Katar-ABD İlişkilerine İsrail Vetosu!

Araştırmacı Abbas Kabbari, İsrail’in Doha’ya saldırısının ardından Katar-ABD ilişkilerinde ortaya çıkan güven bunalımını, askeri işbirliği anlaşmalarının geleceğini, Katar’ın Hamas ile ilişkilerindeki ikilemi ve Türkiye faktörünü Fokus+ için kaleme aldı.
Abbas_Kabbari.jpg
Katar-ABD İlişkilerine İsrail Vetosu

19.09.2025 - 13:48  |  Son Güncellenme: 19.09.2025 - 13:57

"Amerika dışındaki en büyük ABD askeri üssüne ev sahipliği yaşan Katar, son yıllarda bir dizi uluslararası krizde güvenilir bir arabulucu olarak aktif rol aldı ve ABD için önemli bir güvenlik ortağı konumunu pekiştirdi."

Bu sözler, Katar Uluslararası Medya Ofisi tarafından 14 Mayıs 2025'te yayınlanan ve Katar ile ABD arasındaki ortaklığın gücünü ortaya koyan ve bugün en güçlü dönemini yaşadığını belirten bir raporun girişinde yer aldı. İsrail'in Doha'nın kalbine düzenlediği saldırının ardından Katar'ın ABD ile ikili ilişkilere bakış açısı değişti mi? Ve bu saldırının iki ülke arasındaki ortak güvenlik ve savunma anlaşmaları üzerindeki etkisi ne boyutta?

Katar-ABD ilişkilerinde tarihi dönüm noktaları

ABD, Basra Körfezi ile ilişkilerini, ABD Başkanı Franklin Roosevelt ve Suudi Kralı Abdülaziz El Suud'un Şubat 1945'teki görüşmelerinde vardıkları "Petrol Güvenliği" mutabakatına dayandırmıştır. Bu mutabakat, ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndaki zaferinin meyvelerinden biridir. Bu tarihten itibaren ABD, iki son derece önemli çıkarın yansıması olarak Körfez'e dair kendi vizyonunu geliştirmiştir. İlk çıkar, Körfez bölgesinin küresel petrol rezervleri liderliği sayesinde makul fiyatlarla petrol tedarik etmektir. İkinci çıkar ise, ABD'yi Orta Doğu'daki olayların merkezinde, tarihi rakibi Sovyetler Birliği'ne yakın ve en büyük müttefiki İsrail'in ileri gelen bir koruyucusu olarak konumlandıran eşsiz coğrafi konumundan kaynaklanmaktadır.

O tarihten 1990'ların başına kadar Katar-ABD ilişkileri, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) çatısı altında kolektif olarak yürütülmüş ve ABD stratejik ilişkilerini Suudi Arabistan'a odaklamıştır. Ancak iki ülke arasındaki ilişkiler, 1991 yılında patlak veren Körfez Savaşı'nın ardından gelişme kaydetti. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinden Katar, Irak'ın Kuveyt'i işgalini izleyen ve Birinci Körfez Savaşı olarak bilinen süreçte ABD tarafından kurulan uluslararası koalisyonda önemli bir rol oynadı.

Savunma İşbirliği Anlaşması

Haziran 1992'de Doha, Katar topraklarında ABD kuvvetlerinin bulunmasını, silah satışlarına öncelikli erişimi ve Katar Silahlı Kuvvetleri için ABD askeri eğitimini garanti eden Savunma İşbirliği Anlaşması'nı imzaladı. Bu anlaşmanın en önemli sonucu, ABD'nin Katar askeri tesislerini kullanımının düzenlenmesiydi. Anlaşma, 2013 yılında on yıl daha uzatıldı. 2017 yılında Arap ablukasına maruz kalan Katar, uluslararası terörizmle mücadele etmek için iki ülke arasında bir Mutabakat Zaptı aracılığıyla ABD ile işbirliğini geliştirdi. İki ülke arasındaki askeri işbirliği o zamandan beri istikrarlı bir şekilde büyüdü ve Katar Savunma Bakanlığı, gelişmiş ABD silahları satın almak için çeşitli anlaşmalar imzaladı. Bunların en önemlisi ise 36 adet ABD F-15 savaş uçağı alımıydı.

Katar Emiri Tamim bin Hamed al sani ve ABD eski başkanı Joe Biden.

Giderek artan işbirliği, Katar Emiri'nin Ocak 2022'de ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesinin ardından ABD'nin Katar'ı "NATO dışında önemli bir stratejik müttefik" olarak belirlemesiyle sonuçlandı.

