Pakistan Başkonsolosu: Türkiye’de Kendimizi Evimizde Hissediyoruz


Asya’nın yükselen gücü Pakistan, bulunduğu coğrafya sebebiyle son derece stratejik bir konumda. Çin, Hindistan, İran ve Afganistan gibi önemli ülkelerle sınır komşusu, ayrıca Hint Okyanusu’na kıyısı var. ABD, Çin ve Rusya ile ilişkileri olan Pakistan, küresel güçler arasında da denge siyaseti yürütüyor.
Pakistan’ın bağımsızlığı 23 Mart 1940 tarihinde Lahor şehrinde, egemen bir Müslüman devleti kurulmasını talep eden Lahor Kararı’na dayanıyor. Yine 23 Mart 1956’da ise Pakistan, Anayasasını kabul ederek resmen Cumhuriyet oldu ve “Pakistan İslam Cumhuriyeti” adını aldı. Bu iki önemli olay sebebiyle 23 Mart tarihi Pakistan Milli Günü olarak kutlanıyor.
Pakistan ile Türkiye ilişkileri ise iki ülkenin kuruluşundan öncesine dayanıyor. Türk Kurtuluş Savaşı’nda kardeş Pakistan halkı, Türk yurdunun işgalden kurtarılması sırasında maddi ve manevi olarak desteklerini verdi. Pakistan’ın 1947’de bağımsızlığından sonra iki ülke arasındaki ilişkiler gelişmeye devam etti. Askeri ve ekonomik olarak Türkiye ve Pakistan arasındaki iş birlikleri devam ediyor.
Öte yandan Coğrafi ve tarihsel yakınlıklar, Arap ve Fars dili etkileriyle birlikte, Türkçe ve Urduca arasında önemli ortaklıklar bulunuyor. Örneğin, Türk devletlerinden birisi olan Babür İmparatorluğu döneminde, farklı dillerden gelen askerlerin ve halkın konuştuğu karışık dile “ordu dili” anlamına gelen "zaban-e-urdu" deniyordu. Bu dilsel yakınlık iki ülkenin kültürel diplomasisi etrafında zaman zaman gündeme getirilir. 24 Mart’ta İstanbul’da düzenlenen ve Pakistan’ın Milli Günü’nü kutladığı iftar resepsiyonunda Pakistan’ın Ankara Büyükelçisi Yusuf Cüneyd de yine Urduca ve Türkçedeki ortak kelimelere atıfta bulundu. Bunlardan ilki ise Pakistan’ın diline ismini veren Urdu kelimesi. Urduca’daki “Urdu” kelimesi, Türkçedeki “ordu” kelimesine dayanıyor. Büyükelçi Cüneyd, resepsiyonda yaptığı konuşmada iki dilde 6000’den fazla ortak kelime olduğunu söyledi. Aldığımız bilgilere göre bu konuda bir kitap çalışması da gerçekleştiriliyor.
Pek çok ülkeden başkonsoloslar, diplomatlar ve gazetecilerin katılım sağladığı etkinlikte biz de Fokus+ olarak Pakistan Başkonsolosu Nauman Aslam’a sorularımızı yönelttik.
Pakistan Milli Günü’nün önemi hakkında ne söylemek istersiniz?
“Pakistan Milli Günü, Hint alt kıtasındaki Müslümanların tarihinde çok tarihi ve çok önemli bir andır. Çünkü biz, Müslümanlar ve Hinduların iki farklı millet, iki farklı varlık olduğunu ve bir arada yaşayamayacaklarını öngören bir "iki ulus teorisi" geliştirdik. Alt kıtadaki Müslümanların dini, sosyal ve kültürel uygulamalarını yerine getirebilmeleri için bağımsız bir ülke kurulması son derece önemliydi.
Sonuç olarak, uzun bir mücadelenin ardından, 23 Mart 1940’ta Pakistan Kararı kabul edildi ve Müslüman liderler, Milletin Babası Muhammed Ali Cinnah’ın önderliğinde, alt kıtadaki Müslümanlar için ayrı bir vatan kurulmasına karar verdi. Ve nihayet, Allah’ın lütfuyla, 14 Ağustos 1947’de Pakistan bağımsızlığını kazandı. Şimdi ise dünya milletleri topluluğunda bağımsız bir ulus olarak yerimizi alıyoruz.”
Türkiye-Pakistan ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
“Türkiye ve Pakistan ilişkileri tarihseldir ve birkaç kelimeyle anlatmak, bu ilişkiye haksızlık olur.
Bizim çok köklü, mükemmel ve kardeşçe ilişkilerimiz var ve bununla gurur duyuyoruz. Türkiye’de bulunduğumuzda kendimizi evimizde gibi hissediyoruz ve aynı durum Türk halkı için de geçerli. Çünkü Türk insanıyla tanıştığımızda, kendimizi tanıttığımızda, eğer beni kimse tanımıyorsa bile, sokakta dolaşırken öyle bir sıcaklık ve misafirperverlik gösteriyorlar ki kendimi evimde hissediyorum. Aynı durum Türkiye’de yaşayan Pakistan toplumu için de geçerli ve sayıları her geçen gün artıyor.
Maşallah, şu anda Türkiye’de 15.000’den fazla Pakistanlı yaşıyor ve bugüne kadar hiçbir sıkıntı ya da sorun bildirilmedi. Hepimiz Türkiye’yi seviyoruz, Türk halkı da Pakistan’ı seviyor. Bu ilişkiyi kelimelerle tanımlamak imkânsız, ancak duygularla ifade edilebilir. Elbette çok duygusalız ve yanımızda her zaman böyle güzel ve kardeş bir ülkenin bulunmasından büyük gurur duyuyoruz.”
