Doha Zirvesi'nde İsrail'e Ekonomik ve Diplomatik Yaptırım Kararı Bekleniyor

15.09.2025 - 12:00 | Son Güncellenme: 15.09.2025 - 12:05
Tüm dünyada gözler, İsrail’in Katar’a yönelik eşi benzeri görülmemiş saldırısını tartışmak üzere Doha’da toplanacak olan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)–Arap Birliği Olağanüstü Zirvesi’ne çevrilmiş durumda.
Siyasi çevreler tarafından bölgedeki çatışmanın niteliğinde tehlikeli bir değişim olarak yorumlanan bu gelişme kapsamında, Gazze’ye yönelik saldırı sona erene kadar İsrail ile ilişkilerin özellikle ekonomik düzeyde dondurulmasına yol açabilecek kararların gündeme gelmesi bekleniyor.
Mısırlı bir kaynak Al-Araby Al-Jadeed gazetesine verdiği demeçte, Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin zirveye katılacağını belirtti.
Gözden Kaçmasın
Bu adımın, Kahire’nin İsrail’in saldırılarına karşı Arap ve İslam dünyasının ortak tutum sergilemesi ve buna karşı mekanizmalar geliştirilmesi gerektiğine verdiği önemi gösterdiğini de belirtti.
Kaynağa göre Mısır, zirvenin “saldırının ölçeğine uygun” kararlar almasını ve son yıllarda zayıflayan ortak Arap eyleminin yeniden canlandırılmasını gerekli görüyor.
Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin Suudi mevkidaşı Prens Faysal bin Farhan, Türk mevkidaşı Hakan Fidan ve Pakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Muhammed İshak Dar ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdiğini duyurdu.
Açıklamada, bu görüşmelerde son gelişmelerin değerlendirildiği, bölgenin karşı karşıya olduğu siyasi ve güvenlik sorunlarının ele alındığı ve ortak koordinasyonun öneminin vurgulandığı belirtildi.
Bakanlar telefon görüşmelerinde, bölgenin güvenliği ve istikrarına hizmet etmek için Arap ve İslam dayanışmasının güçlendirilmesinin yanı sıra siyasi, diplomatik ve ekonomik alanlarda koordinasyonun sürdürülmesinin önemini de vurguladı.
Öte yandan, söz konusu zirvede birkaç olası senaryonun gündeme gelmesi bekleniyor.
Bunların başında, İsrail’in Katar’a saldırısının Arap ve İslam devletlerinin egemenliğini hedef alan tehlikeli bir emsal olarak kınanması geliyor.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) ve BM Güvenlik Konseyi’nin İslam ülkeleriyle koordineli diplomatik baskı mekanizmaları devreye sokması yönünde çağrılar yapılabilir.
Ekonomi ve medya alanında boykot da dahil olmak üzere, İsrail’e yönelik bedel artırıcı önlemler de ihtimaller arasında.
Zirvenin, İsrail ile Arap-İslam ülkeleri arasındaki ilişkilerin geleceğini belirleyecek kritik bir sınav olduğuna dikkat çeken analistler, bu toplantının yalnızca kınama düzeyinde kalmayıp pratik eylem kararları üretmesinin beklendiğini vurguluyor.
Dengeyi yeniden kurma fırsatı mı?
Mısır’ın zirveye cumhurbaşkanı düzeyinde katılımı, hem Kahire’nin İsrail’in bu eylemine sessiz kalmasının uygun olmayacağı bir ortamda tepkisini ortaya koyduğunu, hem de bölgedeki liderlik rolünü yeniden canlandırma çabasını gösteriyor.
Mısırlı bir kaynağa göre Kahire, bu zirveyi Arap dünyasında dengeyi yeniden sağlama fırsatı ve Katar’ın güvenliğinin Arap-İslam güvenlik sisteminin bir parçası olduğunun vurgulanması için bir zemin olarak görüyor.

Zirvenin, katılımcı ülkelerin mutabakat düzeyine bağlı olarak saldırının topluca kınanması, uluslararası kuruluşlar nezdinde diplomatik süreç başlatılması, İsrail ile ekonomik ilişkilerin gözden geçirilmesi ve Arap-İslam dünyasında farklılıkların aşılması gibi bir dizi sembolik ve pratik tedbirle sonuçlanabileceği belirtiliyor.
Zirvede ayrıca, Arap ve İslam ülkeleri arasındaki iç farklılıkların üstesinden gelme ihtiyacı vurgulanarak, gelecekteki saldırıları caydırmak için önemli bir araç olarak “birliğe” dikkat çekilmesi bekleniyor.
Gözlemciler, Mısır için katılımın, nüfus bakımından en büyük Arap ülkesi, aynı zamanda siyasi ve askeri açıdan en etkili ülke olması nedeniyle, bölgesel rolü konusunda ciddi bir sınav olduğunu düşünüyor.
