyor. Bu sadece insani boyutla sınırlı değil, aynı zamanda İsrail’i zayıflatacak ve istikrarını olumsuz yönde etkileyecek iç yankılara yol açacak bir stratejidir. Bu durum aynı zamanda bölgedeki diğer bölgesel güçlerin çıkarlarına hizmet edecektir."

Neredeyse tamamen yıkılmış olmasına rağmen, Filistinlilerin Gazze şehri ve kuzeye dönme ısrarını nasıl açıklayabiliriz?
"Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönüş konusundaki ısrarı, başka bir seçenek ya da alternatif yokluğundan değil, daha ziyade sağlam bir duruştan ve derin dini, kültürel ve sosyal boyutlardan kaynaklanan bilinçli bir karardır.
Savaşın başlamasından bu yana Filistinlileri tehcir etmek için çok sayıda teklif ve girişimde bulunuldu. Bunlar arasında eski ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Filistinlileri Sina’ya ya da başka ülkelere yerleştirme planının yanı sıra Netanyahu hükümetinin Filistinlileri çeşitli ülkelerde gönderme girişimleri de yer alıyor. Ancak Filistinliler, topraklarına olan bağlılıklarını vurgulayarak, tüm bu seçenekleri reddetti.
Filistinlilerin topraklarına olan bağlılıkları ekonomik ya da çıkar temelli boyutlarla sınırlı olmayıp, bilakis bu toprakların doğal bir parçası olduklarına dair inançlarını yansıtıyor.
Topraklarıyla kurdukları ilişki, derin dini boyutlara kadar uzanıyor. Gazze ve Aşkelon’daki varlıklarını, Kudüs’ü korumaya yönelik bağlılıklarının bir parçası olarak görüyorlar. Bu inanç da onların kararlılıklarını pekiştiriyor ve dolayısıyla onları topraklarından söküp atma fikrini imkansız kılıyor.
Filistinliler, özellikle 1948 yılında topraklarından zorla tehcir edildiklerinde yaşadıkları acı deneyimden ve son yıllarda diğer Arap halklarının başına gelen yerinden edilme dehşetine tanık olduklarından, tehcir edilmenin feci sonuçlarının farkındalar. Bu durum kolektif bilinçlerinde, tehcir edilmenin kimlik kaybına ve toplumsal parçalanmaya yol açtığı fikrini pekiştirdi. Bu nedenle tehcir planlarını tamamen reddediyorlar.
Neredeyse tamamen yıkılmış olmasına rağmen, Filistinlilerin kuzeye geri dönüşü, Siyonist yerleşim projesine meydan okuyan açık bir siyasi mesaj gönderiyor. Aynı zamanda işgalcilerin Filistinlileri topraklarından etme ve yerlerine Yahudi yerleşimcileri yerleştirme girişimlerinin başarısız olduğunu vurguluyor.
Gazze halkının kararlılığı, Batı Şeria ve 1948’de işgal edilen topraklardaki Filistinlilere büyük bir moral desteği sağlıyor, onları kararlılıklarını korumaya ve yaklaşan yerleşim planlarına karşı koymaya teşvik ediyor."

