Sayfa yolu
İran-İsrail Savaşı: Rusya’nın Tutumu ve İhtimaller


20.06.2025 - 17:13 | Son Güncellenme:20.06.2025 - 17:21
Rusya, İran’a neden yardım etmedi? Rusya, İran İHA’larına karşılık nükleer teknolojiyi İran’a verdi mi?
İsrail, İran’a saldırmadan önce Rusya-İran arasında 17 Ocak 2025 tarihinde stratejik ortaklık anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmayla aslında iki ülkenin başka bir ülkeyle savaş durumunda olması halinde yardımlaşmayı kapsadığı o dönemde ilan edilmişti. Lakin Rusya’nın İran’a en azından açıktan yardım etmemesi hem İran’da tepki çekti hem de dünya kamuoyunda Rusya’ya olan güveni zedeledi denebilir.
Rusya’nın İran ile yaptığı stratejik ortaklık anlaşmasında İran’ın Rusya’ya İHA teknolojisi vermesi karşılığında Rusya’nın da nükleer teknoloji konusunda İran’a yardım ettiği biliniyor. Rusya’nın yardımları sayesinde son dönemde uranyum zenginleştirme ve depolama konusunda İran önemli mesafeler katetti.
İran her ne kadar nükleer silah üretmeyi amaçlamadığını ilan etmişse de yapılan çalışmalar ve nükleer araştırmaları yer altında yürütüyor olması geçmişte nükleer silah üreten ülkelerle aynı yolu izlediğini gösteriyor. İran’lı yöneticiler, dini liderlerinin nükleer silah kullanımının İslam hukukuna aykırı olduğunu söylediği için zaten nükleer silah üretmeyeceklerini ilan ediyorlar. Ancak buna rağmen resmi devlet televizyonundan nükleer silah kısa filmleriyle İsrail’i veya ABD’yi tehdit ediyorlar. İran da kendi içinde hem ikilem hem de inandırıcılık sorunu yaşıyor.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin, 28. St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu (SPIEF) çerçevesinde 18 Haziran 2025 tarihinde dünyanın önde gelen haber ajanslarının yöneticilerinin sorularını yanıtladı.
Putin, Rusya'nın İran'a İsrail saldırılarına karşı kendini savunması için modern silahlar sağlamaya hazır olup olmadığı sorusuna, Ocak ayında Tahran ile imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasının askeri işbirliğini öngörmediğini söyledi. Fakat buna dair İran’ın bir açıklaması olup olmayacağının zaman gösterecek.
Rus lider Putin’in İran lideri Ayetullah Ali Hamaney’e yönelik olası saldırıya ilişkin "Böyle bir olasılığı tartışmak dahi istemiyorum." cevabı ise bu konunun ABD Başkanı Trump ile de müzakere edildiğini, Trump’ın belki de bu nedenle Hamaney’in öldürülmesine onay vermediği yorumlarını gündeme getiriyor.
Fakat böyle bir müzakere Hamaney’in öldürülmeyeceği anlamına da gelmiyor. Rusya’nın İran politikası başta Çin olmak üzere diğer müttefikleri de yönlendirmiş gibi gözüküyor. Çünkü İran’ın ortaklık kurduğu ŞİÖ veya BRICS ülkelerinin kınamaktan başka demeçleri gündeme gelmiyor.
Vladimir Putin, 28. St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda (SPIEF) İran ve Ukrayna’ya dair görüşlerini açıkladı. Rusya Devlet Başkanı Putin, gazetecilerin İran ile ilgili sorusuna “İran’la temas halindeyiz, bugün de temas halindeyiz, yarın ve yarından sonra da olacağız. İran başka türlü bir destek için talepte bulunmadı.
Rus uzmanlar, İran’daki Buşehr Nükleer Enerji Santrali'nde çalışıyor. 200’den fazla kişi bulunuyor, 600’e kadar da çıkabilir. Bir yere de gitmiyoruz. Bu bir destek değil midir?" şeklinde cevap verdi. Hatta İsrail’in İran’a saldırısında İsrail ile iletişime geçerek Buşehr Nükleer Santralinde görevli Rus uzmanların hayatlarının garantiye alındığını bile ilan etti. Bu aslında Rusya’nın Rus uzmanlara zarar verilmediği sürece İsrail’in operasyonlarına onay verdiği anlamına da geliyor.
