Hollandalı Temsilci: "İsrail'in Yıkıcı Politikası Suriye'deki Yeni Dönemi Engelliyor"

Esed rejiminin çöküşü sonrası Suriye'de yaşanan hızlı değişim, bölgesel güç dengeleri üzerinde derin etkilere neden oluyor. Fokus+'a konuşan Hollanda'nın eski Suriye özel temsilcisi Nikolaos Van Dam, İsrail'in agresif tutumunun bölgesel istikrarı tehdit ettiğini belirterek, gerçek güvenliğin ancak barışla mümkün olacağını vurguladı.
Fokus+
Hollandalı-Temsilci--_İsrail_in-Yıkıcı-Politikası-Suriye_deki-Yeni-Dönemi-Engelliyor_.jpg

13.06.2025 - 14:27  |  Son Güncellenme:13.06.2025 - 14:36

Esed rejiminin beklenmedik bir şekilde çökmesi sonrası Suriye'de başlayan yeni dönem, Orta Doğu'daki güç dengelerini köklü bir şekilde değiştirdi. Yeni yönetimin iktidara gelmesiyle birlikte bölgesel aktörler de pozisyonlarını yeniden değerlendiriyor. Bu süreçte İsrail'in Suriye topraklarına yönelik artan müdahaleleri, Türkiye'nin yeni hükümetle olan ilişkileri ve İran'ın azalan etkisi dikkat çekiyor. 

13 yıl süren iç savaşın ardından Suriye'nin yeniden inşası süreci başlarken, bölgesel aktörlerin tutumları gelecekteki istikrar açısından kritik önem taşıyor. Özellikle İsrail'in güvenlik gerekçesiyle başlattığı operasyonlar ve Türkiye'nin yeni rejimle olan yakınlaşması, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendiriyor. 

Bu kritik süreçle ilgili değerlendirmeler için Fokus+ olarak Hollanda'nın eski Suriye özel temsilcisi Nikolaos Van Dam ile bir röportaj gerçekleştirdik. Van Dam, yönelttiğimiz sorulara şu şekilde cevap verdi: 

İsrail'in Suriye'ye yönelik mevcut politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 


İsrail'in son derece yıkıcı bir politikası var. Herkese saldırarak kendi güvenliklerini sağlayabileceklerini düşünüyorlar. Ancak barış olmadan, İsrail için gerçek bir güvenlik mümkün değildir. Eğer herkese saldırır, insanları bombalar, şehirleri ve evleri yok ederseniz, orada barışın varlığından söz edilemez. 

İsrail, Suriye'ye sürekli olarak müdahale ediyor. Aslında, Suriye ordusunu büyük ölçüde etkisiz hale getirdiler. Bu da Suriye'nin iyi silahlanmış bir orduya sahip olduğu bir durumda mümkün olmayacak ölçüde iç işlerine müdahale imkânı sağlıyor. 

Eğer İsrail'in açıklamalarını doğru yorumladıysam, Esed rejimiyle bir ölçüde daha iyi bir durumda olduklarını düşünüyorlar. Ancak gerçek durum farklıdır. Yeni rejim de tıpkı bir önceki gibi, savaş istememektedir. 2011-2014 arasındaki iç savaşın bazı dış müdahaleleri dışında, kazara bile olsa Golan Tepeleri'ne tek bir kurşun bile atılmamıştır. 

İsrail'in Dürzileri koruma iddiasını nasıl görüyorsunuz? 


İsrailliler, Dürzileri korumak istediklerini öne sürüyor. Ancak bu samimi bir tutum değil. Dürziler ya da başka herhangi bir toplulukla gerçekten ilgilendiklerini sanmıyorum. "Dürzileri korumak" söylemi yeni bir şey değil; bu, İsrail'in varlığından bu yana, 50 yıldan fazladır sürdürülen bir "böl ve yönet" politikasıdır. 

