Trump’ın Politikaları Avrupa’da Dengeleri Değiştiriyor

Doç. Dr. İbrahim Karataş, Trump’ın öngörülemez politikalarının Avrupa’nın güvenlik arayışlarını nasıl şekillendirdiğini ve Türkiye’nin bu süreçteki stratejik rolünü Fokus+ için kalema aldı.
İbrahim Karatas.jpg
Trump’ın Politikaları Avrupa’da Dengeleri Değiştiriyor
7 Mart 2025

Amerika’da Beyaz Saray’a ne yaptığı öngörülemez ve özellikle Batı blokunu oldukça rahatsız eden Donald Trump’ın yeniden geçmesi son iki aydır emtia piyasalarından tutun Avrupa Birliği üyelerine, Ukrayna’daki savaşa, Çin’e, Panama’ya, Grönland’a, Kanada’ya ve Amerikan devlet memurlarına kadar herkeste paniğe neden oldu. Panikte haklılar çünkü Trump gibi birine sınırsız güç verdiğiniz zaman onun sebep olacağı zararın sınırını kestirmek zor oluyor.  

Liyakatlerine bakmadan kendi çevresinden seçtiği kişileri devletin kritik noktalarına getiren Trump en çok da Amerika’ya zarar veriyor ama bunun anlaşılması biraz zaman alacak. Amerikan derin devleti muhakkak tehlikenin farkında ve belki de harekete geçme gereği duyacaktır. Ancak Trump bu haliyle devam ederse kendisine destek veren Evangelist ve ırkçı Amerikalılarla dış dünyada İsrail dışında herkesin canını yakacakdetır.   

Trump’ın Avrupa Politikası Türkiye İçin Bir Fırsat mı? 

Görünürde şer gibi görünen Trump’ın yöneticiliğinin aslında muhataptan muhataba değişen olumlu ve olumsuz yanları var. Bir de henüz başına ne geleceği belli olmayan Türkiye gibi ülkeler var. Trump henüz Türkiye ile doğrudan etkileşime girmedi. Türkiye’yi de tehdit edebileceği bazı sorunlar olduğu için ne yapacağı merak konusu. Ancak merak bir yana, Trump’ın Avrupa’ya olan tavrı Türkiye’nin hayrına olacak gibi görünüyor.   

Öncelikle Trump ABD’si ile Avrupa arasındaki ilişkilerin hiç de iyi gitmediğini ve aralarındaki anlaşmazlığın daha da büyüyebileceğini, büyümese bile Avrupalıların Ukrayna’nın yalnız bırakılması nedeniyle yaşadığı hayal kırıklığının özellikle AB’yi derinden etkileyeceğini hatırlatmak gerek. AB (ve İngiltere), Biden döneminde Amerika’ya güvenerek Rusya’yı karşısına aldı ve Ukrayna’ya çok sayıda silah verdi. AB de biliyor ki eğer Rusya Ukrayna’da durdurulmazsa sıra Doğu Avrupa ülkelerine de gelecek. Bu yüzden Ukrayna en önde, arkasında Amerika ve Amerika’nın arkasında kendileri olacak şekilde Rusya’yla dolaylı bir savaşa girdiler.   

Ancak Trump’ın Ukrayna’ya olan yardımı kesmesi ve daha önce verdiği yardımları talep etmesi Ukrayna’yı zor durumda bıraktı. ABD şu anda Ukrayna’yı Rusya ile barışmaya zorluyor ve olası bir barış Rusya’nın kazanması demek. Oysaki Rusya nükleer silah kullanmadığı sürece Batının silahlarıyla kuşanmış Ukrayna’yı yenebilecek durumda değil. Dolayısıyla uzun vadede işgalden vazgeçecek Rusya, Trump’ın sayesinde muzaffer olacak.   

Bu durum haklı olarak Avrupa ülkelerini ciddi şekilde rahatsız ediyor. Ancak Avrupa’nın Amerika’nın ani taraf değişimine karşı uygulayacağı bir B planı yok. An itibariyle aralarında toplanıp aldıkları kararlar Ukrayna’yı kurtarmaya değil, Rusya ile barış anlaşması imzalandıktan sonra Rusya’yı bir daha Ukrayna’ya saldırmaması için caydırmaya yönelik. Yoksa Ukrayna’nın yenilgisi çoktan kabul edilmiş durumda.   

Aslında Avrupa savaşa aktif olarak katılsa başarılı olma ihtimali var. Ancak yıllar boyu savaşmamanın verdiği konfor, Avrupa’yı zararı kendisini direk etkilemeyen bir savaşa girmekten alıkoyuyor. Hiçbir ülke konfor alanından çıkıp savaşmaya niyetli değil. Hem savaşmak istese bile hazır değil. Bazı Avrupa ülkelerinin silahları ya eski ya az ya da hiç yok. Bazılarının ordusu bile yok. On yıllar boyu Amerika’ya güvenlik anlamında sırtlarını dayamaları onları şimdi savunmasız bırakıyor.   

Ancak Amerika tarafından yalnız bırakılmak bir uyanışa da neden olmuş görünüyor. Fransa, İspanya, İngiltere ve Almanya gibi önde gelen ülkeler Avrupa’nın kendi kendini koruması gerektiğini belirterek toplantılar yapmaya başladılar. Hepsinin ortak fikri savunma bütçelerini artırarak Avrupa’nın güvenliğini ABD olmadan sağlayabilmek.   

