Gazze’den Şam’a Bir Aksa Tufanı Hadisesi

Araştırmacı Kutluhan Görücü, Aksa Tufanı Operasyonu’nun Suriye’deki güç dengelerini nasıl değiştirdiğini ve Türkiye’nin bu süreçteki yükselen rolünü Fokus+ için kaleme aldı.
kutluhan görücü
251007MT%C3%87_Web_X_-_Gazze%E2%80%99den_%C5%9Eam%E2%80%99a_Bir_Aksa_Tufan%C4%B1_Hadisesi-Kutluhan_G%C3%B6r%C3%BCc%C3%BC.jpg

08.10.2025 - 17:47  |  Son Güncellenme: 08.10.2025 - 17:51

Hamas’a bağlı Kassam Tugayları’nın 7 Ekim 2023’te ilan ettiği Aksa Tufanı Operasyonu neticesinde yalnızca Gazze değil, tüm bölge ve hatta dünya sürecin sonuçlarından etkilendi. Bu operasyondan dramatik bir şekilde etkilenen ülkelerin başında da Suriye gelmekteydi.

2011’de başlayan Suriye iç savaşı, çeşitli merhalelerden geçerek Rusya ve İran destekli Esed rejimi lehine bir pozisyona gelmişti. Şubat 2020’nin sonunda Türkiye’nin İdlib’teki muhalif hareketleri muhafaza etmek ve olası nüfus hareketliliğini önlemek adına gerçekleştirdiği Bahar Kalkanı Harekatıyla, rejime askeri anlamda büyük bir darbe indirilmesiyle, savaşa adeta bir denge geldi. Hatta bu harekat neticesinde psikolojik olarak Türkiye, üstün bir pozisyon elde etti.

5 Mart 2020’de Rusya ile Türkiye arasında gerçekleştirilen mutabakat neticesinde Suriye sahası ilk kez, yıllarca sürecek bir şekilde göreceli bir sükunete erdi. Nitekim bu tarihten itibaren muhaliflerin 27 Kasım 2024’te başlattığı Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’na değin, sahada herhangi bir toprak değişimi yaşanmadı.

Türkiye, Suriye’de savaşa denge getirdiği gibi Libya ve Karabağ sahalarında da Rus silahlarına karşı üstünlüğünü bir kez daha ortaya koydu. Türkiye’nin 2020 yılındaki bu başarılı askeri operasyonlar serisini Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik yeni bir işgal girişimi başlatması ve buna müteakip olarak Ukrayna’nın beklentilerin ötesindeki direnişle karşılık vermesi takip etti. Türk SİHA ve çeşitli silah sistemleri, özellikle savaşın başlangıcında Rusların ilerlemesini önleyen bir pozisyona erişti. Bilindiği üzere Ukrayna’da Türk SİHA’larının en ünlüsü Bayraktar’a şarkı yapılmasına kadar süreç ilerledi.

Rusya’nın Ukrayna sahasında Orta Doğu coğrafyası için sıkça kullanıldığı şekliyle ‘bataklığa’ saplanması, Türkiye’yi ve tabi olarak silahlı Suriye muhalefetini güçlendiren etmenlerin başında yer aldı. Rusya, başta Wagner unsurları olmak üzere tecrübeli savaş pilotlarını Ukrayna sahasına kaydırdı. Söz konusu durum Suriye sahasında giderek muhalefet lehine değişen askeri dengeyi beraberinde getirdi.  

7 Ekim 2023’te gerçekleşen Aksa Tufanı sonrasında da İsrail’in İran’ı ve İran destekli Şii milis unsurları hedef almasıyla birlikte, askeri dengede Türkiye ve muhalefet lehine belirgin bir kayma meydana geldi.

Özellikle İsrail’in Hizbullah’a yönelik çağrı cihazlarıyla gerçekleştirdiği saldırı ve lider kadrosuna yönelik suikastlarla birlikte Lübnan’ın güneyine yönelik kara saldırısı başlatması, Hizbullah’ın büyük kayıplar yaşamasına ve Lübnan’a odaklanmasına yol açtı.

