Türkiye’nin Göç Sınavı: Yabancı Düşmanlığı ve Ekonomik Gerçekler

Doç. Dr. İbrahim Karataş, göçmenlerin Türkiye ekonomisine etkilerini ve göç politikasındaki sorunları Fokus+ için kaleme aldı.
İbrahim Karatas.jpg
Türkiye’nin Göç Sınavı: Yabancı Düşmanlığı ve Ekonomik Gerçekler
5 Şubat 2025

İnsan göçü en çok savaş ve ekonomik nedenlerden dolayı vuku bulan bir hadisedir. İnsanlar öncelikle yaşamak, bunu sağlayınca da daha iyi şartlarda hayatlarını idame etmek için başka ülkelere zorunlu olarak göç ederler. Eğitim ve zenginleşme amaçlı göçlerde bile bir zorunluluk vardır çünkü bulunulan ülke göç edeni tatmin etmediği için ilgili kişi(ler) göç etmeye karar verir. Özetle, göç görece daha iyi şartları olan ülkelere zorunlu bir yerleşimdir. Tıpkı suyun eğimli bir yüzeyde aşağı tarafa doğru akması gibi. 

Şayet göç alan ülke göçmenlerin gelişinden rahatsızsa yabancı düşmanlığı ortaya çıkar ve göçmenlere karşı dışlayıcı tavırlar sergilenir. Göçmenlerin, ev sahiplerinin hayatını olumlu ve olumsuz olarak değiştirdiği doğrudur. Ancak olumlu mu yoksa olumsuz yönünün mü daha fazla olduğu bir tartışma konusudur. Fakat maalesef sonuç ne olursa olsun göç ve göçmen kavramı her seferinde ırkçı yaklaşımların kurbanı olmaktadır. Öyle ki göçmenlerin kurduğu ABD gibi ülkelerde bile göçmen düşmanlığı siyasetin seyrini belirlemekte ve aşırı sağcı siyasetçilerin seçimleri kazanmasını sağlayabilmektedir. 

Son yıllarda benzer bir duruma Türkiye’de de şahit olmaktayız. Suriye iç savaşından kaçan göçmenlerin uzun bir süre kalması siyasi partilerin de istismarıyla bir yabancı düşmanlığına dönüştü. Göçün müsebbibi olan Esed rejimini eleştirmeyen ve hatta savunan bazı kesimlerin başlattığı kara propagandalar Suriyeli ve diğer ülkelerden gelen göçmenlere karşı şiddet de içeren tepkilere dönüştü. 

Halkı da etkileyen söz konusu dışlayıcı tutumlar hükümet üzerinde halk baskısı oluşturarak göçmenlere karşı genel olarak şefkatli davranan hükümetin de tavır değişikliği yapmasına ve göçmenler aleyhine kararlar almasına neden oldu. Suriye’de Esed rejiminin devrilmesiyle birlikte oluşan tersine göç beklentisi şimdilik yabancı düşmanlığını dizginlemiş görünüyor. 

Ancak Suriyeliler dönse de dönmese de onlara karşı sergilenen dışlayıcı tavırların Türkiye ekonomisine zarar verdiğine şahit oluyoruz. Söz konusu tavırların sahipleri öyle bir yanlış içindeler ki göçmenlere karşı milliyetçilik taslayarak millete zarar verdiklerinin farkında bile değiller ve görünen o ki farkındalık da tavırlarını değiştirmeyecek. Ancak yine de göçmen düşmanlığının ülkeye verdiği zararı irdelemek gerekiyor çünkü konu milliyetçi duygulara feda edilmeyecek kadar önemli ve bilhassa karar-vericilerin mantıklı kararlar vermesini gerektiriyor. 

Göçmen işçilerin ekonomiye katkıları  

Altı çizilmesi gereken en önemli not, Türkiye’nin göçmen işçi ihtiyacının olduğudur. Türkiye’de her ne kadar bir süredir hayat pahalılığı olsa da 20 yıl öncesine göre daha zengin bir ülke görmekteyiz. Zenginlik Türk halkını iş bulmada daha seçici davranmaya ve az emekle daha çok maaş alınabilen ve de prestijli olarak görülen iş tercihleri yapmasına neden olmuştur. Çok daha az Türk vatandaşı fabrika işçiliği, temizlik, inşaat, çobanlık, çiftçilik vb. işleri yapmaktadır. 

Fakat mezkûr işleri birilerinin de yapması gerektiği herkesin malumudur. İşbu şartlar altında Suriyelilerin gelmesi iş dünyasına ilaç gibi gelmiştir. Bu sayede işyerleri kapanmaktan kurtulmuş veyahut kapasite düşüşüne engel olunmuştur. Diğer yandan göçmenler Türklerin yapmadıkları işleri yaptıkları için işsizliğe de sebep olmamışlardır. 

