Sudan’ın BAE’ye Açtığı Soykırım Davası Reddedildi: İsrail’in Çıkarı Ne?


Uluslararası Adalet Divanı (UAD), Sudan’ın ülkedeki ayrılıkçı Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) silah ve finansman sağlayarak destek verdiği iddiasıyla Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı açtığı davayı yetki yetersizliği gerekçesiyle reddetti.

Sudan mart ayında BAE’yi, HDK’nin on binlerce Sudanlının ölümüne ve milyonlarca kişinin yerinden edilmesine yol açan ve kıtlık tehdidiyle karşı karşıya bırakan operasyonlarında desteklemekle suçlayarak dava açtı.
Aynı zamanda BAE’yi, HDK’nin Masalit kabilesine karşı işlediği soykırıma ortak olmakla da itham etti.
Bunun üzerine mahkeme, 10 Nisan’da düzenlenen duruşmadan sonra, 5 Mayıs’ta davayı ele alma yetkileri olmadığını belirterek reddine karar verdi.
UAD’nin ret kararının ardından şu sorular akıllara geldi: Bu karar BAE için bir beraat anlamına mı geliyor? BAE, Adalet Divanı Tüzüğü’ndeki bir boşluğu nasıl kullandı? Peki İsrail bu karardan faydalanabilir mi?
Davanın reddedilme nedeni
UAD, Sudan tarafından açılan davayı, tam teşekküllü bir dava olduğu ve koşulları yerine getirdiği için kabul etti. Ancak mahkeme, iki ülkenin ilk duruşmada savunmalarını sunmalarının ardından davayı reddetti.
Burada belirtmek gerekir ki, mahkemenin davayı reddetme gerekçesi ne davanın esasıyla ne Sudan tarafından yapılan suçlamaların niteliğiyle ilgiliydi. Mahkeme kararında Sudan tarafından sunulan herhangi bir delil çürütülmedi.
Basitçe ifade etmek gerekirse talebin reddedilme nedeni BAE’nin 11 Kasım 2005 tarihinde imzaladığı Soykırım Sözleşmesi’nin 9. maddesine koyduğu çekince nedeniyle mahkemenin davayı görme yetkisinin olmamasıdır.
BAE’nin çekince koyduğu, Soykırım Sözleşmesi’nin 9. maddede şöyle deniliyor:
“Sözleşmeci taraflar arasında, bu sözleşmenin yorumlanması, uygulanması veya yerine getirilmesine ilişkin uyuşmazlıklar, bir devletin soykırımdan veya III. maddede sayılan diğer eylemlerden sorumluluğuna ilişkin olanlar da dahil olmak üzere, uyuşmazlığın taraflarından herhangi birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı’na sunulacaktır.”
Sonuç olarak BAE’nin bu maddeye koyduğu çekince, UAD’nin Sudan’ın açtığı dava üzerinde yargı yetkisini kullanmasını engelledi ve bu gerekçeyle dava reddedildi.
BAE beraat mı etti?
BAE, mahkemenin ret kararını Sudan tarafından kendisine yöneltilen suçlamaların beraatı olarak sundu.
Ancak gerçekte durum böyle değil. UAD’nin suçlamaları hiç incelememesi ve davayı inceleme yetkisinin olmaması “davanın hükümsüz sayılması” anlamına geliyor.
Sudan Adalet Bakanlığı tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada, davanın yetkisizlik nedeniyle reddedilmesinin BAE’yi temize çıkarmadığına ve bu kararın Sudan’ın diğer uluslararası forumlarda dava açarak bu ihlallerden kaynaklanan tazminat talep etmesini engellemediğine vurgu yapıldı.
Sonuç olarak BAE, uluslararası hukuk sözleşmelerinde devletlerin yargı yetkilerine çekince koymalarına izin verilmesinden kaynaklanan bir boşluktan yararlandı.
Bu da genellikle söz konusu eylemlerden etkilenen devletlerin haklarını boşa çıkarıyor. Aynı zamanda uluslararası adaleti felç ediyor ve devletlerin yükümlülüklerinden kaçmasına yol açıyor.
Benzer bir davada Nikaragua, 1984 yılında Nikaragua limanlarına mayın yerleştirerek Contra isyancılarını desteklemesindeki sorumluluğu nedeniyle ABD’yi dava etti.
UAD, yargı yetkisi dahilinde Nikaragua lehine karar verdi ve ABD’nin tazminat ödemesine hükmetti.
Ancak ABD, mahkemenin kararlarını uygulamaktan sorumlu olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) veto yetkisini kullandı.
UAD’nin Sudan’ın davasını reddetmesi İsrail’in işine yarar mı?
UAD, Mayıs 2024’te Güney Afrika’nın İsrail’e “Filistinlilere karşı soykırım işlemek” suçlamasıyla açtığı davada kararını açıkladı ve İsrail’in Gazze’de soykırımı önlemek için tüm tedbirleri almasına hükmetti. Bu karar, İsrail’in Filistin’deki suçlarından dolayı kınanması anlamına geliyor.

