Yeni Suriye Yönetimi Esed’in Gayrimeşru Borçlarını Ödemek Zorunda Mı?
Birçok gelişmekte olan ülke, halkın rızası olmaksızın borç alan ve bu kaynakları halkın refahı yerine kendi çıkarları ya da baskıcı politikaları için kullanan yöneticilerin yarattığı borç yükü altında ezilmektedir.
Ülkelerini yağmalayarak büyük borçlar biriktiren otoriter rejimlerin, bu borçları halka ödetmesini engellemek için yeni bir yaklaşımın gerektiği açıktır.
“Gayrimeşru borç” (kabul edilemez borç), otoriter bir yönetimin halkın değil, kendi yararına olmak üzere gücünü artırmak ya da iktidarını sağlamlaştırmak için aldığı borçlara verilen addır. Yasal doktrine göre halkın rızası olmadan alınan bu gayrimeşru borçlar, yeni bir hükümete de devredilemiyor. Uluslararası yasalar çerçevesinde bu borçlar, devletin borcu olarak kabul edilmez ve kişisel borç kapsamına girer.
Gayrimeşru borç kavramı, Harvard profesörleri Michael Kremer ve Seema Jayachandran tarafından Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Şubat 2002’de düzenlediği makroekonomi ve yoksulluk konulu konferansında sunulan bir çalışmada geliştirildi.
Kremer ve Jayachandran “gayrimeşru borcu” şöyle tanımlıyor:
“Halkın rızası olmadan yapılan ve onların yararına olmayan ülke borcu gayrimeşrudur ve borç yeni hükümete geçmez.”
Gayrimeşru borç kavramı, 1898 İspanya-Amerika Savaşı sonrasında, ABD’nin “Küba’nın halkın rızası olmadan sömürgeci yöneticiler tarafından alınan borçları üstlenmek zorunda kalmaması gerektiğini” iddia etmesiyle ortaya çıktı.
Bu durum nihayetinde Paris Barış Antlaşması kapsamındaki barış görüşmelerinde hayata geçirildi ve İspanyol hükümeti, Küba’nın sömürgeleştirilmesi sırasında sorumlu devlet olarak Küba’nın borçlarını üstlendi.
Kavramı ilk ortaya koyan Rus hukukçu Alexander Nahum Sack, “gayrimeşru borcu”, despot bir rejimin vatandaşın ihtiyaçlarının karşılanmasına veya devletin ihtiyaçları ve çıkarları için değil de kendisini güçlendirmek için kullanılan kişisel bir borç olarak tanımladı.
Rus hukukçu ayrıca, borcun ulus tarafından tanınmasının gerekli olmadığını, bunun söz konusu rejimin borcu olduğunu da ekledi.
Beşşar Esed’in gayrimeşru borçları
İran medyasında geçtiğimiz günlerde yer alan haberlere göre İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Suriye’nin İran’a 50 milyar dolar borcu olduğu yönündeki iddiaların “abartılı” olduğunu söyledi. Ancak Bekayi, İran’ın Suriye’deki yeni yönetimden bu borcu talep etme hakkına sahip olduğunu söyleyerek, mevcut borçların “devletin halefiyeti” ilkesine göre ülkenin yeni yönetimine devredileceğini de sözlerine ekledi.
Burada şu soruyu sorabiliriz: Suriye’deki devrimci hükümet, Esed rejiminin kendi halkına karşı işlediği soykırımda İran ve Rusya gibi destekçilerine olan borçları "gayrimeşru borç" olarak değerlendirme hakkına sahip midir?
Soruyu yanıtlamadan önce, uluslararası çevrelerdeki eylemlerin, ülkelerin belirli bir sonuca ulaşmak için izleyebilecekleri onaylanmış prosedürlere dayanmadığı gerçeğini kabul etmek önemlidir.
Bu eylemler daha ziyade uluslararası baskı mekanizmaları, ikili ilişkiler, ittifaklar ve hatta gerekirse hak elde etmek için savaşların yanı sıra teşvik ve avantajlar kullanılarak yapılır.
Esed rejiminin borçları da “gayrimeşru borç” teorisine mükemmel bir şekilde uymaktadır. Çünkü bunlar, rejim tarafından -sadece- halkı ezmek için alınan borçlardır. Halkın ihtiyaçlarını karşılamak ya da devletin çıkarlarını yerine getirmek için değil, tamamen rejimin çıkarlarını desteklemek için kullanılmıştır.
İran’ın Suriye’de harcadığı paralar da tamamen Esed rejiminin halkına karşı kabul edilemez eylemlerini desteklemek için kullanıldı.
Basında yer alan haberlere göre Beşşar Esed, milyarlarca dolar ve yüzlerce kilo altınla birlikte Rusya’ya kaçtı. Bu durumda İran, parasını geri almak istiyorsa Beşşar Esed’e başvurmalı. Zira Esed bu borçları, Suriye halkı için değil, kendi için aldı. Bunları halka atılan varil bombaları, kimyasal silahlar ve ayrıca Captagon üretimi için kullandı.
