Trump’ın Karanlık Prensi: Jared Kushner (2)

23.10.2025 - 15:18 | Son Güncellenme: 23.10.2025 - 15:33
Beyaz Saray’dan Körfez krallıklarına Kushner’in çıkar oyunu
Jared Kushner, bir damat olarak Beyaz Saray’a girdi ama bir yatırım imparatoru olarak çıktı. Trump yönetiminde aldığı her diplomatik görev, birkaç yıl sonra Körfez sermayesiyle kurduğu devasa finansal ağın taşlarını döşedi. Beyaz Saray’dan ayrılmasının ardından yalnızca birkaç ay içinde Kushner’in Florida merkezli Affinity Partners adlı özel sermaye fonunu kurması tesadüf değildi. 2021’de kurulan bu fon, henüz birkaç ay dolmadan Suudi Arabistan’ın Kamu Yatırım Fonu (PIF) tarafından 2 milyar dolarlık başlangıç yatırımı aldı. Bu, sıradan bir yatırım değil; Trump’ın gücüyle kurulan diplomatik dostluğun sermayeye dönüşmesiydi.
New York Times’ın sızdırdığı belgeler, PIF yönetim kurulunun bu yatırımı “yüksek riskli, deneyimsiz yönetim” gerekçesiyle önce reddettiğini; ancak Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın kişisel müdahalesiyle onaylandığını ortaya koydu. Suudi yatırım kararının gerekçesi basit bir cümlede özetlenmişti: “Kushner’in ABD’deki siyasi ağı ve gelecekteki potansiyel etkisi, yatırım açısından değerlidir.”

Amerika ve İsrail şirketlerine yatırım yapmaya odaklanan Affinity Partners’in kuruluş aşamasında, ağırlıklı olarak Suudi Arabistan kaynaklı Körfez sermayesinin de dahil olduğu uluslararası yatırımcılardan topladığı taahhütler 3 milyar dolara yakındı. Bu rakam, 2024 yılı sonu itibarıyla Körfez yatırımcılarından gelen ek sermaye ile 4,8 milyar dolar seviyelerine yükseldi. Kushner’in şirketi bu yıl ise Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu, Silver Lake Partners ve video oyun üreticisi Electronic Arts (EA) ile 55 milyar dolar değerindeki dev bir hisse satışı anlaşmasının ortakları arasında yer aldı.
Kushner’in küresel sermaye ağlarına dahil olduğunu gösteren bu anlaşma, özel sermaye ile finanse edilen şimdiye kadarki en büyük satın almalardan biri olarak değerlendiriliyor. Ayrıca Kushner, özel kredi ve varlık yönetimine açılan ilk İsrailli sigorta şirketlerinden biri olan Phoenix’in yaklaşık yüzde 10 hissesini 250 milyon dolara satın aldı. Kushner’in “İsrail’in JPMorgan’ı” olarak tanımladığı Phoenix yatırımı Affinity’nin bugüne kadarki en karlı yatırımlarından biri olarak 9 kattan fazla getiri sağladı.
Bu arada Kushner, Jeff Bezos ve Katar emiri gibi isimlerin de mülk sahibi olduğu Florida’daki Indian Creek adasındaki “milyarder sığınağı”nda 2020 yılında 32 milyon dolara ev satın aldı. Ivanka Trump ile kaldığı bu evin bugünkü değeri en az 105 milyon dolara çıkarak üç kat getiri sağladı. Kushner, Affinity Partners’ı yalnızca bir yatırım fonu olarak değil, bir jeopolitik finans laboratuvarı olarak konumlandırdı. Forbes başta olmak üzere çeşitli kaynaklarda yer alan bilgilere göre Affinity’deki sermaye, Kushner Companies’teki hakimiyet ve yönetim ücretleriyle birlikte Kushner’in net servetini yüz milyonlarca dolardan 1 milyar doların üzerine çıkardı.
Bu tablo, Washington’daki etik uzmanlarının dilinde yeni bir kavrama yol açtı: “Diplomatik arbitraj” Yani devlet gücüyle kurulan ilişki ağlarının özel sermaye için finansal kaldıraç olarak kullanılması. Özetle, Kushner Trump’a yakınlığından aldığı gücü kullanarak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere Körfez ülkelerinden sağladığı ciddi sermaye ile kişisel servetini ve küresel etki alanını güçlendiriyor.
Kushner’in barış maskesi altında soykırım desteği
Politik gücü yatırıma dönüştürerek çıkar sağlama konusundaki ustalığını gösteren Kushner, Trump’ın ikinci döneminde kurulan barış tiyatrosunun karanlık yıldızlarından. İkinci Trump döneminde resmi görev almayan ama fahri danışmanlık rolünü sürdüren Kushner, savunmadan ekonomiye, siyasetten diplomasiye kadar Netanyahu yönetimine en güçlü desteğin verilmesi için kritik rolünü sürdürdü.
