Gazze’ye Gönderilen İnsani Yardımlara İsrail Engeli: Dünya Neden Sessiz?


Filistin direnişi, İsrail ile varılan ateşkes anlaşmasının ilk aşamasında insani yardım protokolünde ısrar ederek zekasını kanıtladı. Çünkü bilindiği üzere İsrail, 15 ay süren saldırıları süresince Gazze Şeridi’ndeki tüm yaşam unsurlarını yok etmek için çalıştı ve insani yardım girişini kasıtlı olarak engelledi.
İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşının ilk günlerine geri dönersek, bir süre önce istifa eden Savunma Bakanı Yoav Galant o dönemdeki bir açıklamasında, Gazze’ye ‘tam bir kuşatma’ uygulayacaklarını, bu kapsamda elektriği keseceklerini, gıda ve yakıt girişini engelleyeceklerini söyledi.
Gerçekten de Refah Sınır Kapısı kapatıldı ve İsrail işgal ordusu hastaneleri, fırınları ve su tesislerini vurdu.
Dolayısıyla, Gazze’deki insani boyutun hedef alınması, İsrail’in savaşta kullandığı silahlardan biri oldu.
İnsani yardım
İsrail işgal devletinin, Gazze’deki Filistinlilerin kararlılığını güçlendirebilecek herhangi bir malzemenin yeterli miktarda girişine izin vermeyeceği biliniyordu. Bu bağlamda, yardım girişini engelleyeceği veya küçük miktarlarda konserve ve bazı gıdalar gibi belirli yardım türlerine izin vereceği yönünde bir beklenti vardı.

Bu nedenle Hamas müzakerecileri, 19 Ocak’ta Gazze’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına, insanların acılarını hafifletmek için en az 200 bin çadır ve 60 bin mobil evin girişi de dahil olmak üzere bazı önemli insani yardım protokolünü eklemek istedi.
Ayrıca ambulanslar ve fırınlar gibi vatandaşların yaşamlarının iyileştirilmesine katkıda bulunan diğer hayati tesislerin işletilmesi için gereken yakıt miktarlarını da belirlediler.
Filistin direnişi, ateşkes anlaşmasının ilk aşamasında 300’ü kuzeye olmak üzere günde 600 insani yardım tırının Gazze Şeridi’ne girişi konusunda güvence istedi. Çünkü İsrail, Kasım 2023’te gerçekleşen mutabakatlarda bu konuda “hileye” başvurdu.
İsrail, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki halkı aç bırakarak güneye göç etmelerini istediği için bazı insani yardım tırlarının güneye girmesine izin verdi ancak kuzeye girişlerini engelledi.
İsrail’in uzlaşmazlığı
Filistin direnişi ayrıca, enkazları kaldırmak için gerekli ağır ekipmanların yanı sıra elektrik santrallerini çalıştırmak için gerekli olan yakıtın Gazze Şeridi’ne girmesini talep etti. Bu çerçevede, Gazze Şeridi’ne her gün 50 yakıt tırı girişi konusunda anlaşıldı. Ancak İsrail uzlaşmaz tutumunu sürdürerek, yeterli miktarda yakıtın Gazze Şeridi’ne girmesine izin vermedi. Bugüne kadar Gazze Şeridi’ne giren yakıt tırları, ihtiyaç duyulan miktarın yüzde 5’ine ulaşmadı.
İsrail aynı zamanda, enkazı kaldırmak için gerekli olan iş makineleri ve ağır ekipmanın girişini de engelledi.
Savaş sırasında Gazze Şeridi’nde 30’dan fazla hastaneyi yerle bir eden İsrail, yıktığı bu hastanelerin onarılmasına dahi izin vermedi.
Türkiye’nin Refah Sınır Kapısı’na yakın bir bölge ile Mısır’da bulunan El Ariş Havalimanı’nda kurduğu sahra hastaneleri de dahil olmak üzere çok sayıda sahra hastanesi hala faaliyette. Ancak İsrail işgal ordusu bu hastanelere girişe izin vermedi.
Bir başka açıdan bakıldığında, İsrail işgal güçleri, anlaşmaya varılan sayıda tırın girişine izin vererek bu konuyu manipüle etmeye çalışıyor. Bunu söz konusu yardım tırlarının taşıdığı malzemelerin türüne müdahale ederek yapıyor. Örneğin, bazı gıda türlerinin Gazze Şeridi’ne girmesine izin veriliyor ancak daha önce bahsettiğimiz gibi çadırların girişi engelleniyor veya mümkün olan en az miktara indiriliyor. Bir başka örnek verirsek, anlaşma kapsamında 200 bin çadırın Gazze Şeridi’ne girmesi gerekirken, İsrail Gazze Şeridi’nin güneyine 6 bin, kuzeyine ise 2 bin çadırın girişine izin verdi.

