Modern Bir İcat Olarak Bilinçli İrade
Carl Gustav Jung’a göre doğa hali içinde yaşam süren “ilkel” insanın, modern Avrupalı bireylerden farklı olarak, alışkın olmadığı eylemleri gerçekleştirmek için uyarılmamış haldeki iradesini tahrik etmesi gerekir. İlkellerin türlü törenleri veya dansları da bu amaca yönelik icralardır. Genellikle bilinçdışı kaynaklı olaylara maruz kalan yerlinin böyle etkinlikler yardımıyla “bilinçli isteği” uyanır ve bu sayede kişisel kararlar veya seçimlere muhtaç bir işi yapabilmek için geçici de olsa etkin bir fail olur. “İnsanlığın bu gecikmiş buluşu” yani “bilinçli irade” veya istenç olmazsa, alışkanlıkla, güdülenmiş olarak yürütülen edimlerin dışına çıkmak zordur. İradesiz canlıya isteklerin veya istencin yerine, “bir hayvan gibi” içgüdüleri yol gösterir.
Jung, Kenya ve Uganda’da böyle bilinçli iradeden yoksun yerliler arasında yaşadığı dönemde söz konusu “istek zayıflığına” kendince bir çare bulur ve ilkelin yoksun olduğu “erkleri bir araya toplamak” için yanında kırbaç taşımaya başlar. Herhangi bir konuda görev bilinci yaratmak istediğinde kırbacını şaklatır (1996: 76). Örneğin mektuplarını kent merkezine götürmesini söylediği koşucunun “kendisine gelmesini sağlamak” ve onu vazife şuuruyla donatmak için her cümlesine eşlik eden kırbacını yere vurur veya havada şaklatır. Böylece yerlinin olağan koşullarda uykuda olan bilinciyle (ve dolayısıyla iradesiyle) birlikte duyusal ve düşünsel melekeleri bir süre için ayaklanır. İstenç yerine dış etkilerin egemenliği altında çalışan “azgelişmiş zihin” bu sayede daha farklı bir donanıma kavuşur.
Kırbacın zihinlerde yarattığı etki
Jung, kırbacına başvurmasını bir çeşit “kaba davranış” gibi nitelemeden, “işlerin yürümesi” için zorunlu bir araç sayar. Bu gerekliliği kaçınılmaz saydığından, Afrika günlerinde gergedan derisinden yapılmış bir kırbacı yanından ayırmaz. “Yapay biçimde de olsa” yerlilere bağırıp çağırmayı, öfke gösterileri yapmayı da öğrenir. Böylece iptidai zihinlerin “yetersiz” iradesini güçlendirmeyi umar. Yerlinin girişeceği iş için gerekli “coşkuyu, ruh durumunu, isteğini oluşturmak için” böylesi gösteriler zorunludur. Diğer türlü yerli “kayıtsız ve boş gözlerle bakmaya” devam eder.
En basit cümlenin dahi zihinde işlem görmesi için gerekli takati sağlayan kırbacın yarattığı türden etkiler oluşmalıdır. Böyle etkilere maruz kalan (veya mazhar olan) yerli “uyanır, gözleri parıldar ve yüzünde koca bir gülümseme belirir”. Etrafında savrulan kırbaç yardımıyla saklı bir istencin ayaklandığının en önemli belirtisi olarak olan biteni “anlamaya” başlar. Fakat yerli bu tür yapay etkiler yardımıyla yaratılan ve alışkın olmadığı farklı zihinsel durumla uzun süre baş edemediğinden, ondan beklenen görevi tamamladıktan sonra tekrar olağan hayatına kavuşmalıdır.
İstenciyle “aydınlanan” zihin yeniden “karanlığına” dönünce yorucu bilinçli eylemler son bulur ve tekrar bilinçdışı alışkanlıkların yörüngesine katılır. Geçici aydınlanan zihindeki bu kararma olmadan yerlinin zihinsel yorgunluğunu kaldırması mümkün değildir. Onu asıl yoran saatlerce koşması değil de uzun süre akıl yürütmesidir. Ruhsal değişimini geri almak, özgün koşullarına dönmek için de bu kez başka karmaşık törenler icra ederek sakinleşmenin, zihinsel sükûnetin koşullarını yaratması gereklidir.
