Leon Uris’in Exodus’u Sipariş Üzerine Mi Yazılmıştı?

Yazar Peren Birsaygılı Mut, Leon Uris’in Exodus kitabının Siyonizm ile ilişkisini Fokus+ için kaleme aldı.
Peren Birsaygılı Mut
Leon Uris’in Exodus’u Sipariş Üzerine Mi Yazılmıştı?

26.03.2025 - 14:07  |  Son Güncellenme:08.07.2025 - 15:41

1958 senesinde Amerika’da yayımlanan bir roman, bir anda New York Times’ın çok satanlar listesine yükselecek ve bir milyondan fazla satacaktı. Leon Uris isimli 34 yaşındaki bir yazar tarafından kaleme alınan yaklaşık 600 sayfalık bu kitabın ismi Exodus’tu. Ve Exodus, iki sene sonra bu kez de film olarak çıkacaktı izleyicilerinin karşısına. Üstelik başrolde, dönemin en ünlü Hollywood yıldızlarından Paul Newman vardı. Paul Newman’ın karizması, filmin müzikleriyle birleştiğinde, gişedeki başarı kaçınılmazdı. Film gişe rekorları kırmış, üç dalda Oscar Ödülü'ne aday gösterilmiş ve En İyi Film Müziği Oscar’ını kazanmıştı. Filmin şarkısının sözleri şöyleydi: Bu toprak benim! Tanrı bu toprağı bana verdi.

Baltimore/Amerika’da Polonya Yahudisi bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Leon Uris, Virginia ve Baltimore’daki okullara gitmiş; İngilizce’den üst üste üç kere kaldığı için liseden bir türlü mezun olamamıştı. Okuldaki son senesinde gelen bir haber ise, artık diploma almak için uğraşmaktan vazgeçerek gönüllü bir biçimde Amerikan ordusuna katılmasına neden olacaktı. Japon İmparatorluk Donanması’na ait Hava Kuvvetleri, 7 Aralık 1941 günü, Honolulu’daki Pearl Harbor Amerikan Deniz Üssü’ne ani bir askeri saldırı düzenlemişti. Bu haber, kamuoyunda bomba etkisine neden olmuş ve Amerika'nın 2. Dünya Savaşı'na resmen girmesine yol açmıştı. Ve o tarihte 17 yaşında olan Uris de orduya katılmak için sıraya dizilen gönüllüler arasındaydı. Savaş boyunca yaklaşık 550 bin Yahudi, Amerikan Ordusu’nda görev alacaktı. Zira birçoğu, Avrupa'daki aile üyelerinden Nazi zulmüne dair hikâyeler dinlemişler ve Hitler’e karşı süren savaşın içinde yer almak için istek duymaya başlamışlardı. Ayrıca Japon Hava Kuvvetleri’nin bu ani saldırısı, orduya başvurmalarına neden olan ilk kıvılcım olmuştu.  

Uris de, Amerika Birleşik Devletleri Deniz Piyadeleri'ne katılmıştı ve ilk görev yeri Güney Pasifik’teydi. Ardından Yeni Zelanda’da gönderilmiş ve 1942 senesinden 1944’e kadar burada telsiz görevlisi olarak çalışmıştı. Ancak önce hummaya ve astıma yakalandıktan, daha sonra da şiddetli bir astım krizine tutulduktan sonra Amerika’ya geri gönderilecekti. Hizmetinin geri kalanını San Francisco'da geçirmiş ve 1946 senesinde terhis edilmişti.

Ordudan terhis edildikten sonra tam bir boşluğa düşmüştü, ne yapacağını bilmiyordu. Bu sırada bir gazetede bir iş bularak çalışmaya başlayacaktı. San Francisco'daki bir gazetede tiraj müdürlüğü yapıyordu. Boş zamanlarında da kendi kendine bir şeyler yazarak oyalanıyordu. Dönemin ünlü dergilerinden Esquire’nin, askerden terhis edildikten dört sene sonra yani 1950’de futbol üzerine yazdığı bir makaleyi satın alması, Uris’i daha ciddi bir şekilde çalışmaya itmişti. Artık kendine bir kariyer hedefi belirlemişti, yazar olacaktı. Ve işe, savaş esnasında gördüklerini ve başından geçenleri kaleme alarak başlamayı düşünüyordu.  

