Orta Doğu’dan Uzak, İktidara Yakın: Ugandalı Başkan Museveni

Doç. Dr. Volkan İpek, Uganda’da 1986’dan bu yana iktidarda olan Yoweri Museveni’nin 2026 seçimlerinde yeniden aday olma sürecini, Orta Doğu’daki çatışmaların gölgesinde Fokus+ için kaleme aldı.
Volkan İpek
Orta-Doğu’dan-Uzak,-İktidara-Yakın--Ugandalı-Başkan-Museveni.jpg

26.06.2025 - 17:09  |  Son Güncellenme:16.07.2025 - 15:00

İran ve İsrail arasındaki savaş yüzünden dünyanın yeni ve bu nedenle yine bir diplomasi krizi yaşadığı günümüzde Tolstoy’un Savaş ve Barış romanı akıllara bir kez daha gelebilir. Romana konu olan Napoleon Bonaparte’ın 600.000 askerlik ordusuyla Moskova’yı işgal etmesinden 210 yıl sonra Ukrayna’ya saldıran Vladimir Putin’in Avrupa’nın soğuk bozkırlarında başlattığı savaş Orta Doğu’nun sıcak dağlarına inmiş duruyor.  

Kurulduğu yıldan beri çevre ülkelerdeki grupların tehditleri altında yaşayan İsrail ile 1979 yılında geçirdiği devrimden sonra bir İslam rejimi sürdürmeye çalışan İran’ın arasındaki yaklaşık iki hafta süren füzeli savaş bir ateşkesle sona ermiş gözüküyor. Ne var ki, İsrail’in son yıllarda Hamas’la imzaladığı ateşkeslere olan güvensizlik İran’la olan bu ateşkesin de geleceğini doğal olarak merak ettiriyor.  

Bununla birlikte, Rusya ve Ukrayna arasında başlayan savaştan sonra dünya kamuoyu ekseninin İsrail ve İran arasındaki savaşa kaydığı tartışılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Ulusal ve uluslararası tüm medya kurumları, bölge olarak Orta Doğu üzerine uzmanlaşmış akademisyenler, uluslararası ilişkileri salt kuramsal olarak çalışan akademisyenler, yüksek dereceli bürokratlar ilgilerinin büyük bir bölümünü bu savaşa ayırmış durumdalar. Aslında bu ilginin altında sadece İran-İsrail savaşı da yatmıyor.  

Orta Doğu ülkelerinin tarihsel oluşumları, insanların bu ülkelerin çoğunluğunda yer alan doğal enerji kaynaklarına duydukları ihtiyaç, Amerika Birleşik Devletleri gibi güçlerin bölgedeki amaçları, ülkeler/gruplar/mezhepler arasındaki süregelen kronik çatışmalar bölgeyi ilgi çekici duruma getiriyor.  

Bu ilgi de aslında bölgeye komşu ülkelerde daha fazla görünebiliyor. Örneğin Orta Doğu’nun içinde olmasa da kapısında durup Avrupa ile köprü oluşturan Türkiye bölgedeki her türlü çatışmayı dikkatle izliyor ve neredeyse dış politikadaki tüm dikkatini bölgeye veriyor.  

Genel olarak bakıldığında İran-İsrail Savaşı’yla, İsrail-Filistin sorunuyla, mezhepsel Suudi Arabistan-İran gerginliğiyle, merkezi yönetimi Husiler’in ele geçirdiği Yemen’le, çöktükten sonra yeniden yapılanma sancılarıyla uğraşan Suriye’yle, ekonomisi durma noktasına gelmiş Lübnan’la, Haiti’deki gibi çetelerin kontrolünde yönetilen Irak’la yanan Orta Doğu’nun dışında dünya da dönmeye devam ediyor. Her ne kadar asla Orta Doğu kadar dikkat ve ilgi çek(e)mese de Afrika’da yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler ağırlığını koruyor.  

Uganda'nın siyasi yönetimi

Uganda Cumhurbaşkanı Yoweri Museveni

Bu gelişmelerden biri 24 Haziran 2025 tarihinde Uganda’nın başkenti Kampala’da yaşandı. Uganda’daki siyasi partilerden biri olan Ulusal Direniş Hareketi (NRA)’nin seçim sözcüsü Tanga Odoi partinin genel başkanı ve ülkenin 1986 yılından beri Cumhurbaşkanı olan Yoweri Museveni’nin, anayasaya uygunluk durumunda, 2026 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir kez daha aday olacağını açıkladı.  