Trump’ın “barış” söyleminin gölgesinde Kushner de Washington’dan Tel Aviv’e her çeşit silah ve mühimmatın akışını hızlandırarak Gazze’deki çok boyutlu soykırımın ve kanlı bilançonun sponsorlarından biri oldu. Bu destekler sayesinde Gazze’de çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan 70 bine yakın masum Filistinli hayatını kaybederken 170 binin üzerinde kişi yaralandı. Soykırımcı İsrail, Amerikan yönetimlerinden sağladığı silahlarla Gazze’yi enkaza çevirdi. Aralıksız saldırılarında kullanılan 75 bin tonu aşkın envaiçeşit bombayla, İkinci Dünya Savaşı’nda Dresden, Hamburg ve Londra’ya atılan tüm mühimmatın toplamını çoktan aştı.

ABD’nin Afganistan’a bir yılda attığı bombayı, İsrail Gazze’ye yalnızca bir haftada attı. Bu ağır tabloya ve İsrail’in sınır tanımaz soykırımına rağmen Kushner, enkaza dönen Gazze üzerinde yatırım hayalleri kurmaya devam ediyor. Kushner’in Harvard Üniversitesi’nde 2024 Şubat ayında verdiği röportajda Gazze ile ilgili yaptığı açıklamalar, aslında zihnindeki karanlık planın İsrail perspektifiyle aynı olduğunu gösteriyor. Gazze’nin “sahil mülkünün” çok değerli potansiyelini öven Kushner, İsrail’in şeridi “temizlerken” sivilleri uzaklaştırması gerektiğini öne sürüyor.
İsrail’in Negev Çölü’nün bir bölümünü buldozerle yıkıp Gazzelileri oraya taşıması gerektiğini savunan Kushner, Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olması fikrini “temelde bir terör eylemini ödüllendirecek çok kötü bir fikir” olarak nitelendiriyor. Kushner’in “yerinden etme, nüfus mühendisliği ve kolektif cezalandırma” açıklamaları, İsrail’in soykırımın aşamalarını meşrulaştıran kirli zihniyet yapısının yansıması.
Kushner, Amerika’nın geleneksel olarak savunduğu iki devletli çözümden çok İsrail’in uyguladığı soykırımla Gazze’yi enkaza çevirerek insansızlaştırma ve sonrasında karlı bir yatırım adasına dönüştürme peşinde. Dedeleri soykırımdan kurtularak Amerika’ya gelen Polonya Yahudilerinden olan Kushner, İsrail’in Gazze’de tüm acımasızlığıyla yürüttüğü soykırım politikalarına en güçlü desteği vermekten çekinmiyor.
Gazze enkazı üzerinde kirli çıkar hesapları
Kushner’in mimarları arasında olduğu “Gazze Riviera Projesi” ve ardından gündeme gelen “Great Trust” projeleri, Gazze kıyılarının lüks tatil merkezlerine dönüştürülmesini, işgalden arındırılacak toprakların ekonomik rant alanı haline getirilmesini öngörüyor. Gazze halkı için barınma ve yaşam hakkı değil; bölgenin sermaye için bir “gayrimenkul fırsatı” olarak görüldüğü bu projeler, “barış” adı altında etnik mühendislik ve yerinden etme operasyonlarını ekonomik kalkınma kılıfıyla gizleme girişimleriydi. Trump’ın her fırsatta bölge ülkelerindeki sınırsız zenginliğe vurgu yapması boşuna değil. Cümlelerinin arasına sinsice yerleştirdiği mesaj açık: “Biz yıktık, siz ödeyin.”
Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkelerinden sağlanacak kaynakların, başında Trump’ın olduğu “Barış Kurulu” tarafından Gazze’de yatırıma dönüştürülmesi hedefleniyor. Şirket yönetimi gibi tasarlanan bu modelin içinde, Körfez Savaşı’ndaki karanlık siciline ve bölgedeki olumsuz algısına rağmen Tony Blair’in etkin şekilde yer alması başlı başına bir çelişkidir. Bu planlarla soykırım üzerinden çıkar sağlama, Gazze enkazından yatırım fırsatı oluşturma ve diplomasiyle yeni bir ekonomik sömürü modeli inşa etme çabalarında Kushner kilit rol üstleniyor.