İsrail, Kürtler, Aleviler, Maruniler, Dürziler gibi mezhepsel ve etnik gruplara bölünmüş bir Ortadoğu'da kendine avantaj sağlayacak bir uyum yaratmak istiyor. Ancak Suriye'deki Dürziler genellikle Arap milliyetçisidir. Asıl amacı, Suriye rejimini zayıflatmak. Açıkçası, Suriye'deki Dürziler arasında İsrail'e yönelik gerçek bir destek olduğunu hayal etmek zor. 

İsrail-Türkiye ilişkilerindeki gerilimin Suriye boyutu nedir? 


İsrail'in neredeyse herkesi tehdit ettiğini düşünüyorum. İsrail ile fikir ayrılığına düşen herkes potansiyel olarak tehdit altındadır. Gördüğüm kadarıyla, Türkiye Suriye'deki yeni hükümeti destekliyor ve Suriye rejimi bununla Suriye içinde bir dayanak noktası elde etmek istiyor. İsrail bunu engellemek istiyor, bu yüzden Türk askeri kuvvetlerinin bulunabileceği yerleri bombalıyor. Yani bir anlamda, Türkiye'yi de tehdit ediyorlar. 

Yakın zamanda, Azerbaycan'a giden bir İsrail delegasyonunun uçuşu vardı; Türk hükümeti, onlara Türkiye üzerinden uçuş izni vermedi. Bu da İsrail'in Suriye'deki eylemleri nedeniyle gerçekleşti. Türk hükümeti elbette kendi çıkarlarını göz önünde bulundurmak zorundadır ve bunlar İsraillilerin yaptıklarıyla hiçbir şekilde örtüşmemektedir. 

Türkiye'nin Suriye politikasındaki dönüşümü nasıl açıklıyorsunuz? 


Türkiye, uzun süredir Suriye'deki iç savaşta dolaylı ya da doğrudan bir aktör olmuştur. Başlangıçta Beşar Esed'ı farklı bir yol izlemeye ikna etmeye çalıştı; ancak bu çabalar başarısız olunca, Türkiye bazı muhalif gruplara Suriye sınırından yardım geçişine izin verdi. 

Bu süreçte Türkiye, Suriye'nin kuzeybatısındaki muhalefet bölgeleriyle yakın ilişkiler kurdu. Bu bölgelerde, örneğin İdlib'de, Esed rejimi kontrolü ele geçirmek istese de Türkiye buna karşı çıkmıştır. Çünkü bölgede çıkacak geniş çaplı bir çatışma, Türkiye'ye yönelik yeni bir göç dalgasını tetikleyebilirdi. 

Uluslararası toplumun Suriye konusundaki tutarsızlıkları nelerdi? 


Uluslararası toplumda tutarsızlıklar vardı. Avrupa Birliği genellikle temsili hükümet ve azınlık haklarına saygı çağrısı yapıyordu. Ancak belirgin "kırmızı çizgiler" çizmekten kaçındı. ABD'nin belirlediği en net çizgi, kimyasal silahların kullanımıydı. Fakat bu silahların kullanıldığı iddia edilmesine rağmen, Obama yönetimi ciddi bir müdahalede bulunmadı. 

Suriye'nin geleceği için hangi adımlar kritik önem taşıyor? 


Bugün gelinen noktada, İran'ın Suriye'deki etkisi azalmış durumda. Benzer şekilde, Rusya'nın da askeri etkisi büyük ölçüde sınırlı kaldı. İsrail, doğrudan bir tehdit altında olmasa da, bölgedeki gelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda değerlendiriyor. Ancak Türkiye ile ilişkilerin kötüleşmesi İsrail açısından da risklidir. 

Suriye'nin yeniden inşası hem Suriye halkı hem de bölgesel istikrar açısından kritik önemdedir. Bu, aynı zamanda İsrail'in politikasında da bir değişimi zorunlu kılar. Çünkü bölgedeki yıkımı fırsata çevirmek yerine, gerçek bir barış sürecine katkı sağlamak herkesin çıkarınadır. 

Suriye'deki savaş, sadece fiziksel yıkıma değil, aynı zamanda bir neslin travma yaşamasına yol açmıştır. Bu travmalar geleceğe de taşınacaktır. Bu nedenle, hükümetler Suriye'nin yeniden inşasına gerçek anlamda destek vermelidir.