Öte yandan Rusya ve İran Suriye’de oluşan bu güç boşluğunu perdelemek adına İdlib’e yönelik sivilleri de hedef alan saldırıları artırdı. Bu saldırıların artmasıyla birlikte HTŞ öncülüğündeki muhalif askeri gruplar rejimin saldırılarını önlemek ve olabildiğince mevki kazanmak adına operasyon hazırlıklarına başladı. Askeri operasyon 27 Kasım 2024’te başlasa da operasyon hazırlıklarının çok önce tamamlandığı ve çok daha öncesinde de gerçekleştirilmek istendiği bilinmektedir.

Askeri operasyon ismiyle müsemma bir şekilde ‘Saldırganlığı Caydırmak’ olarak tasarlansa da Halep batısında rejim mevzilerinin kısa sürede aşılması ve adeta rejimin ‘kağıttan kaplan’ pozisyonunun açığa çıkmasıyla birlikte, askeri operasyon 8 Aralık’ta Şam’da rejimin devrilmesiyle sonuçlanmıştır.

Esed rejiminin ortadan kalkmasıyla birlikte İran’ın Suriye sahasından çıkarılması, bölgesel paradigmayı kökten değiştirmiştir. İran’ın güç projeksiyonu oluşturmasına rağmen altını dolduramaması Aksa Tufanıyla iyice görünür hale gelmiş, süreç neticesinde de İran’ın büyük oranda gerilemesinin önünü açmıştır.

İsrail, Aksa Tufanı sonrasında Gazze’ye karşı başlattığı işgal girişiminin yanında İran’ın bölgedeki milis yapılanmasına da ağır bir hasar vermiş, bu durum İsrail’in İran’ı kendi topraklarına vurmasına kadar gitmiştir.

Bu süreçte Türkiye’nin Suriye sahasında rolü başat aktör konumuna gelmesiyle İsrail’le karşı karşıya bir pozisyona girmesi bir oldu. İsrail, Türkiye’nin Suriye’deki rolünü sınırlandırmaya ve Şam hükümetinin istikrar sağlamasını önlemek adına çeşitli girişimlerde bulundu. Süveyda’da Dürzilerin araçsallaştırılmasından Türkiye’nin konuşlanması muhtemel havaalanlarına yönelik askeri saldırılar gerçekleştirmesi ve YPG/SDG ile irtibat sağlama çabası bu girişimlerine örnek olarak verilebilir.

Sonuç olarak bakıldığında Aksa Tufanı, Suriye sahasındaki güç dengelerini temelinden sarsan ciddi sonuçlar üretti. Bu sonuçlar, 4 temel maddede toplanabilir.

  1. Aksa Tufanı, İran’ın milis güçlerinin zayıflatılması eliyle Esed rejiminin yıkılmasının önünü açtı. Dünyada ilk kez El Kaide kökenli bir oluşum, bir ülkede iktidara geldi.
  2. İran’ın Suriye’den çıkarılmasıyla karadan çatışma riskinden kurtulan İsrail, İran’ı kendi topraklarında vurarak bölge devletlerinin tehdit algısını güçlendirdi.
  3. Türkiye, Suriye sahasında İdlib hattıyla sınırlı olan nüfuz alanını Şam’a kadar genişletti ve İran’a karşı bölgede kazanım sağlarken İsrail ile karşı karşıya geldi.
  4. Bölgesel denklemde, mevcut güç projeksiyonun ötesinde faaliyet gösteren İran gerilerken, Türkiye ve İsrail yenişmesi güç aktörler olarak belirdi.

Bu çıktılar ışığında, Suriye’de bir tarafında İsrail’in diğer tarafında da Türkiye’nin yer alacağı yeni bir güç dengesi arayışının ortaya çıktığı görülmektedir. Ancak nihai bir denge sağlanamadığı gibi, denge arayışlarında hangi tür komplikasyonlar oluşacağı oldukça belirsizdir.  

Türkiye’nin Suriye sahasındaki güç projeksiyonunda İsrail’den daha avantajlı bir konuma sahip olduğu ifade edilebilir. Özellikle SDG sorununu da ortadan kaldırıldığı bir denklemde hem Türkiye’nin hem de Şam’ın yalnızca ülkenin toprak bütünlüğü adına değil aynı zamanda İsrail’in Suriye sahasındaki dengeleri adına da büyük bir kazanım elde edeceği görülmektedir. SDG dosyasının çözülmesiyle Süveyda sorununun da bugün olduğundan daha kolay bir pozisyon çözülmesi beklenebilir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.