Sahi Biz Algoritmadan Neden Hiç Korkmuyoruz?

04.11.2025 - 15:33 | Son Güncellenme: 04.11.2025 - 15:39
Sabah telefonunuzun sinir bozucu titreşimi ile uyanıyorsunuz. Belli ki bir bildirim geldi. Acaba kimden? Çok yüksek ihtimalle yatağın diğer tarafına dönüp uykunuza kaldığınız yerden devam etmek yerine uzanıp telefonu elinize alacak ve bildirimin ya da mesajın ne olduğuna bakacaksınız. Gelen bildirim, kimden ya da nereden gelmiş olursa olsun ve içeriği ne olursa olsun, telefonu elinize aldığınız anda sabah trafiğinizi belirleyen ilk adımı kendisiyle doldurmuş oldu bile.
Telefonu elinize aldınız ya, komodinin üstünde durduğu gibi durmayacak elbet! Belki farkında bile olmadan, gayrı ihtiyari şekilde ‘kaydırmaya’ başlayacaksınız. Twitter’ın önünüze çıkardıkları, instagramda bir tur ve nihayet TikTok videoları… Hele bir videoya bakagörün, kaç saniye izlediğinizin bir önemi yok. İlginizle kayda geçtiniz, algoritma sizin için bu videoya benzer birçok başka videoyu sizin için sıralamaya başladı çoktan. Her göz attığınız video, başka onlarca benzerini çağıracak ve önünüze yığacak. Hem de gün boyu!
Bir dakika! Daha yüzünüzü bile yıkamadınız. Aslında belki uykunuzu da tam alamadınız. Yüz yıkamayı bir araya sıkıştırırsınız belki ama uykuyu unutun, siz artık telefonunuzun elinde esirsiniz! O tuzağa düştünüz. Artık gün boyu zihninizi o yönlendirecek ve siz bunu kendi zihninizle yaptığınızı zannedeceksiniz!
Gözden Kaçmasın
Güne buna benzer şekilde başlamayan var mı? Çoğumuz için fazlasıyla tanıdık bir sabah kurgusu bu. Yaşamakta olduğumuz şeyin hemen hemen aynısı. Sizin için henüz tam böyle değilse hazır olun; çok uzun olmayan bir vakit sonra sizin de böyle başlayacak artık sabahlarınız.
Yeni teknolojilerin sihirli değneği algoritmalar… Döngüsünden bir türlü çıkamadığımız sosyal medya mecralarında, günde onlarca kez bilgi almak için başvurduğumuz arama motorlarında, ticarette ve e-ticarette, finans işlem ve mekanizmalarında, sağlık taramalarında, ulaşımda, güvenlikte, her türlü eğlence arayışlarında ve başka hemen her alanda hayatımızın tam orta yerine kadar girmiş durumda algoritma… Peki nedir algoritma? Kısaca şöyle tarif ediyor işi bilenler: Kodlanmış, otomatik çalışan, veriyle beslenen karar mekanizmaları…

Şimdi bu tarif üzerinden meselenin merkezine doğru biraz daha yürüyelim. Algoritma kodlardan oluşuyor, bu kodlar bir veri tabanı üzerinden belirleniyor. Kim kodluyor? İnsanlar… Yetkili ve liyakat sahibi insanlar mı? Onlar da var tabii ama daha çok bu teknolojileri kullanan herkes… Buradan, algoritma kodlarının dayandığı verilerin bulundukları yere cımbızla seçilerek değil, kürekle doldurulduğu anlaşılıyor. Yani verilerin güvenliği hak getire! Her an yanılabilir ve bununla birlikte başkalarını da yanıltabilirsiniz. Kontrolsüz bir veri yığınından söz ediyoruz, çerçöpüyle birlikte.
Tedirgin edici değil mi? Öyle de olmalı. Tarifin ikinci aşamasında bu malzemenin otomatik kullanıldığından söz ediyor. Yani yine verilerin, kılı kırk yarmadan, onu geçtim, çoğu zaman herhangi bir filtreden geçirilmeden otomatik olarak devreye sokulduğu ve hayatımızı yönlendirebilecek etki alanlarında at koşturabildiği anlaşılıyor. Bu her zaman böyle değil belki ama böyle olması da her an kuvvetle muhtemel… Dikkatle bakarsanız bugün pratikte işlerin epeyce zıvanadan çıkmakta olduğunu zaten müşahede edebilirsiniz.
