Özgür ve Gerçek: Bir İhtimal Olarak Kendimiz

Dr. Yasin Ramazan, benlik ve özgürlük arasındaki ilişkiyi, gerçekleşmemiş potansiyallerin yükü ile somut gerçeklikteki çabanın önemini Fokus+ için kaleme aldı.
Yasin Ramazan
Özgür ve Gerçek Bir İhtimal Olarak Kendimiz
2 Haziran 2025

Sabah, işe veya okula gitmek üzere evden çıkmadan önce aynaya baktınız. İçinizden bir ses şöyle dedi: “Başka bir hayatım olabilirdi.” Belki başka bir şehirde, başka bir işle, başka biriyle… Ve belki bambaşka bir siz. Bu ses, sadece pişmanlık değil. Aynı zamanda özgürlük arzusunun da bir yankısıdır. Ama insan, gerçekten kendini bir ihtimal olarak düşünebilir mi? Bir ihtimal olarak düşündüğümüz kendimiz, gerçek olabilir mi? Gerçek değilse bile “bir ihtimal olarak ben” gerçekleşebilir mi? 

İhtimaller sarmalında benliğimiz 

Şöyle bir düşünün. “Aslında şimdiye kadar yapardım ama fırsat olmadı” dedikleriniz neler? Yapamamış olduklarınız, yarım kalanlarınız… Hepsi karşınızda birer ihtimal olarak sıralanır. Peş peşe: Şu şöyle olabilirdi, bu böyle gelişebilirdi. Bazıları bir zamanlar mümkündü. Bazılarını hâlâ mümkün sanıyorsunuz. Neden? 

Çünkü gelecek bilinmezdir. Geleceği göremediğimiz için, geçmişten ipuçları toplayarak sonrasını öngörmeye çalışırız. Bu da bizi ihtimallerle düşünmeye yöneltir. Ama mesele şudur: Bizatihi kendimiz de bir ihtimal miyiz? “Ben” bir başkası olabilir miydi? Şu an ben olmayan biri olabilir miydim? 

Bir bakıma evet. Gün içinde, birkaç sabit düşünce dışında, sürekli değişen bir ruh hâlindeyiz. Aynı olay karşısında neşeli olursak başka bir biz, stresli olursak başka bir biz ortaya çıkar. Yani benliğimiz, içinde bulunduğumuz şartlara göre şekil alır. Her yaşadığımız deneyim bir ihtimali yaşamak anlamına gelir; her benlik hali o ihtimalin bir tezahürüdür. Neşeli olan siz, stresli olan sizi gölgede bırakır; onu yaşanmamış bir ihtimal hâline getirir. Bir benlik halini takındığınızda, onun zıddı bir başka benlik ihtimali ortadan kalkmış olur. Böylece artarda benlik hallerimiz, kendimizi daha “ben” hissettiğimiz bir devamlılık kazanır. Gece başınızı yastığa koyup o gün yaşadıklarımızı düşündüğümüzde, aslında o gün aldığımız benlik hallerimizi de hızlıca yaşarız. Uykuya dalmadan önce nereden başlayıp nereye vardığımızın bir yoklaması gibidir bu. 

"Ben"liğin katı ve değişmez değil yaşanan deneyimlerle şekillenen akışkan bir yapıda olduğu doğruysa, her an bir ihtimali yaşar, oradan bir başkasına geçeriz. Bu benlik yaklaşımı, Gabriel Marcel’in “varoluşumuzu ne kadar derinden hissedersek, onu o kadar az tanımlayabiliriz” diye ifade ettiği şeydir. Böyle düşündüğümüzde özgürlük, gerçekleşen ihtimallerin toplamı gibi görünür. Gerçekleştirdiğimiz her tercih, bir özgürlük alanıdır. Ama bu aynı zamanda şunu da gösterir: Gerçekleşmeyen her ihtimal silinir gider. Neşeyle geçen bir gün, aynı gün yaşanabilecek üzüntüyü sonsuza dek ortadan kaldırır. Anne babanızla geçirdiğiniz bir gün, arkadaşlarınızla geçiremediğiniz bir gündür aynı zamanda. 

Peki ya gerçekleştirmek istediğimiz hayallerimiz de buharlaşırsa? Henüz ortaya çıkmamış benliklerimiz, yaşayamadığımız ideallerimiz de silinmişse? O zaman yaşanmış olan, yaşanamamış olanın bedeliyle birlikte gelir. Gerçekleşmiş her ihtimal, geride kalan ihtimallerin arasından sıyrılarak gerçeğe dönüşür. Diğerleri ya unutulur ya ertelenir. Ve zaman geçtikçe, gerçekleşmemiş olanların sayısı da yükü de artar. “Şimdi orada olabilirdim.” “Bu işi yapabilirdim.” “O kişiyle birlikte olabilirdim.” Her biri omzumuzda taşınan görünmez tonlarca ağırlıktır. Bu durumda gerçeklik özgürlük getiriyor mu, yoksa onun bedelini bize mi ödetiyor? 

Özgürlük, gerçekleşmemiş bir ihtimal midir? 