Nükleer silah kullanılacaksa bu İran’da olabilir
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, NATO Zirvesinden üç hafta önce Brüksel'de mevkidaşlarıyla yaptığı toplantıda Amerika'nın en büyük güvenlik önceliğinin Çin'i kontrol altına almak olduğunu söylemişti. İsrail’in İran’da muhtemel bir nükleer silah kullanımı Çin’e de mesaj verebilir.
İran, 2018 yılından itibaren JCPOA anlaşmasının bozulmasıyla uranyum zenginleştirmeye başladı. Bu teknolojinin Rusya veya Çin’den gelmesi ihtimal dahilindedir. Çünkü İran’ın nükleer silaha sahip olması Çin ve Rusya’nın koruma kalkanını İran’a taşıması anlamına geliyor.
Bu sayede Batı’yı İran üzerinden baskı altında tutabilirler. ABD Başkanı Donald Trump, kendi Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard'ın, İran'ın nükleer silah üretmediği yönündeki son değerlendirmesini reddediyor.
ABD istihbarat teşkilatları bunu 2007'den beri söylüyor. İranlılar savaş başlığı üretebilecek kadar uranyum zenginleştirebilseler bile, nükleer silah üretmeleri bir yıl daha sürebilir. ABD Başkanının istihbaratıyla bu kadar açık bir şekilde fikir ayrılığına düşmesi Trump'ın etkili bir şekilde İsrail'e İran'a saldırmaya katılmaya karar verdiğini gösteriyor.
Trump, Tahran'ın "kayıtsız şartsız teslim olmasını" istiyor. ABD, İran'ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney'in yerini bildiğini ancak onu "şimdilik" öldürmeyi planlamadığını söyleyerek bir bakıma anlaşma yapmaları için gözdağı da vermiş oluyor.
Trump, Truth Social ağında, Truman'dan beri hiçbir başkanın kendisini şu anki ABD lideri gibi bir konumda bulmadığını belirten Amerika’nın İsrail büyükelçisinden bir mesaj paylaştı. Hatırlayalım ki bu, Amerika'nın Hiroşima ve Nagazaki'ye atom bombaları attığı 1945 yılında görevde olan Truman’ı kastediyor. ABD'nin İsrail Büyükelçisi Mike Huckabee'den Trump'a söylenen sözler bir bakıma “sen de Truman gibi zor bir karar alıp nükleer silah kullan” mesajını da içeriyor.
IAEA raporunda, "İran dünyada nükleer silaha sahip olmayan tek ülkedir, ancak aynı zamanda %60 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretip stoklamaktadır." ifadesi yer alıyor. İran'ın biriktirdiği yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum stoklarının, 2015 anlaşmasıyla belirlenen hacimleri önemli ölçüde aştığını yazıyor.
Şu anda bu, İran isterse ve üretebilirse dokuz nükleer savaş başlığı yapmaya yetecek olan 400 kg'dan fazladır. Fakat IAEA'nın raporunun hiçbir yerinde Netanyahu'nun iddia ettiği gibi İran'ın nükleer silah edinmenin eşiğinde olduğu iddia edilmiyor.
Batı, Ukrayna’da medeniyet algısını yaraladı, İran’da ise komaya soktu

Ukrayna, İran ve İsrail’deki saldırılar ABD-Rusya-İran-İsrail’in uluslararası arenada birbiriyle çelişen uygulamalarını da tartışmaya açık hale getiriyor. Örneğin İsrail, İran’ın bir hastaneye düzenlediği saldırıyı “soykırım” olarak ilan etti. Halbuki İsrail’in kendisi Gazze’de bir tane bile hastane bırakmadan bombalamıştı. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun İran'ın nükleer silahları konusundaki öfkesi, tıpkı Trump'ın İran konusundaki öfkesi gibi, biraz abartılı ve hatta ikiyüzlü görünüyor. Savaşı ahlaki ilkelerle örtbas etmek, dünyaya bombalar ve füzelerle özgürlük ile demokrasi getirilebileceğini iddia etmek aptalcadır. Batı'da yalanlar, haklı oldukları için değil, tekrarlanma sıklıkları nedeniyle gerçek oluyor. Tarih tekerrür ediyor.