Algoritmanın temelde bir karar mekanizması olduğundan da söz ediliyor tarifte. Yani algoritma bizim hayatımız üzerinde sihirli değneğini oynatan bir karar alıcı… Evet, yeryüzünde yaşayan milyarlarca insanın aldığı kararların içinden derliyor kararlarını ama bu yine de hiç rahatlatıcı değil. Dünyaya bir bakın, insanoğlunun verdiği berbat kararların hayatımızı ne hale getirdiğini göreceksiniz. İçiniz rahat olabilir mi bu durumda?
Algoritmanın etkisi: Dikkatimiz azalıyor mu?
Şimdi toparlayalım: Algoritma kullanan teknolojiler hayatın her alanında insanoğlunun ürettiği veriler ışığında bizim adımıza kararlar veriyor, seçimler yapıyor, günlerimizi, sinir bozucu sabahlar da dahil olmak üzere kendince kurguluyor. Bu kurguyu, dünya üzerinde verilmiş kararları, seçimleri, yönelimleri istatistiksel bir mantık içinde analiz ederek, sıraya sokarak, kişisel önceliklerini de birer veriye dönüştürerek, bize bir şeyler satmaya çalışanların (ki akıl satışı da buna dahil) menfaatlerini de fevkalade gözeterek (çünkü bu teknolojilerin parası o zenginlerden çıkıyor, babalarının hayrına değil elbet!) aritmetik doğrusallıkta oluşturuyor. Belli sabitelerle hareket ediyor; çünkü data oluşturmak ve o data verileri ile perspektifler üretmek için bu zorunlu bir şey!
İyi ama hayatta sürekli bir değişim var, insanda, insanlarda da öyle; sabitlenmiş verilerle hayatın bu dinamik değişimi nasıl örtüşecek diyebilirsiniz… Buraya takılmakta kesinlikle haklısınız. Algoritma mantığını kuranlar da elbet bunu düşünmüş olmalılar, değil mi? Hem bu değişimi, yani hayatın ve insanın hiç yerinde durmayan karakterini kabullenip hem de bunun üstüne sabitelere dayalı bir algoritmik düzen kurmanın pek imkanı yok çünkü. O zaman ne yapmışlar, hayatı algoritmalar üzerinden belli alışkanlıklara, belli senaryolara, belli davranışlara sabitleyecek bir yaşama kültürü üzerinde çalışmışlar ve algoritmalara da daha sinsi bir işlev yükleyerek bu yaşama kültürünü insanlara kodlamanın bir aracı olarak kullanmışlar. Sabah gözlerimizi açmadan telefonumuza uzandığımızda işte bu örümcek ağına yakalanıyoruz. Paçamızı bir türlü kurtaramadığımız için bir türlü sorgulayamadığımızdan bize hayatımızın hep eğlenceli bir versiyonu gibi gelen o döngü, o örümcek ağında yarı şuursuz çırpınışlarımızdan ibaret aslında. Döngüler hep sersemletir insanı malum, içinden bunun için çıkamayız.

Ben yeni teknolojilerin insan hayatını kendi öncelikleri ile belirlemesine cepheden karşı bir insanım, başka gidilecek yer kalmadığından bu teknolojileri bir parça kullanıyorum ama fikrimi değiştirmeye yanaşmıyorum. Diğer taraftan benim gibilerin teknoloji perver aşırı çoğunluk karşısında dünyanın en yalnız insanları olmaya doğru gittiğinin de farkındayım. Bu sebeple benim fikirlerim o çoğunluğa çok matah şeylermiş gibi gelmeyebilir. O zaman belki benim cümlelerimden daha fazla dikkate alınacağını umarak algoritmik düzenin, hayatımıza ne gibi fenalıklar yapabileceğine ve hatta yapmakta olduğuna ilişkin bazı bilimsel araştırma sonuçlarını buradan paylaşayım:
İşin uzmanları, özellikle iletişim teknolojilerinin her gün yüzlerce kere algoritmik biçimde hayatımıza dokunuşlarıyla dikkatimizi çaldığını üstüne bakarak söylüyor. Mesela bir şey yazıyorsunuz, bunun gibi bir yazı, önemli önemsiz bir mesaj, unutmamak için bir yerlere karaladığınız birkaç not… O ara bir bildirim geliyor ve zihninizi ikiye bölüyor, o bildirimin peşinden giderseniz zihninizin az önceki güzergahı da değişmiş oluyor. Yani dikkat elden gidiyor ve bu dikkat sabotajı günün tamamı boyunca sayısız defa oluyor. Mütemadiyen oradan oraya sıçrayan bu oynak zihinden gelin de bir fayda bekleyin!
Çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu şimdiden yüzde 40 artmış durumda. Çocuklarda böyle bizde farklı mı? Birkaç paragraftan daha uzun herhangi bir metni sıkılmadan, kafanız dağılmadan okuyabiliyor musunuz? Dikkatiniz neresine kadar dayanıyor, nereden sonra içinizi sıkıntı basıyor? Bu aslında hiçbir meseleyi derinliğine düşünememek de demek! Durum daha şimdiden çoğumuz için böyle ve dahası da var: 2000 yılında 12 saniye olarak saptanan dikkat süresinin 2025’te 8 saniyeye indiğini biliyor muydunuz? Dikkat süremiz hangi yılda sıfıra inecek, varın siz hesaplayın!
Algoritmanın nabza göre şerbet veren bir tarafı da var; her şeyi olduğu gibi, sizi de sürekli takip ediyor, yaptıklarınızı kayda geçiriyor; sorduğunuz sorulardan, yöneldiğiniz adreslerden, dolaştığınız mecralardan, verdiğiniz sesli sessiz tepkilerden karakterinizi çözümlüyor. Ve işini şansa bırakmıyor, dolaşımında olduğunuz mecralara ilginizi kaybetmenize izin vermemek için adım adım doğru olanın yerine size doğru gibi geleni koymaya başlıyor, oradan ilerliyor. Yani nasıl? Mesela bir meselede siz A fikrindesiniz ve farkında bile olmadan algoritmik düzene bunu açık ediyorsunuz. Oradan sonra algoritma size A fikrine uygun önerilerde bulunuyor, önünüze sadece buna uygun paylaşımları, verileri, fikirleri, tepkileri vesaireyi çıkarıyor. B fikrinde olan bir başkasına da sadece B fikrine uygun olanları… Milyonlarca insan için zihinlerinin içine tek kanallı dünyalar inşa etmiş oluyor böylece. Bu insanlar birbirlerini nasıl tanıyacak, nasıl anlaşacak ve asıl önemlisi hakikate kim, nasıl, nereden, neyi neyle karşılaştırarak ulaşacak. Herkesi kendi kısır hudutlarına hapseden, orada kemikleştiren, orada çürüten bir dünya! Bu insanların birbirlerini anlaması, sevmesi, birbirlerine empati göstermesi neredeyse ihtimal dışı! Karşıt olmak içinse bir dünya malzeme var!
İnsanlar sürekli bir şeylere taraftar ve karşıt olarak oradan oraya sürüklenip duruyor bugün; çünkü algoritma her taraftar ve karşıtı kendi gibi olanlarla aynı sağır odalarda topluyor, demetliyor ve ‘başka’ olanla arasını her gün biraz daha açarak dışarıya bırakmıyor. Sürü psikolojisi diye bir laf var ya hani, hiç bu kadar revaçta olmamıştı!
İşin bağımlılık kısmı zaten aşikar… Daha önce bununla ilgili yazılar karalamıştım burada. Ancak şunu eklemeden geçemem; algoritma düzeni sözünü ettiğimiz türden bağımlılıkların adeta garantörü… Çünkü bizi, kendi alışkanlıklarımızdan her gün yeniden inşa ediyor bu mekanizma. Ama sabitleyerek! Dolayısıyla kendimizi geliştirmemiz, farklı şeylere yönelmemiz, fikirlerimizi başka fikirlerle kıyas ederek geliştirebilmemiz, yeni tecrübelerle olgunlaşma yolunda adımlar atmamız ihtimali devre dışı kalıyor. Bir anlamda algoritmanın örümcek ağında, bizim dışımızdaki uçsuz bucaksız duygular ve düşünceler dünyasında neler olup bittiğinden bihaber halde debelenip duruyoruz. Kendimizi kopyalayıp duruyor, her yeni güne bir önceki günün cürufunu yapıştırmayı gelişme falan zannediyoruz. Şuursuzca kendi etrafımızda dönüp duruyor, sabun köpüğünden daha ömürlü olmayan dopamin hazlarını kazanç sayıyoruz.
Yeni bir bildirim gelip zihnimi dağıtmadan burada bitireyim artık ben bu yazıyı en iyisi. Zaten benim bu isyanım da birazdan algoritma hazretleri tarafından veriler arasına atılacak, dataya kaydedilecek ve orada burada birilerinin karşısına veri olarak çıkartılacak. Dedim ya bu kör döngünün içinde dönüp duruyor bugün dünyalı hemen herkes! Ben böyle deyince başkalarına bakmayın ha boşuna, bu aslında bizim acıklı hikayemiz!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.





