Pragmatizmin Zirvesi: Trump’ın Körfez Ziyareti

12.05.2025 - 15:52 | Son Güncellenme: 12.05.2025 - 16:04
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump, 13-16 Mayıs 2025 tarihleri arasında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ı kapsayan Orta Doğu turunu gerçekleştiriyor.
İkinci başkanlık dönemindeki ilk Orta Doğu ziyareti olan bu tur, sadece diplomatik içerik taşımıyor; aynı zamanda sembolik ve stratejik mesajlar da içeriyor. Trump’ın dış politika yönelimi, önceki döneminde olduğu gibi yine bireysel lider ilişkileri, ticari anlaşmalar ve yatırım beklentileri üzerine kurulu bir pragmatizmi yansıtıyor.
NATO veya Avrupa müttefiklerinden önce Körfez’e yapılan bu ziyaret, ABD dış politikasında kurumsal bağlardan ziyade kişisel ilişkiler ve ekonomik çıkarların önceliklendirildiğine işaret ediyor.
Ziyaretin gündeminde milyarlarca dolarlık yatırım ve silah anlaşmaları öne çıksa da arka planda Gazze savaşı, İran’la nükleer müzakereler, Trump’ın şahsi iş ilişkileri ve Körfez ülkeleriyle yeniden şekillenen ittifaklar bulunuyor. Trump’ın ekonomi odaklı yaklaşımı, Körfez ülkelerinden ABD’ye yönelik doğrudan yatırımları teşvik ederken, karşılığında ABD’nin güvenlik garantileri ve siyasi desteği gündeme geliyor.
Trump’ın öncelikleri

Trump’ın ziyaret ettiği üç ülkede (Suudi Arabistan, BAE, Katar) Trump Organization’a ait veya onunla bağlantılı projeler mevcut. Bu durum, ziyaretin kişisel çıkarlarla örtüştüğüne dair ciddi tartışmalara yol açıyor. Dubai’de golf sahası, Katar’da lüks konut kompleksi ve Suudi Arabistan’da konut projeleri, Trump’ın iş bağlantılarının diplomasiyle iç içe geçtiğini gösteriyor. Trump’ın başkanlık sıfatıyla yaptığı temaslar, iş projeleri için de altyapı hazırlıyor.
Ziyaretin enerji boyutu da dikkat çekici. Trump’ın Riyad’dan istediği petrol arzı artışı sonucunda fiyatların 10 dolar düşmesi, hem ABD iç siyasetinde enflasyonla mücadeleye katkı sundu hem de Rusya’nın gelirlerini baskıladı. Ancak bu fiyatlar, Suud ekonomisi için sürdürülebilir değil. Trump’ın demokrasi ve insan hakları gibi meselelerde sessiz kalması, Biden dönemindeki gerginliklerin ardından Körfez başkentlerinde memnuniyetle karşılandı.
Gazze, İran ve normalleşme gündemleri
Ziyaretin ekonomik gündemi güçlü olsa da Gazze savaşı, İran’la müzakereler ve Suudi Arabistan’ın İsrail’le normalleşme süreci gibi dosyalar ziyaretin jeopolitik yükünü artırıyor. Trump, Gazze’de bir çözüm arayışında görünmese de Katar ve BAE’den Hamas üzerinde etkilerini kullanmaları yönünde taleplerde bulundu. Kısmi esir takası planı (10–12 rehine karşılığında 6 haftalık ateşkes) bu kapsamda değerlendiriliyor.
Trump’ın İran politikasında ise söylem ve semboller ön plana çıkıyor. Basra Körfezi’ni “Arap Körfezi” olarak adlandırma girişimi, Tahran’da geniş bir tepki doğurdu. Bu tür sembolik hamleler, ABD-İran müzakerelerini zora sokarken İsrail’in askeri baskısını diplomatik avantaja dönüştürmeyi hedefliyor. Suudi Arabistan’ın Trump’tan sivil amaçlı uranyum zenginleştirme izni istemesi ise hem İran’la rekabetin hem de ABD iç siyasetinin hassasiyetlerini yansıtıyor.
İsrail’in İran’a yönelik askeri hazırlıkları ve Netanyahu’nun ABD’yi bu sürece dahil etme çabaları Körfez başkentlerinde tedirginlikle izleniyor. Trump yönetiminin uzun süreli bir çatışmadan kaçınma eğilimi, bu tür girişimlere mesafeli durmasına yol açıyor.
İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesi hedefi de Trump’ın temaslarında zemin hazırlama aşamasında. Suudi Arabistan, iki devletli çözüm ve Gazze’deki savaşın sona ermesi şartlarını öne sürmeye devam ediyor. Bu şartlar sağlanmadıkça resmi bir normalleşme süreci başlatılması mümkün görünmüyor. Ancak düşük profilli temaslar ve ekonomik iş birlikleriyle süreç 2026’ya ertelenmiş durumda.
Ziyaret sonrası senaryolar
Trump’ın Körfez ziyareti, kısa vadeli kazanımlarla öne çıksa da bölge açısından çok katmanlı sonuçlar doğurabilir. Bu kapsamda beş temel senaryo öne çıkıyor. İlk senaryoda geçici bir barış iklimi oluşabilir. Bu anlamda Trump’ın açıkladığı Husi-Amerikan ateşkesi, Kızıldeniz’de geçici bir istikrar sağlayabilir. Ancak Gazze savaşı sürdükçe Husi saldırıları ve İran’ın vekil güçlerinin faaliyetleri yeniden alevlenebilir.