Pakistan’ın İslam dünyası ve işbirliği konusundaki vizyonu nedir?
“Evet, İslam dünyası çok geniş bir coğrafyayı kapsıyor ve dünya nüfusunun büyük bir kısmını oluşturuyor. Biz, birlikte yaşayarak, ortak konular üzerinde fikir birliği oluşturarak hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Özellikle Gazze, Filistin ve Keşmir gibi bölgelerde yaşanan sorunlarla ilgili ortak bir gündem oluşturmalı, mutabakat sağlamalı ve barışçıl bir yaklaşımı benimsemeliyiz. Şiddeti kınıyoruz, her türlü terörü reddediyoruz.
Biz, tüm dünyanın barış içinde bir arada yaşaması gerektiğine inanıyoruz. İslam toplumu, İslam dünyası ve İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) üye ülkeler düzenli olarak birbirleriyle etkileşim halindedir. Ve biz, bu düzenli etkileşimin küresel çapta tüm dünyayı etkileyen birçok meselede fikir birliği oluşturduğuna inanıyoruz. Bu sorunlara barışçıl çözümler getirmemiz gerektiğini düşünüyoruz ve inanıyoruz ki inşallah zamanla hedeflerimize ve amaçlarımıza ulaşabileceğiz.
Özellikle ekonomik anlamda, İslam İşbirliği Teşkilatı ülkeleri kendi içlerinde ekonomik büyüme ve kalkınmayı teşvik edecek uygun ve elverişli bir ortam yaratmaya çalışıyor. İşte bu, İİT hakkındaki anlayışımızdır ve İİT’nin gelecekteki küresel siyasette, İslam topluluğunun kalkınması ve gelişmesindeki rolüdür.”

Türkiye ve Pakistan dış politikada nasıl bir ilişki içerisinde? Pakistan’ın dış politikasında Türkiye’nin önemi nedir?
“Daha önce de belirttiğim gibi, biz barışçıl bir arada yaşamaya inanıyoruz. Türkiye de aynı politikaya sahiptir ve zaman içinde hem Türkiye hem de Pakistan hükümetlerinin çeşitli konularda çok akılcı ve makul bir tutum sergilediğini görebiliyoruz.
Dış politikamız, dünyadaki tüm ülkelerle dostane ve uyumlu ilişkiler kurmak ve birlikte çalışarak kalkınma gündemini ilerletmektir. Küresel kalkınma gündemini desteklemek, yoksulluğu azaltmak ve kötülüklere, özellikle terörizme karşı birlikte mücadele etmek için çalışmalıyız.”
Pakistan kültür ve sanat eserlerinin tanıtımı için ne gibi çalışmalarınız var? Örneğin, Nusrat Fateh Ali Khan gibi dünyaca ünlü sanatçıların Türkiye’de bilinirliği çok yüksek değil, bu konuda ne söylemek istersiniz?
“Bu konu çok önemli. Geçtiğimiz yıl İstanbul’da bir kültürel gece düzenledik ve Pakistan’dan gerçekten çok iyi sanatçılar getirdik. Hepsi tasavvufi şiirler ve ilahiler seslendirdi.
Ancak bunun birkaç sebep nedeniyle daha fazla yaygınlaşmadığını düşünüyorum. Yakın zamanda Pakistan’da yaşanan sel felaketi ve Türkiye’de meydana gelen deprem gibi olaylar nedeniyle, bu tür etkinlikleri düzenlemek için zamanın uygun olmadığını düşündük. Çünkü büyük felaketler yaşandı, özellikle Hatay ve çevresinde ciddi kurtarma çalışmaları gerekiyordu.
Elhamdülillah, biz de bu kurtarma çalışmalarına katkıda bulunduk. Aynı şekilde, Türkiye de her zaman Pakistan’a yardım etti; ister Keşmir bölgesindeki deprem olsun, ister Sindh ve Belucistan’daki sel felaketleri olsun Türkiye de her zaman Pakistan’a yardım elini uzattı.
Ancak, artık her iki ülkenin ekonomileri toparlanma sürecine girdiğine göre, bu tür kültürel etkinlikleri artırmalıyız. Elbette, Türk tarafının bu konuda herhangi bir önerisi veya girişimi olursa biz de buna açığız. Pakistan ve Türkiye arasındaki kültürel ve sosyal bağları teşvik etmek için her türlü fikre destek vermeye hazırız.
İnanıyorum ki zamanla, Nusrat Fateh Ali Khan gibi sanatçılarımızı, müziğimizi, tasavvuf kültürümüzü ve genel kültürümüzü Türkiye’ye daha fazla tanıtabiliriz. Çünkü biliyorum ki Allama Muhammed İkbal’in de şiirleri birçok Türk tarafından okunuyor ve anlaşılıyor. O, bir döneme, Müslüman topluluklarının manevi rehberlik ve ilham aradığı bir çağa aittir.
Bu nedenle, Pakistan ve Türkiye arasında kültürel etkileşim için çok fazla fırsat bulunmaktadır. İnşallah, tüm Müslüman ülkeler için her şey daha iyi olacak. Biz, Pakistan-Türkiye kardeşliği için dua ediyoruz ve her zaman şu sözleri söylüyoruz: Yaşasın Pakistan-Türkiye dostluğu ve kardeşliği.”
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.