Suriye Petrolü ve Kaçınılmaz İstikrar Savaşı
Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşüşü hızlı ve şaşırtıcı olduğu gibi, 10 yılı aşkın bir süredir savaş ve yıkımın etkilerini yaşayan ülkenin yeniden inşası da büyük zorluklarla karşı karşıya. Bunların başında Suriye’deki enerji sektörünün, özellikle de petrolün yönetimi açısından rehabilitasyonu ve reformu geliyor.
Bu makale, Suriye petrolünün neyi temsil ettiğine, enerji güvenliğinin stratejik önemine ve ülkenin toparlanması ve istikrarındaki kilit rolüne dair önemli bilgiler sunuyor.
Suriye petrolüne dair geçmiş ve bugün
Suriye küresel çapta büyük bir petrol ihracatçısı olmasa da iç savaşın patlak verdiği 2011 yılının öncesinde kendi kendine yetiyordu ve üretim fazlasını ihraç ediyordu. Şimdi ise ülke, kendi petrol ihtiyacını karşılamakta zorlanıyor.
Suriye’nin petrol üretimi, 2011’den önce günlük 400 bin varil civarındaydı. Bu da “üretimin yarısını geçmeyen” orandaki ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyordu.
1980’li ve 1990’lı yıllarda, Suriye’deki petrol üretiminde bir refah dönemi yaşandığını, günlük üretimin 600 bin varile ulaştığını belirtmekte fayda var. Ancak uzun yıllar devam eden çatışmalar sırasında, ülkedeki petrol sahaları, birçok tarafın “harcama ve silahlanma kaynaklarını güvence altına almak” için ele geçirmeye çalıştığı bir savaş alanına dönüştü. Bu da petrol altyapısında ciddi hasara ve petrol üretim seviyelerinde keskin bir düşüşe yol açtı.
Suriye’nin mevcut petrol üretiminin, günde yaklaşık 80 bin varil olduğu tahmin ediliyor. Bu miktarın yaklaşık yüzde 90’ı, ABD destekli YPG/PKK’nın kontrolü altında olan, ülkenin kuzeydoğusundaki petrol zengini bölgelerde üretiliyor.
Esed rejiminin kontrolü altındaki bölgelerde üretilen petrol ise, son yıllarda günde 15 ila 20 bin varili aşamadı.
ABD’nin Esed rejimine yönelik Sezar Yasası’nın yanı sıra petrol ithalatı ve ihracatına katı kısıtlamalar getiren Avrupa Birliği (AB), İngiltere ve Avustralya’nın yaptırımları, eski rejiminin büyük ölçüde İran’dan petrol ithalatına bağımlı olmasına yol açtı.
Dünya Bankası’nın (WB) 2022 tarihli raporuna göre, Esed rejimi tükettiği petrolün yarısından fazlasını ithal etti. İç tüketimdeki artışın yanı sıra petrol altyapısı etkinliğindeki azalmanın devam etmesi nedeniyle, petrol ithalat hacmi son iki yılda önemli ölçüde arttı.
Esed rejiminin istatistiklerine göre Suriye’deki enerji sektörünün çatışma yıllarındaki kaybının yaklaşık 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam henüz teyit edilmese de petrol üretimindeki düşüşten kaynaklanan ekonomik kayıpların büyüklüğünü göz ardı etmek zor.
Ülkenin petrol gelirleri, 2011’de iç savaş başlamadan önce GSYH’nin yüzde 5 ila 7’sin oluşturuyordu.
Bu bağlamda, 2011 ve 2022 yılları arasında petrol üretiminde yaşanan yüzde 80’lik düşüş, bu dönemde GSYH’nin yarı yarıya azalmasına önemli ölçüde katkıda bulundu.
YPG/PKK’nın kontrolü ve ABD yönetimi arasındaki Suriye petrolü
Suriye’nin en büyük petrol sahaları, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) omurgasını oluşturan YPG/PKK’nın kontrol ettiği, ülkenin kuzeydoğusundaki bölgelerde bulunuyor. Bu bölgedeki petrol üretimi, Suriye’nin toplam petrol üretiminin yüzde 90’ına tekabül ediyor.
YPG/PKK’nın kontrolü altındaki en önemli sahalar arasında, Suriye’nin en büyük iki petrol sahası olan Süveydiye ve SDG’nin komuta merkezinin bulunduğu Rimelan yer alıyor. YPG/PKK ayrıca, Suriye’nin üçüncü büyük petrol sahası olan El Ömer ve Konoko gibi önemli sahaları kontrol ediyor.
Deyri Zor ve Rakka kırsalındaki nispeten küçük petrol ve gaz sahaları ise Suriye rejiminin kontrolü altında kaldı.