Uluslararası toplumun, emsallere ve geleneklere dayanan dinamik ve etkileşim içinde olan bir toplum olduğu göz ardı edilmemelidir. Bu bağlamda, Küba örneğinin yanı sıra Güney Afrika’da apartheid dönemindeki borçlar da gayrimeşru borç olarak kabul edilmiştir.
Peki bu borçlar, sadece “gayrimeşru borçlar” oldukları kanıtlandığında silinir mi? Bunun cevabı ne yazık ki “hayır”. Çünkü bu konuda bir takım engeller bulunuyor.
Bunlardan ilki, bu konunun bağlayıcı uluslararası yasal maddeler ile düzenlenmemiş olmasıdır. Ayrıca borçların silinmesini kabul etmeleri için ülkelere baskı yapan uluslararası bir mekanizma da bulunmadığından, “gayrimeşru borçlar” yasal bir yükümlülükten ziyade ahlaki bir yükümlülüğe daha yakın durmaktadır. Ancak bu konunun zorluğu imkansız olduğu anlamına da gelmiyor. Bilakis bu denkleme başka yöntemlerin katılması koşuluyla uygulama imkanı vardır. Örneğin, Küba’nın İspanya ile olan davasında, bu sadece İspanya’nın geçmesi gereken bir barış süreci bağlamında yapıldı. Güney Afrika örneğinde ise hükümet, temerrüde düşmenin yabancı yatırımcı çekmeye zarar vereceği korkusuyla temerrüde düşmekten vazgeçti.
Suriye’nin yeni hükümeti de bu durumu erken fark etmekle iyi yaptı. Suriye hükümetine yakın medya organlarına göre, yeni hükümet, İran’ın Suriye halkına yüz milyarlarca dolar tazminat ödemesi için uluslararası mahkemeler aracılığıyla dava açmayı planlıyor. Yeni hükümet, Suriye halkının Esed ailesinden haklarını talep etme haklarını desteklemek üzere uluslararası bir ivme yaratmak için “gayrimeşru borç” davasını kullanabilir.
Nijerya örneği
Bu konudaki birçok örnekten biri olarak Nijerya gösterilebilir.
Nijerya hükümeti, bir darbe gerçekleştiren ve ordudaki tüm sivil demokratik kurumları tasfiye eden eski Nijerya eski Devlet Başkanı Sani Abacha ve ailesi tarafından yurtdışına kaçırılan milyarlarca doları geri almayı başardı.
Abacha’nın ölümünden sonra oğlu ve ailesinin bazı üyeleri aleyhine İsviçre’de dava açıldı. Hükümetin İsviçre bankalarıyla yürüttüğü uzun prosedürlerden sonra Nijerya halkının parasının geri alınması karşılığında aile hakkındaki suçlamaların düşürülmesi konusunda anlaşmaya varıldı.
Suriye de dünyanın şahit olduğu “Esed dönemi borçlardan” kurtulmak için hızlıca bir süreç başlatabilir ve bu iddiayı ortaya koymak için farklı bir bakış açısından yararlanabilir.
2017’de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin 34. oturumunda bu bakış açısına ilişkin şu ifadeler kullanıldı:
“Gelişmekte olan, özellikle de az gelişmiş ülkelerin karşı karşıya olduğu artan borç yükünün sürdürülemez olduğu, insan merkezli sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluğun ortadan kaldırılması yolunda ilerlemenin önündeki en büyük engellerden birini oluşturduğu giderek daha fazla kabul ediliyor.”
Söz konusu oturumda ayrıca, bu ağır borç yükünün, birçok gelişmekte olan ülke ve hatta bazı gelişmiş ülkelerin, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların gerçekleşmesi için gerekli koşulları yaratmak amacıyla sosyal kalkınma ve temel hizmetleri sağlama becerisini son derece sınırladığına da dikkat çekildi.
Diğer yandan, Avrupa ülkelerindeki mülteciler de Suriye hükümetinin bu bağlamda faydalanabileceği konulardan biri olarak görülebilir. Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmesi için uluslararası bir istek var. Sayılarının yedi milyona yakın olduğu tahmin edilen Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönüşü çok para gerektiriyor.
Hiç şüphe yok ki, Beşşar Esed döneminde Suriye halkının maruz kaldıklarına ilişkin dünyanın da gördüğü iç karartıcı durum, yeni hükümetin uluslararası bir gündem hazırlaması için bir fırsat teşkil ediyor.
Yeni Suriye hükümeti, uluslararası siyasi çevrelerdeki bu olumlu durumdan faydalanarak hızlı bir ilerleme kaydedebilir ve Esed rejiminin geride bıraktığı gayrimeşru borçların silinmesi yönünde büyük bir atılım gerçekleştirebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.