Suriyeli Muhaliflerin Operasyonunun Ardından Bizi Neler Bekliyor?

Araştırmacı Dr. Hamza Mustafa, Şam Kurtuluş Heyeti ve rejim karşıtı muhalif grupların başlattığı “Saldırganlığın Caydırılması” adlı operasyonun detaylarını ve Suriyeli muhalif grupların geçmişten bugüne karnesini Fokus+ için kaleme aldı.
Hamza Mustafa
Suriyeli Muhaliflerin “Saldırganlığın Caydırılması” Operasyonu’nun Ardından Bizi Neler Bekliyor?
2 Aralık 2024

Heyetu Tahriru’ş Şam yani Şam Kurtuluş Heyeti (kısaca HTŞ) öncülüğündeki Fethu’l Mubin Operasyon Odası’na bağlı Suriyeli muhalif güçler, Halep’in batı kırsalı ile İdlib’in doğu kırsalını hedef alan ve “Saldırganlığın Caydırılması” adı verilen geniş çaplı bir operasyon başlattı. Muhalif gruplar son iki aydır bu saldırıyı başlatma niyetlerini tekrarladıkları için operasyon pek şaşırtıcı olmadı ancak tüm beklentilerin aksine bunu yapmaları herkesi şok etti. 

Operasyon konusundaki bir diğer sürpriz ise rejim güçlerinin hızla çökmesi, Rus savaş uçaklarının şu ana kadar devreye girmede yavaş davranması ve İranlı milislerin yanı sıra Lübnanlı ve Iraklı grupların katılımının belirgin bir şekilde azalmasıydı. 

Söz konusu muhalif güçlerin disiplinli bir şekilde örgütlenmesi ve uyuyan hücrelerin varlığı, şehrin büyük ölçüde ateş altına alınmasını sağlayacak şekilde Halep’in mahallelere girmelerini sağladı. 

Her ne kadar son durum henüz netlik kazanmamış olsa da yaşananlar benzersiz bir askeri başarı olarak görülebilir.  

Muhalifler, Rus ve İran güçlerinin Suriye’de yaklaşık 1,5 yılda ele geçirdiği bölgeler ve şehirleri iki gün içinde geri almayı başardı. Bunun nasıl olduğuna dair pek çok spekülasyon ve yorum yapıldı. Bahsi geçen bölgeleri “teslim alma veya teslim etme” konusunda uluslararası anlaşmalar yapıldığı veya yaşananların bir nevi tiyatro olduğuna ilişkin komplo senaryoları da dahil çeşitli görüşler ortaya atıldı. 

Operasyon, tüm uluslararası güçlerin sürdürmeye istekli olduğu ateşkesle sonuçlanan, 2020 tarihli Moskova Anlaşması’nda çizilen askeri haritalarda ilk değişikliği temsil ettiği için bu anlaşılabilir bir durumdur. 

Rejim, muhalefet ve bu ikisi arasında kalan Suriyelilerin çoğu olaya ilişkin doğru bilgiye sahip olmadığından, yaşananların objektif bir analizini yapmak için henüz çok erken. Ancak sahayı yakından izleyenler, Türkiye ve Rusya’nın pozisyonları, kontrol altındaki bölgelerin elde tutulması olasılığı ve geçmiş deneyimlerin tekrarlanmasından kaçınılması gibi önemli sorularla ilgileniyor. 

Moskova-Ankara arasındaki kırılgan durum 

Ankara, Moskova ile ilişkilerinin düzenleyicisi olarak görülen Astana sürecine büyük yatırım yaptı.  

Türkiye, Rus yönetiminin Hama kırsalındaki Morek kentinden, Suriye’nin kuzeyine kadar uzanan dördüncü “çatışmasızlık bölgesinde” geniş alanları ilhak etmesi de dahil olmak üzere, dört çatışmasızlık bölgesine ilişkin tüm mutabakatları ihlal etmesini görmezden gelerek, ilişkileri korumak için büyük çaba sarf etti.

Dahası Ankara, özellikle Türk seçmenlerin yaşadığı değişim ve ekonomik kriz bağlamında göçün yarattığı sonuçlar açısından son derece rahatsızlık duymasına rağmen, Rus uçaklarının çeşitli ihlalleri ve kalıcı göçe yol açacak sorunlar yaratmak için Suriye’nin kuzey bölgelerini vurma ve sivillerin buralara yerleşmesini engelleme yönündeki ısrarına göz yumdu. 