Doğrusu bunu yapabilecek kapasiteleri var. Avrupa ki Eurofighter, Rafale, Gripen gibi jetlerin, saatte 25.000 km hızla uçan füzelerin ve nükleer silahların üreticisi bir kıta. Savaş teknolojisinde Rusya’nın çok ilerisindeler. Ancak bugüne kadar silahları sadece satmak için ürettikleri için envanterlerinde tutma gereği duymadılar. Paralel olarak asker sayılarını da düşük tuttular.

Avrupa, Kendi Savunmasını Üstlenmeye Hazır mı

Avrupa, Kendi Savunmasını Üstlenmeye Hazır mı? 

Avrupalı ortak akıl bugünlerde Trump’ın ABD düşmanları yerine dostlarına meydan okuması nedeniyle ekonomik bir güç olan AB’yi (İngiltere dahil) askeri bir güce de dönüştürmeyi ciddi olarak düşünmeye başladı. Ancak bizzat Avrupa başkentleri sürecin bekledikleri gibi gideceğinden şüphe duyuyorlar. Çünkü askeri bir güç olmanın önünde çok sayıda engel var. Bunlardan ilki yılların verdiği rahatlıksa diğeri Avrupa Birliğinin tam bir birlik olamamasıdır. Üye ülkelerden Macaristan ve Slovakya açık bir şekilde Rusya yanlısı bir politika izlemektedirler. Dolayısıyla bu iki ülkenin Avrupa’nın güvenliğine katkı sağlamayacağı muhakkaktır.   

Diğer yandan Birliğin çok üyeli olmasının verdiği sıkıntılar bulunmaktadır. Her üye her konuda fikir birliğine sahip değil. Dahası Birliğe liderlik edecek bir ülke bile bulunmamaktadır. Velev ki olsa bile Birlik üyelerinin tamamının lider ülkeye tabi olmayacağı tahmin edilebilir. Öyle ki Rusya’dan korunma karşılığında AB liderliğinden çok Amerika’ya tabi olacak çok sayıda üye bulunmaktadır.   

Ancak mevcut durum AB için her ne kadar karamsar bir tablo olsa da komşu bir ülke için yeni bir fırsattır. O ülke de Türkiye’dir. Daha birkaç gün önce İngiltere’nin ev sahipliğinde yapılan Ukrayna konulu toplantıya davet edilen Türkiye, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından temsil edildi. Yunanistan, Hırvatistan de Macaristan gibi üye ülkeler davet edilmezken Türkiye’nin davet edilmesi, Türkiye’nin stratejik önemi ve askeri gücünün farkına varılması açısından önemlidir.   

Türkiye nasıl ki 1950’li yıllarda savaş yorgunu Avrupa’nın zayıflığı yüzünden NATO’ya alındıysa, bugün de rahatlıktan rehavete düşmüş ve Amerika’nın koruma şemsiyesine güvenmeyen Avrupa’nın güvenlik sigortası haline gelmek üzere. Bunu saha bilgilerinden öğreniyoruz. Gelen bilgilere göre savunma sanayisine dair tüm ambargolar toplantı sırasında kaldırıldı. Bu da silah üretmek isteyen Türkiye’nin önündeki engellerin kaldırılması anlamına geliyor.   

Ambargoların devamı Avrupa’nın Türkiye’ye güvenmediği anlamına gelir -ki o zaman Hakan Fidan da masada fazla durmazdı. Çünkü hiçbir ülke kendisine güvenmeyen ve silah üretimini sekteye uğratan bir birlikle iş birliğine girmez. Ancak Avrupa “güven yoksa güvenlik de olmaz” prensibini kabul etmiş olmalı ki artık Türkiye’ye zorluk çıkarmaktan vazgeçmiş görünüyor.   

Gelişen ilişkiler ileride AB üyeliği getirir mi şüpheli ama Türkiye’nin lehine olacak bazı adımların atılması muhtemeldir. Türkiye öyle bir konumda ki bazı üye ülkelerden daha büyük, daha güçlü ve Birliğe daha fazla fayda sağlayacak potansiyele sahip. Avrupa da bunu görüyor ve artık dışlamak yerine işbirliğine yanaşıyor.   

Eğer önümüzdeki günlerde vizelerde kolaylık, Türkiye’den yüklü miktarda silah alımı, Türkiye’ye Eurofighter Typhon jetleri ile Meteor gibi füzelerin satışı gerçekleşirse sürpriz olmayacaktır. Mantık Türkiye ile güvenlik bağlamında bir işbirliğini gerektiriyor. Özellikle İngiltere gibi dış politikada deha düzeyinde tecrübeye sahip ülkeler zor zamanlarda mantıklı hareket etmeyi iyi bilirler.   

Sonuç olarak, ABD-Avrupa ve Avrupa-Rusya arasındaki gerginlikler AB-Türkiye ilişkilerindeki gerginlikleri ortadan kaldırmaya gebe. Bakalım, Türkiye ile yola çıkan bir Avrupa daha güvenli hale gelecek mi? Bunu yakın zamanda öğreniriz.   

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.