Türkiye-Mısır İşbirliği: Libya'yı Yeniden İnşa Etmek Mümkün Mü?


Bölgesel güvenliğe yönelik artan zorluklarla birlikte, Türkiye ve Mısır’ın Libya’da barışın sağlanması konusunda yürüttüğü politikalar ikilemlerle karşı karşıya.
Bir yandan Libya’daki askeri kontrol için Rusya ve ABD arasındaki rekabet tırmanırken, diğer yandan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin ertelenmesi Libya devletinin çöküşüne yol açıyor.
Bölgesel güvenliğin bozulması göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye ve Mısır temaslarının incelenmesi, Libya’daki siyasi boşluğun ele alınmasındaki potansiyel etkiye yaklaşmaya yardımcı olacaktır.
Mısır ve Türkiye için yaşanan temel zorluk, Libya topraklarında yabancı güçlerin yoğunlaşması ve Avrupa’nın, diğer ülkelerin Libya hükümetine yatırım yapmasını engellemek için silah ambargosunu izlemek amacıyla IRINI Operasyonu’nu kullanmasıydı.
Bu konudaki en büyük zorluk da, silahlı grupların Libya’nın daha yakın bölgesel bağlar kurmasını engellemesiydi. Dolayısıyla bu durum iç savaşı körüklediği gibi hükümetin yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyetini de zayıflattı.
Ülkede devam eden çatışmalar, daha fazla yabancı gücün ülkeye girmesine zemin hazırladı ve böylece Libya, bir dizi Rus, Amerikan ve Avrupa askerinin varlığına maruz kaldı.
Özellikle ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) terörle mücadeleye dayalı askeri doktrini şekillendirmeye çalışırken, Rusya’nın, Libya doğusundaki güçleri Afrika Kolordusu projesine entegre etme planları, Libya ordusuna yapısal kısıtlamalar getirerek durumu daha da karmaşık hale getirdi.
Tüm bu zorluklar, büyük güçlerin askeri ilişkilerini yeniden yapılandırmaya çalışması ve AFRICOM’un Libya üzerindeki rekabeti militarize etmeye yönelmesiyle daha da kötüleşti.
Libya'da Rus etkisi ve Batı’nın yaptırımlar karşısındaki stratejileri
Öte yandan Batı, Libya’daki Rus güvenlik şirketleriyle mücadele etmeyi önceledi.
Bu bağlamda İngiltere, aralarında Wagner grubunun destekçisi Africa Corps’un da bulunduğu üç özel paralı asker gruba Libya, Mali ve Orta Afrika’daki faaliyetlerini sekteye uğratmak için yaptırım uyguladı.
Diğer taraftan Rusya ise Libya’daki askeri operasyonlarını, Wagner’in halefi olarak yeni kurulan Afrika Kolordusu projesine entegre etmek için çalışmalar yürüttü.
Libya Ulusal Ordusu (LUO) komutanı Halife Hafter, birkaç gün önce askeri işbirliğini güçlendirmek amacıyla Rusya’yı ziyaret etti.
Bu ziyaret koşulları ne olursa olsun, Kuzey ve Orta Afrika’da Rus silahları için bir merkez olan Libya’nın doğusu ile Rusya arasındaki çıkarların birbirine bağlılığını yansıtıyor.
Aynı zamanda ABD Başkanı, Libya’ya yönelik dış politikadaki olağanüstü hal durumunu uzatan bir yürütme emri yayınladı.
Bu da, ABD’nin savunma ve diplomatik düzeyde faaliyetlerini sürdürmesi, askeri gözetim rolünü arttırması ve tüm Libyalı siyasetçilerle temaslarını yoğunlaştırması anlamına geliyor.
Bu nokta, Libya’nın güvenliği üzerindeki dış yüklerin ve Libya toprakları üzerindeki yabancı nüfuzun etkisini etkisiz hale getirmek için ne ölçüde bölgesel dayanışmaya ihtiyaç duyulduğunun anlaşılması açısından önemli.
Bunların yanı sıra Libya’da merkezi bir hükümet olmamasının her zaman iki yönlü bir etkisi oldu.
Bu bir taraftan, Libya’nın içişlerine yönelik yabancı nüfuzunun önünü açtı, böylece silahlı grupların artan etkisi karşısında yetkililerin etkinliği azaldı.
Öte yandan da, Türkiye-Mısır-Libya arasındaki üçlü işbirliğine yönelik kısıtlamaları artırdı.
Bu durum, ister yasama ister yürütme olsun, ulusal kurumların rolünün azaldığı bir dönemde, Libya’da seçim konusunun birçok dış taraf arasında pazarlık konusu olmasına yol açtı.

Türkiye ve Mısır'ın ortak endişeleri
Libya’da otoritenin dağılmasıyla birlikte seçim ikilemi hem Mısır, hem de Türkiye için ortak bir endişe kaynağı haline geldi.
Trablus ve Bingazi hükümetleri arasındaki dış politika farklılıkları, her iki ülkenin çıkarları açısından bir yük oluşturdu.
Örneğin Libya’daki bölünme, ABD ve Rusya arasındaki gerginliği derinleştirerek, Libya’nın uluslararası yükümlülükleri için bir tehdit oluşturuyor.
Ülkede seçimlerin yapılamamasının, devlet gücünün parçalanması, yönetici grupların çeşitli uluslararası etki alanlarına artan bağımlılığı ve aile yönetiminin güçlenmesinin diğer nedeni olarak görülebilir.
Yıllardır uluslararası toplantılarda Libya’daki durum değerlendirilerek, kurumların bekasının devletin varlığı için yeterli olduğu, aktörlerle koordinasyonun ise tamamen bir çöküşü önlemeye yettiği sonucuna varıldı.