Jung’a göre bu şekilde zihni kırbaçlanması gereken bir yerlinin zihnideki “düşünce küresi” henüz tam olarak gelişmemiştir. Bu sebeple bilinçdışı telkinlere açıktır. Yeryüzüne yönelmek istediğinde içgüdüyle bağdaşık duyguları ve sezgileriyle hareket eder. Böyle bir zihinle kurulmuş iç uzam “bilinçdışı karanlıkta” yol almak için zorunludur. Orada çelişkilerle ve belirsizliklerle dolu bir ortamda yer değiştirmek “uygar ve özgür istencin” aradan çekilmiş olması gereklidir. Bilinçdışının bilincin zaman ve mekân kalıplarına uymayan zemininde var olmak için farklı “bilinçdışına dönük bir algılama” gereklidir. Jung’un yapıtında oluşturduğu çok sayıda tiplemeden birisi olan yerli veya ilkelin uykudaki istenci de bu farklı âleme dönük bakışın yarattığı bir kusur gibi görünür.
Karanlıkta yolunu bulmak için farklı melekeler ve duyargalar geliştiren hayvanlar gibi zihni yapılanma içerisine girer. Güncel nesnelerin ve ilişkilerin “gerçekliğine” gözlerini yummak zorunda kalır. Jung’a göre ilkellerin ayrıcalıklı sanatkârlar olmaları da bilinçdışı dünyanın olanaklarıyla yarattıkları çalışmalardan ileri gelir. Bilinçdışı arzuyu takip eden soyutlamaları zorlanmadan ortaya çıkarabilirler. Yanılsamayı ve sanrıları temalaştırmakta özellikle mahir görünürler. Bu sanat işleri, düş gören insan gibi, bilinçdışına dair desenler ve dolayısıyla beklenmedik gelişmelere dönük kehanetler de içerir. Bu sanat eserleri, rüya tabirlerinden beklendiği şekilde, bir çeşit fal gibi de okunabilir bu durumda.
“Kendinden kırbaçlı” Batılılar
Diğer yandan modern bireyde soyut veya somut şekiller alabilen kırbaçlar zihnin bir melekesi gibi içeri alınmış görünür. Kendinden kırbaçlı Batılı özneler gün içerisinde şuurlu eylemlerde bulunmak için tahrik edilmiş iradeleriyle bilinçli hayatlar sürerler. Yani ilkel için dışarıda şaklayan, savrulan kırbaçlar marifetiyle harekete geçen bilinçli irade, modern zihne içkin bir meleke veya işlev halini alır.
Avrupalı birey (ve uzun zamandır Afrikalı ve Asyalılar da) sürekli belirli bir noktada toplanmış, odaklanmış böyle bir erkle hayatını devam ettirir. Bu erk, istenç veya kudret sayesinde “olayların doğal akışını” etkilemeyi umarlar. Modern fail sadece karmaşık edimler için değil, etkin yaratıcı edimleri olarak “bakmak, düşünmek, öngörmek” için de bu odaklanmaya muhtaçtır. İçindeki bu süreğen yaşam kaynağı sayesinde yerlinin iradesini ayaklandırmakla sorumlu “büyücü”yü yutmuş gibi davranır. Batılı bir icat gibi “binlerce yılda güç kazanmış bu istenç” zaman içerisinde sayısız talimlerle soyut bir uzuv gibi modern bünyeye eklenir, “hayatın esası” gibi doğallaşır.
Kaynakça
Jung, Carl Gustav (1996). Bilinç ve Bilinçaltının İşlevi, çev. Engin Büyükinal, İstanbul: Say.
Jung, Carl Gustav (2020). Dönüşüm Sembolleri, çev. Füruzan Gürbüz Gerhold, İstanbul: Alfa.
Jung, Carl Gustav (2018). Seçme Yazılar, İstanbul: Alfa.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.