Trump’ın Gümrük Vergilerinin Arkasında Nasıl Gerekçeler Var?

Doç. Dr. Zeynep Burcu Uğur, ABD seçimlerini kazanan Trump yönetiminin yeni ekonomi politikalarını ve bu politikaların küresel etkilerini Fokus+ için kaleme aldı.
Zeynep Burcu Uğur
Trump’ın Gümrük Vergilerinin Arkasında Nasıl Gerekçeler Var?
9 Nisan 2025

Donald Trump 2 Nisan’da birçok ülkeye ABD’ye yaptıkları ihracatları için büyük çaplı gümrük vergileri getirdiğini duyurdu.  

Bu gümrük vergilerinin gerekçesi olarak ise dış ticaret açığını gösterdi. Dış ticaret açığını, diğer ülkelerin ABD’yi soyması olarak nitelendirdi. Peki gerçekte dış ticaret açığı nedir?  Dış ticaret açığı, yurtdışından yaptığınız ithalatın, yurtdışına yaptığınız ihracattan daha fazla olduğu anlamına gelir. Yani, sattığınızdan fazlasını alıyorsunuz demektir. Bir diğer ifade ile, aslında yurtdışından tüketiminizi finanse etmek için borç alıyorsunuz anlamına gelmektedir.  

Trump, seçim kampanyası sırasında yabancı mallara gümrük vergisi getireceğini söylemişti ve başkan olduktan sonra bu sözünü tuttu. Ancak bu adım gerçekten Amerikan halkı için mi yoksa Amerikan şirketleri için mi bir iyilik anlamına geliyor? Tartışılır. Çünkü mevcut durumda hem Amerikan tüketicileri hem de firmaları, pek çok malı – özellikle de ara malları – yurtdışından daha ucuza temin edebildikleri için ithalatı tercih ediyor. Eğer bu ürünler aynı kalite ve fiyatta ABD içinde üretilebilseydi, zaten ithalata yönelme ihtiyacı duyulmazdı.  

“Ekonomiye Giriş” derslerinden hatırlanacağı üzere, gümrük vergisinin yabancı üreticilere uygulanması, bu vergiyi onların ödeyeceği anlamına gelmez. Çünkü üretici firmalar, bu maliyeti tüketiciye veya alıcıya yansıtabilir.

Gümrük vergisinin fiyatlara ne ölçüde yansıtılacağı ise talebin fiyat esnekliğiyle doğrudan ilgilidir. Eğer talep esnekse – yani tüketicilerin alternatif ürünlere kolayca yönelebileceği bir durum varsa – satıcı bu ek maliyeti tamamen fiyatlara yansıtamaz. Ancak talep inelastik ise, yani ürünün alternatifi yoksa ya da değiştirilmesi zor ise, verginin neredeyse tamamı tüketiciye yansıtılabilir. Örneğin, giysi veya elektronik ürünlerde, ABD içinde pek fazla üretim yapılmadığı için gümrük vergisinin yükü yabancı üretici ile Amerikalı tüketici arasında paylaşılabilir.  

Küresel tedarik zincirinin bir parçası olarak çalışan Amerikan şirketlerinin de girdi maliyetlerini artırması olasıdır. Bu şirketlerin uzun süredir birlikte çalıştığı, tedarik zinciri içinde kritik rol oynayan yabancı ara mal üreticilerine hemen alternatif bulmaları oldukça zordur. Mesela ABD’li teknoloji şirketlerinin Taiwan’dan büyük oranda çip aldığı bilinmektedir. Taiwan dışında bu konuda daha fazla uzmanlaşmış bir ülke bildiğimiz kadarıyla yok. Taiwan’a getirilen %32’lik yeni vergi, bu çipleri Taiwan’dan alan firmaların alternatifsizlik nedeniyle çok daha fazla para ödemesi demek. Bu gibi durumlarda, gümrük vergisi maliyeti doğrudan Amerikan şirketlerine yansıtılır ve bu da üretim maliyetlerini artırarak özellikle firmalar yeni şartlara uyum sağlayana kadar rekabet gücünü belirli ölçüde zayıflatması beklenir.  

Toparlamak gerekirse, gümrük vergileri halkın cebinden çıkan parayı artırır ve küresel ölçekli firmaların da girdi maliyetlerini artırır. Tamamen yerel firmalar artan fiyatlardan dolayı ürünlerini daha yüksek fiyattan satabilir. Bu ödenen paraların bir kısmı vergi olarak devlete gider. Fakat azalan ticaretten dolayı da teknik ifade ile “dara kaybı” denilen veya verimsizlik kaynaklı kayıplar ile de ekonomi toplamda zarar görmüş olur.  

