Teknoloji Devriminin Karanlık Yüzü

Yazar Gökhan Özcan, dijital teknolojilerin sunduğu kolaylıklar ile bu teknolojilerin çevre, sağlık ve ekonomik bedelleri arasındaki ilişkiyi ve sürdürülebilir olmayan tüketim modelinin tehlikelerini Fokus+ için kaleme aldı.
Gökhan Özcan
04MANS_WEB_-_Teknoloji_Devriminin_Karanlık_Yüzü-Gökhan_Özcan
4 Haziran 2025

Dünyada genel ortalamaların çok altındaki gelir grupları dışında hemen herkes dijital teknolojileri kullanıyor. Herkesin cebinde internet bağlantısı olan cep telefonları var. Tabletler eğitimin temel araçları arasına katıldı. Televizyon cihazları interaktif hale geldi, birçok fonksiyonu bir arada sunuyor sahiplerine. Birçok insanın kolunda akıllı saatler, evlerde akıllı fırınlar, süpürgeler var. Binalar bile akıllı hale geldi. Meseleye bu cepheden bakılınca her şey tıkırında sanki; ancak işin bu kadar pozitif görünmeyen diğer bir cephesi daha var. Dijital teknolojilere o kadar bağımlı hale geldik ki madalyonun karanlık yüzüne hiç kimse bakmak istemiyor. Bakmak istemiyor ama bugün değilse yarın herkes bu gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacak.

Nedir o gerçekler?

Her şeyin olduğu gibi dijital teknolojilerin de bir bedeli var. Bu araçları kullanırken böyle iç karartıcı şeylere çok takılmıyoruz belki ama bizim umursamıyor oluşumuz gerçekleri değiştirmiyor. Kullandığımız her teknolojinin, her dijital aracın hem bireyler olarak bizlere hem ekonomik olarak bütün toplumlara hem de yol açtığı çevresel olumsuzluklar sebebiyle yeryüzüne halen ödetmekte olduğu çok ciddi maliyetler var.  

Teknoloji pazarı birkaç ülke ve üç beş küresel şirketin kontrolünde, bunu bilmeyen yok. Hepimiz bu pazarın müşterisiyiz ve herkesin masasının üstünde, cebinde, çantasında bu dijital markaların ürünleri var. Teknolojik ürünlerde sürekli bir güncelleme ihtiyacı oluyor. Yazılımlar, uygulamalar, donanımlar sürekli yenilenmek zorunda… Bunun böyle olması gerektiği konusunda ikna edilmiş durumdayız. Bu küresel şirketler sürekli ürünlerine yeni fonksiyonlar ekliyor ve üst modellerle ürünlerini bize defaten pazarlıyor. Pek çoğumuz bu yeni fonksiyonların büyük kısmını kullanmadığımız halde, estirilen rüzgarlara kapılarak bu illüzyona kanıyor ve cihazlarımızı yeniliyoruz. Kullanıcıların çok büyük bir kısmı, ellerindeki elektronik cihazlar doğal ömrünü tamamlamadan üst modeliyle değiştiriyor. Hem de buna gerçekten ihtiyacı olup olmadığını hiç düşünmeden…  

Filanca markanın yeni modeli çıkmışsa ve biz henüz onu edinmemişsek, trendlerin dışında ve her şeyin gerisinde kalacağımızı düşünmekten, buna inanmaktan kendimizi alamıyoruz. Oysa üst model dediğimiz cihazlar, elimizdeki cihazlara sadece küçük ilavelerle geliyor. Üstelik pek çoğumuzun hiçbir zaman kullanmayacağı fonksiyonlar bunlar… Böyle olduğunu biliyoruz; çünkü elimizdeki multi-fonksiyonel araçların da halen bize sunduğu teknolojik imkanların halihazırda pek azını kullanıyoruz. Kahir ekseriyet için bu böyle… Ve fakat herkesten eksik kalmamak ve etrafa hava atmak için gerekiyor tabii böyle havalı şeyler!

Peki ama düşünüyor muyuz hiç; nereden geliyor bu değirmenin suyu? İşimizi bal gibi görüp dururken elimizdeki cihazı verip sürekli üst modelini almaya yetecek bir ekonomik gücümüz var mı? Hayır yok aslında! Ne bireyler olarak kendi bütçemizde ne toplumsal olarak devlet bütçemizde böyle şeylere rahatlıkla para saçacak bir rahatlık içinde değiliz. Büyük kısmı hiç kullanılmayacak yeni fonksiyonlar için bu cihazlara kısa periyotlarla ödediğimiz paralara çok daha hayati alanlarda fazlasıyla ihtiyacımız var aslında.  

Dünyanın neredeyse bütün ülkeleri adeta dişinden tırnağından arttırarak küresel teknoloji şirketlerine para yağdırıyor. Neden? Belki hayatları boyunca hiçbir işlerine yaramayacak, rahatlıkla onlar olmadan yaşayabilecekleri birtakım dijital uygulamaları olmazsa olmaz gördükleri, ihtiyaç belledikleri, buna inandırıldıkları için…  

Bir de işin enerji tüketimi boyutu var; bu cihazların tamamı enerjiyle çalışıyor, elektrik tüketiyor, boşalan bataryalarını sürekli doldurmak gerekiyor. Dünyada kendine yetecek enerjiyi üreten çok az ülke var, diğerleri ciddi paralar ödeyerek enerji üreten ülkelerden karşılıyor ihtiyacını. Eğer bu teknolojileri kullanarak harcadığınız enerjiden daha büyük ekonomik faydalar elde edebilecek üretimler yapabiliyorsanız makul karşılanabilir bu alışveriş. Ancak pek öyle olmuyor; interneti büyük oranda eğlenmek, paylaşımda bulunmak, komik ya da tuhaf videolar seyretmek falan gibi vakit öldürücü meşguliyetler için kullanıyoruz biz daha çok. Yani bu mecralarda harcadığımız vakit ve enerjiden kayda değer bir kazancımız yok ama azımsanmayacak derecede zararımız var!