Uzun dönemli cumhurbaşkanlarıyla tanınan Afrika ülkelerinde rekor Ekvator Ginesi Cumhurbaşkanı Teodor Obiang Nguema Mbasogo’da. Mbasogo ülkedeki cumhurbaşkanlığı görevine 1982 yılında başladı ve şu anda da bu görevi yürütüyor. Mbasogo’dan sonra gelen kişi de Kamerun Cumhurbaşkanı Paul Biya. Mbasogo’nun 12 Ekim 1982 tarihinde göreve başlamasından sadece üç hafta sonra cumhurbaşkanı seçilen Paul Biya’dan sonra ise 1992-1997 yılları dışında 1979 yılından beri Kongo Cumhuriyeti’nin başkanı Denis Sassouo Nguesso geliyor. Yoweri Museveni uzun dönemli cumhurbaşkanları sıralamasında dördüncü konumda bulunuyor.

80 yaşındaki Museveni’nin anayasaya uygunluğu durumunda bir kez daha aday olacağı Uganda  bazı özellikleriyle diğer Sahraaltı Afrika ülkelerinden ayrılıyor. Kenya’nın batısında, Güney Sudan’ın güneyinde, Ruanda’nın kuzeyinde, Demokratik Kongo’nun doğusunda bulunan Uganda kolonyal dönemde İngilizler’in Doğu Afrika’daki varlıklarını korumak için kurduğu Kral’ın Afrikalı Tüfekleri (KAR) ordusuna en çok asker veren Sahraaltı Afrika ülkesi. Bu askerlerden biri olan ve ülkeyi 1971 ile 1979 yılları arasında yönetmiş İdi Amin Dada’nın ise sıra dışı bir kariyer öyküsü var.  

Dada belki de dünyada bir orduda bulaşıkçı olarak rol aldıktan sonra Cumhurbaşkanı olan tek lider. Ayrıca, İngilizler’in KAR’daki Ugandalı askerleri asla subaylığa yükseltmedikleri bir dönemde Dada subay olabilmiş tek Ugandalı asker konumunda. Bunun dışında Dada cumhurbaşkanlığı döneminde Afrika’da profesyonel bir spor lisansına sahip iki liderden biri olarak göze çarpıyor.  

İdi Amin Dada 1960’lı yıllarda aldığı boks ve yüzme lisansını cumhurbaşkanlığı görevi sırasında yenilemişken diğer lisanslı sporcu George Weah futbol lisansı sonlandıktan sonra ülkesi Liberya’da cumhurbaşkanlığına yöneldi. Dada’dan söz etmişken kendisinin 1972 yılında çıkardığı bir yasayla adının önüne “Ekselansları Sonsuza kadar Başkan Doktor Hacı Tüm Canavarların Dünyanın ve Balıkların Yaratıcısı Afrika’yı İngilizlerin Elinden Kurtaran Soylu Şerefli Onurlu Baba” unvanını eklediğini belirtmekte yarar olabilir.  Burundi’nin bir önceki Cumhurbaşkanı Pierre Nkurunziza ise Burundi Ligi’nde Hallelujah FC takımıyla futbol oyanmışsa da bir dönem aktif olan lisansını daha sonradan yenilemeye gerek duymadı.

Kolonyal dönemden çıkıp postkolonyal döneme geldiğimizde ise Uganda’yı diğer Afrika ülkelerinden ayıran başka bir özelliğiyle karşılaşıyoruz. Uganda ulusal bayrağında bir hayvan figürü bulunduran tek Sahraaltı Afrika ülkesi. Sarı, kırmızı ve siyah renkleriyle bir kuş türü olan kabuklu turna ülkenin bayrağında yer alır ve bu hayvana zarar vermenin ülkedeki karşılığı hapis cezasıdır.  

Ülkenin üçüncü özelliği ise devletin 1986 yılından başlayarak toplamda yedi milis grubuyla olan mücadelesinin Sahraaltı Afrika’daki en uzun iç savaşı oluşturması. İç savaş 2008 yılındaki ateşkesle sona ermişse de bu milis gruplarının en güçlüsü olan Tanrı’nın Direniş Ordusu (LRA) daha küçük ve farklı sürümleriyle devlete karşı olan mücadelesini bugün de sürdürmekte. 

Ülkenin son ayırıcı özelliği de bağımsızlığın kazanılmasından sonra bir siyasi partinin monarşiyle koalisyona girdiği tek Sahraaltı Afrika ülkesi olması. Bu koalisyonda Uganda Halk Kongresi Başkanı Milton Obote başbakanlık yaparken Baganda Kralı II. Muteesa ise cumhurbaşkanı oldu.  

Uganda’nın 1986 yılından beri cumhurbaşkanı olan Yoweri Museveni ise ülkede uzun yıllar süren iç savaşlar, ekonomik çalkantılar ve otoriterleşme süreçleriyle anılıyor. 1986 yılında iktidara gelen Museveni NRA ile özellikle güney Uganda merkezli bir yönetim anlayışı benimsedi.

Ancak bu yaklaşım, kuzey, batı ve doğu Uganda halklarının siyasi temsilini büyük ölçüde dışladığı için geniş çaplı iç savaşlara neden oldu. Museveni’ye karşı çıkan yedi grup arasında Uganda Halkının Demokratik Ordusu (UPDA), Kutsal Ruh Hareketi (HSM), Tanrının Direniş Ordusu (LRA) ve Uganda Milli Kurtarış Cephesi (UNSF) gibi örgütler bulunuyordu. 

