Koloni-Sonrasında Madunun Konuşma Deneyleri


Hint düşünür Gayatri-Chakravorty Spivak’ın, “Madun kimdir?” gibi bir soruya cevap ararken, ona pek az benzeyen Marcel Proust’a gönderme yapması şaşırtıcı görünür. Madun, onun romanlarındakine benzer şekilde; birbirine muhalif, dayanışma içinde olmayan “benlikler” gibi paralel hayatlar sürer. Proust için benliklerden birinin sahneden çekilmesiyle diğerinin belirdiği seri bir bağlantı oluşur. Tüm benlikler belli bir “metafizikle sözleşme” halinde dile gelirler. Onların birbirine farklı açı ve mesafelerde konumlanmaları madun için ayırt edicidir. Fakat bu bölünme bir psikoz hali gibi tarif edilemez. Madunun ne olmadığı listesine şizofreniyi de ekleyebiliriz. Bu paralel benliklerden birisine makul gelen diğeri için saçma olabilir. Birinin inanarak söylediğini diğeri yanlışlar, unutur, üzerini çizer. Benliklerden birisi zaman içinde inşa edilen daha mahalli bir niteliğe sahipken, diğeri sömürgecinin dili, söylemi tarafından yaratılan bir başkasıdır. Onların paralel münasebetlerinden yenileri de neşet edebilir.

Esas anlam ve mecazlar
Spivak’a göre koloni-sonrası dünyada geçerli doğrular, yanlış telaffuzlar, unutkanlıklar, kasıtlı ifadeler sonucu gelişen böyle bir hakikat rejimi, kendisinin bir mecazlar topluluğu olduğunu ısrarla gizleyen bir yapılaşmadır. “Esas anlam” maskesi takmış bazı doğrular, mecazlardan, dilin edebi kullanımından veya yan anlamların birleşmesinden oluşur. Madunun simgesel evreni, “sorumsuzca dağılan” mecazların derlenip toparlanmasından müteşekkil görünür. Öznenin hakikati telaffuz etmesi veya hakikatin bir özne üretmesi bu durumda olanaksızdır. Özne kendisini hep “saçılan” dil oyunları arasında ifade eder, asıl anlama, sadede gelemez. İfadesi ve düşünceleri hakikatle örtüşmeyen madun, Leylâ Erbil romanlarında olduğu gibi, bilinç akışında kesintilerle malul etrafta dolanır. “Demek istediği şey, zorunlu olarak farklılaşan, dolayısıyla daima bölünen, katlanan, çoğalan bir güç istencinin etkisi” altında dağılır (2014: 57). Bu esnada madunun kararsız kimliğine yerleşik birden fazla özne veya benlik bir diğerini yalanlar; yerlinin duyusal, duygusal, düşünsel hayatı, hafıza kayıtları birbirini sabote eder.
Koloni-sonrası dünyada kendi başına, serbest kalmış görünen madun yine de “epistemolojik şiddeti” bünyesinde duyar. Bu yarım eylemiyle her koşulda yerel kapsamı aşarak küresel bir ufka yönelir. Bu çelişik ifade sahaları arasında ikili bir sıkışma kaçınılmaz olur. Spivak’ın “çifte yüklenmiş” (double bind) olarak tanımladığı ruhsal yapı ortaya çıkar böylece. Bu duruma “çifte açmaz” veya “bağlanma” da denilebilir. Özellikle kadın madun, erkeğe göre bu açmazdan daha mustarip şekilde dolaşır. Onun konuşmasını daha da zorlaştıran, dilinin tutulmasına sebep olansa, Judith Butler’ın ifadesiyle, “cinsiyet belasıyla” yüklenmiş iki benliğin aralıksız çelişmesi, çekişmesidir. Birden fazla çelişkili talebin, katmerlenmiş ihtiyacın ortasında kalır. Çoğunlukla gün içindeki seçimleri ve kararları cılız bazı hamlelerin ötesine geçemez; esenliğini de artırmaz.
Catachresis

