İsrail Suriye’deki Son Askeri Hamleleriyle Neyi Amaçlıyor?


İsrail işgal ordusu, Suriye’nin güneyindeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırırken, Tel Aviv işgal altında bulunan Golan Tepeleri’ndeki kontrolünü genişletti.
Böylece İsrail, Lübnan, Filistin, Ürdün ve Suriye’ye bakan stratejik bir konumda bulunan Hermon Dağı’nın doğu tarafına yönelik işgalini tamamladı.
Suriye’de geçtiğimiz Aralık ayında Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra bölgede hızlı bir şekilde jeopolitik dönüşümler yaşanmaya başladı.
Bu bağlamda Tel Aviv, Suriye ile İsrail arasında 1974’te imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nı ihlal ederek, o tarihten bu yana tarafların kontrolündeki bölgeleri ayıran tampon bölgedeki askeri varlığını güçlendirmeye çalışıyor.
İsrail bölgede “süresiz” kalacak
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, dün Hermon Dağı’na giderek, askeri yetkililerle bir toplantı gerçekleştirdi.
Katz burada yaptığı açıklamada, İsrail işgal ordusunun, Golan Tepeleri’ndeki Yahudi yerleşimciler ve İsrail’in kuzeyinde yaşayanları korumak için Hermon Dağı’nda bulunduğunu öne sürerek, bölgede “süresiz” kalacaklarını söyledi.
Öte yandan İsrail medyasında yer alan haberlere göre, üst düzey Beyaz Saray yetkilileri İsrailli mevkidaşlarına, ABD Başkanı Donald Trump’ın “Suriye’den binlerce ABD askerini çekme” planını iletti.
Bu durum, özellikle bölgesel tehditlere karşı uzun süredir ABD’nin desteğine güvenen Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG)/YPG yansımaları açısından, Tel Aviv’de ciddi kaygılara yol açacak bir hamle olarak görüldü.
İsrail’in Suriye topraklarındaki bu askeri tırmanışı, Suriye ve Orta Doğu’daki nüfuz haritasını yeniden şekillendiren siyasi ve askeri değişiklikler ışığında, İsrail’in stratejik hedefleri ve bölgesel denge üzerindeki etkileri hakkında soru işaretleri yaratıyor.
Askeri saldırılardaki stratejik değişimler
İsrail konusunda uzman olan Suriyeli araştırmacı Halid Halil, İsrail’in, Şam’daki siyasi geçişi istismar edip, stratejik çıkarlarına hizmet eden yeni bir güvenlik durumu dayatarak, Suriye’de jeopolitik bir varlık oluşturmaya çalıştığını söyledi.
Halil, konuya ilişkin Fokus Plus’a yaptığı açıklamada, İsrail’in Suriye’deki askeri stratejisinin önemli değişimler geçirdiğine dikkat çekti.
İsrail’in, 2013’ten bu yana “savaşlar arası savaş” stratejisinin bir parçası olarak, Suriye’deki İran mevzilerini hedef alan hava saldırılarına bel bağladığını dile getiren Halil şöyle devam etti:
“Ancak İsrail’in bu operasyonları son dönemde, özellikle de Suriye rejiminin düşmesinden sonra kara harekatına ve niteliksel operasyonlara dönüştü.”
Halil, İsrail’in Suriye krizinin ilk aşamalarında “kuvvetlerin ayrıştırılması” politikasını benimsemesine rağmen, son zamanlarda ulusal güvenliğini koruma bahanesiyle Suriye’nin askeri yapısını hedef almaktan çekinmediğini vurguladı.
Suriyeli araştırmacı, İsrail’in Esed’in devrilmesiyle birlikte gelecekteki potansiyel tehditlerden korkarak, Suriye’nin askeri altyapısından geriye kalanları yok etmekte gecikmediğine de dikkat çekti.
İsrail’in Suriye topraklarındaki askeri varlığını, “güvenlik ve diplomatik anlaşmalar sağlamayı ve muhtemelen ilişkileri normalleştirmeyi” umduğu yeni Suriye rejimiyle gelecekte yapılacak müzakerelerde bir koz olarak kullanacağını da belirtti.
İsrail Türkiye’nin artan rolünden endişe ediyor
Halil açıklamasında, İsrail’in, özellikle bölgesel çıkarlarına doğrudan tehdit oluşturabileceği düşüncesiyle, NATO üyesi olan Türkiye’nin Suriye’de giderek artan rolünden endişe duyduğunu belirtti.
İsrail’in, Türkiye destekli yeni bir Suriye hükümetinin ortaya çıkmasının kendisi için stratejik bir tehdit oluşturabileceğinin farkında olduğunu söyleyen Halil, “Bu nedenle bölgede askeri varlığını güçlendirmeye çalışıyor” dedi.