Zenginleşmenin diğer bir dezavantajı maliyetlerin yükselmesi olmuştur. Türkiye bazı sektörlerde rekabetçi gücünü artan maliyetler yüzünden kaybetmiştir. Ayakta kalan firmalar ucuz göçmen işgücü sayesinde üretimlerine devam etmektedirler. Fakat bazı firmalar gelecekteki istihdam sorunlarını çözmek adına Mısır gibi ülkelere yatırım yapmaya başlamışlardır. Suriyeli göçmenlerin gitmesiyle birlikte daha çok firmanın yabancı ülkelere yatırım yapması bekleniyor. 

Burada şöyle bir çelişki de var; Suriyeliler göçmenlik vasıflarının yanı sıra Arap oldukları için de ayrıca bir hakarete maruz kalıyorlar(dı). Dışlanan Suriyeli göçmenlerin gidişiyle birlikte oluşacak vasıfsız işçi açığının ekonomiye zarar vereceği muhakkaktır ve bunun da sorumlusu Suriyeliler değil aşırı milliyetçi gruplar olacaktır. Bu durumda ülkenin menfaati için göçmenleri göndermek isteyen gruplar bizzat kendileri ülke ekonomisine zarar vermiş olacaklar. 

Diğer bir çelişki de şu ki; Türkiye’deki yatırımlarını yurtdışına kaydıran Türk işadamlarının en çok tercih ettiği ülke bir Arap devleti olan Mısır oldu. Bu da demek oluyor ki “Araplar” baskı ile gönderilirken Türk işadamları da Arapların peşinden Arap ülkelerine gidip fabrikalarını belki de Arap göçmenlerin evlerinin dibinde açmış olacaklar. İstatistiklere göre Türkiye’nin Mısır’daki yatırımları 3,5 milyar dolara ulaşmış durumda ve bu rakam gün geçtikçe artıyor. Söz konusu Türk yatırım göçünün bir sebebi de Arap ve göçmen karşıtlığıdır dersek yanlış olmayacaktır. 

Yabancı düşmanlığının arttığı bir ortamda üretim sektörünün vazgeçilmezi olan göçmen işçilerin siyasete alet edilmemesi gerekiyor ve bu hususta en büyük görev hükümete düşmektedir. Türkiye’de maalesef göçmen işgücünün kıymetini sadece işadamları bilmektedirler. Oysaki en büyük farkındalık hükümette oluşmalı çünkü göçmenlerin gidişi her ne kadar görünürde siyasi puan kazandırsa da, ekonomiye verdiği zararın bedelinin de orta vadede hükümetten talep edileceğini unutmamak gerekiyor. 

Yük değil, yükü sırtlayan insanlar! 

Hükümet özellikle plansız göçün önüne geçerek göç konularına hâkim olduğunu halka ispat etmek durumundadır. Bu hususta göçmen taraftarları bile hükümeti eleştirmişlerdir. Diğer yandan meselenin vicdani yönünün yanı sıra ekonomik yönünün de söylemlerde yer bulması gerekiyor. Göçmenlere sahip çıkmanın insani, vicdani ve dini bir görev olduğu vurgusu elbette ki önemlidir. Ancak meseleye daha materyalist ve milliyetçi gözle bakanların mezkûr sebepleri önemsemediği bilinen bir gerçek. 

Oysaki ilgili kesime göçmen işçilere olan ihtiyaç anlatılarak ülkeye ne kadar faydalı oldukları anlatılabilir ve tepkiler bir nebze de olsa azaltılabilir. Şayet tepkiler azalmasa bile Türkiye’nin göçmen işçilere ihtiyacının olduğu gerçeği yüzünden ihtiyaç olan göçmen işçilerin ülkede kalmasına dair politikalardan geri adım atılmamalıdır. Bu mesele ülkeye zarar veren milliyetçi görünümlü habis duygulara feda edilmemelidir. 

Almanya gibi ülkeler bu sayede büyüdüler. ABD bile bu sayede büyüdü. Trump yönetiminin göçmen düşmanlığı ileri seviyeye gelirse yedikleri pizzadan tutun yapay zekâ çalışmalarına kadar birçok sektör etkilenecektir. Öte yandan, Donald Trump ve yardımcısı JD Vance’in eşlerinin göçmen olması izlediği politikaların ne kadar popülist ve temelsiz olduklarının delilidir. 

Sonuç olarak, Türkiye şaha kalkmak istiyorsa ya her işi kendi yapacak bir halka sahip olacak ya da göçmenlerin gücünden istifade etmek durumunda. Yukarıdaki örnekte de görüleceği üzere tedbir alınmazsa Türk sermayesi de göçmenlerle birlikte göçe zorlanmış olacak. Oysaki Türkiye’nin yeni sorunlarla kaybedecek vakti yok. Göçmenler planlı bir şekilde topluma ve ekonomiye entegre edilmelidir. Onların yük olmadığı, tam tersi yükü sırtlayan insanlar olduğu istatistiklerle sabittir. Duygulara göre değil bilimsel verilere göre hareket etmenin tam vakti! 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.