İkinci senaryoda istikrarlı bir durgunluk ortamı oluşabilir. Bu senaryoda ABD ile Körfez ülkeleri arasında ekonomik anlaşmalar ve savunma iş birlikleri imzalanıp Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki bağı güçlendirilebilir. Fakat bu istikrar ortamı Körfez’in insan hakları problemlerinin devam etmesi ve İsrail kaynaklı başta Filistin olmak üzere bölgesel kriz alanlarının göz ardı edilmesi ve somut çözümler önerilmemesi nedeniyle halk nezdinde meşruiyet sorunları oluşturabilir.
Üçüncü senaryo İbrahim anlaşmalarının hazırlık aşaması ile ilgili. Trump bu ziyareti ile Biden dönemi hızlandırılan Suudi Arabistan ile İsrail normalleşme sürecini hızlandırabilir. Her ne kadar açık bir normalleşme ilanı yapılmama ihtimali ağır bassa da Trump’ın Körfez turu ile İsrail’in diplomatik olarak tanınmasına dair alt yapıyı güçlendiriliyor. Bu sürecin meyvelerinin 2026’da toplanması muhtemel.
Dördüncü senaryo bölgesel güç dengeleri ile ilgili. ABD Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen gibi İsrail saldırganlığının cari olduğu bölgelere dair kayıtsız bir politika izlemesi İran’ın müdahale alanın genişletebilir. Her ne kadar İtalya ve Umman’da cereyan eden müzakereler nedeniyle Tahran’ın böylesi şahin bir adım atma ihtimali düşük olsa da Trump’ın teşviki ile bölgesel istikrarın zedelenmesi de olasılıklar arasında.
Son senaryo küresel güç dengeleri ile ilgili. Bu noktada küresel ticarette ABD’nin en büyük rakibi olan Çin’in Körfez ile stratejik ilişkilere sahip olmasından rahatsız olan Trump’ın Körfez’i bu noktada sıkıştırması beklenebilir. Benzer bir baskı Rusya ile ilişkiler üzerinden de Körfez’e yansıtılabilir.
Sonuç olarak Trump’ın Körfez ziyareti, ekonomik anlaşmalar ve sembolik jestlerle dolu başarılı bir tablo sunsa da bölgesel sorunlara kalıcı çözüm üretemeyen yüzeysel bir hamle olarak kalabilir. Ziyaret, ABD’nin bölgedeki rolünü yeniden tanımlama çabası olarak okunabilir. Ancak bu çaba, diplomatik vizyon eksikliği ve kişisel çıkarların öne çıkması nedeniyle sınırlı bir başarıyla sonuçlanabilir.
Bölgenin çözüm bekleyen sorunları –Gazze, İran, Suriye, Yemen– hâlâ masada duruyor. ABD’nin bu meselelerde denge unsuru olabilmesi için yalnızca ticaret değil, stratejik sorumluluk da üstlenmesi gerekiyor. Bu ziyaret, kısa vadeli anlaşmaların ötesinde ABD’nin Orta Doğu vizyonunu yeniden inşa etme fırsatı olarak görülüyor. Ancak şu anki gidişat, bu fırsatın büyük ölçüde kişisel ve ekonomik kazançlara odaklı olarak kullanıldığını gösteriyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.