Ancak Mısır, karmaşık bir uluslararası ve bölgesel taahhütler ağıyla kısıtlanıyor.
Bu nedenle, Sisi’nin zirveye katılımı, Kahire’nin inisiyatifi yeniden ele geçirmek ve pozisyon belirleyici olmak istediği yönünde net bir mesaj verecektir.
Bölgesel güvenlik tartışmaları
Mısır’ın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Muhammed Hegazi, Al-Araby Al-Jadeed'e verdiği özel demeçte, zirvenin uluslararası topluma, savaş suçu teşkil eden yerinden etme girişimlerine boyun eğmemesi konusunda net bir mesaj vermesi gerektiğini söyledi.
Hegazi, Gazze’yi iyileştirme ve yeniden inşa planlarının hızlandırılması çağrısında da bulundu.
Ayrıca zirvenin, Avrupa’daki 1975 tarihli Helsinki Deklarasyonu’na benzer bir bölgesel güvenlik ve iş birliği sisteminin kurulmasına ön ayak olmak amacıyla, Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ın yanı sıra katılmak isteyen Körfez ülkeleri, Cezayir ve Fas’ın da katılacağı bir mini toplantıya dönüşmesini önerdi.
Hegazi zirvede, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne işgalcilerin işlediği suçları tespit edip yargılaması çağrısında bulunma ve Uluslararası Adalet Divanı’na soykırım konusunda müzakerelerini hızlandırması için çağrıda bulunulmasını önerdi.
Bu tür adımların atılmasının bile İsrail’e yönelik ek bir baskı aracı teşkil ettiğini belirtti.
Öte yandan, zirvede Mısır-Filistin-BM’nin yeniden yapılanma planına destek verilmesi, Gazze’nin Filistin Ulusal Yönetimi’ne bağlı bir yapı üzerinden yönetilmesi ve Hamas’ın FKÖ’ye katılarak meşru çerçeveler içinde rol üstlenmesi gibi önerilerin de gündeme gelebileceğini belirtti.
Eski diplomat, Körfez güvenlik sisteminin ortak bir caydırıcı güç aracılığıyla yeniden etkinleştirilmesi çağrısında bulunarak, hava ve karadan topraklarını koruyan güçlü bir orduya sahip olan ülkelerin saldırılardan etkilenmeyeceğini vurguladı.
Zirvenin, özellikle Filistin devletinin yaygın olarak tanınmasının ardından, İsrail’e karşı bu tanımanın pratik önlemler ve yaptırımlar yoluyla uygulanması gerektiğini vurguladı.
Hegazi, Katar’ın ev sahipliğinde Doha’da düzenlenecek olan zirvenin, İsrail’in Katar topraklarına saldırısı ve Hamas liderlerini suikast girişiminde bulunmasıyla, son derece hassas ve tehlikeli bir zamanda gerçekleştiğinin altını çizdi.
BM Güvenlik Konseyi’nin saldırıyı kınayan ve Katar’la dayanışma içinde olduklarını ifade eden bir açıklama yayınlamasının ardından, Avrupa Troykası'nın (İngiltere, Fransa ve Almanya) daha açık bir kınama içeren bir açıklama yayınladığını hatırlattı.
Hegazi bu gelişmelerin, İsrail’in tutumuna olan güvenin erozyona uğradığının bir göstergesi olduğunu söyleyerek, son toplantının "İsrail’in yargılanması" anlamına geldiğine dikkat çekti.
Hegazi, İsrail’in karşı karşıya kaldığı uluslararası izolasyonun zirveye ulaştığını belirterek, BM Genel Kurulu’nun iki devletli çözümü teyit eden ve Filistin devletini tanıyan tarihi kararına işaret etti.
Karara toplam 142 ülkenin destek verdiğini, 12 ülkenin çekimser kaldığını ve sadece 10 ülkenin karşı çıktığını bildiren Hegazi, özellikle Katar’ın Washington’daki önemli hamleleri ışığında, İsrail üzerindeki baskının arttığını da dile getirdi.
Hegazi, Gazze Şeridi’nde iki yıldır devam eden katliam ve açlığın ardından insani durumun felaket boyutlarına ulaştığını vurgulayarak, Filistinlilere yönelik herhangi bir zorla yerinden etme girişiminin tehlikesi konusunda da uyardı.
Öte yandan, Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Masoum Marzouq, Al-Araby Al-Jadeed'e verdiği özel demeçte, yaklaşan Arap-İslam zirvesinin, uluslararası toplumun dikkatini çeken önemli bir başlığa sahip olduğunu ve uluslararası toplumun zirveden çıkacak kararları sabırsızlıkla beklediğini söyledi.
Ancak aynı zamanda bu tür toplantılarda yapısal bir sorun olduğunu, çok sayıda farklı çıkar ve görüşün bir araya gelmesiyle, beklenen sonucun çoğu zaman asgari düzeyde bir mutabakattan öteye geçemediğini sözlerine ekledi.





