İsrail’de Netanyahu Döneminin Sonu mu?

Doç. Dr. Eldar Hasanoğlu, Trump ile Netanyahu arasındaki gerilimin, Netanyahu döneminin sonuna işaret ettiğini ve Türkiye’nin Filistin meselesinde daha etkin bir rol üstlenme ihtimalini Fokus+ için kaleme aldı.
Eldar Hasanoğlu
İsrail’de-Netanyahu-Döneminin-Sonu-mu.jpg
28 Mayıs 2025

Son birkaç aydır ABD ve İsrail arasında değişim rüzgârı esmektedir. ABD başkanı Donald Trump’ın İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu’ya yönelik tavrı, şartların belli ölçüde değişebileceği ve gidişatın artık İsrail’in aleyhinde gelişebileceği kanaatine sebebiyet vermiştir. Ancak bandı geriye sararak hadiseleri tekrar izlemek gidişatın arka planı hakkında fikir oluşturacak ve olayların doğru anlaşılmasını sağlayacaktır.

14 Mayıs 2018’de İsrail’in kuruluşunun 70. yıldönümünü kutlama mahiyetinde ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyarak uluslararası hukuku hiçe sayan Trump, kaderin ilginç cilvesi olsa gerek, Ortadoğu turu kapsamında bölgede bulunduğu halde 14 Mayıs 2025’te yani İsrail’in kuruluşunun 77. yıldönümü gibi sembolik bir tarihte İsrail’i ziyaret etmemeyi tercih etti. Bu durumun oldukça derin mesaj taşıdığı aşikârdır.

Aslında Trump’ın Netanyahu’ya mesafeli duruşu ve soğuk tavrı birkaç ay öncesine dayanmaktadır. Meslek itibariyle bir yatırımcı olan Trump’ın kendi ajandası olduğu gibi, konuya bir yatırımcı olarak baktığı ve kâr zarar hesabı yaptığı izahtan varestedir. Bu yüzden, yaşanan değişim rüzgârında belirleyici etkenin ABD’nin yerleşik Orta Doğu politikasında çizgi değişikliğinden ziyade onun kişisel çıkarları olduğunu söylemek isabetli olacaktır. Mevzu bahis olan, Trump’ın şubat ayında Gazze halkının topluca sürgün edilmesi şeklindeki pervasız açıklamaları ve buranın Las-Vegas benzeri yapılaşmaya gidilmesi tarzındaki vizyonunu yansıtan projesidir. Bu projenin ABD devlet politikasından ziyade onun kendi yatırım planı olduğu, konuyla ilgili çalışma ekibinin bile habersiz olduğu gerçeğinden anlaşılmaktadır. Netanyahu ise Trump’ın kişisel çıkarlarına hizmet eden bu projeye sıcak bakmayınca artık istenmeyen adam sayılan, sorun oluşturan bir figür haline gelmiştir.

Netanyahu yalnızlaştı mı?

Trump ABD’nin İsrail’e desteğini bu projenin Netanyahu tarafından bila kaydü şart kabulüne bağlamıştır. Burada göz ardı edilmemesi gereken husus, mevcut durum ABD’nin İsrail’e yaklaşımındaki değişim anlamına gelmeyip liderler arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Gelinen noktada, Trump’ın mesafeli duruşu Netanyahu’nun elini zayıflatacak tüm faktörlerin devreye sokulmasına ve konumunu güçlendirecek her girişimin engellenmesine hesaplanmıştır. Örnek olarak, Netanyahu’nun Nisan ayında olağandışı ABD ziyareti verimsiz geçmiş, beklentilerine Trump’tan olumlu yanıt alamamıştır. Öyle ki Beyaz Saray’da Netanyahu ile görüşürken belirleyici gündeminin ekonomi olacağını hususunda basın mensuplarını bilgilendiren Trump, bölgeyle ilgili politikası hakkındaki açıklamalarında İran konusunda bile ezber bozmuştur. Bir tüccar edasıyla “eskiden İran’ın parasının olmadığı için kimseye para vermediğini, ama şimdi çok paraya sahip” olduğunu belirtmiş; “neler olacağını göreceğiz” açıklamasıyla İran’a göz kırpmış ve gerekli şartları karşıladığı takdirde yeşil ışık yakabileceğini ortaya koymuştur.  

Nitekim Netanyahu’ya Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile iyi ilişkilere sahip olduğunu ve her türlü sorunu çözebileceğini aktarmış, ancak taleplerinde makul olması gerektiğini belirterek onu köşeye sıkıştırmıştır. İran ile müzakerelere başlama, Husilerle ateşkes anlaşmasına varma, Hamas ile doğrudan görüşme, Suriye’ye yaptırımları kaldırma vaadinde bulunma gibi İsrail açısından oldukça rahatsız edici gelişmeler de buraya eklenmelidir. Bu gelişmelerde ABD’nin İsrail’i dikkate almadığı beyanının bariz kanıtı olarak Trump, Mayıs’ta Orta Doğu’da bulunduğu halde İsrail’i bu tur kapsamına dâhil etmemiş, mevcut iktidara tavrını net olarak gözler önüne sermiştir.