Halil ayrıca, ABD’nin çekilmesinin SDG/YPG’yi zayıflatacağı ve bu durumun Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki nüfuzunu güçlendireceği yönündeki endişeyle, İsrail’in bölgedeki Kürt güçlerini desteklediğini belirtti.
Siyasi angajmanın, sürekli bir askeri tırmanışa gerek kalmadan, daha uzun vadeli bir nüfuz sağlayabilecek olmasına rağmen, İsrail’in diplomatik yollar yerine askeri çözümlere odaklandığını da vurguladı.
Diğer yandan Halil, Rusya’nın Suriye’deki tutumunda yaşanan değişimin, İsrail’i güvenlik hesaplarını yeniden gözden geçirmeye yönelttiğini söyledi.
Suriye sahnesinde önemli bir aktör olan Moskova’nın nüfuzunu önemli ölçüde azalttığını ve sadece Hmeymim Hava Üssü ile Tartus Limanı’nda sınırlı bir varlık bıraktığını dile getirdi.
Halil, Moskova ile Tel Aviv arasında daha önce varılan, Suriye’deki İranlı milislerin İsrail sınırından çekilmesini öngören mutabakatın, Ukrayna savaşı ve İsrail’in Batı’ya verdiği destek sonucunda çöktüğünü söyledi.
Bu durum sonucunda da, İsrail’in Suriye’deki hamlelerini yeniden gözden geçirdiğinin altını çizdi.
Kontrol mücadelesi
Suriyeli askeri ve strateji uzmanı Esad Zubi ise İsrail’in işgal, nüfusun yerinden edilmesi ve katliamlara dayanan bir “yerleşimci varlık” olduğunu söyledi.
Zubi konuya dair Fokus Plus’a yaptığı açıklamada, “İsrail’in genişlemesi Filistin’le sınırlı kalmadı, 1967’den bu yana Lübnan’ın güneyi, Suriye’nin Golan bölgesi, Sina ve Batı Şeria’ya kadar uzandı” diye ekledi.
Suriyeli uzman, kuruluşundan bu yana varlığını istikrara kavuşturmaya çalışan İsrail’in, bölgesel hegemonyasını dayatmaya çalışırken “var olma mücadelesinden” “kontrol mücadelesine” geçtiğini vurguladı.
Tel Aviv’in sadece askeri gücünü arttırmaya çalışmadığını söyleyen Zubi, aynı zamanda Orta Doğu’daki istikrarsız güvenlik ve siyasi durumdan faydalanarak, bu bölgede hakim güç olmaya ve Arap dünyasındaki nüfuzunu arttırmaya çalıştığını da ekledi.
Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetinin Gazze’de büyük bir yenilgiye uğradığına dikkat çeken Zubi, Tel Aviv’in bu başarısızlığı “sınırlarını güvence altına alma” bahanesiyle Lübnan ve Suriye’de askeri gerilimi tırmandırarak telafi etmeye çalıştığını ifade etti.
Su kaynaklarına el koyma
Zubi, devrim yıllarının Esed rejiminin mühimmatını tüketmesinin yanı sıra İsrail’in hava saldırılarıyla stratejik askeri kapasitesinin yok edilmesi sonucu fiilen “askerden arındırılmış” bir devlet haline gelen Suriye’nin, artık İsrail için bir tehdit oluşturmadığını vurguladı.
Suriyeli uzman, İsrail’in Golan’ı giderek kalıcı bir askeri bölgeye dönüştürmek için çalıştığını, bunun da işgali uzun süre sürdürme konusundaki niyetini gösterdiğini söyledi.
İsrail’in bölgede askeri noktalar kurarak sadece savunma hattını güvence altına almayı amaçlamadığına dikkat çeken Zubi, “Bilakis gelecekte savunma amaçlı veya yayılmacı herhangi bir askeri operasyon için burayı bir üs olarak kullanmayı hedefliyor” diye konuştu.
İsrail’in kontrolündeki bölgelerin önemine değinen Zubi açıklamasını şu ifadelerle sürdürdü:
“Bu bölge, doğal kaynaklar bakımından Suriye’nin en zengin bölgelerinden biri olarak kabul ediliyor. Ürdün ve Lübnan ile bağlantılı olan bu bölge, Hermon Dağı ve Yarmuk Havzası gibi stratejik su kaynaklarını da içeriyor.”
Zubi, İsrail’in su kaynakları üzerindeki kontrolünün sadece Suriye’ye karşı stratejik bir avantaj sağlamakla kalmadığını, aynı zamanda aynı su kaynaklarına kısmen bağımlı olan Ürdün ve Lübnan gibi komşu ülkeleri de etkilediğini söyledi.
Suriyeli uzman açıklamasının sonunda, İsrail’in Orta Doğu’da giderek büyüyen su krizinin ortasında bölgenin su kaynaklarını tekeline almaya çalıştığını da sözlerine ekledi.