Filistin’de Bosna’yı Yeniden Görmek: İnsan Avı

Gazeteci Emine Şeçeroviç Kaşlı, Bosna’da yaşanan trajediler ile bugün Gazze’de tanıklık ettiğimiz zulüm arasındaki benzerlikleri Fokus+ için kaleme aldı.
Emine Şeçeroviç Kaşlı
Filistin%E2%80%99de-Bosna%E2%80%99y%C4%B1-Yeniden-G%C3%B6rmek--%C4%B0nsan-Av%C4%B1 (1).jpg

12.09.2025 - 13:27  |  Son Güncellenme: 12.09.2025 - 14:37

2022 yılında yayınlanan Sarajevo Safari belgeselini izleyenler bilir… Slovenyalı yönetmen Miran Zupaniç, Saraybosna kuşatması sırasında yaşanan akıl almaz bir olayı gözler önüne seriyor. “İnsan avı”… Belgeselde zengin yabancıların para ödeyerek Saraybosna’ya gelip, sırf zevk için, sırf kendilerini tatmin etmek için masum insanlara ateş etmelerini anlatıyor.

Düşünebiliyor musunuz? İnsan öldürmek için para ödeniyor. Hatta sanki bir safari turuymuş gibi, sanki tatilmiş gibi yaşanıyor. Normal bir aklın kabul edemeyeceği, hatta yarı normal bir aklın bile kavrayamayacağı bir şey. İnsan avı…

Belgeselde anlatıldığına göre, bu “safari”lerin başlangıç noktası Belgrad’dı. Çünkü o dönemde Belgrad’ın dünyayla uçak bağlantıları vardı. Yabancı zenginler oraya gelir, oradan da ya helikopterle ya da karayoluyla Saraybosna’daki Sırp mevzilerine götürülürdü. Şahitlerin anlattığına göre, bu “avcılar” yüksek paralar öder, üzerlerine av kıyafetleri giyer ve sivil insanları nişan alırlardı. En tüyler ürpertici kısım ise, eğer çocuk öldürürlerse daha yüksek ücret ödedikleriydi.

Daha da acısı… Yabancı istihbarat servisleri bu durumu biliyordu. Uluslararası toplum da farkındaydı. Ama kimse bu vahşeti durdurmak için bir şey yapmadı. Sessizce izlediler. “Avcılar” arasında Amerikalılar, Kanadalılar, Ruslar, İtalyanlar olduğu söyleniyor. Yani dünyanın dört bir yanından gelen zengin katiller, para karşılığında Saraybosna’da masum sivilleri vuruyordu.

Bunlar otuz yıl önce yaşandı. Ama o kadar uzun zaman sonra bile yeni yeni gün yüzüne çıkıyor.

Peki ya şimdi? Biz bugün aynı şeyi Gazze’de canlı canlı izlemiyor muyuz?

Daha birkaç gün önce The Guardian’da bir haber yayınlandı. Haberde, Amerika’dan ve Almanya’dan iki kişinin, İsrail ordusu içinde keskin nişancı olarak görev aldıkları ve Filistinlileri öldürdükleri yazıyordu. Chicago’dan Daniel Raab, Münih’ten Daniel Graetz… İsimleriyle, yüzleriyle karşımızdalar. Saraybosna’da yaşananların üzerinden 30 yıl geçtiğinde belgeseller çekildi, gerçekler ortaya saçıldı. Ama Gazze’de benzer şeyler şu an, gözümüzün önünde oluyor.

Raab’ın anlattıklarına göre kendileri bir çizgi belirliyormuş. Siviller o çizgiyi bilmiyor. Ama haberleri bile olmayan, katillerin kafasındaki o hayali çizgiyi adımlarıyla geçtiklerinde, keskin nişancılar ateş açıyor. Resmen kendi eğlenceleri için, ölüm üzerine bir oyun kurmuşlar. Haber, bir aileden bahsediyor: İlk önce 19 yaşındaki bir genci vuruyorlar. Onun yardımına koşan kardeşini… Sonra çocuklarını kurtarmak için koşan babalarını… Hatta Raab, babanın oğlunu kurtarmaya koşmasını bile “onu vurmak için bir sebep” olarak anlatıyor. “Hala o cesetleri almak için geliyorlar’’ diyor. 

Yani gözümüzün önünde, kameralar önünde, gazetelerin sayfalarında yaşanıyor bu katliam. Bu iki katil sadece bildiklerimiz. Kim bilir İsrail ordusunun içinde daha kaç tane yabancı keskin nişancı vardır? Belki onların hikayeleri de otuz yıl sonra belgesellere konu olacak. Uluslararası toplum belki yine özür dileyecek. Birleşmiş Milletler belki yine Bosna’dan sonra söyledikleri gibi “Bir daha yaşanmasın” diyecek. Ama olan yine masum insanlara olacak, oluyor.

Önceden de yazdığım bir şey var. Bosna savaşında çocuk aklımla hep şöyle düşünürdüm, “Kimse bizim ne yaşadığımızı bilmiyor. Eğer bilseler, mutlaka bize yardım ederler.” Ne kadar safmış çocukluğum. Bugün çok iyi anlıyorum ki, aslında herkes her şeyi biliyormuş. Sadece bakıp geçmişler. Bugün de herkes biliyor, herkes görüyor. Canlı yayınlarla, sosyal medya paylaşımlarıyla, gazetelerle… Her şey ortada. Ama yine de kimse bir şey yapmıyor. Biz de çaresizlik içinde izliyoruz.

Ve insan sormadan edemiyor: Neden? Neden Saraybosna’da olduğu gibi, neden Gazze’de de bu zulüm göz göre göre sürüyor? Neden uluslararası toplum sessiz?

Ama şunu biliyorum, tarih unutmayacak. Biz unutmayacağız. Filistin şehitleri ise hiç unutmayacak. Bir gün mutlaka, bu zulmün hesabı sorulacak. Çünkü bu kadar büyük acılar cezasız kalmaz.

O güne kadar bizim elimizden ne gelir? Hep söylüyoruz, hep düşünüyoruz: “Biz bir şey yapamıyoruz.” Evet, belki elimizden çok büyük şeyler gelmiyor. Ama hiç değilse küçük şeyler yapabiliriz. Bir tanesi boykot.

Ne olur, boykotu hafife almayalım. “Bir çikolata, bir deterjan ne fark eder?” demeyelim. Çünkü her kuruş, her ürün, her destek İsrail’in zulmünü güçlendiriyor. Bizler o çarkın bir parçası olmamalıyız. Boykotu sürdürmek, yaymak, hatırlatmak elimizde.

Bosna’da yaşananları biz otuz yıl sonra belgesellerden öğreniyoruz. Ama Gazze’de olanları bugün, şu an biliyoruz. O yüzden hiçbirimizin “haberimiz yoktu” deme lüksü yok. Hepimiz şahitlik ediyoruz. Hepimiz görüyoruz. O yüzden susmak, hiçbir şey yapmamak, aslında zalimin yanında durmaktır.

Bugün Gazze’de olanlar, dün Saraybosna’da olanların devamı. Yarın nerede olacağını kimse bilemez. Ama bildiğimiz bir şey var: Zulüm devam ettikçe, mazlumların da duası ve direnişi devam edecek. Biz de onların yanında olacağız, elimizden geldiği kadar.

Unutmayalım, insan avını organize edenler de, ona para verenler de, tetiği çekenler de, sessiz kalanlar da tarih önünde aynı yere yazılır.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.