Bir kısmı gerçekten lüzumlu ama daha büyük bir kısmı lüzumu çok tartışılır olan bütün bu teknolojilerin üstünde çok fazla durulmayan çok kritik bir başka maliyeti daha var. İşin o kısmını parasal verilerle açıklayamıyoruz; çünkü mesele insan ve çevre sağlığı ile ilgili… Vaktiyle baz istasyonları çok tartışıldı ama bu tartışmalardan herhangi bir sonuç çıkmadı; aksine çevremizdeki baz istasyonlarının sayısı her geçen gün arttı. Çünkü internet ağlarının her yerden ulaşılabilir olmasını istedik. Daha önce belki az daha uzun bir zamanda internetsiz yaptığımız her şeyi internet üzerinden yapmayı alışkanlık haline getirdik. Şehri öğrenmedik, navigasyon uygulamaları bizi istediğimiz yere götürsün dedik. Yemek siparişi verdik, alışveriş ettik, sosyal medyamızı sürekli elimizin altında istedik, tıkladık, beğendik, kopyaladık ve yapıştırdık. Dolayısıyla GSM şirketleri bu talepleri karşılamak için her yeri wifi ağlarıyla ördü. Bu ağların insan sağlığı üzerindeki etkilerine dair çok şey söyleniyor halen ama bunlara pek aldıran yok. Ne olacağını yaşayıp göreceğiz.  

Dijital atıklar

Öte taraftan, yaşayanların olumsuz sonuçlarını gördüğü somut birtakım problemler çuvala sığmıyor artık. Dijital atıkların yol açtığı sağlık sorunları o problemlerin belki de en önemlisi… Sürekli yenisiyle değiştirdiğimiz cep telefonlarının, tabletlerin, bilgisayar ve televizyon cihazlarının, başka elektronik cihazların parçalarının atık olarak bir yerlerde dağ gibi biriktiğinin çok farkında değiliz. Dünya genelinde dijital atıkların sadece yüzde 17-18’lik kısmı geri dönüştürülebiliyor. Geri kalan atıklardan yayılan toksik maddeler bir şekilde havaya, suya, toprağa karışıyor. Elbette büyük oranda taşındıkları yoksul ülkelerin havasına, suyuna, toprağına… Ancak bu insafsız lokalizasyon, yaşananların herkesin zararına olan devasa küresel bir felakete yol açmakta olduğu gerçeğini elbette değiştirmiyor.

Halen dünya genelinde tahminlere göre en az 50 milyon civarında insan dijital atıkların işlendiği ve depolandığı bölgelerde yaşıyor ve tehlike altında. 13 milyon civarında kadın ve 17 milyona yakın çocuk gayrı resmi yollarla dijital atıkların geri dönüşümünde çalışıyor ve toksik maddelere maruz kalıyor. Çin, Hindistan, Vietnam ve Gana gibi bazı ülkelerde dijital atık dönüşümünün yapıldığı bölgelerde bu kirliliğe maruz kalan ciddi sayıda insan var. Bu bölgelerde yaşayanlar arasında maruz kalınan toksik maddeler sebebiyle çok yaygın biçimde kanser vakaları, nörolojik rahatsızlıklar, solunum hastalıkları ve çocuk ölümleri görülüyor.

Uzmanlar her geçen gün büyüyen dijital atık birikiminin 2030 yılında 75 milyon ton civarında bir yoğunluğa ulaşacağını tahmin ediyor. Bu atıkların büyük bir kısmı gelişmiş ülkelerden geliyor ama kolayca tahmin edileceği üzere daha az gelişmiş ülkelerin topraklarına boca ediliyor. Bu ülkelerde yeterli önlemler şartlar gereği alınamıyor, kayıtlar sağlıklı tutulamıyor. Muhtemel ki atık sevkiyatının boyutları görünür olandan çok daha büyük! İnsanlığın nazarından kaçırılan dev bir problemden söz ediyoruz. Niye yaşanıyor peki bunlar? Daha fazla servet daha az elde toplansın, paraya para demeyen şirketler daha fazla kâr etsin, pasta daha çok büyüsün ve bizim gibi illüzyondan çıkamayan insanlar daha fazla paylaşımda bulunsun, parmağıyla ekranda daha fazla kaydırma yapabilsin diye!

Oynanan bu teknoloji oyununun sürdürülebilirliği yok, bütün insanlığa çıkarılan fatura şiştikçe şişiyor. Sadece yıkıcı haciz kararı henüz kapılarımıza gönderilmiş değil! Belki gönderildiğini görmeye bizim ömürlerimiz yetmeyecek. Ancak çocuklarımızın sırtına altından kalkılması zor bir büyük küresel problem daha yüklemiş olacağız.  

“Daha fazla teknoloji!” derken bu tekinsiz fotoğrafın tamamına bakabiliyor durumda olabilseydik keşke! 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.