Ancak Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı davanın koşulları, Sudan’ın BAE’ye karşı açtığı davadan farklı. Bu nedenle, Güney Afrika’nın davası kabul edilirken, Sudan’ın açtığı dava reddedildi.
Her halükârda İsrail, davanın farklı koşulları nedeniyle mahkemenin söz konusu ret kararından yararlanamaz ve bu kararı Güney Afrika’ya karşı geriye dönük olarak ileri süremez.
Aradaki fark nedir?
İki dava arasındaki fark, bu makalede belirttiğimiz BAE’nin söz konusu maddeye çekince koymasında yatıyor.
Belki de bu farkın nedenlerinden biri, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ni 1950’de, BAE’nin ise 2005’te onaylamasıdır.
Mahkemenin, sözleşmeye ilişkin uygulama ve deneyimlerinin yanı sıra uzun geçmişinin kendisine sağladığı faydalar, BAE’nin çekincesini kanıtlamasına olanak sağladı.
Bir diğer fark ise, İsrail’in Filistin’deki soykırımdan “doğrudan” sorumlu olmasında yatıyor.
BAE’nin Sudan’daki soykırımdaki sorumluluğu ise HDK milisleri ile ittifak yoluyla yürütüldüğü için “dolaylı” olarak görülüyor.
Üçüncü bir fark daha var, ancak bu hukuki değil siyasi bir farklılığı temsil ediyor.
İsrail’in işlediği soykırım suçunun küresel ölçekte reddedilmesi, UAD’nin o dönemde karar vermesine olanak veren ortamı hazırlamışken, Sudan’da işlenen soykırım konusunda aynı ölçüde ve açıklıkta bir ortam sağlanamadı.
Sudan’ın BAE’yi HDK milislerini desteklemekle suçlama şansı sona mı erdi?
Sudan aynı davayı UAD’de yeniden açamaz, ancak aynı suçlamaları yeniden öne sürmek için başka yollara sahip.
Sudan, evrensel yargı sistemini benimseyen bazı ülkelerin mahkemelerinde, özellikle Fransa, Hollanda ve Birleşik Krallık gibi Avrupa ülkelerinde dava açma hakkına sahip.
Aynı zamanda, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) BAE’nin siyasi ve askeri liderlerine karşı dava açabilir.
Bunlar, Sudan’ın BAE ile olan ihtilafında başvurabileceği yasal olasılıklardan bazıları. Ancak, UAD’nin davayı reddetme kararına rağmen, dava açılmasının bazı sonuçları oldu.
Örneğin Sudan, BAE’nin Sudan savaşındaki rolü konusunda büyük bir uluslararası ivme oluşturarak Abu Dabi’yi mercek altına aldı.
Ayrıca BAE ile siyasi ve diplomatik ilişkilerini kesme kararı alarak, BAE’yi “saldırgan ülke” ilan etti.
BAE ise, Port Sudan otoritesinin Sudan’ın meşru hükümetini ve halkını temsil etmediğini belirterek, bu otoritenin diplomatik ilişkileri kesme kararını “tanımadığını” açıkladı.
Hiç şüphe yok ki, iki ülke arasındaki bu ihtilaf yakın zamanda sona ermeyecek ve mazlum Sudan halkına yönelik savaş devam ettiği sürece tarafların “söylem savaşı” da bitmeyecektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.