Ne yapsa, hangi dile veya benliğe yerleşip oradan seslenmeyi denese de bir çeşit catachresis üretmeden yapamaz. Catachresis, Spivak için madun öznenin ayırt edici eylemlerinden birisidir. Edebiyatta veya retorikte herhangi bir ifadenin alışılmadık, yanlış veya mecazi şekilde kullanılmasıdır. Örneğin “bahtı kara” veya “kör talih” derken böyle cümlelerle karşılaşırız. Genellikle dilde ifadesi olmayan boşlukları doldurmak, anlatımı güçlendirmek için çoğu zaman bilerek uygulanır. Böyle bir retorik bazen yaratıcı sonuçlar da doğurabilir. Fakat ilk andaki yaratıcı dile gelişin ardından zamanla kalıp söylemlerin, ezberlerin de harcını oluşturur. Madunun dil eylemi olarak catachresis esnasında her söylediği yerinde olmayan bir ifade sıfatı edinir. Benliği ve dili arasında bir uyuşmazlık meydana gelir. Sözcükleri yanlış ve yersiz kullanmaktan başka bir seçenek kalmaz ona. Batılı sömürgecinin simgesel alet kutusuna çaresiz başvurur ama aynı lisanı kendi zihnine, bedenine göre kesilmemiş bir kıyafet gibi üzerinde taşır. Kendi özgünlüğünü, farkını temalaştıramaz.
Madunun eğitimi
Bu noksanlıkla başvurduğu söylem retorik bir sathilik sergiler. Başkasının zamanı ve mekânından intihaller yaparak konuşur. Fakat bu yanlış kullanım aynı zamanda yaratıcı bir edim de olabilir. Burada kusur gibi görünen eylemin kendisi bir başka benliği, dili temellendirebilir. Spivak’ın “madunun eğitimi” gibi tarif ettiği yaklaşım da bu yanlış ve yerinde olmayan ifadeden çekinmemeye, onu cesaretlendirmeye yönelik bir girişimdir. Madun konuşamasa da konuşmayı deneyebilir. Dil onun bu çabasında kökensel kurgusuna döner, yeniden yapılanır. Madun da bu sırada özgün sanılan hikayesine erişim için yabancı bir dile başvurur. Yerlinin ya da sömürgecinin gölgesinden türemeyen bir benliği memnun etme gayreti taşımayan, “üçüncü” bir ifade sahasının imkânı bu cürette aranabilir.
Bir başka deyişle, Spivak’a göre, pek öyle görünmese de dili yaratıcı biçimde yanlış kullanmak bir madun “direnişi” halini alabilir. Bu “dil stratejisi”, kurumlaşmış bir mecazı tadil etme, onun yerine bir başkasını önerme anlamını taşır. Freud’un rüyalarda bulduğu gibi, yer değiştirme ve yoğunlaştırmaya yönelik bir eylem ortaya çıkar. Madun ne paralel ne de seri topolojiyle uğraşmadan, çapraz veya yanal diyebileceğimiz bir konuşma girişimi içerisine girer. Bu esnada retorik ya da simgesel bir hata yapmaz; hem ses hem de yazı düzeyinde, kasıtlı bir yanlış anlama üretir. Yerli ve sömürgeci metinlerin yanlış okunuşunu sunmak ve sınamak, madunun dışarıdan pek belli olmayan direnme biçimlerinden birisidir. Kendisini kökenlerine doğru veya muasır medeniyetler seviyesine çekmek isteyen iki müstebit yazının yarattığı yazgıları bu şekilde aralamayı dener. Spivak gibi bir madun araştırmacısı da, çoğu zaman onun anlamadığı, zor bir dille konuşsa da, “organik bir aydın” olarak ona bu madunluk şuurunu, cüretini taşımaya çalışır. Bu sırada ondan ne bir kendiliğindenlik sergilemesini bekler ne de onun yerine konuşup, onu vesayeti altına almaya gayret eder. Yanlış yapmaktan korkmamasının koşullarını hazırlamayı dener. Ama madun hata yapmaktan korkan bir çocuk da değildir. Olmadığı, benzemediği birçok başka varlık gibi. Yani koloni-sonrası düşüncede madun, bir kez daha ne olduğundan çok ne olmadığıyla tanımlanır.
Alıntılar
Spivak, Gayatri Chakravorty (2020). Madun Konuşabilir mi?, çev. Emre Koyuncu, Ankara: Dipnot.
Spivak, Gayatri Chakravorty (2014). Gramatolojiye Önsöz, çev. İsmail Yılmaz, Bilge Su: İstanbul.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.