Bir buçuk yıl boyunca maruz kaldıkları soykırım savaşına rağmen, Gazzelilerin kuzeye geri dönüş görüntüleri İsrail içinde ne gibi tepkilere neden olur?
"Filistinlilerin geri dönüşü İsrail’deki sağcı yerleşimci hareketine büyük bir darbe vuracak ve büyük bir tepkiye neden olacaktır. Bu geri dönüş, Filistin halkının karşısındaki iki ana akım olan “dini Siyonizm ve aşırı milliyetçi radikal sağı” başarısızlığa uğrattı. Bu hareketler, kendi ideolojilerine hizmet eden bir durumu dayatmak için yerleşim ve tehcir projelerine bel bağlamıştı. Tüm yıkıma rağmen Filistinlilerin kuzeye geri dönüşü, bu yayılmacı projeyi etkili bir şekilde sona erdirdi ve aşırı sağın hırslarına son verdi.
Diğer yandan İsrail ordusu da, bu uzun savaştan eli boş çıktı. Hamas’ı ortadan kaldırma ve Filistinlileri tehcir etme hedeflerine ulaşamadı. Gazzelilerin geri dönüşü, ordunun zayıflığını ve kontrolünü dayatmadaki yetersizliğini vurguladı. Aynı zamanda ordunun ve ülkeyi yöneten sağcı hükümetin statüsünü de zayıflattı.
İster Gazze savaşında, ister 7 Ekim olaylarında olsun, ordunun başarısızlıkları, askeri kurum içinde istifalar ve görevden almalar da dahil olmak üzere ciddi yansımalara yol açacak ve askeri liderlerin bu boşluklarının nasıl doldurulacağı konusunda tartışmalar ortaya çıkacaktır.
Bu bağlamda, aşırı dinci hareket ve dini Siyonizm, ideolojik olarak sadık unsurları öne çıkararak, ordu içindeki nüfuzlarını güçlendirmek için bu krizden faydalanmaya çalışacaktır. Bu durum da, ABD askeri ve güvenlik kurumlarıyla bağlantılı seküler eğilimi temsil eden “derin devlet” ile iç çatışmanın tırmanmasına yol açacaktır.
Bu gerilimler, İsrail’i 7 Ekim olaylarından önceki bölünmüşlük durumuna geri götürüyor. Çünkü aşırı sağ, devlet ve ordunun kimliğini daha dindar ve radikal hale getirerek değiştirmeye çalışıyor.
Öte yandan İsrail kamuoyu, Filistinlilerin dönüşlerine dair görüntüleri hükümet ve ordunun başarısızlığı olarak görüyor. Bu durum, Netanyahu’yu büyük bir siyasi ve halk baskısı altına sokuyor ve İsrail rejimi içindeki bölünmeleri derinleştiriyor.
Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönüşü sadece geçici bir sahne değil, İsrail varlığının temellerini sarsan ve politikalarının başarısızlığını ortaya koyan tarihi bir andır."
Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönüşü ışığında, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazzelilerin tehcir edilmesine ilişkin açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Gazzeli çocuk, kadın, genç ve erkeklerin güneyden kuzeye doğru Raşid Caddesi’ni aşarken attıkları adımlar, ABD Başkanı Donald Trump’ın son açıklamaları da dahil olmak üzere tüm tehcir etme planlarını ayaklar altına aldı.
Trump’ın açıklamalarına bakıldığında, dini Siyonist yönelimlere sahip, sömürgeleştirmeye inanan, çatışmayı dini terimlerle çerçeveleyen ve Filistinlileri topraklarından sürme fikrini benimseyen ekibinin vizyonlarını yansıtıyor gibi görünüyor. Ancak bu fikirler bilimsel ya da askeri olarak araştırılmamış ya da derinlemesine siyasi tartışmalara konu olmamış, sadece Trump’ın her zamanki gibi duyup tekrarladığı fikirlere benziyor.
Bu tür fikirleri sahada uygulamak son derece zordur ve Filistinlilerin büyük bir kararlılıkla Gazze’nin kuzeyine geri dönüş sahnesi bunu daha da karmaşık hale getiriyor.
Filistinliler, tüm tehcir etme ve soykırım girişimlerine rağmen savaş boyunca direndiler. Geçtiğimiz Mayıs ayına kadar bu geçiş onlara açıktı ve göç etmeleri yönünde teklifler yapıldı, ancak Filistin halkı bunları reddetti. Gazze Şeridi’ni terk edenler bunu tıbbi tedavi veya eğitim gibi insani nedenlerle yaptı. Bu da zorla tehcir etme fikrinin Filistin zihniyetinde temelden reddedildiğini teyit ediyor.
Halkın direndiği, direnişin yenilmediği, Filistinli tutukluların serbest bırakılması ve Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönüş gibi somut kazanımlar elde edilen 15 aylık bir savaşın sonucunda Filistinlilerin tehcir edilmesi nasıl düşünülebilir?
Filistinliler için savaşın sonucu, ABD ya da İsrail’in nasıl gördüğünden bağımsız olarak, kararlılık ve zaferdir. Trump’ın açıklamaları Filistin gerçekliğine ya da savaşın sonucuna dair doğru bir anlayışı yansıtmıyor. Bölgesel düzeyde Mısır ve Ürdün, Gazzelileri kabul etmeyi kategorik olarak reddetti. Bu durum, söz konusu projelerin Filistin davası ve bölgenin istikrarı için oluşturduğu tehlikenin farkında olduklarını gösteriyor."

Gazzelilerin kuzeye dönüşü, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını gerçekleştirme umutlarını nasıl etkiliyor?
"Filistinlilerin Gazze Şeridi’nin kuzeyine dönüş sahnesi iki farklı hayali canlandırdı. Bunlardan ilki, Filistinlilerin hayal gücüdür. Zira bu dönüş sahneleri, ben de dahil olmak üzere yurtdışındaki Filistinlilerin on yıllardır hayalini kurduğu geri dönüşü temsil ediyor. Bu sahne sanki gerçekleşen bir rüya gibiydi ve milyonlarca kişinin kafasında karmaşık duygular bıraktı. Bu sahneleri gören birçok Filistinli büyükanne ve büyükbaba torunlarına anlattıkları gibi “ülkelerine nasıl dönecekleri ve dönüş sahnesinin nasıl olacağını” hayal ederek gözyaşı döktü.
Bir diğeri ise Filistinlilerin topraklarına geri dönüşüne ilişkin saplantıya odaklanan İsraillilerin hayal gücüdür. Filistinlilerin kuzeye doğru dönüş sahnesi İsraillileri rahatsız ediyor. Çünkü bu toprakların sahibi olmadıklarını ve devletlerinin bir halkı yerinden etmek üzerine kurulduğunu anlıyorlar.
7 Ekim olayları, devletlerinin çöküşü, güvenlik duvarlarının yıkılışı ve kendilerini koruyan ordunun yenilgisi olmak üzere, İsraillilere her zaman kaçınmaya çalıştıkları korkunç bir görüntü sundu.
Bugün Filistinlilerin geri dönüşüne dair sahneler bu saplantıyı derinleştiriyor. Çünkü Filistinlilerin bir gün tamamen geri dönme ihtimallerini gösteriyor ve bu da İsraillilerin gelecek korkusunu pekiştiriyor.
Bu sahne aynı zamanda, psikolojik ve manevi düzeyde, yurtdışındaki Filistinlilerin ruhlarında büyük bir etki bıraktı. Çünkü etkili siyasi seçenekleri benimseyerek geri dönüş hayalini gerçeğe dönüştürmek için bir motivasyon oldu.
Bu dönüşe tanıklık eden Filistinli nesiller için bu sahne, insanların kararlılığı karşısında hiçbir şeyin imkansız olmadığının bir kanıtı olarak hafızalarına kazınacaktır."