Bununla birlikte, 25 Ekim 2023 tarihli ABD Kongre Raporu’nda yer alan bir değerlendirmede, istikrarsızlık ile yerel liderler ve yabancı sponsorlar tarafından desteklenen ittifakların etkisi arasındaki bağlantıya dikkat çekildi.
Buna karşılık, Türkiye ve Mısır’ın tutumları, Mayıs 2020 tarihli ateşkes anlaşmasına bağlı görünüyor. Bu da Libya ile istişarelere yer açıp çatışmayı barışa dönüştürmek için bir çerçeve oluşturabilir.
Mısır’ın hedefi daha açık ve Kahire geçiş aşamasını düzenleyen aktörler arasında yer alırken, aynı düzeyde Türkiye de Libya’daki birçok yetkiliyi kabul eden istikrarlı bir ülke haline geldi.
Diğer yandan, Libya’daki BM misyonu (UNSMIL) yaklaşık bir ay önce seçim sürecini yeniden canlandırmak için bir öneri sundu, ancak bu öneri Libya’daki iç krizi daha da derinleştiren önceki kusurları taşıyordu.
Bu başarısız adımların tekrarlanmasının bir nedeni de, Libyalıların yakınlaşmasını destekleyecek ve seçim tercihlerini güçlendirecek bölgesel bir kaldıracın olmamasıdır.
Bölgesel gelişmeler ışığında Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Cezayir, Libyalılar arasında seçimlerin şartlarına ilişkin anlaşmazlığı çözmek için bir formül önerebilir.
Mevcut ortam, özellikle Libya siyasetindeki iki meclisin zayıflığı göz önüne alındığında, Libyalıların oluşan siyasi boşluğu değerlendirme istekleriyle daha da güçlenerek seçimlere erişimi engelliyor.
Bahsi geçen bu ülkeler, geçtiğimiz yıllarda Libyalılarla ekonomi, güvenlik ve siyasi elit üzerindeki etki ağları gibi pek çok konuda uzlaşmaya varmayı başardı. Ancak uygulamada, Libya’nın attığı yanlış adımlardan geri dönmesine yardımcı olmak için tutarlı veya uyumlu bir şekilde hareket etmediler.
Bölgesel gerginlik kaynaklarının çokluğu, siyasi anlamda koordinasyona olan ihtiyacı artırıyor.
Bu bağlamda Libyalı yetkililerle kurulan bağlantılar, seçim yasaları konusunda istişare için ilave kanallar açarak ve Temsilciler Meclisi ile Yüksek Devlet Konseyi’nin Libya'yı kurtaracak bir çözüme ulaşmasına yardımcı olarak BM’nin eksikliklerini telafi ediyor.
Örneğin 90’dan fazla Libyalı parlamenterin Kahire’de bir araya gelmesi, seçimlere ve ulusal uzlaşmaya giden yolu teşvik etmek için uygun bir fırsat olarak görülebilir.
Bu politikanın bir uzantısı olarak, Mısır’a yönelik politikasını gözden geçirme noktasına gelen Türkiye, Libya politikasını da yeniden değerlendirerek, Libyalı aktörlere eşit mesafede durmaya başladı.
Türkiye'nin Libya ve Mısır ile stratejik yönelimler
Türkiye, Libya’nın batısındaki uluslararası tanınırlığa sahip hükümetle ticaret ve savunma anlaşmaları imzaladığı gibi, ülkenin doğusundaki siyasi ve askeri güçlerle de temaslara başladı.
Bu bağlamda, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Libya’daki temasları Türkiye’nin politikalarını gözden geçirme sürecinin bir parçasıydı.
Geçtiğimiz üç yıl içerisinde Türkiye, Halife Hafter ve Libya’nın doğusundaki hükümet ile ilişkilerini güçlendirmeyi başardı.
Bingazi’de Türk Konsolosluğu’nun açılması, iki ülke arasında ticari işbirliği kurulması ve sivil havacılık seferlerinin arttırılması yeni istikamette bir kilometre taşı oldu.
Bu olayların, Türkiye-Mısır ilişkilerinin stratejik işbirliği düzeyine yükselmesi ve birçok konuda politika koordinasyonuna uygun olacak şekilde yeniden yapılandırıldığı bir dönemde yaşanması dikkat çekiyor.
Türkiye ve Mısır son üç yıl içinde aralarındaki gerginliği aşarak, Sudan ve Afrika Boynuzu’nda ortak inşaya yönelmeyi ve Gazze’deki savaşı durdurmayı başardı.
Dışişleri Bakanı Fidan, Mısırlı mevkidaşı Samih Şukri ve Göç Bakanı Bedir Abdulati birçok kez bir araya gelerek, ortak çalışma imkanlarının varlığını ve Libya konusunda diyalog başlatma becerisini ortaya koydu.
Aralarındaki iletişim yollarının çokluğu, iki ülkenin “Suriye Baas rejiminin çöküşünün” Libya üzerindeki olumsuz yansımalarını en aza indirmek için ortak bir yaklaşım benimsemesini pekiştirdi.
Bu iki düzeyde gerçekleşiyor. Bunlardan ilki Rus silahlarının Libya’ya transferinin ülkedeki güvenlik durumunu zedelememesidir.
İkincisi ise Suriye’deki yeni durumun bölgesel bir kaos kaynağı haline gelmemesi için ortak bir politika izlenmesidir.
Sonuç olarak bu eğilimler, bölgesel barışın sağlanması ve her iki ülkenin cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir düzeye ulaşmış olan gerginlik kaynaklarının kontrol altına alınması açısından oldukça önemlidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.