İlk romanı Battle Cry (Savaş Çığlığı), üç senelik bir çalışmanın ardından böylece ortaya çıkmıştı artık. 694 sayfalık roman boyunca Pasifik’teki Amerikan Deniz Piyadeleri’nin dayanıklılığı ve cesaretinden bahsediyordu. Amerika'nın çeşitli şehirlerinden ve kasabalarından gelen bu gençler, sert bir kıdemli çavuşun eline düştükten sonra dünyanın en seçkin birliklerinden birisi haline geliyorlardı. Kitabın başarılı olması, sadece Uris’i cesaretlendirmekle kalmamış, aynı zamanda iş teklifleri almasını da sağlamıştı. Hollywood'daki Warner Bros şirketi, senarist olarak çalışması için onu davet etmişti. Bir yandan da, 2.Dünya Savaşı zamanında Yunanistan’da geçen The Angry Hills (Kızgın Tepeler) isimli romanını yazmaya devam ediyordu. Romanda, Filistin'den gelen Yahudi Tugayı’nın Yunanistan'da İngiliz ordusuyla savaşıyordu. Ve bu da 1959 senesinde filme çekilecek, başrolünde ise ünlü oyuncu Robert Mitchum oynayacaktı. Artık tanınan ve aranılan bir yazardı. Exodus’u yazmanın zamanı da gelmişti.

Leon Uris’in Filistin seyahati

Ancak bir sorun vardı. Kitabı yazabilmek için ilk başta Filistin’e gitmek istiyordu. Önce Yahudilik ve İsrail’in kuruluşuna dair üç yüze yakın kitap okumuş, daha sonra da yol hazırlıklarına başlamıştı. Yol masraflarını çıkarmak için önce kitabın film haklarını, Hollywood’taki ünlü yapım şirketi Metro-Goldwyn-Mayer’a (MGM) peşinen satacaktı. Uris bölgeye gider gitmez, İsrail’in kuruluşuna tanıklık eden yüzlerce Yahudi’yle ve işgalci yerleşimcilerle röportajlar yapmaya başlamıştı. Röportaj yaptığı insan sayısının 1200’den fazla olduğu söyleniyordu. Ayrıca Filistin içinde binlerce kilometre yol yapmıştı. Bir yandan da Amerika’daki bir gazete için savaş muhabirliği yapıyor ve çatışmaları izliyordu. Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır, 26 Temmuz 1956 günü Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini duyurmuştu. Bunun üzerine İsrail, İngiltere ve Fransa’yı da yanına alarak Sina Yarımadası’na saldırmış ve Mısır’ı işgal etmişti. Öte yandan İsrail askerleri, Filistin içerisindeki katliamlarına devam ediyorlardı. Uris ise, bütün bu yaşananlar esnasında, Siyonizm mitini güçlendirecek kitabı için Filistin’de dolaşmakla meşguldü.  

New York’taki Doubleday & Company isimli yayınevi, 1 Eylül 1958 günü, İsrail devletinin nasıl kurulduğunu anlatan Exodus romanının yayımlandığını müjdelemişti. Bu yayınevi, 1897 senesinde Frank Nelson Doubleday ve Samuel Sidney McClure tarafından kurulmuş; şimdiye kadar onlarca çok satan roman yayımlanmıştı. O dönem, Amerika’daki en büyük yayınevlerinden birisiydi. Kitabın kısa sürede fenomen haline gelerek 19 hafta boyunca New York Times listesinde bir numarada kalması, hatta Rüzgar Gibi Geçti romanından sonra Amerika’da en çok satan kitap olma ünvanına sahip olması yayınevini daha da zirveye çıkaracaktı.  

Exodus romanı ne anlatıyordu?

Exodus, 19. yüzyılın sonlarından 1948'de İsrail devletinin kuruluşuna kadar olan dönemi anlatıyordu. Kurgusu, 1946 senesinde Filistin’de bir manda yönetimine sahip olan İngiltere’nin, Filistin'e ulaşmaya çalışan Yahudi mültecileri yakalayıp hapsettiği Kıbrıs adasında başlıyordu. Nazilerden kaçan Yahudi mültecilerin tek istedikleri, Filistin’e gitmekti ancak İngilizler, Arapların tepkisinden korktukları için onlara izin vermiyorlardı. Romanın Ari Ben Canaan isimli ana kahramanı, bu göçü organize etmenin yollarını arıyordu. Bulduğu çözüm ise, bütün Yahudileri Exodus isimli bir gemiye bindirerek Filistin’e götürmekti.  

İngilizlerin engellemeleri gibi türlü zorlukları aşan Exodus gemisi sakinleri, Filistin’e gelmeyi başarmışlar; ancak bu kez de burada büyük bir mücadelenin içine düşmüşlerdi. Kendilerinden önce gelen yerleşimciler, tarım topluklukları kurarak yeni devletin inşası için çalışıyorlardı. Ancak İngiliz manda yöneticileri ve Filistinli Arapların direnişi yüzünden sürekli sorunlar yaşıyorlardı. O nedenle, kurdukları Haganah örgütü sayesinde silahlanarak hem İngilizlerle hem de Filistinli Araplarla bir mücadeleye girişmişlerdi.  

