2025 İran’ın Nükleer Meselesi Açısından Neden Önemli Bir Yıl?

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Batılı güçlerle gerilimin tırmanma ihtimalinin artması ışığında, 2025 yılının ülkesinin nükleer mesele açısından önemli bir yıl olacağını söyledi.
Muhammed Ata  
2025 İran’ın Nükleer Meselesi Açısından Neden Önemli Bir Yıl
31 Aralık 2024

Abbas Arakçi, Pekin’de gazetecilere yaptığı açıklamada, “İran’ın nükleer meselesi açısından 2025 önemli bir yıl olacak” dedi ve konuyu Çinli mevkidaşıyla yaptığı görüşmelerde ele aldığını belirtti.

İran nükleer programı kapsamında nükleer silah üretme aşamasına doğru hızla ilerlerken, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Beyaz Saray’da göreve başlamasıyla İran’a yönelik “azami baskı” politikasına geri dönmesi bekleniyor.

Arakçi’nin geçtiğimiz günlerde Pekin’de, Çinli mevkidaşı Wang Yi ile yaptığı kapsamlı istişarelerde, İran’ın nükleer çıkmazını kırma çabaları ele alındı.

Pekin ve Tahran arasındaki bu istişareler, Çin’in İran petrolünün en büyük alıcısı olmasının yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi üyeliği ve 2015 tarihli nükleer anlaşmanın kilit taraflarından biri olması nedeniyle özellikle önem taşıyor.

Abbas Arakçi ve Wang Yi’nin görüşmesinin ardından Çin Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklamada, Pekin’in meşru hak ve çıkarlarını korumada İran’ı kararlılıkla desteklediği ifade edildi.

Çin Dışişleri Bakanı ise görüşmede, ülkesinin İran’a yönelik yaptırım ve baskıların tekrarlanmasına karşı olduğunu vurguladı.

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi (sağda) İran Dışişleri Bakanı Abbas Araghchi ile Pekin'de bir araya geldi, 28 Aralık 2024 

BM’de İran’ın nükleer ilerlemesine ilişkin endişeler artıyor

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Genel Direktörü Rafael Grossi’nin son raporu, İran’ın nükleer programının hız kazanmasına ilişkin uluslararası endişeleri artırdı.

Grossi söz konusu raporunda, İran’ın uranyum zenginleştirmeyi “önemli ölçüde” hızlandırarak yüzde 60 saflığa ulaştırdığını ve bunun da nükleer silah üretimi için gerekli olan yüzde 90 seviyesine tehlikeli bir şekilde yakın olduğunu bildirdi.

Diğer yandan, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ise, 2231 sayılı kararın uygulanmasına ilişkin olarak BMGK’ya sunduğu altı aylık raporunda, Orta Doğu’da kötüleşen durum ışığında, “İran’ın nükleer meselesine barışçıl bir çözüm bulunmasının acil bir ihtiyaç olduğunu” vurguladı.

Batılı ülkeler, güvenilir bir sivil program kapsamında uranyumu bu kadar yüksek düzeyde zenginleştirmenin hiçbir haklı gerekçesi olmadığını ileri sürerek, hiçbir ülkenin nükleer bomba üretmeden bu zenginleştirme seviyesine ulaşmadığına dikkat çekiyor.

İran ise nükleer silah edinmeye çalıştığına dair iddiaları reddetmeye devam ediyor.

UAEA’nın raporuna göre İran’ın 26 Ekim tarihi itibarıyla, 182,3 kilo yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyumu bulunuyor. Bu rakam, Ağustos ayındaki rapora göre 17,6 kilo artış anlamına geliyor.

UAEA’nın tanımına göre, yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş yaklaşık 42 kilogram uranyum, teorik olarak bir atom bombası yapmak için gerekli olan miktar.  

Bu sonuç İran’ın aynı zamanda, yüzde 90’lık silah sınıfı seviyesine teknik olarak da yalnızca bir adım uzaklıkta olduğu anlamına geliyor.

Tahran’a yönelik “Snapback” uyarısı

Bu konuda tırmanan krizi yansıtan önemli bir gelişme olarak, İngiltere, Fransa ve Almanya 6 Aralık’ta yaptıkları ortak açıklamada, İran’a karşı “Snapback mekanizmasını” harekete geçirmeye hazır olduklarını bildirdi.

2015 tarihli nükleer anlaşmanın en önemli maddelerinden biri olan bu mekanizma, taraf olan ülkelerin, İran’ın anlaşmanın şartlarını ihlal etmesi halinde daha önce yürürlükte olan tüm uluslararası yaptırımları hızlı bir şekilde yeniden uygulamaya koymasına olanak tanıyor.