Ankara’nın aksayan Astana sürecindeki başarısızlığı duyurmak istememesi nedeniyle, Türk hükümeti Suriye krizinin çözümüne yönelik, nihayetinde Türk kuvvetlerinin Suriye’den çekilmesine yol açacak kademeli bir normalleşme süreci başlatmak amacıyla doğrudan Esed’e çağrıda bulundu. Ancak Esed rejiminin uzlaşmazlığı, Rusya’nın kaçamak cevapları ve sahadaki provokasyonlarında ısrarının yanı sıra ABD, Arap ülkeleri ve İsrail gibi diğer uluslararası güçlerin Suriye’deki çözümün hatlarını belirleme konusundaki güvenleri, sabit askeri denklemleri altüst edecek bir senaryo olasılığına karşı Türk duyarlılığının azalmasına neden oldu. 

Ankara, dördüncü çatışmasızlık hattında bir askeri operasyonla ilgileniyor olabilir. Ancak geçmişte yaşananlara benzer, başarısız olması halinde sonuçları felaket olabilecek, özellikle de Moskova’nın 2015’te uçağının düşürülmesinden sonra yaptığı gibi bir misilleme senaryosunu tekrarlamaya karar vermesi halinde yeni mülteci dalgalarına yol açabilecek kurtarma operasyonlarıyla ilgilenmek zorunda değil. 

Dolayısıyla Ankara’nın, rejim güçlerinin büyük ölçüde çökmesi ve İdlib’e akın edenlerle birlikte meydana gelen nüfus patlamasını önlemesinin yanı sıra Suriye muhalefetinin kontrolünde kalması halinde yüz binlerce mültecinin geri gönderebileceği alanların kurtarılması açısından memnun olduğu ihtiyatlı bir şekilde söylenebilir. Ancak Ankara, Rusya’nın misillemesinden ve Suriye rejimine verilen desteğin hesapsız bir şekilde artmasından endişe ediyor olabilir. 

Aynı zamanda, özellikle Tahran’ın ideolojik ve sosyal olarak büyük yatırımlar yaptığı Halep’in kontrolü muhaliflerin eline geçmek üzereyken, iç ve dış sorunlar yaşayan İran’ın kontrolsüz misillemesinden de çekiniyor olabilir. 

Kısacası Ankara, Rusya mevcut pozisyonunu koruduğu sürece muhalif gruplara baskı uygulamayabilir ve gelişmeleri gerekçelendirmeden ya da hevesli bir pozisyon almadan anlamaya çalışabilir. Ancak burada “Rusya’nın bu konudaki pozisyonu nedir ve nasıl evrilebilir?” şeklinde bir soru ortaya çıkıyor. 

Her şeyden önce, Rusya’nın sahadaki mevcut savaşlarda yer almadığına dair bazı algı ve görüşler var ki, bu doğru değil. Çünkü katılımı mevcut ancak askeri kabiliyetleri artık geçmiştekiyle aynı değil. 

Mevcut bilgilere göre, Moskova 2022’den bu yana bin 500’den fazla askerini, tüm saha uzmanlarını, S-300 gibi hava savunma sistemlerini ve silahlı insansız hava araçlarına (SİHA) karşı savunma sağlayan Pantsir sistemini Suriye’den geri çekti. 

Rusya, Hmeymim Hava Üssü’nden alınan son uydu görüntülerine göre bu üste 3 MiG savaş uçağı ve 4-6 adet Sukhoi bombardıman uçağı bıraktı. Ancak 2016 yılında, üsteki Rus savaş uçaklarının sayısı 20’den fazlaydı. 

Rusya dört uçağını günün her saati kullanıyor ancak savaş alanının büyüklüğü, uzman Rus subayların kaybı ve rejim güçlerinin saflarındaki büyük dengesizlik Rus uçaklarının daha etkili olmasına izin vermiyor. 

Bunlara ek olarak Rusya, muhalif grupların sahip olduğu, sahada güçlü ve profesyonel bir şekilde kullandığı yeni SİHA’lara ilişkin hassas hesaplamalar yapıyor.

Rusya, Ukrayna gibi ülkeleri Hmeymim Hava Üssü’nü hedef almaları için Suriyeli muhalifleri eğitmekle suçluyor. Bu nedenle Moskova, müdahalesinin sonuçlarını hesaplamak için operasyona katılan grupların saldırı yetenekleri hakkında bilgi ve veri toplamayı tercih ediyor. 