İsrail'in İran'a saldırmasının resmi amacı Tahran'ın nükleer silah edinmesini engellemektir. Netanyahu'nun tezi İran nükleer silaha sadece bir adım uzaklıkta olmasıdır. Ancak İsrail başbakanının İran'ın nükleer silah üreteceği tezi ilk değildir. Netanyahu, 1992 yılında henüz genç bir Knesset üyesi iken İran’ın "üç ila beş yıl içinde" nükleer bomba geliştireceğini iddia etmişti. Bu iddiasını 1993, 1996, 2007, 2012, 2015 ve 2025 yıllarında da tekrar etti. Netanyahu'nun ABD'yi onlarca yıldır Tahran ile korkuttuğunu biliyoruz.
Tel Aviv, ABD'yi müdahale etmeye ve İsrail'in başlattığını bitirmeye zorlamaya çalışıyor. Buna göre Netanyahu, İran'ın Amerika Birleşik Devletleri'ne nükleer silahla saldıracağını öngörüyor. Netanyahu, ayrıca istihbarat raporlarıyla İran'ın Trump'ı öldürmeye çalıştığını iddia ediyor.
Bu şartlar altında İsrail’in İran’a saldırısı sanki tek başına yapılan bir operasyon gibi gözüküyor. Ancak ABD’nin yardımı olmadan İsrail’in bu saldırıyı yapma kabiliyeti bulunmuyor. Trump'ın halihazırda örtülü de olsa İran'la savaş halinde olduğunu söylemeliyiz. ABD, yalnızca kendisinin erişebildiği istihbaratı kullanarak hedefleri seçiyor. İsrail'e ihtiyaç duyduğu uçakları ve bombaları sağlıyor, uçaklara yakıt sağlıyor, IDF'nin misillemeyi önlemek için kullandığı füzeleri ortaklaşa geliştirerek finanse ediyor ve İran hava hedeflerinin engellenmesine katılıyor.
Peki bu savaş ne kadar devam edecek? Rejim değişebilir mi?
İsrail ordusu, İran’da gerekli başarıyı elde edemez de İran füzeleri İsrail’i vurmaya devam ederse ABD, İran'a karşı daha açık bir şekilde savaşacaktır. ABD, İran’da başarılı olamazsa Rusya ve Çin'e yönelik stratejisini sürdürme kabiliyetini de kaybedebilir. Ukrayna’dan sonra İran’da da bir başarısızlık Batı medeniyeti için bir çöküş anlamına gelebilir. Bu, koşullar, ABD'nin doğrudan müdahale etme olasılığının arttığı anlamına geliyor. İsrail’in zorlanması durumunda İran’a karşı nükleer silah kullanma planları varsa, "makul inkâr" durumunu sürdürmek istediğinden şu anda savaşa doğrudan girmek de istemiyor olabilir.
Bu savaş sadece İran’la sınırlı kalır mı sorusu gündeme geliyor. ABD'nin bu savaşı büyütmek isteyip istemediği değil hedeflerine ulaşmak için hangi riskleri almaya istekli olduğu düşünülmelidir. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, çatışmanın bir sonucu olarak İran hükümetini devirmeyi planladığını açıkça belirtti. Bir ülkede rejim değiştirmek İsrail’in veya ABD’nin görevi mi?
Her iki ülke de İran’da bir rejim değişikliğini istiyorlar. Ancak rejim değişikliği için kara harekâtına ihtiyaç duyacaklar. Eğer İsrail, kendisi kara harekâtı yapmayacaksa ülke içinden yardımcı kuvvetler bulmalıdır. Bu yardımcı kuvvetlerden ilki PKK’nın uzantılarından PJAK oldu. Fakat bu, yeterli değil. İran’da rejim değişir mi derseniz her şey mümkün. İran Devrim Muhafızları ile ordu arasında yıllardır devam eden çekişme muhtemel bir askeri darbeyle de sonuçlanabilir. Trump’ın amacı ise İran’a ağır bir anlaşmayı kabul ettirerek zamanla rejimi dönüştürmektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.