Sayfa yolu
İsrail’in İran’a Saldırıları: Misilleme mi Çöküş mü?


19.06.2025 - 12:55 | Son Güncellenme:19.06.2025 - 13:09
İsrail ile İran arasındaki çatışmanın giderek tırmandığı bir dönemde, İsrail’in İran topraklarını hedef alan son saldırıları, taraflar arasındaki çatışmanın geleceği konusunda önemli soruları gündeme getirdi.
İsrail’in hassas nükleer ve askeri tesisleri hedef alıp, önde gelen Devrim Muhafızları komutanlarına suikast düzenleyerek kırmızı çizgileri aşmayı seçtiği açık olsa da İran’ın tutumu “acı bir yanıt” vaatleri ile karmaşık iç ve bölgesel hesaplar arasında belirsizliğini koruyor.
Aynı zamanda, Umman’ın arabuluculuğuyla nükleer süreci yeniden canlandırma girişimleri sürerken düzenlenen operasyonun zamanlaması, İsrail’in verdiği mesajların niteliği ve Tahran’ın elindeki manevra alanı konusunda da soru işaretleri oluşturuyor.
Gerilimin tırmanacağına ilişkin uyarılar ile durumu kontrol etme hesapları arasında kalan bölge, çoklu olasılıklara açık yeni bir evreye giriyor gibi görünüyor.
Uluslararası ilişkiler araştırmacısı Dr. Fadhel Alyunis konuya ilişkin Fokus+’a verdiği özel röportajda, İsrail’in operasyonunun “nükleer müzakerelere yeniden başlama şansını fiilen öldürdüğünü” söyledi.
İran’ın şu anda çok kırılgan bir konumda olduğunu vurgulayan Dr. Alyunis, “Verilecek bir yanıt rejim için varoluşsal bir risk haline gelebilir” dedi.
Ayrıca bölgedeki İran destekli milis ağındaki dönüşümlere değinerek, Tahran’ın böylesi izole bir çatışmada alabileceği desteğin sınırlı olduğunun da altını çizdi.
İsrail’in son saldırısının niteliği ve boyutunu nasıl okuyorsunuz? Bu hassas zamanda, özellikle de devam eden nükleer müzakereler ışığında verdiği mesajlar nelerdir? Kasıtlı bir gerilim mi, yoksa angajman kurallarının ölçülü bir şekilde ayarlanmasıyla mı karşı karşıyayız?
Burada verilen mesaj açıktır: İsrail dışında Orta Doğu’da hiçbir ülkenin nükleer silaha sahip olmasına izin verilmeyecektir. İsrail’in son operasyonu, İran’ın hava savunma sistemlerini etkisiz hale getiren, 26 Ekim 2024 tarihli saldırısının devamı niteliğinde bir askeri-istihbarat saldırısıdır.

