Trump Orta Doğu’daki Çatışmaları Sona Erdirebilir Mi?
ABD’nin yeni Başkanı seçilen Donald Trump’ın yönetimi, 7 Ekim 2023 tarihinde patlak veren savaşın etkileri nedeniyle Orta Doğu’da çalkantılı bir atmosferle karşı karşıya kalacak.
“Bölgedeki birçok ülkedeki gizli çatışmaları canlandırmaya devam eden” Gazze’deki savaşın ardından ilk önce Lübnan’ın güneyinde yıkıcı bir savaş yaşandı, ancak Suriye’de yaşananların komşu ülkeler üzerinde daha büyük bir etkisi oldu.
Bu durum Trump’ı, seçim kampanyasında söz verdiği gibi “Orta Doğu’daki savaşı durdurma ve Gazze savaşını sona erdirmeyi” nasıl başaracağı konusunda sorularla karşı karşıya bıraktı.
İsrailli yetkililerin de daha önce ifade ettiği gibi “7 Ekim bir deprem” etkisindeydi ve tüm bölge uzun bir süre bu depremin sonuçlarıyla uğraşacak.
ABD yönetiminin Orta Doğu’da karşılaşacağı belki de ilk zorluk Suriye olabilir.
Ayrıca ABD şu anda, Şam’daki yeni yönetimle istişarelerde bulunuyor.
Bölgede önemli rol oynayan Türkiye’nin yanı sıra yeni Suriye yönetimi tarafından varlığı reddedilen, YPG/PKK’nın omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği destek konusunda ABD’nin özel bir strateji benimsemesi gerekecek.
Londra merkezli Chatham House isimli düşünce kuruluşunda Orta Doğu uzmanı olan Renad Mansur, konuya ilişkin Financial Times’a şunları söyledi:
“Suriye’deki (silahlı örgüt üyesi) Kürtler şu anda çok tehlikeli bir durumda. PKK ile bağlantılılar ve bu da onları Türkiye ile çatışmaya sokuyor. Onların güvenebilecekleri hiçbir müttefikleri yok.”
PKK/YPG’nin ABD ile ilişkilerine bağlı olduğunu söyleyen Mansur, “Ancak ABD, onları yalnızca ihtiyaç duyulduğunda kullanılan yararlı araçlar olarak görüyor. Bu nedenle harcanabilir olarak görülmelerinden endişeliler” dedi.
SDG düşüş yaşıyor
Fokus Plus’a konuşan Suriyeli araştırmacı Samer el-Ahmed ise, PKK/YPG’nin mevcut stratejik durumu, taktik ve seçeneklerinde gözle görülür bir düşüş yaşandığını söyledi.
Ahmed, Rusya, Esed rejimi ve ABD gibi destekleyici güçler arasında rollerin değiştiği bir politikaya bel bağladıktan sonra PKK/YPG’nin, Şam hükümeti, Türkiye, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve Irak gibi her taraftan kuşatılmış durumda olduğunu vurguladı.
Tüm bu tarafların SDG’nin varlığını ya da özerkliğini reddettiğini dile getiren Ahmed, ABD’nin politikasındaki değişikliklere ek olarak, Washington’un şu anda yeni Şam hükümetiyle anlaşma arayışında olduğuna dikkat çekti.
Ahmed, Trump’ın birçok kez, “bu bölgeye olan ilgisinin sınırlı olduğunu” ifade ettiğinin altını çizdi.
Trump’ın asıl amacının İran’ın nüfuzunu engellemek ve Tahran’dan Bağdat, Şam ve Beyrut’a uzanan Şii hilalini kesmek olduğunu söyleyen Ahmed, Trump’ın bunu başardığını vurguladı.
Ahmed, “Dolayısıyla ABD’nin Suriye’den çekilme olasılığı yüksek” diye de ekledi.
Suriye’nin kuzeyindeki duruma değinen el-Ahmed, “Bu koşullar altında PKK/YPG’nin Şam’la baskı altında diyalog kurmak ve büyük tavizler vermekten başka seçeneği yok” dedi.
