İki Yıllık Soykırım: Sahadaki Gazetecilerin Tanıklıkları

Gazze’de iki yılı aşkın süredir devam eden saldırılar, Filistinli gazetecileri de hedef aldı; yerel verilere göre 250’den fazla gazeteci ve medya çalışanı hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı. Sahadaki tanıklıklar, zorunlu yer değiştirmeler, iletişim kesintileri ve ekipman kısıtları altında haber üretildiğini ortaya koyuyor. Filistin Gazeteciler Sendikası, medya merkezleri ve iletim altyapısının vurulması nedeniyle gazetecilerin elektrik, internet ve yakıt olmadan, aynı anda hedef alınarak ve yerlerinden edilerek çalıştığını bildiriyor.
Fokus+
İki Yıllık Soykırım Sahadaki Gazetecilerin Tanıklıkları

10.10.2025 - 15:58  |  Son Güncellenme: 02.11.2025 - 13:21

Gazze Şeridi’nde iki yılı aşkın süredir devam eden soykırım, sadece sivilleri değil, gerçeği dünyaya duyurmaya çalışan Filistinli gazetecileri de hedef aldı.

Gazeteciler, hem kendi ailelerinin hayatta kalması hem de sahadaki gelişmeleri aktarma sorumluluğu arasında, olağanüstü ağır koşullar altında çalıştı.

Ancak işgalci güçlerin doğrudan hedef alması nedeniyle, kendi ve ailelerinin ihtiyaçlarını güvence altına alırken aynı zamanda haber yapmaya devam etme ihtiyacıyla daha ağır, sert ve zorlu bir yük altında kaldılar.

Savaşın etkileri, altyapının çökmesi ve sivil kayıplarla sınırlı kalmadı; aynı zamanda gazetecilere ve medya kuruluşlarına yönelik doğrudan bir saldırıya dönüştü.

Bu durum, gazetecileri bir yandan “gerçeği iletme”, diğer yandan “hayatta kalma” mücadelesinin merkezine yerleştirdi.

Gazze Hükümet Medya Ofisi ve yerel insan hakları örgütlerinin verilerine göre, İsrail’in iki yıllık saldırıları boyunca 250’den fazla Filistinli gazeteci ve medya çalışanı yaşamını yitirdi.

Çok sayıda gazeteci yaralandı; bazıları hâlâ Gazze içinde veya yurt dışında tedavi görüyor.

Uzmanlara göre bu tablo, tesadüfi değil, sistematik bir “susturma politikasının” sonucu.

edef alınan bazı Gazzeli gazeteciler

İsrail, uluslararası hukukun ihlallerini belgeleyen ve savaş suçlarını ifşa eden sesleri bastırmak için gazetecileri bilinçli biçimde hedef aldı.

Gazete binaları, televizyon kanalları, uydu merkezleri ve medya ofisleri doğrudan vurularak Filistin medyasının altyapısı yok edilmek istendi.

Gazze’de görev yapan televizyon muhabiri Baidaa Muammer, bu saldırılarda birçok meslektaşını kaybetti.

Bunlar arasında ailesiyle birlikte şehit edilen Muhammed Ebu Hatab, gazeteciler Halid el-Madhun ve Hüsam el-Masri, ayrıca güvenlik önlemlerine rağmen doğrudan hedef alınan bir kameraman da bulunuyordu.

Al Araby Al Jadeed’e konuşan Muammer, savaşın başlamasından bu yana çalışan gazetecilerin hedef alınmanın yanı sıra birçok zorluk ve engelle karşılaştığını söyleyerek şunları ekledi:

“Savaşın başlangıcından bu yana dokuz kez yer değiştirdim. Gazze şehri tehdit altına girince onuncu kez taşınmak zorunda kaldım. Bu zorlu süreçte, Gazze’nin farklı bölgeleri arasında insanlık dışı koşullar altında mekik dokudum.”

Hamileliği sırasında çadırda yaşamak zorunda kalan Muammer, hijyen eksikliği nedeniyle hepatit kaptığını ve uzun bir tedavi süreci geçirdiğini şu ifadelerle anlattı:

“İyileşene kadar tedavi gördüm. Sonunda küçük bir daire kiralayabildik. Tek dileğim bebeğimi bir çadırda değil, bir evde dünyaya getirmekti.”