Donald Trump ve Muhammed bin Selman

Trilyon dolarlık seyahat olarak nitelenebilen Orta Doğu turu Trump açısından kârlı geçmiş, görüştüğü Müslüman liderlerden ABD’ye ciddi meblağda yatırım sözü almıştır. Her ne kadar resmi ağızdan deklare edilmese de bu yatırıma karşılık Trump’ın Gazze’de akan kanı sonlandırmasının en temel gündem maddelerinden olduğu zayıf ihtimal sayılmamalıdır. Anlaşıldığı üzere, Trump’ın finans talebi, onların Gazze’de durumun değişme talebi ile karşılaşmıştır. ABD’nin bölgeye yönelik köktendinci Evanjelist politikası baki kalsa da Netanyahu iktidarının sona ermesi talep edilen değişimi görünürde yerine getirdiği için anlaşma sağlanmıştır. Böylece, Netanyahu’nun gitmesi gibi açık değişim özellikle Suudi Arabistan’ın ister bölgesel ister Müslüman ülkeler kapsamında rekabette tartışmasız şekilde öne çıkmasını sağlayan bir başarı olarak lanse edilecek, Filistin masasında belirleyici konumu elde tuttuğuna yorumlanacaktır.  

Öte yandan ise yaklaşık iki senedir Gazze’de sınır tanımayan şiddet ve zulmün tüm sorumluluğunu istenmeyen adam Netanyahu’ya yükleyip gönderilmesi Trump açısından karlı bir alışveriş sayılmalıdır. Bu durumda ABD’nin Müslümanlar nezdinde imaj yenilemesinin yanı sıra, İsrail’de yeni oluşacak kabinenin bariz şekilde Trump’ın baskısı altında olacağı ve Gazze projesine engel olmamaları hassasiyeti taşıyacağı aşikârdır.

Trump’ın Netanyahu karşıtı tavrı fiili sonuçlar doğurmuştur. Son günlerde Kanada, İngiltere, Fransa, Hollanda gibi ülkelerin İsrail’i eleştiren mesajları bu doğrultuda okunmalıdır. ABD ile Avrupa desteğinin kaybı ise İsrail halkı tarafından neredeyse bir felaket olarak algılanmıştır. İsrail medyası, ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik politikalarında artık Netanyahu’suz bir tablonun şekillendiğini yazmış ve iki lider arasındaki sorunun iletişimin kesildiği noktasına vardığını ileri sürmüştür. Senelerdir muhalefette bekleyen Netanyahu karşıtlarının eli güçlenmiş ve İsrail için yegâne uygun yolun onun siyasi arenayı terk etmesinden geçtiği dile getirilmiştir. Netanyahu’nun rakibi, eski Başbakan Naftali Bennett’in ABD’ye davet edilmesinin gündeme getirilmesi de ilgili tarafların birbirine mesajı olarak görülmelidir.  

Türkiye ile ilişkiler

Öte yandan, Trump ile ilişkilerindeki soğukluk Nisan itibariyle açığa çıkan Netanyahu, ülke içerisinde ciddi destek kaybına uğrayınca çare aramaya konulmuş, bunun Türkiye ile ilişkileri yoluna koymaktan geçtiği kanaatiyle her ne pahasına olursa olsun bu hedefe odaklanmıştır. Erdoğan ile arabulucu olması için Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’den talebi bu arayışın sonucudur.  

Trump üzerinden Erdoğan ile diyalog zemini bulamayan Netanyahu, bu zemini Aliyev üzerinden oluşturmaya çabalamış ve belli ölçüde muvaffak olmuştur. Bu doğrultuda yapılan diplomatik girişimlerin önceye kıyasla Nisan ayından itibaren İsrail medyasına daha yoğun şekilde servis edilmesi, hatta bir yerde abartıya kaçılması Netanyahu’nun kamuoyu desteğini geri kazanma hedefine yorulmuştur.  

Bakü merkezli yeni bir masanın kurulduğu ve Türkiye yetkilileri ile başarılı görüşmelerin gerçekleştiği, taraflar arasında belli bir mutabakatın sağlandığı, hatta Suriye’de çatışmaya girmeme konusunda anlaşmaya varıldığı gibi haberlerin medyaya belli aralıklarla servis edilmesi Netanyahu’nun Türkiye ile aynı masada olduğu görüntüsünü vermeye çalışarak bundan itibar devşirdiğini ortaya koymaktadır. Bu gelişmeler ışığında Netanyahu’nun Erdoğan’ın diktesini kabule hazır hale geldiği İsrail’de gündem olmuştur.  

ABD’nin yerleşik politikalarına karşı Trump’ın kişisel çıkarlarını savunmada ne kadar başarılı olacağı veya ABD’deki Yahudi lobisinin Netanyahu’dan vazgeçip geçmeyeceği ilerleyen süreçte netleşecektir. Bunun yanında, Bakü-Ankara-Tel Aviv arasında kurulan diyalog üzerinden Filistin konusunda Türkiye’nin başını çektiği çizginin varlığı Filistin’e yaşanan insanlık dramının biteceğine yönelik umutları kuvvetlendirmektedir. Bu siyaset masası başarılı olduğu takdirde Türkiye’nin bölgede temel belirleyici aktör olduğu tekrar kanıtlanacaktır.  

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.