Moskova, çocukça dengesizlikleriyle kendisini yoran, Tahran’la arasındaki birçok çelişkiye oynayan ve uluslararası çözüme alternatif olarak icat ettiği anayasa komitesi de dahil olmak üzere her türlü siyasi önerinin önüne engeller koyan Suriye rejimine baskı uygulayan sınırlı bir operasyona aldırmayacaktır. Ancak Rus liderler, Ukrayna’yla ilgili büyük kaygılarına rağmen, Suriye’deki varlıklarını, Suriye rejiminin ötesine geçen, Moskova’nın uluslararası sistemdeki rolünün belirleyicisi olarak resmeden stratejik bir perspektiften görüyor. Bu nedenle, Moskova Platformu’nun içi ve dışındaki bazı muhaliflerin iddia ettiği gibi Rus liderler, Suriye’de dengenin değişmesine ya da rejimin terk edilmesine izin vermeyecektir. 

Kısacası, Rusya’nın operasyona dahil olup olmayacağı, muhalefetin sahadaki ilerleyişi ve rejimin kararlılığı, İran’ın tepkisi, güneyde sürpriz operasyon olasılığı ve Türkiye’nin operasyona sıcak bakma ihtimali tarafından belirlenecektir. 

Rejim moral olarak çökerken, muhalifler profesyonelce hazırlandı 

Muhalif gruplar, bir gün içinde Lübnan’ın dörtte biri büyüklüğünde bir alanı kontrol altına aldı. Bu durum rejim güçlerinin örgütsel olarak çöktüğüne işaret ediyor ki, muhaliflerin profesyonelliğine geçmeden önce bunu biraz daha ayrıntılı olarak ele alabiliriz. 

Halep kırsalında Suriye muhalefetine ait bir tank. 

Operasyon Odası’ndaki askeri kaynakların, Suriye TV’de rejim subaylarının cep telefonlarına el konulduktan sonra ortaya döktüğü konuşmalar, rejimin savunma hatlarının çöktüğünü ve muhalif grupların günün her saati saldırıları sürdürdüğünü gösterdi. 

Ayrıca ortaya çıkan konuşmalara göre Suriyeli subaylar, Rusya’nın onları yüzüstü bıraktığından, İran ve Hizbullah’ın aldıkları darbelerin yanı sıra Suriye rejiminin Lübnan’daki son savaşlarda onları yüzüstü bırakması nedeniyle müdahale etmeyeceğinden, Halep’in şu anki öncelikleri olmadığından ve Erdoğan’ın bu savaşı Esed’i normalleşmeye ve kendisiyle masaya oturmaya zorlamak için istediğinden kesinlikle emindiler. Bu kanaatler, rejim subaylarının moralini oldukça bozdu. 

Sahada ise Suriye rejimi, savaşın aleni olmasına ve sınırlı bir operasyon olamayacak kadar büyük olduğunun herkes tarafından bilinmesine rağmen, geçtiğimiz günlerde Halep’e takviye güç sevk etmedi. 

Dahası, rejimin “Kaplan” lakaplı Süheyl Hasan liderliğindeki elit güçlerinin Halep’e geldiğine dair söylentiler de gerçek dışı ve rejime yakın medya tarafından moral vermek amacıyla yayıldı. 

Ayrıca Suriye rejimine ait helikopterlerin bu savaşa hiç katılmamış olması da dikkatleri çekti. Rejimin hava katılımı Sukhoi uçaklarıyla sınırlı kaldı. Bu durum, operasyonu düzenleyen muhalif grupların, rejimi Humus şehrine kadar menzili olan tüm uçak ve helikopterleri imha etmekle tehdit etmesiyle yorumlanabilir. 

Bu bağlamda, muhaliflere yakın kaynaklar ayrıca omuzdan ateşlenen hava savunma füzelerine sahip unsurların fotoğraflarını da yayınladı. 

Görünen o ki Suriye rejimi, askerleri, güçlerini kaybedileceği anlaşılan ve daha önce görülmemiş bir dikkatle planlanmış bir savaşa sokmak istemiyor. 

Belki de rejim, zayıflatılması gereken bir hedef haline geldiği ve bu nedenle önceliğinin Suriye’nin merkezi ve başkentteki güçlerini korumak olacağı yönündeki teoriye ikna olmuştur. 

Diğer yandan, rejimin çöküşünün aksine, rakiplerinin eğitim kampları ve tatbikatların yanı sıra kanatlı füzeler, geniş menzilli SİHA’lar ve Ukrayna savaşında kullanılanlar gibi FPV kamikaze dronlarını içeren askeri sanayileşme yoluyla profesyonelce hazırlanması açıkça göze çarpıyor. 