Bu da, artan gümrük vergileri Amerikan halkı ve yabancı tedarikçileri olan şirketlerden, sadece ABD’de hiçbir yabancı girdi kullanmayan firmalardan (eğer öyle firmalar gerçekte varsa) ABD devleti lehine bir gelir transferi olması anlamına gelmektedir.  

Trump yönetiminin tekrar tekrar vurguladığı gibi, gümrük vergileri aracılığıyla Amerikan endüstrisini korumak, işleri geri getirmek ve işsizliği azaltmak gibi hedefler kulağa cazip gelse de, uluslararası ticaretin temel mantığı bu tür korumacı söylemlerin ötesindedir. Ünlü iktisatçı David Ricardo'nun geliştirdiği karşılaştırmalı üstünlükler teorisine göre, ülkeler her şeyi en iyi yapan değil, göreli olarak daha verimli oldukları alanlara odaklanarak hem kendileri hem de ticaret yaptıkları ülkeler için daha fazla refah oluşturabilirler. Bu teori, uluslararası ticaretin sıfır toplamlı bir oyun olmadığını; yani bir ülke kazanırken diğerinin kaybetmediğini, tam tersine her iki tarafın da uzmanlaşma sayesinde kazançlı çıkabileceğini gösterir. ABD'nin bugün dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri olmasında, küresel ticaretin sunduğu bu uzmanlaşma ve kaynakların etkin kullanımı belirleyici rol oynamıştır. Ticaret, sadece ithalat yoluyla ucuz ve kaliteli mal teminini değil, aynı zamanda ihracatla da firmaların büyümesini, inovasyonu ve rekabetçiliği destekler.  

Trump’ın gümrük vergileri güç gösterisi mi güçsüzlük göstergesi mi?

Trum’un gümrük vergilerini böyle şoke edici biçimde artırmayı denemesi aslında bir bakıma ABD’nin ekonomik “süper güç” olmasından kaynaklanıyor. Küçük ekonomiye sahip bir ülke, böyle bir şeye ilk baştan girişemezdi çünkü firmalarının küresel rekabet çarkları arasında ezileceğini hemen öngörebilirdi. Fakat ABD’li firmalar belirli bir sermaye büyüklüğüne ve piyasayı kontrol gücüne sahip oldukları için (monopsona yakın) alımlarını azaltmanın daha iyi bir fiyat alma konusunda işe yarar olacağı düşünülüyor olabilir. Bu durum, kısa vadede bu bir güç gösterisi olarak yorumlanabilir.  

Peki ya daha uzun vadede? Trump’ın söylemlerine bakıldığında, dış ticaret politikalarının temelinde "ABD'nin başka ülkeler tarafından kazıklanıyor olması" inancı yatar. Yani, Trump ve ekibi, yabancı ülkelerin ABD'ye ABD'nin onlara sattığından daha çok mal satarak onları sömürdüğünü düşünüyor.  Bu söylem, Trump’ın ticaret politikalarının özünü oluşturan korumacılığın açık bir göstergesidir. Ancak şu soruyu sormak gerekir: Kim korunma ihtiyacı duyar? Güçlü olan mı, zayıf olan mı? Elbette zayıf olan. Güçlü olan rekabetten korkmaz; aksine "hodri meydan" der. Kim daha verimli, daha kaliteli ve daha ucuza üretiyorsa o kazansın der. Gerçek rekabet gücüne sahip bir ülke, gümrük vergileriyle pazarı koruma ihtiyacı duymaz. Dolayısıyla ABD’nin neredeyse tüm dünyaya -Rusya hariç- gümrük vergileri uygulaması, ekonomik gücünün değil, rekabetçiliğini kaybettiğinin bir göstergesidir.