İnsan, gerçekleşmemiş ihtimalleri bir potansiyel olarak taşır. “Potansiyel” kavramı, gizli bir güç ya da saklı bir yeteneğe işaret etmektedir. Onlar, “Henüz olmadı ama olabilir” inancıyla beslenir. “Olabilir” dediğimiz anda, geçmişin yükü geleceğe taşınır. Çünkü potansiyeller, bir süre sonra beklentiye dönüşür. “Doktor olabilirdim” demek zamanla “Doktor olmalıydım”a dönüşür. Bu da “Doktor kadar saygı görmeliyim” talebini doğurur. Yani, potansiyeller birer güce işaret ediyorsa, doğru koşullarda harekete geçmedikçe yükten başka bir şey ifade etmezler. 

Bu resimde, ihtimaller, hayalle gerçek arasındaki sınırı siler. Kişi, kendini özgürce istediği gibi hayal edebilir çünkü. Gelecek, sanki bu hayalin gerçekleşmesi için açılmış bir alan olur. Ama dikkat edin: Bu noktada ihtimaller umut olmaktan çıkar, yük olur. “Yapabilirim, biliyorum” dedikçe ağırlaşır yükümüz. “Potansiyelim var, kullanmıyorum” dedikçe egomuza yaptığımız baskı artar. Belki de bu yüzden Kierkegaard kaygıyı, özgürlüğün baş dönmesi olarak tanımlar. Kendimizi ihtimaller arasında özgür saydıkça kaygımız artar. Gelecek tümüyle muğlaktır. Her ihtimal gerçekleştirilebilir göründüğünde, özgürlük kaygıdan başka bir şey doğurmayacaktır. 

Ama gerçekten, her potansiyel gerçekleşebilir mi? Hayır. İnsan, yapabilecekleriyle değil, yaptıklarıyla var olur. Zaman değişmişse, mekân değişmişse, kişi değişmişse, şartlar da değişmiştir. Geride kalan ihtimaller artık mümkün değildir. Olan oldu. Olmayan, olmayacak. 

Bir gerçeklik olarak kendimiz 

İnsan, ihtimaller arasında özgürlüğünü ararken yükünü unutur. Ama bu ağır yükle yürünmez. Gelecek ne kadar umut vaat ederse etsin, “potansiyel” dediğimiz yük sırtımızdaysa, o geleceğe kolay varamayız. Çünkü biz bir ihtimal değiliz. Biz, bir gerçeğiz. Immanuel Kant bize, insan ve onun ahlaki gelişim potansiyeli olmaksızın gerçekliğin sadece vahşi bir doğadan ibaret kalacağını söylemişti. Ona göre potansiyeli olmasa, insanın bir amacı ve yönü olmazdı. İnsan zihninin gerçeklikle ilişkisini, zihnimizdeki idealler araçlığıyla kurduğunu düşündüğü için Kant, her insanın kendini bir ideal olarak düşünmesinin de yolunu açmış oluyordu. Buna göre, yaşayan insan aslında eksik bir idealdir, Platon’un mağaradaki gölgeleri gibidir. 

Ancak özgürlük, gerçekleşmemiş hayallerde değil; içinde bulunduğumuz, dokunabildiğimiz, duyabildiğimiz gerçekliktedir. İnsan tüm gerçeklikle birlikte yaşar; onunla yüzleşmek, onu tanımak ve hatta sonunda onu sevmek, yaşamın en sahici biçimidir. Gerçeklik, insani anlamını ancak içinde özgürce düşünebilen, karar verebilen ve değer taşıyan bir varlıkla birlikte kazanır. Potansiyel adını verdiği yükünden kurtulup gerçekliğe adım atan insan kendi yolunda ilerleyecek -Paul Tillich’in ifadesiyle- bir tür "varolma cesareti" gösterir. 

Gerçeklik, bize yönümüzü gösteren haritadır; hayal değil, tam olarak harita. Ancak bu harita biz yürüdükçe açılan, biz ilerledikçe yolları gösteren bir harita. Harita üzerinde, nereye gitmediğimizi görmek yani sahip olduğumuza inandığımız gerçekleşmemiş potansiyelleri görmek, yolumuzdan döndürmemeli bizi. Başka yolların ihtimali yani hayalî yollar zihnimizi çelebilir, aklımızı karıştırabilir. Ancak yapabileceğimiz tek şey ilerlemek ve yolu takip etmektir. Başka yolların ihtimali, geçtiğimiz yollarda bir potansiyel olarak saklı değildir. Ancak ilerlersek yolun bizim için sakladığı sürprizleri görebiliriz. İşte o zaman özgürlüğü, haritada yol alırken gayretimizle yeni yollar keşfederken tadarız. 

Yeteneklerimiz, arzularımız, hayallerimiz elbette var ve elbette hep var olacak. Ama bunları gerçeğe dönüştüren şey, potansiyel değil; gayrettir. Ne yapıp yapamayacağımızı ancak deneyerek öğreniriz. Denemeden yetenek gizli kalır. Denemeden arzular ne kadar güçlü bilinmez. Hayaller ve umutlar, peşinden koşulduğu ölçüde gerçektir. Kendimizi potansiyelimizle değil, çabamızla, emeğimizle ve gayretimizle tanımlarız. Gelecekteki ihtimaller de bu çabaların sonucunda gerçekleşir. Harita ancak biz yürürsek bizi bir yere götürür. Aksi takdirde, potansiyelimizi açığa çıkaramamanın bahaneleri arasında, hep “bir ihtimal” olarak kalırız. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.