Tony Blair: Irak İşgalinden Gazze Planına

Irak işgalinin başlıca savunucularından eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in adı, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze sonrası geçici yönetimini denetleyecek kurul taslağında yer alıyor. Trump’ın tartışılan çok katmanlı modelinde Blair’e hangi yetkiler öngörülüyor ve bu tabloda Filistinliler ile İsrail’in konumu nasıl tanımlanıyor?
Fokus+
Tony Blair Irak İşgalinden Gazze Planına

03.10.2025 - 17:05  |  Son Güncellenme: 03.10.2025 - 17:15

Savaş suçlarıyla itham edilen eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in adı, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planında yeniden gündeme geldi.

Trump, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü ve 65 binden fazla kişinin ölümüne, yüz binlercesinin yaralanmasına ve yerinden edilmesine yol açan savaşın ardından, Blair’i Gazze’nin geçici yönetimini denetleyecek kurulda görevlendirdi.

Bu gelişme, son iki yıldır “savaşın ertesi günü” tartışmaları bağlamında, Blair’in kurduğu Tony Blair Küresel Değişim Enstitüsü üzerinden şekillenen önerilerin sahaya yansıması olarak değerlendiriliyor.

Blair, söz konusu enstitüyü on yıl sürdürdüğü başbakanlık görevinden istifa ettikten sonra kurmuştu.

İşçi Partisi liderliğinden Irak Savaşı’na

Blair, 1990’ların ortalarından itibaren İngiliz İşçi Partisi’nin lideri olarak ortaya çıktı ve serbest piyasa politikalarını partinin sosyal ilkeleriyle birleştiren "Üçüncü Yol" projesiyle partinin imajını değiştirdi.

Bu yaklaşım sayesinde İşçi Partisi’ni 1997 seçimlerinde tarihi bir zafere taşıyarak 18 yıllık Muhafazakar Parti iktidarına son verdi ve 19. yüzyıldan sonra ülkenin gördüğü en genç başbakan oldu.

Sağlık, eğitim ve kamu hizmetlerinde reformlarla öne çıkan Blair, aynı zamanda 1998’deki Hayırlı Cuma Anlaşması ile Kuzey İrlanda barış sürecinde kilit rol oynadı.

Blair’in Irak işgali hakkındaki yalanları 

Ancak bu imaj, 2003’te ABD ile birlikte Irak işgaline katılmasıyla tamamen değişti.

“Kitle imha silahlarını ortadan kaldırma” gerekçesiyle girilen savaşın temelsiz olduğu ortaya çıkınca Blair, hem ülkesinde hem de uluslararası alanda “savaş suçlusu” olarak anılmaya başladı.

İngiltere’de yayımlanan Chilcot Raporu, işgal kararının aceleyle alındığını ve hükümetin yeterli hazırlık yapmadığını ortaya koydu.

Blair, yüz binlerce Iraklının ölümünden, milyonların yerinden edilmesinden ve bölgenin istikrarsızlaşmasından sorumlu tutuldu.

Bu süreç, Blair’in hem ülke içinde hem de uluslararası alanda itibarını kalıcı biçimde zedeledi.

İngiltere’de savaş karşıtı hareketler onun yargılanmasını talep etti, uluslararası hukuk kurumlarında ise soykırım ve insanlığa karşı suçlar işlendiğine dair girişimler yapıldı.

Tony Blair’in adı, İngiltere siyasetinde hala Irak Savaşı ile özdeşleşiyor. Irak işgali, yalnızca stratejik değil aynı zamanda ahlaki bir hata olarak görülmeye devam ediyor.

İngiliz medyasının ortaya çıkardığı belgeler, Blair hükümetinin Fransa’nın muhalefetine rağmen, ikinci bir BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan, ABD’nin baskısına boyun eğerek savaşa girdiğini gösteriyor.

O dönemde hükümet, Kasım 2002’de kabul edilen 1441 sayılı kararı dayanak gösterdi. Karar, Irak’a silahsızlanma yükümlülüklerini yerine getirmesi için “son bir fırsat” veriyor, aksi halde “ciddi sonuçlarla karşılaşabileceğini” söylüyordu.

Ancak kararda savaştan söz edilmemesine rağmen işgal gerçekleşti. Bunun sonucunda yüzbinlerce insan öldü, milyonlarcası yerinden edildi, Irak’ın altyapısı yıkıldı ve ülke uzun yıllar süren mezhepsel şiddet ve kaosa sürüklendi. Bu yıkımın izleri hala sürüyor.

Savaş suçu ithamları

Bu savaş, Blair’in siyasi kariyerinde keskin bir kırılma yarattı.

Birçok çevre tarafından 21. yüzyılın en ağır suçlarından birine ortak olmakla suçlandı.

İngiltere’deki “Savaşı Durdurun” Koalisyonu, onun savaş suçlusu olarak yargılanmasını talep etti.