Gümrük vergilerinin ekonomik tarih boyunca en çok savunulan gerekçelerinden biri, "infant industry" yani “bebek sanayi” argümanıdır. Bu görüşe göre, yeni kalkınmaya başlayan ülkelerdeki yerli sanayiler, henüz gelişmiş ülkelerdeki rakiplerine göre üretimde yeterince verimli değildir. Eğer bu sanayiler uluslararası rekabete hemen açılırsa, güçlü yabancı üreticiler tarafından ezilir ve yerli sanayi doğmadan ölür. Bu yüzden, gümrük vergileriyle yerli üreticilerin korunması, onların büyüyüp rekabet gücü kazanana kadar zaman kazanmasını sağlar. Ancak bu argüman sadece "yeni gelişen" ekonomiler için geçerlidir. Gelişmiş ülkelerde, yerli sanayiler zaten olgunlaşmıştır; küresel pazarlarda rekabet edebilme kabiliyetine sahiptir. Dolayısıyla bu ülkelerin hâlâ gümrük vergilerine sarılması, infant industry argümanıyla değil, doğrudan rekabet gücünü kaybetmiş sektörleri koruma refleksiyle açıklanabilir. Bu da ekonomik verimlilikten çok, siyasi kaygılarla alınmış bir adımı yansıtır.

Trump vergilerinde daha uzun vadeli bir amaç güdülüyor olabilir mi?

Trump yönetiminde görev alan ekonomi danışmanlarının, uygulanan gümrük vergilerinin Amerikan ekonomisine getireceği kısa vadeli maliyetleri bilmiyor olması pek mümkün değil. O halde burada daha uzun vadeli ve stratejik bir hedefin güdülüyor olması ihtimali güçleniyor.

Gümrük vergileri anonsu yaparken kullandığı tablonun en başına Çin’in yerleştirilmiş olması bu politikanın asıl hedefinin Çin olduğunu çağrıştırıyor. Trump’ın ilk döneminde Çin’e karşı uyguladığı gümrük vergileri ve “Önce Amerika” söylemi, aslında ABD dış politikasında köklü bir kırılmaya işaret etmişti. Bu kırılma, Çin’in artık sadece ekonomik bir aktör değil, aynı zamanda jeopolitik ve teknolojik bir rakip olarak görüldüğünün ilanıydı. Trump yönetimi, Çin’in Doğu Asya’daki ekonomik nüfuzunun artmasından, küresel tedarik zincirlerinde merkez ülke olma konumuna yükselmesinden ve teknoloji alanındaki yükselişinden ciddi bir şekilde rahatsızlık duymaktaydı.

Bu bağlamda, Çin’e halihazırda uygulanan %20 gümrük vergisinin üzerine uygulanması planlanan %34 gümrük vergisi sadece iç piyasayı koruma hamlesi değil, aynı zamanda Çin’i sistematik olarak yavaşlatma, yükselişini sekteye uğratma ve stratejik alanlardaki (özellikle yapay zekâ, yarı iletkenler, yeşil teknolojiler, biyoteknoloji gibi) rekabette zaman kazanma çabası olarak da okunabilir.  

Zira tarih göstermiştir ki, ekonomik güç, er ya da geç askeri ve diplomatik güce de dönüşür. Çin'in ekonomik anlamda ABD'ye yaklaşması ya da onu geçmesi, uzun vadede Pasifik'te Amerikan hegemonyasını tehdit edebilir. Bu da ABD'nin küresel düzende lider konumunu zora sokabilir. Dolayısıyla Trump’ın gümrük vergileri politikası, yalnızca “korumacılık” ile açıklanamayacak kadar büyük bir jeostratejik oyunun parçası olabilir. ABD, kendi içinde tolere edilebilir gördüğü bir ekonomik maliyeti üstlenerek, daha büyük çaplı bir rekabette avantaj elde etmeye çalışıyor olabilir. Eğer bu yorum doğruysa, Trump yönetiminin attığı bu adımlar ekonomik değil tarihsel ve siyasal bağlamda değerlendirilmelidir.

Peki Trump gümrük vergileriyle Çin ekonomisiyle olan asıl savaşını kazanabilir mi?

Trump yönetimi, gümrük vergilerini yalnızca ekonomik bir araç değil, aynı zamanda Çin’in küresel yükselişini yavaşlatmaya yönelik stratejik bir hamle olarak kullanıyor olabilir. Ancak şu soruyu sormak gerekiyor: Bu araç gerçekten işe yarayabilir mi? 2024 yılı itibarıyla Çin ekonomisinde bazı yavaşlama işaretleri gözlemleniyor. Emlak piyasasında gerileme, borsada düşüş ve tüketici güveninde zayıflama bu gelişmelerin başında geliyor. Ancak bu tür inişler, ekonomilerin doğasında olan dalgalanmalardır ve uzun vadeli kalkınma trendini tek başına açıklamaz.