Tanrı'nın Direniş Ordusu (LRA)

Bu grupların birleşik bir hareket oluşturamaması Museveni’nin lehine çalıştı ve onları büyük ölçüde etkisiz hale getirmeyi başardı. Ancak Joseph Kony’nin liderliğindeki LRA uzun yıllar boyunca Kuzey Uganda, Güney Sudan ve hatta Orta Afrika Cumhuriyeti'nde silahlı direnişini sürdürdü. Bu çatışmalar Kuzey Uganda Savaşı olarak adlandırıldı ve 2008 yılında Güney Sudan’ın arabuluculuğu ile sona erdirildi. Ancak LRA tamamen yok edilemedi. İç savaşlarla mücadele eden Museveni, ekonomik toparlanma yönünde adımlar da attı.

IMF ile yapılan anlaşmalar ve pazar ekonomisine geçiş süreci kapsamında 140 kamu şirketinden 89’u özelleştirildi. Bu politikaların meyvesi olarak 1996 yılında seçimleri kazandı ve yeniden cumhurbaşkanı oldu. Bu dönemde Ruanda ile birlikte yürütülen Demokratik Kongo’daki askeri operasyonlar, Uganda ekonomisine beklenmedik bir gelir sağladı. Değerli madenlerin (özellikle koltan ve altın) ele geçirilip uluslararası pazarda satılması ülkeye önemli bir döviz girdisi getirdi. 

Ancak bu yasa dışı kaynak kullanımı nedeniyle 2005 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi, Uganda ve Ruanda’yı Demokratik Kongo’ya savaş tazminatı ödemeye zorladı. Bu durum Museveni için ciddi bir itibar ve güç kaybı anlamına geldi. Aynı yıl Albertine Graben bölgesinde keşfedilen petrol rezervleri Museveni yönetimini tekrar güçlendirdi. Ardından "2040 Uganda Vizyonu" adı altında iddialı bir kalkınma planı başlatıldı ve çok partili sisteme geçiş yapıldı. Bu dönüşümün ardından Museveni 2006 seçimlerini de kazandı.

2008 yılında yeniden güçlenen LRA’ya karşı Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Güney Sudan’ın desteğiyle başlatılan “Çakan Şimşek Operasyonu” grubu zayıflatarak etkisiz hale getirdi. Bu askeri başarı 2011 seçimlerini kazanmasında önemli rol oynadı. Aynı zamanda Arap Baharı etkisiyle halkın demokrasi talebi artsa da Museveni otoritesini pekiştirmeye devam etti. 

Seçimler yaklaşırken...

2016 seçimlerini de kazanan Museveni’nin en büyük sorunları %30'lara varan enflasyon ve artan toplumsal hoşnutsuzluktu. Museveni 2017 yılında eşcinselliği suç sayan ve anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanlığı yaş sınırını kaldıran düzenlemeleri getirerek büyük tepkilere neden oldu.  

Bu otoriterleşmeye karşı en büyük siyasi meydan okuma 2019 yılında Bobi Wine sahne ismiyle tanınan Robert Kyagulanyi Ssentamu’dan geldi. Genç ve popüler bir figür olan Wine halktan geniş destek toplasa da Museveni yönetimi onu sık sık tutuklayarak siyasi faaliyetlerini engelledi. 2021 seçimlerini yine Museveni kazandı, fakat seçim sürecinde ciddi gerginlik ve şiddet olayları gelişti. 

Son dönemde Museveni’nin karşılaştığı en ciddi sorunlardan biri DAEŞ bağlantılı Birleşik Demokratik Güçler (UDF) adlı örgütün gerçekleştirdiği terör saldırıları oldu. Bu kriz ortamında Museveni’nin “Ekmek bulamayan cassawa yesin” gibi ifadeleri ve oğlunun “Bu ülkeyi sadece biz yöneteceğiz” söylemleri halkın tepkisini artırdı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ikinci kez savaş tazminatı kararının ardından Museveni yönetimi zayıflasa da görevde kalmayı başardı.  

Bugün Uganda’da herkesin Museveni’den sonra konuştuğu ikinci konu anayasa. Partinin seçim sözcüsü Tanga Odoi’nin Museveni’nin adaylığının bağımlı olduğunu söylediği anayasaya uygunluk durumu aslında bir ilüzyon. 1995 yılında yeniden seçilebilmek için anayasayı iki kez değiştiren, 2005 yılında cumhurbaşkanlığı görev süresindeki iki dönem koşulunu kaldıran, 2017 yılında da cumhurbaşkanlığı için yaş sınırını kaldıran Museveni’nin 2026 seçimlerinde de aday olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Orta Doğu çılgınca yanarken Museveni sessizce Uganda’daki yeni dönemini düşünüyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.