Körfez sermayesiyle kurduğu milyar dolarlık bağlantılar ve daha önceki tecrübeleri, Gazze’nin yıkıntıları üzerinden kurulması amaçlanan yeni rant düzeninin merkezine Kushner’i yerleştiriyor. Kushner artık soykırım sonrası yatırım projelerinin koordinatörü, İsrail çıkarlarının küresel pazarlayıcısı olarak yeniden iş başında. Yalnız da değil; yine kendisi gibi Yahudi olan ABD Orta Doğu Temsilcisi Steve Witkoff da bir iş insanı ve Trump’ın yakın dostu olarak bu kanlı planların en güçlü destekçileri arasında.

Bu ikilinin Trump’ın İsrail ziyareti öncesi Ağlama Duvarı’ndaki buluşmaları, bir ibadet sahnesinden çok ABD Başkanı ile Netanyahu arasındaki güçlü ittifakın teyidi gibiydi. Tabii bu kutsal sahnenin tamamlayıcısı da sonradan Yahudi olan Kushner’in eşi Ivanka Trump oldu. Bu karanlık ekibin İsrail ayağını ise Netanyahu’nun sağ kolu ve en yakın isimlerinden İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer oluşturuyor.
1997 yılında İsrail’e göç etmiş Miami doğumlu Dermer, Amerika’da büyükelçilik ve ekonomi ateşeliği görevlerinde bulunmuş; Cumhuriyetçilerle de güçlü bağları olan, Netanyahu’nun Amerika ilişkilerinde kilit bir isim. Yani Gazze’deki soykırım ve yıkımın en büyük sorumlularından biri olan Dermer, politik kariyerine paralel şekilde yürüttüğü finansal faaliyetleri kapsamında Exigent Capital Group firmasının ortakları arasında.
Kushner’e yakın isimler Blair, Witkoff ve Dermer’in ortak özelliği, politik rollerinin yanı sıra finans alanında da etkin olmaları. Kushner’in içinde yer aldığı planlar, Filistinliler için bir tür “siyasi kapan” işlevi görürken; egemenlik yerine ekonomik çıkar hesaplarını içeriyor. Filistin’in insani dramı derinleşirken, Kushner’in serveti büyüyor. Bu, barışın değil çıkarın mimarisidir.
Kırılgan ateşkes ve Türkiye’nin kararlı duruşu
Saldırıların durmasını ve esir takasını sağlayan ateşkes, insani yardımların Gazze’ye girişinin önünü açarak açlık, kıtlık ve ölümlerle boğuşan Filistinliler için yaşamsal bir nefes oldu. Ateşkes, Trump’ın ve İsrail’in aşırı sağcı bakanlarının Hamas’a yönelik son tehditleriyle kırılgan bir zeminde şimdilik devam ediyor. Bu arada Şarm El Şeyh zirvesinde yaşananlar, Türkiye’nin arabulucu olarak masadaki rolünün ne kadar kritik olduğunu gösterdi. Trump’ın Netanyahu’yu zirveye getirme konusundaki oldu-bitti hamlesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü restiyle sonuçsuz kaldı.
Trump’ın, soykırımcı Netanyahu’yu zirveye dahil etme planını bozan Erdoğan’ın dik duruşu, Türkiye’nin hem masadaki hem de sahadaki gücünü Filistin için aktif biçimde nasıl kullandığını bir kez daha gösterdi. Ancak planın Hamas’ın silah bırakması, Uluslararası İstikrar Gücü’nün görevlendirilmesi ve Gazze yönetiminin geleceği gibi önemli konularını içeren sonraki aşamalarıyla ilgili şüpheler ve belirsizlikler hala sürüyor. Sözde barış planında yaşanabilecek krizler, Gazze’yi tamamen haritadan silmek için pusuda bekleyen Netanyahu için de bir fırsat olarak görülebilir.
Netanyahu’nun, önce Lübnan’daki ağır bombardımana girişmesi ardından ateşkesin yürürlüğe girmesine rağmen Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılar Orta Doğu’da barış sürecine dair umutları azaltıyor. Gazze’yi karlı bir fırsat adası olarak gören Kushner başta olmak üzere yatırım hayali kuran isimler, ya sözde barış ya da katliam yoluyla karanlık vizyonlarını hayata geçirebilmek için sabırsızlıkla bekliyor.
Bir damat olarak girdiği Beyaz Saray’da elde ettiği diplomatik gücü kişisel servete dönüştüren Kushner’in hikayesi, inançla çıkarın; diplomasiyle Siyonizm ideallerinin birbirine karıştığı bir distopya. Amerika’nın gücünü İsrail’in hizmetine sunan Kushner, insanlık tarihine soykırımı ranta dönüştürme rüyası gören karanlık figürlerden biri olarak geçecek.