Çin'in ekonomik yükselişini anlamak için yüzeydeki göstergelerin ötesine bakmak gerekir. Asıl mesele, Çin’in büyümesini besleyen altyapısal dönüşümlerdir. Çin, inovasyonun itici gücü olan birçok alanda ciddi birikim ve kapasite inşa etmiş durumda. Elektrikli araçlar, sıfır karbon enerji sistemleri, dördüncü nesil nükleer teknolojiler, batarya ve pil tedarik zincirleri, dijital ödeme teknolojileri gibi stratejik alanlarda Çin yalnızca ABD’yi yakalamakla kalmamış; birçok başlıkta öncülüğü ele geçirmiştir.

Bu teknolojiler, önümüzdeki yüzyılın dijital ve yeşil dönüşümünde belirleyici olacak. Ve bu dönüşüm yalnızca fikri mülkiyetle değil, aynı zamanda üretim kabiliyeti ve ölçek ekonomileriyle gerçekleşecektir. Zaten Çin de bu alanlarda olağanüstü bir dinamizme sahip. Pek çok iktisatçı, Çin’in ekonomik kalkınma uçağının artık yerden kalktığını ve havada ivmelenmeye devam ettiğini düşünüyor. Bu noktadan sonra, dışarıdan uygulanacak gümrük vergileriyle bu kalkışı durdurmak pek gerçekçi görünmüyor. Vergiler belki kısa vadeli sarsıntılar yaratabilir, ancak uzun vadede Çin’in teknolojik ve üretimsel atılımını durdurmaları pek olası değil.

Türkiye’nin ekonomisine olası etkiler

Trump’ın gümrük vergileri incelendiğinde Türkiye, ABD ile ticaret hacmi düşük olan ülkeler arasında olduğu ve ABD Türkiye’ye karşı önemli bir dış ticaret açığı vermediği için, ABD’ye ithal edilen her ürüne uygulanan %10 ekstra vergiye tabi ülkeler arasında.  

Fakat Türkiye’nin en çok ihracat pazarı olan Avrupa Birliği ülkeleri %20 ekstra gümrük vergisi ile Trump gümrük vergilerinden en çok etkilenen ülkeler arasında. Türkiye’nin ara mal sağladığı ve ABD’ye satış yapan AB firmalarının ABD’ye ihracatlarında bir düşüş olması beklenebilir.  

Ukrayna Savaşı’ndan bu yana AB’de yaşanan durgunluğa karşı Türkiye bir süredir dış ticarette pazar çeşitlendirme stratejisine odaklanmış durumdaydı. Bunun Türkiye’ye getirdiği belirli bir avantaj olacaktır.

ABD’nin özellikle çok büyük ek gümrük vergi geliri uyguladığı ve ABD’nin büyük dış ticaret açığı verdiği, özellikle tekstil ürünleri ticaretinin önemli yer aldığı Vietnam’a %46, Kamboçya’ya %49 uyguladığı ülkelerden tekstil ticaretinin Türkiye’ye yönelmesi bir miktar mümkün olabilir.  

Her ne kadar bu gelişmeler tüm ülkeleri bir şekilde etkileyecek olsa da Türkiye'nin esnek üretim yapısı, iç pazardaki potansiyeli ve birçok iktisatçının da bir güç unsuru olarak dile getirdiği dış ticaret konusu olarak sattığı malların çeşitliliği sayesinde bu süreci görece daha az hasarla atlatabilecek ve belki bu karmaşayı faydaya çevirebilecek ülkeler arasında olacağını tahmin ediyorum.

Donald Trump adını tarihe altın harflerle mi kazıyacak, yoksa Amerika’nın durağanlığa geçmesine sebep olan lideri olarak mı anılacak, bunu zaman gösterecek. Ancak kesin olan şu ki, uygulamaya koyduğu korumacı ekonomi politikaları, sadece ABD’yi değil, tüm dünya ekonomisini etkileyebilecek potansiyele sahip. Özellikle geniş kapsamlı gümrük vergileri, küresel ticaret savaşlarını tetikleyebilir. Diğer ülkeler de misilleme anlamına gelen vergilere başvurmaya başladı bile. Bu da küresel ölçekte ekonomik durgunluk riskini artırır. Artan belirsizlik ortamında özel sektör yatırımları yavaşlayacak, küresel ticaret hacmi daralacaktır. Hem ABD borsasındaki hem de tüm dünya borsalarındaki düşüşler de bu küresel ekonomik daralma beklentisinin bir yansımasıdır.   

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.