Suriye’ye uygulanan uluslararası yaptırımlar nedeniyle, SDG (YPG/PKK) petrolü yasal ve resmi yollardan satamıyor, bunun yerine ABD koruması altında yasa dışı yollardan düşük fiyatlarla petrol pompalıyor.
YPG/PKK’nın kontrolündeki bölgelerden çıkan Suriye petrolü, iki ana güzergahtan geçiyor. Bunlardan ilki bu petrolü Esed rejimine ve muhaliflerin kontrolündeki bazı bölgelere satmayı, ikincisi ise petrolün büyük kısmını Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerinden Suriye dışına kaçırmayı içeriyor. Ancak bu ikinci rota (IKBY), kaçak Suriye petrolünün nihai varış noktası gibi görünmüyor. El Ömer ve Konoko gibi sahalardan çıkan petrol, İsrail’e ihraç edilmek üzere, IKBY’nin Erbil kentindeki Kar Petrol Rafinerisi’ne gönderiliyor.
SDG’nin Esed rejimine ve IKBY’ye sattığı petrolden elde ettiği yıllık gelirin yaklaşık 1,2 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Devam eden kaçakçılık operasyonları nedeniyle ihraç edilen petrolün hacmi ve fiyatları hakkında kesin istatistikler bulunmasa da düşük fiyatlarla da olsa, petrol kaçakçılığı SDG’ye büyük kazanç sağlıyor. Bu da SDG’nin, Suriye’de kendi kontrolü altındaki bölgeleri yönetmesine ve daha da önemlisi İsrail ve IKBY ile ilişkilerini güçlendirmesine olanak tanıyor.
Diğer yandan ABD, “YPG/PKK’yı desteklemeyi ve IŞİD’e karşı mücadeleyi sürdürmeyi” Suriye’nin kuzeyindeki varlığının ana gerekçesi olarak gösteriyor. Ancak petrol zengini olan kuzeydoğu bölgelerinde hem rejimin, hem de muhalif grupların tamamen tekelleşmesini engellemek istediğinden, ABD’nin Suriye petrolüyle ilgili açıklamadığı bir nedeni daha var.
Washington bunlara ek olarak, YPG/PKK’ya yaptığı doğrudan mali desteği, ABD koruması altında Suriye petrolüne yönelik yapılan kaçakçılık yoluyla sağlamak istedi. Bu da YPG/PKK’ya silahlanma ve kontrolü altındaki bölgelerin sivil idaresi için harcayacakları büyük meblağlarda para sağladı. Ancak daha da önemlisi, ABD’nin Fırat’ın doğusundaki varlığı, İsrail’in, kaçak Suriye petrolü de dahil olmak üzere, petrol ihtiyacının büyük kısmını IKBY’den elde etmesinin başlıca nedeniydi.
Aslında İsrail’in deniz yoluyla taşınan ilk büyük ham petrol sevkiyatını 2014 yılında, ABD kuvvetlerinin Suriye’ye geldiği dönemde IKBY’den alması tesadüf değildi. 2015 yılına gelindiğinde, İsrail petrol ihtiyacının dörtte üçünden fazlasını IKBY’den karşılıyordu.
ABD’nin Suriye’deki askeri üslerinin, petrol ve doğal gaz zengini bölgelerin çoğunu içeren, ülkenin doğu kuşağı boyunca konuşlanması da tesadüf değildir.
ABD’nin Suriye’deki en büyük askeri üssü Deyri Zor’da bulunan Ömer petrol sahasının yakınında, Haseke’deki Rimeylan üssü ise ülkenin en büyük petrol sahalarının yakınında yer alıyor.
ABD Başkanı Donald Trump’ın 2019’da yaptığı, “Suriye’deki petrol sahalarının güvenliğini sağlayanlar dışındaki ABD güçlerinin geri çekilmesine” ilişkin açıklamaları, Suriye’deki varlıklarının gerekçesi konusunda daha net bir tablo sunmuştu.
Trump söz konusu açıklamasında, Washington’un “petrol için savaşmak zorunda kalabileceğini” çok açık bir şekilde ortaya koymuştu.
Bu tablo bize, ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığı ve şu ya da bu şekilde İsrail’e kaçırılan Suriye petrolünün akışı hakkında daha fazla netlik kazandırıyor.
Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol sahalarının kontrol edilmesi, özellikle şu anda, ABD’nin ülkede varlık göstermesinin en önemli motivasyon kaynaklarından biri.
Bu sadece Washington’un güvenmediği gruplar ya da güçlerin bol kazançlı petrol sahalarına erişimini engellemekle ilgili değil. Daha da önemlisi, Husilerin sürekli saldırıları nedeniyle İsrail’in Kızıldeniz üzerinden taşınan petrol sevkiyatına erişimde zorluk yaşadığı bir dönemde, Tel Aviv’in petrol tedarikini güvence altına almaktır.
Bu okuma bize, ABD’nin bölgedeki çıkarlarına ilişkin daha kapsamlı bir tablo sunuyor.