Katar ve ABD arasındaki askeri İşbirliği anlaşması.

İşbirliği anlaşmasıyla Katar, ABD dışındaki en büyük iki ABD üssüne ev sahipliği yaptı. Bunlar, tedarik ve ekipman hazırlığı için kullanılan El Udeid Hava Üssü ve El Sailiya Lojistik Üssü. El Udeid, Savunma İşbirliği Anlaşması'nın imzalanmasından bu yana istikrarlı bir büyüme de dahil olmak üzere gelişme kaydetti. Ocak 2019'da ABD ve Katar savunma bakanlıkları, Katar tarafından karşılanan 8 milyar doları aşan bir kalkınma programının parçası olarak, altyapısının iyileştirilmesi ve askerler için tesislerin kurulmasını da içeren El Udeid Hava Üssü'nün genişletilmesine ilişkin bir Mutabakat Zaptı imzaladı.

Dengeli ilişkiler

Katar, ABD ile ilişkilerinde siyasi istikrar temeline dayalı dengeli politikalar sürdürmeye çalıştı. Bu, Körfez ve bölgedeki komşularıyla ilişkilerini kontrol ederek ve ABD ile güvenlik işbirliğinden yararlanarak başarıldı. Aynı zamanda, bağımsız siyasi ilişkilerinde önemli bir hareket özgürlüğü marjı yaratarak, ABD'ye "mutlak bağımlılık" sınıflandırmasından kurtuldu. El Cezire liderliğindeki güçlü bir medya sistemi ve Hamas liderliğindeki Orta Doğu'daki "direniş ekseni" ile güçlü ilişkilerinin yanı sıra İran İslam Cumhuriyeti ile iyi ilişkiler ve Taliban ile yakınlaşma ile temsil edilen "yumuşak silahlar" olarak adlandırılabilecek unsurları kullandı. Bu, onu son 20 yıldır karakterize ettiği arabuluculuk görevini üstlenmeye konumlandırdı.

Ancak bu silahlar, İsrail'in Doha'nın kalbine düzenlediği ve Katar'ı bir "terör örgütü" ile işbirliği yapmakla suçladığı saldırının ardından test edildi. Bu, özellikle Filistin dosyasında arabuluculuk misyonunun içeriğinin boşaltılmasına katkıda bulunuyor.

Katar-Hamas ilişkilerinin ikilemi

İsrail'in saldırısı başarısız olurken, Başbakan Binyamin Netanyahu yaptığı açıklamada, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını, "Filistin direnişi" liderlerini hedef alan bir askeri operasyon düzenlemek için uygun bir fırsatı değerlendirme bahanesiyle haklı çıkarmaya çalıştı. Gerekirse aynısını tekrarlayacağı sözünü verdi. Bu, askeri ikilemin kendisinden daha büyük bir diplomatik ikilemi temsil ediyor. İsrail, kendi çıkarları için yürütülen bir arabuluculuk sürecinin ortasında nasıl arabulucu bir ülkeyi hedef alabilir? Bu, diplomatik ilişkiler tarihinde şaşırtıcı olsa da, işgalci devlette işleri yürüten sağcı Siyonist zihniyetin tarihinde şaşırtıcı değildir. Bu karmaşık olay, Katar-Hamas ilişkilerine gölge düşürerek, onları başlı başına bir "ikileme" dönüştürdü.

İslami Direniş Hareketi (Hamas), ulusal kurtuluş arayışında olan en büyük Filistin direniş hareketi olmasına, bu hakkıyla uluslararası alanda tanınmasına ve halkların kendi kaderini tayin hakkını garanti altına alan BM kararlarına rağmen ABD tarafından "terör örgütü" olarak kabul ediliyor. Bu çelişkili durum ışığında Katar topraklarındaki varlığı, Katar'ın en büyük müttefiki Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarına olduğu kadar, esir takası anlaşmalarıyla esirlerinin iadesini müzakere eden İsrail'in de çıkarınadır. Katar'ın direnişe ev sahipliği yapma konusundaki tutumu kendine özgüdür. Her iki yönde de meşruiyet: Filistin direnişinin meşruiyetini tanıyan yön ve onu terörizm olarak tanımlayan yön. Ancak, İsrail'in saldırısından sonraki bu ikilik, eskisi gibi değil. Bu durum, yeniden çerçevelemeyi ve iki yönden birini tercih etmek için yeni bir temel oluşturmayı gerektiren bir ikileme dönüşmüştür. Ya Katar, Filistin direnişiyle direniş hakkını tanıma perspektifinden ilgilenecek ya da onu bir "terörist hareket" olarak değerlendirecektir. Her ikisi de zordur, çünkü Filistin direniş gruplarının direniş haklarını tanımaları için Katar'ın kapasitelerinden daha fazla nüfuza ihtiyaçları vardır. 