Bu saldırı, Washington ile Tahran arasındaki nükleer müzakerelerin yeniden başlama şansını fiilen ortadan kaldırdı. İsrail, İran’ın nükleer ve füze programını yeniden inşa edip geliştirmesi ve milisleri desteklemesi halinde, Tahran rejiminin askeri ve liderlik yapısını hassas operasyonlarla hedef almaya devam edecektir.
Müzakerelere geri dönülmesi durumunda ise, daha önce önerilenler artık masada olmayacaktır. ABD bu kez, İran’ın füze programını ve Washington ile Tel Aviv’in Orta Doğu’daki üslerine ve çıkarlarına doğrudan tehdit olarak gördüğü milisleri de kapsayacak şekilde şartlarını değiştirmeye çalışacaktır.
Diğer yandan saldırının zamanlaması da tesadüf değil. ABD Başkanı Donald Trump’ın yeni bir nükleer anlaşma imzalamak için verdiği 60 günlük sürenin dolmasından iki gün sonra gerçekleşti. İran’ın Dini Lideri Hamaney, ülkenin “uranyum zenginleştirme hakkını” teyit ederek bu teklifi reddetti.
Bu da operasyonun hesaplanmış bir tırmanışı temsil ettiği anlamına geliyor. Burada amaç, İran’ı caydırmak ve nükleer bombaya sahip olmasını engellemek, aynı zamanda özellikle Tel Aviv’in İranlı üst düzey liderleri ortadan kaldırarak ve beklenen herhangi bir yanıtta gerçek bir tehdit oluşturacak tesisleri yok etmeyi başararak ABD ve İsrail çıkarlarına yönelik riskleri azaltmaktır.
İran İsrail’e karşı defalarca misilleme tehdidinde bulundu, ancak sıklıkla bu tehditlerini yerine getirmediği için suçlandı. Bu sefer ne ölçüde gerçek bir yanıt görebiliriz? Böyle bir yanıt için doğrudan veya vekil gruplar gibi olası kanallar nelerdir?
İran bugün varoluşsal bir ikilemle karşı karşıya kaldı. Ya bedeli yüksek bir yanıt verecek ya da saldırıları kabul edip bunun siyasi maliyetine katlanacak. Bu, ülkenin modern tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durumdur.
Füze yanıtı ekseninde ise, Tahran hala özellikle orta ve uzun menzilli füzelerle İsrail’e gerçek zarar verebilecek bir cephaneliğe sahip. Ancak bu kartın yaygın olarak kullanılması varoluşsal bir risk taşıyor. Zira İsrail ve ABD’ye, İran rejiminin kalbini, yani İran lideri Ali Hamaney’i hedef alabilecek kapsamlı bir saldırı başlatmak için bahane sunabilir. Bölgesel milis ağlarından oluşan ikinci kolun ise etki gücü açıkça azaldı.
Gazze’de Hamas neredeyse tamamen etkisiz hale getirilirken, Hizbullah liderliği ciddi stratejik darbeler aldı ve istihbarat ve askeri yapısının bir kısmı felç oldu.
Irak’taki milisler görünürde hala Tahran’a sadık olsalar da siyasi ve ekonomik denkleme daha fazla entegre oldular ve bu da onları risk almaya ya da açıkça gerilimi tırmandırmaya daha az istekli hale getirdi.
Yemen’deki Husiler ise Körfez’de gerginliği artırma kapasitesine sahip olsalar da İsrail içindeki hayati hedefleri vuracak veya çatışmadaki güç dengelerini değiştirecek araçlardan yoksunlar.
Bu gerçek ışığında, İran’ın kapsamlı bir şekilde karşılık verme kabiliyeti, rejimin dayanma gücünü aşabilecek bedele ek olarak, tamamen teknik eksiklik nedeniyle zayıf durumda. İran bugün stratejik denge açısından en zayıf durumda ve hesaplanmamış herhangi bir yanıtın devletin çöküşüne ya da etnik ve bölgesel temelde çatışan taraflara bölünmesine yol açabileceğinden korkuyor.
Kısacası İran artık bıçak sırtında, çünkü denklem artık karşılık verme kabiliyetinden ziyade bunun bedelini ödeme kabiliyetiyle ilgili. İsrail’in son saldırısı hikayenin sonu olmayabilir ama oyunun sınırlarını ve hayatta kalma seçeneklerini yeniden çizdiği kesin.
Bu tırmanış bölgesel sahneye nasıl yansıyacak? İran’ın bugün kendisini destekleyebilecek gerçek müttefikleri kimler? Washington ve bölgesel tarafların gerilimi kontrol altına alma ya da daha geniş bir çatışmaya sürükleme niyeti var mı?
Askeri tırmanışın bölgesel manzara üzerinde derin bir etkisi olacaktır, ancak İran hedef çemberini genişletmenin kendisine geri tepebileceğinin ve birçok Arap ülkesini açıkça İsrail’in yanında yer almaya itebileceğinin farkında.
Birçok Arap başkentinin ABD, İngiltere ve Fransa ile uluslararası ittifakları ve ortak savunma anlaşmaları bulunuyor. Bu da Tel Aviv’i destekleyen cepheyi güçlendirecek ve Tahran’ın yalnızlığını arttıracaktır.
Bu gergin tablo ışığında Washington ve bölgesel başkentler, durumun tüm bölgenin istikrarını tehdit edebilecek, güvenlik ve siyasi açıdan kapsamlı bir kaosa sürüklenmesini önlemek için gerilimi kontrol altına almaya çalışacaklardır.
İran’ın düşmanca politikaları ve komşularının içişlerine sürekli müdahalesi, onu parya bir devlete dönüştürdü. Şimdi herhangi bir bölgesel veya uluslararası müttefikin gerçek koruması olmadan eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşiyor. Bu konuda, İran-Mısır yakınlaşmasına bile güvenilemez, çünkü tarihsel yabancılaşma ve derin ihtilaflar yapılan bir veya iki ziyaretle çözülemez.
Bu bağlamda, köklü jeopolitik ve tarihi nedenlerden ötürü İran’ın yanında yer alması muhtemel tek ülkenin Umman olduğuna inanıyorum.
İsrail bu saldırıyla İran’a hangi mesajları vermek istedi? Bu saldırı, giderek kötüleşen ekonomik kriz ortamında İran’daki siyasal ve toplumsal durumu nasıl etkileyebilir?

Bu saldırı sadece askeri bir mesaj değil, İran rejiminin derinliğini hedef alan stratejik bir psikolojik saldırıydı. Özellikle de askeri ve siyasi liderlik piramidinde ciddi bir boşluk yaratacak olan üst düzey liderliği hedef aldıktan sonra, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının rejimin ömrünün kısalmasına ve çöküşünün hızlanmasına katkıda bulunacağına inanıyorum.
İran’ın nükleer programının kaybı, ülkenin bölgesel bir süper güce dönüşmesine açılan bir kapı olarak içeride desteklendiği için aynı zamanda psikolojik açıdan da derin etkilere yol açacak. Bu durumda sonuç, yıllarca süren çalışma ve bir hiç uğruna milyarlarca dolarlık ekonomik kayıp olacaktır.
Yukarıdakiler ışığında, bölgede gerilimin artacağını mı düşünüyorsunuz? Yoksa ritmi belirleyebilecek Umman müzakereleri gibi diplomatik kanallar hala var mı? Önümüzdeki günlerde izlenmesi gereken cepheler nelerdir?
İran yönetiminin önümüzdeki günlerde atacağı adımlar, bir sonraki krizin tonunu belirleyecek. Mevcut durum ışığında, gerilimi tırmandırmanın anahtarı, İsrail’e acı verici ve birbirini izleyen darbeler indirerek savaş ilan etmeye doğru ilerleyip ilerlemeyeceğini belirleyecek olan İran liderliğinin elindedir.
Bunun için ABD’nin doğrudan müdahalesinin yanı sıra İsrail’in korunmasını hala stratejik bir öncelik olarak gören İngiltere ve Almanya gibi bazı Avrupa ülkelerinin de devreye girmesi gerekecektir. Ancak Tahran’ın İsrail hedeflerine karşı moral artırıcı, sınırlı bir saldırıyla yetinmesi ve ardından müzakere masasına dönme niyetinin sinyallerini vermesi, bölgeyi daha fazla gerilimden kurtarabilir.
Bu bağlamda izlenmesi gerekenler arasında genel olarak Yemen, Suriye ve Lübnan’ın yanı sıra bir sonraki hedefe ilişkin belirleyici işaretlerin ortaya çıkabileceği Tahran’daki hareketler yer alıyor.