Avrupa’nın bu tehdidi, nükleer anlaşmayı kabul eden ve ona uluslararası meşruiyet kazandıran 2231 sayılı BM kararının 18 Ekim 2025 tarihinde sona erecek olması nedeniyle istisnai bir önem kazanıyor.

Kararın süresinin dolmasının, İran üzerindeki uluslararası baskı mekanizmalarında köklü bir değişikliğe yol açabileceği ve 2025 yılını İran’ın nükleer krizinin gidişatında önemli bir dönüm noktası haline getirebileceği tahmin ediliyor.

İngiltere, Fransa ve Almanya yaptıkları açıklamada, bu konuda somut ilerleme ve müzakere edilmiş bir çözüme ulaşmaya elverişli bir siyasi ortamın yaratılması için İran’ın nükleer program hızını azaltması gerektiğini vurguladı. Bu üç Avrupa ülkesi ayrıca, İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemek için tüm diplomatik yolları kullanma kararlılıklarını da yineledi. Buna karşılık Tahran ise, Avrupalı güçleri mevcut çıkmazı kırmak için gerekli güveni tesis etmeye, aynı zamanda baskı ve çatışma politikasından vazgeçmeye çağırdı. Rusya da, Avrupa’nın BM yaptırımları için bu mekanizmayı devreye sokma tehdidine karşı çıkarak, Batılı güçlerin Snapback’i kullanmaya hakları olmadığını savundu.

Trump’ın dönüşü: Çoklu zorluklar ve senaryolar

Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, İran’ın nükleer çıkmazının geleceği konusunda belirsizlik yaratırken, Tahran’ın nükleer programındaki ilerlemenin durdurulması yeni Cumhuriyetçi yönetim için kilit bir sorun teşkil ediyor.

Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, özellikle de yönetiminde İran’a karşı çıkan yetkililer olması nedeniyle, Tahran’la nasıl başa çıkacağına dair temel soruları gündeme getiriyor.

Trump, eski Başkan Barack Obama tarafından 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan 2018’de çekilerek anlaşmanın çökmesine neden oldu.

Yeni döneminde daha çatışmacı bir yaklaşım benimseme ve İsrail ile daha yakın bir ittifak kurma sözü veren Trump’ın, İran ile nükleer görüşmeleri destekleyip desteklemeyeceği de belirsiz.

Trump, İran’ın nükleer silah üretmesini engelleme sözü verirken, yeni yönetiminden bir yetkili de Tahran’a karşı “maksimum baskı” stratejisini yeniden uygulamaya koyacaklarını ve nükleer ilerlemesini durdurmak için adımlar atacaklarını söyledi.

Gözlemcilere göre Trump, İran’ın nükleer tehdidine karşı askeri ve diplomatik seçeneklerin açık olduğuna dair net bir mesaj vermek için askeri bir saldırı başlatmak yerine Tahran ile bir anlaşmaya varmaya çalışıyor.

Ocak ayında görevi Trump’a devredecek olan Joe Biden, Tahran’ın uranyum zenginleştirme seviyesini hızlandırmasının ardından krizi çözmek için başarısız bir girişimde bulundu.

Biden yönetimi, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın aracılığıyla, İran’ın nükleer silah edinme arayışında olabileceğine dair endişelerini dile getirdi.

İran ile İsrail arasındaki gerilim tırmanırken, Batı’nın “İran’ın nükleer programının rotası değiştireceği” yönündeki korkuları da arttı. Tam da bu bağlamda İranlı yetkililer, nükleer tesislerin İsrail’in saldırılarına maruz kalması halinde “nükleer doktrini” değiştirecekleri konusunda tehdit etti.

Analistler, İsrail’in devam eden saldırıları nedeniyle “direniş ekseninin” zayıfladığını ve izolasyon nedeniyle ekonomisinin zor durumda olduğunu düşünen İran’ın çaresizlik içinde olduğunu ve bu nedenle de Trump’la bir anlaşma yapmak için gerekli tavizleri verme ihtimalinin arttığını düşünüyor.

Bu anlaşma sadece bir nükleer anlaşmayı değil, aynı zamanda en azından şimdilik İsrail’i doğrudan ya da dolaylı olarak vurmaktan kaçınmayı da içerebilir. 

İran son dönemlerde, bölgedeki müttefikleriyle ilgili yaşadıkları da dahil olmak üzere bir dizi bölgesel stratejik gerileme yaşıyor. Bu da 2025’i, İran’ın nükleer meselesi ve bunun bölgesel ve uluslararası sahnedeki etkileri açısından çok önemli bir yıl haline getiriyor.