Dahası, direnişi "terör örgütü" olarak nitelendirmek, arabuluculuk misyonunu riske atmaktadır. Arabuluculuğun talebi ve koruması altında yürütüldüğü ABD, Katar'ın müzakerelerde "sırtını" koruyan bir garantör olmaktan çıkıp, koruması gereken toprakları hedef alan bir bombalama kampanyasının ortağı haline geldi. Bu durum, Katar'ın kendi ayakları üzerinde durmasını ve Hamas ile ilişkisi de dahil olmak üzere ilişkilerini yeniden değerlendirmesini gerektiren duruma yeni bir boyut katıyor.

Katar-Türkiye ilişkileri bir can simidi mi?

Türkiye ve Katar arasındaki askeri ilişkiler, 2007'de imzalanan bir savunma sanayii işbirliği anlaşmasıyla derinleşti.

Katar'da Türk Silahlı Kuvvetleri.

Bunu, Aralık 2014'te Katar'da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) için bir askeri eğitim ve konuşlanma anlaşması izledi. Bu anlaşma, Katar topraklarında bir Türk askeri üssün kurulmasının önünü açtı ve Türk kuvvetlerinin limanları, hava sahasını ve askeri tesis ve kurumları kullanmasını sağladı. İki ülke arasındaki askeri işbirliği, abluka yıllarında güçlenmiş ve ardından bir dizi anlaşmayla ilerleyerek, 2024 yılında iki ülkenin savunma bakanlıkları arasında uçaklar için lojistik destek anlaşması ve teknik işbirliğiyle sonuçlanmıştır.

İki ülke arasındaki bu durum, İsrail saldırısının ardından Türkiye'nin, ABD güçlerinin sahip olmadığı korumayı sağlamada daha büyük bir rol oynamasına yol açabilir. Bu, önümüzdeki dönemde iki ülke arasındaki ittifakın kademeli olarak güçlendirilmesiyle sağlanabilir.

Katar-ABD ilişkilerine İsrail vetosu

Saldırının ardından, Katar'ın Washington ile güvenlik ilişkilerini yeniden değerlendirdiği haberi yayıldı. Bu haber, bilgi sahibi bir kaynağa dayandırılarak Axios tarafından servis edildi. Katar Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, ABD ile güvenlik ve savunma ortaklığının "her zamankinden daha güçlü" olduğu belirtilerek söz konusu haber anında yalanlandı.

Ancak, ABD'nin İsrail'in başarısız saldırının ardından attığı adımlar, savunma görevini yerine getirememesi ve Katar'ı bilgilendirmede kasıtlı olarak gecikmesinden kaynaklanan kafa karışıklığını yansıtıyor. Katar hükümeti, meseleyi bir aldatma ve ihanet meselesi olarak gördüğü için bu durumu henüz haklı çıkarmadı. Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman El Sani, Amerikan tarafının saldırıdan 10 dakika sonrasına kendilerine haber verdiğini belirtti. Ayrıca, İran füze saldırısını başarıyla püskürten hava savunma sistemlerinin İsrail saldırısına yanıt vermediğini de belirtti. Bu iki konunun -"saldırıyı bildirmeyi reddetme ve karşılık vermeme"- tartışılması, Amerika'nın güvenlik ve askeri işbirliğindeki rolünün niteliği hakkında önemli soru işaretleri doğuruyor. Üst düzey bir Katarlı yetkilinin bu kadar net ifadeleri bunu yansıtıyor.

Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, ABD-İsrail ilişkilerinin, ABD'nin müttefikleriyle olan tüm ilişkilerinin üzerinde bir "veto" haline gelmiş olmasıdır. Hiçbir ilişki bunun üstünde değildir ve hiçbir ittifak bundan önce gelmez. Bir çatışma olduğunda, ABD bunu diğer tüm meselelerin önüne koyar. Bu durum, İsrail'in Doha'nın kalbine düzenlediği saldırıda açıkça ortaya çıktı. Oysa İsrail, Doha'yı önceden herhangi bir uyarıda bulunmadan veya özür dilemeden sessizce Netanyahu'nun keyfine bıraktı. Bu, savunma işbirliğinin özüyle bağdaşmayan ve devletlerin ilişkilerine de uygun olmayan tuhaf bir davranıştır.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.