Bu da Washington’un sadece YPG/PKK’nın Suriye’deki siyasi sürece katılımını sağlamak ve Kürt güçlerin bir azınlık olarak haklarını garanti altına almakla ilgilenmeyeceği anlamına geliyor.
ABD aynı zamanda, Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol sahalarının kontrol şekli ve gelecekte Suriye petrolünü kimin alacağı ile de yakından ilgileniyor.
Suriye petrol sektörünün geleceği ve Türkiye’nin rolü
Buraya kadar ele aldığımız duruma göre petrol -ve genel olarak enerji konusu- sadece siyasi, ekonomik, politik veya güvenlik perspektifinden ele alınamaz. Aslında enerji konusu tüm bunlardan daha karmaşıktır, ulusal ve bölgesel güvenlikle iç içedir.
Tüm bu boyutların farkında olan, enerji güvenliğini ulusal güvenlik önceliklerinden biri olarak belirleyen, en önemlisi de jeopolitik zorlukları ve değişiklikleri ele alabilen tutarlı bir enerji stratejisi geliştirebilecek bir yönetime ihtiyaç vardır.
Suriye’deki petrol sektörünün rehabilitasyonu ve daha geniş anlamda ülkenin enerji sektörünün reformu ve güçlendirilmesiyle iki temel hedefe ulaşılabilir. Bunlardan ilki ana enerji ihtiyacını karşılamak ve elektrik krizinin çözümüne katkıda bulunmak üzere yerel petrol üretimini artırarak, enerji güvenliği ve bağımsızlığının sağlanmasıdır. İkinci hedef ise ulusal yapılanmaya katkıda bulunacak şekilde Suriye ekonomisinin toparlanmasıdır. Bu hedeflere ulaşılması, petrol ve gaz ihracatçılarının Suriye üzerindeki nüfuzunu zayıflatacak ve siyasi karar alma mekanizmasının bağımsızlığını büyük ölçüde arttıracaktır.
Bu bağlamda, yeni Suriye hükümetinin petrol sektörünü rehabilite etmek için temel zorlukları ele alması ve acil adımlar atması gerekecektir.
Temel zorluklar
1-Ülkenin kuzeydoğusundaki petrol sahalarının geri alınması: Suriye’nin, günde yaklaşık 20 bin varile ek olarak günde yaklaşık 65 bin varillik arzın güvence altına alınması için kuzeydoğudaki büyük petrol sahalarının kontrolünü yeniden kazanması gerekiyor.
Suriye’de halihazırda faaliyet gösteren sahalardan elde edilen günlük üretim hacminin 85 bin varile çıkarılması, ülkenin şu anda petrol ihtiyacının yaklaşık yarısını karşılayacaktır.
Daha da önemlisi, Suriye’nin petrol üretiminin büyük bir kısmını oluşturan bu sahaların kontrol altına alınması, yeni hükümetin petrol sektörünü geliştirme, kendi kendine yeterlilik sağlama ve gelecekte yurtdışına ihracat yapma konusunda ilerleme kaydetmesinin önünü açacaktır. Ancak aynı zamanda bu zorluk, ABD’nin Suriye’de sahip olduğu “baskı kartlarından” birinin, sadece Suriye hükümetini tanımak ve yaptırımların kaldırılması değil, Suriye petrolüne hakim olmak ile ilgili olduğu anlamına da geliyor.
Washington’un Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol sahalarının anahtarlarını, “ağır bir siyasi bedel ödemeden” Suriye hükümetine kolay kolay vermeyeceği anlaşılıyor ve bekleniyor. Ancak Türkiye, Trump’ın Beyaz Saray’a gelmesinden sonra, askeri destek ve özellikle de diplomatik yollardan, büyük petrol kuyularının yeni yönetime iade edilmesinde çok önemli bir rol oynayabilir. Bu da Ankara ile Washington arasında, Suriye’nin kuzeydoğusu konusunda mutabakata varma şansını artırabilir ve yeni Suriye hükümetinin kuzeydoğudaki petrol kaynaklarını güvence altına almasına olanak tanıyabilir.
2-Kaynakların çeşitlendirilmesi: Suriye’nin şu anda ihtiyaçlarını karşılamak için büyük miktarlarda petrol ithal etmesi gerekiyor.
Petrol tedarikinin ithalat yoluyla güvence altına alınmasının, ithalatçı ve ihracatçı arasında bağların varlığı anlamına geldiğini ve bu bağların sadece ekonomik olmadığını belirtmek önemlidir. Bu konu aynı zamanda, devletin ulusal güvenliğinin yanı sıra bölgesel güvenliği oluşturan önemli siyasi ve güvenlik boyutları da içeriyor.