Felaket koşullar
İsrail’in yoğun saldırıları sonucu yıkılan binaların enkazında hala binlerce ceset bulunuyor. Bu da ana caddelerdeki molozların kaldırılmasına ve cesetlerin aranmasına yardımcı olabilecek ağır ekipmanların bölgeye girişini gerektiriyor. Ancak İsrail, bunların Gazze Şeridi’ne girişini ısrarla engelliyor.
Tahminen 14 bin kişinin kayıp olduğu bölgede, cesetlerin acilen çıkarılması ve defnedilmesi gerekiyor.
Enkazın kaldırılması, sakinlerin hareketlerinin kolaylaştırılması ve en azından geçici çadırların kurulabileceği yerlerin bulunması için ağır iş makinelerine ve buldozerlere ihtiyaç duyuluyor.
İsrail’in saldırıları sonucunda Gazze’de 170 binden fazla konut tamamen yıkıldı, 80 bin konut ağır hasar gördü, 200 bini ise kısmen hasar aldı. 216 hükümet tesisinin yanı sıra 927 okul, üniversite ve eğitim merkezi de tamamen yıkıldı.
Tüm bunların yanı sıra İsrail, güneş enerjisi ekipmanları, bataryalar veya tıbbi cihazların Gazze Şeridi’ne girişini de kasıtlı olarak izin vermiyor.
Öte yandan İsrail, Gazze Şeridi’nde bankaların çalışması ve piyasanın hareketlendirilmesi için gerekli olan nakit likiditenin girişini hala engelliyor. Bu da ekonomik toparlanmanın gecikmesine ve vatandaşlar ile tüccarların yaşadığı ağır mali sorunların daha da artmasına neden oluyor.
İsrail’in siyasi çıkarları için Gazze Şeridi halkına yönelik insani boyutta şantaj yapmaya devam ederek, yeniden yapılanma sürecini ve yeterli yardımın girişini engelleme yönünde kasıtlı bir niyeti olduğu açık. Bu da uluslararası insancıl hukuk kapsamında başlı başına bir savaş suçudur.
Arap ve İslam ülkelerinin sorumluluğu
Arap ve İslam ülkelerinin yanı sıra başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) olmak üzere tüm uluslararası kurumlar, Gazze Şeridi’ne insani yardım girişine izin verilmesi ve insani meselenin savaş hedeflerinden uzak tutulması için İsrail işgal devletine baskı yapmalıdır.
Bu konuda Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır gibi büyük bölge ülkelerine büyük bir sorumluluk düşüyor.
Türkiye’nin başını çektiği bu ülkeler çok sayıda insani yardım gönderilmesine katkıda bulundu ve bu yardımların bir kısmı Gazze Şeridi’ne girdi. Ancak İsrail, yardımların büyük bir kısmının girişini hala engelliyor. Bu da yardımların girmesi ve ateşkesin ilk aşamasından ikinci aşamasına geçilmesi için işgal devletine daha fazla baskı yapılmasını gerektiriyor.
Bu bağlamda, Filistinlileri Gazze ve Batı Şeria’dan sürme planları olan Siyonist sağ partilerin, anlaşmanın ikinci aşamasına geçmek yerine yeniden savaşa dönülmesi için bastırdıklarını belirtmek gerekiyor.
Sonuç olarak, Arap ve İslam ülkelerinin insan haklarına saygılı diğer tüm ülkelerle işbirliği içinde ortak hareket etmesi acil önem taşıyor.
Aynı zamanda akademisyenler, medyacılar, sanatçılar ve aktivistler, İsrail’in insani yardım konusunu manipüle ederek bir silah olarak kullandığına dikkat çekmelidir.
Müdahale olmaksızın insani normların ihlal edilmesinin diğer tarafları da aynı şeyi yapmaya teşvik ettiğinden, bunun sadece bölgemizde değil tüm dünyada barış ve istikrarı tehdit ettiğini de vurgulamaları gereklidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.