Milyonlarca kişinin imzaladığı dilekçelerde, masum insanların ölümünden “kişisel olarak sorumlu” tutulması ve şövalyelik unvanının geri alınması istendi.

Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi, Irak işgalini açıkça “suç” olarak tanımladı ve Blair’in işkence vakalarından cezai sorumluluğunun kanıtlanabileceğini belirtti.

Yunanistan Barosu ise 2003’te Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvurarak Blair ve bakanlarını soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla itham etti.

İngiltere içinde de baskılar sürdü. Eski İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, Chilcot Raporu öncesinde ve sonrasında Blair hakkında savaş suçları soruşturması açılması çağrısı yaptı.

İskoç Yeşil Partisi, Blair’i doğrudan “savaş suçlusu” olarak nitelendirdi ve Lahey’de yargılanmasını talep etti. 

İngiliz milletvekilleri ise, Blair’in yeniden kamu görevine dönmesini engellemek için eski yasaların kullanılmasını talep etti. 

Tony Blair’in Gazze ile iktidara dönüşü 

Blair, 2007’de istifasından sonra kurduğu Tony Blair Küresel Değişim Enstitüsü aracılığıyla birçok ülkeye danışmanlık yaptı, bu süreçte Orta Doğu ve Afrika’daki şirketler ve hükümetlerle yakın ilişkiler kurdu. 

Başbakanlık dönemini, Orta Doğu ve Afrika’daki büyük şirketler ve ülkelerle karmaşık bir ilişki ağı kurmak için kullandı. 

Bu da çıkar çatışmaları ve danışmanlık hizmetleri için ücret alınması nedeniyle daha fazla eleştiriye yol açtı. 

Son zamanlarda uluslararası medyada çıkan haberlere göre enstitü, Gazze’nin yeniden inşası ve güvenlik düzenlemeleri konusunda da Batılı hükümetlere perde arkasında öneriler sundu. 

2007-2015 yılları arasında Orta Doğu Barış Dörtlüsü’nün özel elçisi olarak görev yapan Blair, Filistin sorununda etkin rol oynamaya çalıştı. 

Ancak İsrail’in işgal ve yerleşim politikaları devam ettiği için barışı tesis etme süreci başarısız oldu. 

İki taraf arasında gerçek bir denge kurmaktan ziyade İsrail ve Batı'nın tutumlarına daha yakındı. Bu da onu Filistinlilerin ve Araplar arasında sevilmeyen bir isim haline getirdi. 

Filistin liderlerinden Nebil Şaat, Nebil Şaat, onun “İsraillileri yatıştırmaya çalışan bir arabulucu” olduğunu söyledi. 

Arap-İngiliz Uzlaşma Konseyi Başkanı Chris Doyle ise, Blair’in İsrail’e karşı ses çıkaramadığını ve statükoyu koruduğunu belirtti. 

Filistin Belgeleri’nde, Blair’in İsrail işgal otoritelerinin terminolojisini benimsediği, hatta Batı Şeria için apartheid benzeri öneriler sunduğu ortaya çıktı. 

Blair, bu dönemde resmi konumunu özel çıkarları için kullanmakla suçlandı.

Kendisini eleştirenler, Filistin meselesinde köklü sorunlara değil, güvenlik ve ekonomik tedbirlere odaklanarak geçmişteki başarısız politikaları tekrar ettiğini savundu.

Tamamen resmi olmasa da bu roller, onu bir kez daha İngiliz ve uluslararası medyada tartışmalı haline getirdi.

Buna karşılık destekçileri, Blair’i karmaşık krizleri yönetebilecek deneyimli bir figür olarak tanımladı.

Kendisi ise 2017’de yaptığı bir açıklamada, Hamas’ın seçimleri kazanmasının ardından uygulanan uluslararası boykotun yanlış olduğunu itiraf etti. 

Son olarak Blair, 27 Ağustos’ta Trump tarafından Gazze konusunda Beyaz Saray’a davet edildi. 

ABD başkanının damadı ve danışmanı Jared Kushner

Blair’in, ABD başkanının damadı ve danışmanı Jared Kushner ile Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff da dahil olmak üzere birkaç önemli ismin desteğine sahip olduğu söyleniyor. 

Son günlerde yayınlanan belgelere göre Blair’in savaştan sonra Gazze Şeridi’ni yönetme planı, en üstte üst düzey uluslararası diplomatlar ve iş adamlarının yer aldığı çok katmanlı ve meşruiyeti sağlamak için Müslüman ülkelerin temsil edildiği bir yönetim kurulu öneriyor. Ayrıca Filistinlilerin sahadaki meseleleri yönetmesi öngörülüyor. 

Ancak planın en kritik noktası belirsiz: Filistinlilerin tam anlamıyla yönetimi devralması için bir takvim öngörülmediği gibi, İsrail’in rolünün ne olacağı da açıkça tanımlanmadı.