“Güvenilir ve uygun fiyatlı enerji bulma” anlamına gelen enerji güvenliğini arttırmanın en iyi yolu kaynakları çeşitlendirmektir. Başka bir deyişle, Suriye’nin “Esed rejiminin büyük ölçüde dayandığı” İran petrolüne artan bağımlılığını sürdürmesi zor olacaktır. Bunun yerine, Suriye’nin tek bir kaynağa aşırı bağımlılık riskini en aza indirecek şekilde petrol kaynaklarını çeşitlendirme stratejisini benimsemesi gerekir. Uluslararası yaptırımların kaldırılmasının önemi göz önünde bulundurulduğunda, bu da farklı kaynaklardan petrol ithalatında daha fazla esneklik anlamına gelecektir.
Petrol kaynaklarının çeşitlendirilmesi konusundaki bu zorluk, Suriye’ye giden en kısa yolun kesinlikle Körfez petrolü olacağı anlamına gelecektir. Bu durum, Suriye hükümetinin şu anda Körfez’deki Arap ülkeleriyle ilişki kurma konusundaki isteğine dair bazı cevaplar veriyor. Ancak bu yol, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin, Suriye’nin petrol arzını güvence altına alma karşılığında ortaya koyacakları taleplerle ilgili başka bir sorunu da beraberinde getiriyor.
Aynı zamanda, Türkiye’nin Suriye’nin enerji ihtiyacını karşılamak için ilk adım olarak elektrik ihraç etme sözü vermesi, ülkenin enerji kaynaklarını çeşitlendirme stratejisine katkıda bulunabilir ve Suriye’ye petrol tedarik edecek Körfez ülkelerinden herhangi birinin potansiyel etkisini dengeleyebilir.
Acil adımlar
1- Petrol üretiminin arttırılması: Petrol sektörünün altyapısının onarımı ve bakımına ek olarak, arama kuyularının sondajını yoğunlaştırarak ve eski kuyulardan elde edilen üretim seviyesini mümkün olduğunca koruyarak, şu anda yeni hükümetin yönetimi altında olan sahalardaki petrol rezervleri geliştirilebilir.
Türkiye, enerji altyapısını geliştirme konusundaki kapsamlı deneyimi sayesinde bu konuya önemli ölçüde katkı sağlayabilir.
Tüm bunlar, Suriye’nin 2011 öncesi üretim seviyelerine geri dönmesini sağlayacak ve petrolde kendi kendine yeterliliğe ulaşılmasına katkıda bulunacaktır.
2-Yenilenebilir enerjiye geçilmesi: Özellikle petrol ve doğalgaz gibi yaptırımlarla sınırlandırılmaması ve askeri uygulamalar için kullanılmak yerine yaşam koşullarını iyileştirmeye dayalı olduğu için yenilenebilir enerjiye yatırıma öncelik verilmelidir.
Bu yaklaşım, yenilenebilir enerji konusunda uzman olan Türk şirketlerinin yanı sıra Çinli şirketlerin de Suriye’de yatırım yapmasına kapı açabilir.
Aslında bu yaklaşım, Çin’in Suriye’deki enerji sektörüne katılımını “Pekin’in Orta Doğu’daki nüfuzunu güçlendirme çabalarının bir parçası” olarak görecek olan ABD ile -doğu bölgelerindeki petrol konusunda- pazarlık kozlarından biri olabilir.
3- Yabancı yatırım haritasının hazırlanması: Siyasi ve güvenlik ortamının iyileştirilmesi ve yaptırımların kaldırılması, yabancı şirketlerin Suriye’ye geri dönmeleri ve yeniden yatırım yapmaları için teşvik edici olacaktır.
Petrol ve doğalgaz arama ve üretim faaliyetleri, büyük petrol şirketleri tarafından sağlanabilecek büyük yatırımlar gerektirmektedir. Bu da Suriye toprakları ve sularında küresel ihalelere açılabilecek alanları ve sektörlerin hazırlanması için şimdiden harekete geçilmesinin önemli olduğu anlamına geliyor.
Suriye hükümetinin bu adımları şu anda açıklaması, Batılı hükümetlerin yaptırımları kaldırması ve büyük petrol şirketlerinin Suriye’ye yatırım yapmasına izin vermesi konusunda büyük bir teşvik olacaktır.
Sonuç olarak, bu acil adımların atılması, Suriye’deki petrol sektörünü birbirini takip eden üç düzeyde güçlendirecektir. Bunlardan ilki, ülkedeki tüm petrol kuyularının Suriye hükümetinin yönetimi altına alınmasının ardından mevcut üretim seviyelerinin korunmasıdır. İkincisi, 2011’den önceki üretim seviyelerine yaklaşarak, kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır. Son olarak da yurtdışına ihracat yaparak ekonomik iyileşmeye katkıda bulunmak ve Suriye’nin bölgedeki jeopolitik rolünü arttırmaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.