Günün her saati kesintisiz bir taktik benimsemek ancak sıkı bir disiplinle mümkün olabilir. Her muharebe grubunun, tüm savaş alanını izleyen gece görüşlü keşif uçaklarına sahip olan operasyon odası tarafından emredilmedikçe aşamadığı belirli bir ekseni vardır. 

Buna ek olarak, özellikle geceleri önemli ilerleme kaydedebilen, en yeni piyade savaş silahlarına sahip, gece görüş gözlükleri ve susturucularla donatılmış seçkin gruplardan oluşan “Saraya el-Harari” ekipleri de bulunuyor. 

Şaşırtıcı bir şekilde, Halep şehrine uyuyan hücreler gönderen gruplar, ilk operasyonu şehirdeki tüm güvenlik şube komutanları ve ordu subaylarının katıldığı bir güvenlik hücresi toplantısını basarak başlattı. 

Operasyonda İran Devrim Muhafızları’ndan üst düzey bir İranlı komutan ve çok sayıda Suriyeli rejim subayı öldürüldü. 

Eldeki bilgiler, Halep’in batı mahallelerinin bu kadar kolaylıkla düşmesinin, esas olarak muhalif güçlerin kararlı ve ani hareket etmesinden kaynaklandığını gösteriyor. 

Öte yandan, Halep için geçerli olan, İdlib’in doğu kırsalı için de geçerli olabilir. 

M4 ve M5 karayollarının kesiştiği stratejik Serakib’in geri alınması, başta Maarat el Numan, Han Şeyhun ve Hama’nın kuzey kırsalındaki Morek’e kadar olan eski çatışmasızlık bölgelerinin geri alınmasının yolunu açarken, Halep’in güney kırsalında da doğrudan İran ve gruplarına karşı zorlu bir savaşın başlamasına neden olabilir. 

HTŞ’nin dönüşümleri ve geçmişi ile geleceğine ilişkin korkular 

HTŞ’nin Suriye’de, bazı muhaliflerin takdirini kazanan Fethu’l Mubin Operasyon Odası olarak bilinen birimin omurgasını oluşturduğu bir sır değil. 

Silahlı İslamcı hareketlerin dönüşümü alanında çalışan araştırmacılar için cazip bir model olan HTŞ, ilk olarak Nusra Cephesi ismiyle 2012 başlarında kuruldu. Bundan 12 yıl sonra, İdlib’de yapılar ve kurumlar düzeyinde bir yarı devlet modeli oluşturdu. 

HTŞ özellikle son yıllarda, küresel cihatçılıktan kopmak ve kendisini içeride Suriyeli İslamcı bir siyasi hareket olarak yeniden tanımlamak için önemli davranışsal ve örgütsel değişimleri vurgulamaya başladı. 

Uluslararası terör listesinden çıkarılmasını sağlamaya çalıştı ancak bunda başarılı olamadı. 

Mevcut örgütsel modeli silahlı grupların askeri olarak ezilmesi, otoriter bir yaklaşımla bireysel özgürlüklere yönelik siyasi baskı ve kısıtlamalar üzerine kurulu olan HTŞ, rahat bir güvenlik istikrarı ve mahkumlarla dolu hapishaneler sağladı, bu da onu uzun süren bir halk ayaklanmasına maruz bıraktı. 

HTŞ askeri hazırlıklara da yatırım yaptı ve kurtarılan bölgeleri koruma ve fırsat geldiğinde dengeyi değiştirme sözü verdi. Ancak bu yatırım toplumun bazı kesimleri için ikna edici olmadı ve son zamanlarda “cihatçı gömleklerinin” sonuncusunu da çıkararak, eski ve daha radikal unsurlardan, özellikle de yabancılardan kurtularak büyük bir taviz vermek zorunda kaldı ve bu da birçok kişiyi bir değişimin mümkün olduğuna ikna etti. 

Halep halkı, HTŞ’nin hakkında ilk versiyonu olan Nusra Cephesi dışında çok az şey biliyor. Bu nedenle Halepliler ve Suriye nüfusunun geniş kesimleri, silahlı muhalefetin şehirlere girmesi konusunda önemli çekincelere sahip. 

Kısacası, mevcut gelişmeler HTŞ’nin geçmiş deneyimlerini değerlendirmesi, Suriye devriminin söylemi ve hedeflerine uygun davranışsal, örgütsel ve retorik dönüşümler oluşturarak öncekinden farklı yeni bir yol çizebilmesi için eşi benzeri görülmemiş bir fırsat sunuyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.