Exodus’taki kötü adamlar İngilizler, Naziler, bunların Filistinli Arap müttefikleri ve özellikle Kudüs Başmüftüsü Hacı Emin el-Hüseyni’ydi. Uris, bütün Müslümanları geri kalmış olarak tasvir ediyordu. Sahip oldukları hiçbir şeyi hak etmeyen medeniyetsiz, barbar ve cahil insanlardılar. Hatta öyle pistiler ki, romandaki Yahudi karakterlerden birisi Müslümanlara ait bir dükkâna girdiğinde, yerde en az on senelik toz olduğunu görmüştü. Yemek yedikleri tabaklar da korkunç derecede kirliydi. Ayrıca şiddet yanlısı, tecavüzcü, hain ve korkaktılar. Ancak Yahudiler, yaşadıkları bütün bu zorluklara rağmen bağımsızlıkları kazanarak, hayalini kurdukları vatana kavuşmuşlardı.  

Exodus’un kitabı dahi o dönem çok büyük bir etki doğurmuştu. Ancak iki yıl sonra sinemaya uyarlandığı zaman, önce Amerika’da, sonra da bütün dünyada Siyonizm’e kazandırdığı kamuoyu bakımından tam anlamıyla bir dönüm noktası olacaktı.  Film, yurtdışında sadece 22 ülkede gösterime girmesine rağmen, bir sene içerisinde 14 milyon dolar gelir elde etmişti. Ayrıca Oskar, Altın Küre ve Grammy’de çok sayıda ödül de kazanacaktı. Bu arada, çok küçükken –sanırım ilkokuldaydım- bu filmi Trt ekranlarında gördüğümü hayal meyal hatırlıyorum.  

İsrail hükümetinin turizm ofisi müdürü 1959 senesinde, Exodus sayesinde Tel Aviv'e gelenlerin İncil okuyup gelenlerden çok daha fazla olduğundan bahsetmişti. İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion ise şunları söylemişti; Genellikle roman okumam. Ama Exodus’u okudum. Edebi bir eser olarak pek bir değeri yok. Ama bir propaganda aleti olarak, İsrail hakkında şimdiye kadar yazılmış en harika şey.  

Prof. Raşid Halidi’den Exodus hakkında sarsıcı iddia  

Filistin asıllı Amerikalı ünlü tarihçi Prof. Raşid Halidi’nin, 2010 senesinde Exodus miti hakkında yaptığı bir konuşma ise dikkatimizi çok başka bir noktaya çekecekti. Halidi, Exodus’un sipariş üzerine yazıldığını ve bu işin de ismini muhtemelen hiçbirimizin duymadığı Edward Gottlieb isminde bir Yahudi iş adamının başından çıktığını söylüyordu. Gottlieb, Amerika’daki modern halkla ilişkiler ve reklamcılık sektörünün kurucularından birisiydi. Hatta harika bir reklamcı olduğuna dair yazılmış kitaplar bile vardı. İsrail’e popülerlik kazandırmak; Siyonizm mitini güçlendirmek için Leon Uris’e bu kitabı yazmasını sipariş eden, dolayısıyla seyahatini finanse eden de oydu.  

Ve Halidi’ye göre, Amerikalılar'ın nesiller boyu Filistin ve İsrail hakkında benimsediği temel fikirlerin birçoğunun kökeninin, bu romandan ve filmden geldiği göz önüne alındığında, Gottlieb'in Leon Uris'e bu kitabı yazdırma fikri 20. yüzyılın en büyük reklam zaferlerinden birisi olabilirdi.  

Siyonist çevreler, Halidi’nin bu iddiasına şiddetle karşı çıkacaklar ve onu yalancılıkla itham edeceklerdi. 2003 senesinde ölen Leon Uris’in biyografisi üzerine çalışan kimsenin böyle bir bilgiye ulaşmadığını; İsrail arşivlerinde de bunu doğrulayan bir belge olmadığını söylüyorlardı. Edward Gottlieb’in ortağı, sözde yaptığı her işten haberi olan özel sekreteri ve yakın dostları da bu iddiayı kabul etmemişlerdi.  

Ancak Raşid Halidi’nin anlattığı, aslında tam da Siyonizm’in çalışma biçimiyle öyle örtüşen bir şey ki. Yahudi iş adamı Salman Schocken de seneler boyunca Nobel Edebiyat Ödülü (1966) sahibi ünlü Siyonist yazar Shmuel Yosef Agnon’u finanse etmişti örneğin. Ya da Alroy’un Harika Rüyası ile Siyonist edebiyatın en erken dönem romanlarından birini yazan, İngiliz tarihinin ilk Yahudi Başbakanı Benjamin Disraeli’nin, yakın dostu Baron Lionel de Rothschild sayesinde ekonomik sıkıntı çekmeden saatler boyunca yazı masasında oturduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Ve bizlerin de Filistin halkına olan desteğimizi arttırabilmek ve Siyonizm mitinin daha da güç kaybetmesini sağlayabilmek için 100 yıllık hikâyenin biraz da bu taraflarında dolaşmamız şart kesinlikle.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.