Muammer, doğumdan yalnızca birkaç gün sonra, İsrail’in Batı Meydanı bölgesi için verdiği tahliye emri üzerine yeni doğan kızıyla birlikte bölgeden ayrılmak zorunda kaldığını da belirtti.

Son derece zorlu sağlık koşulları altında başlayan bu yerinden edilme sürecinin, Gazze’deki hasarlı evine dönene kadar sürdüğünü ise şöyle anlattı:

“O dönemde ailemin kucağına geri döndüğümü hissettim, ancak nihai tahliye emirleri çıktıktan sonra bu da uzun sürmedi.”

Saldırıların hem kişisel hem de mesleki yaşamını derinden etkilediğini belirten Muammer, devam eden bombalamalar, güvensiz bölgeler ve yoksunluk nedeniyle saha çalışması ile ailesinin güvenliği arasında denge kurmakta zorlandığını ifade etti.

Kulelerin ve yerleşim alanlarının hedef alınması, elektrik ve internetin sürekli kesilmesi, geçişlerin kapatılması ve ekipman girişinin engellenmesi nedeniyle son derece sınırlı imkanlarla çalıştıklarını da vurguladı.

“Bir elinizde kefen, diğerinde kalbiniz”

Sürekli bombardıman altında yerinden edilen Filistinli aileler gibi gazeteciler de giderek ağırlaşan koşullarla karşı karşıya.

Yerel ve uluslararası kaynaklara göre, onlarca gazeteci hava saldırılarında hayatını kaybederken, hayatta kalanlar iletişimin kesildiği tehlikeli bölgelerde görev yapmaya devam ediyor.

Bu zorlu tabloyu paylaşan bir diğer gazeteci Safaa al-Hasanat, eşinin ölümünden sonra hem ailesinin geçimini sağlamak hem de mesleğini sürdürmek zorunda kalan bir anne.

Defalarca tahliye edilip evini kaybeden Hasanat, Al Araby Al Jadeed’e verdiği röportajda yaşadıklarını şöyle anlattı:

“İsrail’in yürüttüğü bu soykırım savaşı, daha önce tanık olduğum hiçbir savaşa benzemiyor. Deyr el-Belah yakınlarında yaşarken, dört çocuğuma baktığım için çalışamıyordum. Topçu ateşi durmadan sürüyordu, bu yüzden defalarca yer değiştirdim.”

Şubat ayında geçici ateşkes sırasında işe döndüğünü ancak bombardımanın yeniden başlamasıyla evinin yıkıldığını anlatan Hasanat, şunları ekledi:

“Evimin bombalanmasının ardından kaçmak zorunda kaldım ve fahiş bir kiraya ev bulabildim. Çocuklarım için korkarak işe gidiyorum. Onlar, öldürüleceğimden korktukları için yanlarında kalmamı istiyor. Bu savaşta çalışmak, bir elinizde kefeninizi, diğerinde çocuklarınıza bağlı kalbinizi taşımak gibi.”

Gazze’deki bazı gazeteciler

Her saldırıda çocuklarını arayarak yaşayıp yaşamadıklarını kontrol ettiğini söyleyen Hasanat, savaşın yıkıcı etkisini şu sözlerle özetledi:

“Bu savaş bizi psikolojik, ahlaki ve maddi olarak mahvetti. Tek dileğim kurtuluş, hayatta kalmak ve savaşın bitmesi.”

Yüzünde yorgunluk belirtileri görülen Hasanat, “Bu savaş bizi psikolojik, ahlaki ve maddi olarak mahvetti. Tek dileğim kurtuluş, hayatta kalmak ve savaşın bitmesi” diye ekledi.

Yerinden edilmeler, yaralar ve susturulan sesler

Gazze’deki gazeteciler, hem işgalin baskısı hem de insani yıkım arasında sıkışmış durumda.

Evlerini kaybeden, geçici kamplarda yaşayan ve çoğu zaman ailelerinden uzakta görev yapan gazeteciler için “haber yapmak”, artık yalnızca bir meslek değil, varoluş mücadelesinin bir parçası haline gelmiş durumda.

Filistinli gazeteci Usame el-Aşi ise, saha görevleri sırasında yaralanarak tedavi gördü. Ancak onun için fiziksel yaralardan daha derin olan, savaşın bıraktığı psikolojik izler oldu.