Bu kapsamda, PKK/YPG’nin kontrolü altındaki bölgelerde Suriye devrim bayrağının asılması gibi bazı tavizler verilmeye başlandı.
Bu konu, özellikle IŞİD konusu ve PKK/YPG’nin kontrolü altında olan, yaklaşık 10 bin IŞİD üyesi ve ailelerinin tutulduğu El Hol Kampı ile ilgili ABD’nin yeni stratejisiyle de bağlantılı.
Bölgesel düzeyde, tüm Arap ülkeleri (Suriye, Mısır, Ürdün, Irak) ile Türkiye ve IKBY, PKK/YPG’nin varlığını reddediyor.
Bu taraflar, örgütün varlığını bölge ülkeleri için bir tehdit ve Suriye’nin zenginliklerine el konulması olarak görüyor.
Suriye’deki Arap aşiretleri ve Kürt partilerinin çoğu da, PKK/YPG’nin dışlayıcı, yayılmacı ve baskıcı politikalarına karşı çıkıyor.
PKK/YPG’nin bu dalgadan kurtulma şansının zayıf olduğunu dile getiren Ahmed, “PKK/YPG, ABD’nin arabuluculuğuyla Şam’la bir uzlaşmaya varmak zorunda kalabilir ve PKK’dan ayrılma da dahil olmak üzere bazı garantiler karşılığında bazı kazanımlar elde edebilir” ifadelerini kullandı.
Yemen ve İran’da gerilim tırmanabilir
Lübnan merkezli Asya ve Çin Araştırmaları Merkezi Başkanı Heysem Muzahim de Fokus Plus’a yaptığı açıklamada, İran ile yaşanan gerilim konusundaki büyük tehlikeye dikkat çekti.
Muzahim, Netanyahu’nun Trump göreve gelmeden önceki bu kısa geçiş dönemini kullanarak, İran’ın nükleer tesislerini vurabileceğini söyledi.
Özellikle de Trump’ın bir açıklamasında kendisini bu yönde cesaretlendirmiş olduğunun altını çizdi.
Yemen’deki Husilere de değinen Muzahim, İsrail’in Husi grubuna yönelik saldırılarının önümüzdeki dönemde önemli ölçüde artmasının beklendiğini ifade etti.
Hatta bu durumun, Yemen’deki bazı tarafları Husilere karşı kara saldırısı düzenlemeye itecek kadar ileri gidebileceğini de ekledi.
Husiler, Gazze’de savaş başlamasının ardından “direniş ekseni” kapsamında, İsrail’e füze saldırıları düzenliyor.
Buna karşılık İsrail de, ABD ve İngiltere’nin desteğiyle, Husilerin kontrolündeki Sana ve Saada’daki hayati tesisleri ve önemli bölgeleri hedef alıyor.
İsrail son zamanlarda, Husilere karşı saldırılarını arttırarak, onları ortadan kaldırmakla tehdit ediyor.
Savaşın ana alanı olan Gazze’nin ABD tarafından ihmal edildiğini belirten Muzahim, ABD’nin ister Cumhuriyetçi, ister Demokrat olsun “başkanla birlikte değişmeyen” tarihsel destek bağlamında İsrail’in yanında yer aldığını vurguladı.
Muzahim “ABD, Hamas’ın savaşı durduracak ve rehinleri serbest bırakacak tüm girişimlere olumlu yaklaştığını unutuyor” diyerek, Kahire’de gerçekleşen bu girişimlerden sonuncusunun Netanyahu tarafından sekteye uğratıldığını belirtti.
Açıklamasının sonunda, “ABD yönetiminin ateşkese varılması için sadece zayıf tarafa değil her iki tarafa da baskı yapmasını umuyoruz” ifadelerini de kullandı.
Hizbullah, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının başlamasının ardından, direniş ekseninin bir parçası olarak Gazze için bir destek cephesi açtığını duyurdu ve böylece çatışma genişledi.
Bu durum büyük kayıplara ve 27 Kasım’ta Hizbullah ile İsrail arasında ateşkes sağlanana kadar Lübnan’ın güney banliyölerinin tamamen çökmesine neden oldu.