Sayfa yolu
İsrail’in Nükleer Sırları: 'Kasıtlı Belirsizlik' Politikası


17.06.2025 - 14:06 | Son Güncellenme:02.07.2025 - 17:08
İsrail, 65 yılı aşkın süredir Dimona reaktörüyle simgelenen gizli bir nükleer program yürütüyor. Programın ilk yıllarında bu tesisi kamuoyuna bir tekstil fabrikası olarak tanıtan Tel Aviv yönetimi, daha sonra burayı “barışçıl amaçlı” bir araştırma tesisi olarak kabul etti.
İsrail, bu gizli program nedeniyle Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı (NPT) imzalamayı reddetti ve onlarca uluslararası gözlemciyi yanıltmayı başardı.
2023 yılında Katar, İsrail’in nükleer tesislerinin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın denetimine açılması ve Tel Aviv’in nükleer olmayan taraf olarak NPT’ye katılması çağrısında bulundu.
İşgal altındaki Kudüs’te yayın yapan Arap Televizyonu muhabiri Abdulkadir Abdulhalim, İsrail’in nükleer programı konusunda sürekli gizlilik politikası izlediğini ve bu konuda hiçbir resmi açıklama yapmadığını aktardı. Eski yetkililer ise bu konuda kendilerine yöneltilen sorulara yanıt vermeyi reddetti.
Muhabir ayrıca, İsrail’in gizli bir nükleer programa sahip olmak için kendine sürekli meşruiyet sağladığını, ancak başta Orta Doğu ülkeleri olmak üzere düşman gördüğü devletlerin benzer programlara sahip olmasını kabul etmediğini vurguladı.
İsrail’in nükleer programı etrafındaki gizlilik ve belirsizlik
Mayıs 2018’de CNN’e verdiği bir röportajda İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya, “İsrail’in nükleer kapasitesi ve silahları var mı? Evet mi, hayır mı?” sorusu yöneltildi. Netanyahu’nun yanıtı ise şu oldu:
“Her zaman Orta Doğu’ya nükleeri getiren ilk ülke olmayacağımızı söyledik. Dolayısıyla bölgeye getiren biz değiliz. Alabileceğiniz en iyi yanıt budur.”
Bu belirsizlik politikası, İsrail’in nükleer arşivini 60 yılı aşkın süredir gizli tutmasını sağladı. Bu yaklaşım, İsrail liderlerinin onlarca yıldır benimsediği bir strateji olup, İbranice’de “Amimut” yani “kasıtlı belirsizlik” olarak adlandırılıyor.
İsrail, Fransa ile yaklaşık beş yıl süren müzakerelerin ardından Eylül 1957’de Dimona’da bir nükleer reaktör inşa edilmesini öngören bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, kamuoyuna barışçıl amaçlarla Fransız bilim insanlarının desteği olarak sunuldu.
Filistin’in işgalinden bu yana İsrail’in nükleer gölgesi
İsrail, projeyi ABD’den gizlemeye çalıştı ve uzun süre bunu “tekstil fabrikası” olarak lanse etti. Ancak Amerikan istihbarat raporları, reaktörün gerçek amacını tespit etti.
Dönemin ABD Başkanı John F. Kennedy yönetimi, İsrail’in nükleer programına karşı çıktı. Ancak programın büyük bölümünün finansmanı, Kennedy ve halefi Lyndon B. Johnson’ın gayriresmî danışmanı Abraham Feinberg’in önderlik ettiği Amerikalı bireyler tarafından sağlandı.
İsrail’in nükleer arşivine dair ilk iddialar ve bugünkü durum
İsrail’in nükleer programı, ilk kez İngiliz gazetesi Sunday Times tarafından gündeme getirildi. Gazete, İsrail’in gizli bir nükleer arşive sahip olduğunu ve Dimona reaktörünün 26 megavat kapasiteyle çalıştığını yazdı. Uzmanlar, bu kapasitenin zamanla 150 megavata çıkarıldığını tahmin ediyor.
Amerikan Bilim İnsanları Birliği (FAS), 2023 yılında yayımladığı raporda Tel Aviv’in plütonyuma dayalı yaklaşık 90 nükleer başlığa sahip olduğunu, ayrıca 100 ila 200 arası silah üretmeye yetecek miktarda plütonyum stokladığını bildirdi. Diğer bazı kaynaklar ise bu sayının 200 nükleer bomba düzeyinde olduğunu öne sürüyor.

Nükleer denizaltılar ve füze sistemleri
İsrail, Almanya’dan temin ettiği “Dolphin” sınıfı nükleer denizaltılara da sahip. Bu denizaltılar, nükleer başlıklı füzeleri taşıyabiliyor ve açık denizde günlerce kalabiliyor. Eski Savunma Bakanı Ehud Barak döneminde Almanya ile yapılan bir anlaşmayla, İsrail 2018’de daha gelişmiş bir denizaltı teslim aldı. Bu denizaltı, 1500 kilometre menzile sahip “Popeye” tipi nükleer başlıklı füzeleri fırlatma kapasitesine sahip.
Jericho III ve Dimona’nın tehlikesi
Batılı istihbarat raporları, İsrail’in “Jericho III” adlı füzesini kıtalararası menzile (yaklaşık 5.000 km) ulaştıracak şekilde geliştirdiğini ortaya koydu. Tel Aviv yönetimi ayrıca, işgal altındaki Kudüs’te bir dağın içine inşa ettiği tahkimatlı komuta merkezinde, olası bir nükleer saldırı durumunda “ikinci vuruş kapasitesi”ni sürdürebilecek bir altyapı kurdu.
Tüm bu gelişmeler, İsrail’in nükleer kapasitesine ilişkin belirsizlikleri artırırken, Dimona reaktörünün güvenliği ve olası bir kaza durumunda yaşanabilecek “Çernobil senaryosu”na ilişkin endişeleri de beraberinde getiriyor.