El-Aşi, El Araby Al Jadeed’e verdiği demeçte şu sözlerle yaşadıklarını aktardı:

“Sürekli bombalama, doğrudan hedef alınma, yaşam ve güvenlik hakkından yoksun bırakılma. Gazze’de yaşadığımız koşullar mantıksız, insanlık dışı ve dayanılmaz.”

Saldırının ilk günlerinde tahliye emirlerine uymayarak ailesiyle Gazze Şehri’nde kalan El-Aşi, açlık, korku ve tehlike içinde geçen günlerin ardından artan tehditler yüzünden güneye kaçmak zorunda kaldı.

Yerinden edilmenin gazeteciler için en ağır yük olduğunu vurgulayan El-Aşi, şunları söyledi:

“Tekrarlanan yerinden edilmeler, gazetecileri sürekli bir zihinsel karmaşa içinde bırakıyor. Ailelerini geçindirmeye çalışırken aynı zamanda işlerini sürdürüyorlar. Bu dayanılmaz derecede yorucu. Burada zaman yavaş, acı verici bir şekilde ilerliyor.”

Sürekli yer değiştirme, bombalama ve tehditler, Filistinli gazeteciler üzerinde giderek artan bir psikolojik baskı yarattı. Birçoğu meslektaşlarını kaybetti, şimdi ise kendi yaşamlarının ve ailelerinin tehlikede olduğu bir ortamda çalışıyor.

Gazetecilik artık yalnızca bir meslek değil, hayatta kalma direnişi haline geldi.

Bu tabloyu doğrulayan bir diğer isim, saha muhabiri Abdullah Türkmani.

Üç yıldır süren saldırıların hem mesleki hem de kişisel olarak sürekli bir yerinden edilme, korku ve yıkıma yol açtığını söyleyen Türkmani, şöyle konuştu:

“Sürekli saha haberciliği, bombardıman altındaki yaşam ve ailemi koruma çabası arasında bir denge kurmak neredeyse imkânsız. Olaylar ve korku arasında sıkışmış bir yaşam bu.”

Ocak ayında geçici ateşkesin ardından Gazze’ye dönen Türkmani, ailesinin hasarlı evini onarmaya çalışsa da kısa süre sonra yeniden kaçmak zorunda kaldıklarını belirtek şunları ekledi:

“Evimizde sadece bir ay kalabildik. Tekrar yerimden ayrılmak istemiyordum ama kızım yaralandığında, küçük bir kesiği tedavi ettirmek için saatlerce bekledim. Dikiş, iyot, gazlı bez bile bulamadım. O an sağlık sisteminin tamamen çöktüğünü anladım.”

Türkmani, bilgisayarının bozulmasının ardından haberlerini cep telefonundan yazdığını ve bunun büyük bir zaman ve emek kaybı yarattığını anlattı.

Savaş sırasında tahrip edilen veya çalınan ekipmanların yerine yenilerinin konulamadığını, İsrail’in medya araçlarının girişine sıkı kısıtlamalar getirdiğini vurguladı.

Gazetecilerin yaşadığı bu zorlukları Filistin Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Ahed Farwana da doğruladı.

Farwana, İsrail’in gazetecileri doğrudan hedef alan “medya soykırımı” yürüttüğünü belirterek, saldırıların küresel gazetecilik tarihinde eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaştığını ifade etti. 

Bugüne kadar 250’den fazla gazetecinin öldürüldüğünü bildiren Farwana, “Yüzlercesi ise yaralandı veya tutuklandı. Gazeteciler, asgari kaynaklarla, elektrik, internet ve yakıt olmadan çalışıyorlar. Aynı anda hem hedef alınıyor hem de yerlerinden ediliyorlar” diye konuştu.

Farwana, uzun süren savaşta medya merkezlerinin, iletim kulelerinin ve ekipmanların yok edildiğini, yeni malzeme girişinin engellenmesi nedeniyle gazetecilerin performansının ciddi biçimde etkilendiğini söyledi.

Filistinli gazetecilerin, asgari kaynaklarla, elektrik, internet veya yakıt olmadan çalışırken hedef alındıkları ve yerlerinden edildikleri için çifte bir trajedi yaşadıklarını da sözlerine ekledi.

 

Kaynak: Kaynak: Al-Araby Al-Jadeed