Felsefe Antik Yunan İcadı ve Kültürü Mü?
Geçen günlerde sosyal medyada Ahmet Arslan’ın felsefenin bir Yunan icadı olduğu, aksini iddia edenlerle konuşmayacağını ve felsefenin Antik Yunan’da çıkma nedenin orada peygamber olmadığını iddia ettiği bir video çokça izlendi. Buradaki her iddia başlı başına tartışmaya değer. Ancak ben bu yazıda Ahmet Arslan hocanın benle hiçbir zaman konuşmama riskini göze alarak “felsefe Antik Yunan icadı mı ve kültürü mü?” sorusunu ele alacağım.
Bu soru iki farklı şekilde okunabilir: İlk olarak, felsefe Antik Yunan'dan önce bir kültürde ortaya çıkmış olabilir mi ve ikinci olarak, felsefenin evrensel olarak birden fazla kültürde ortaya çıktığını söyleyebilir miyiz? Bu, felsefenin dansa mı yoksa baleye mi benzediğini sorgulamak gibidir. Bale, Rönesans İtalya'sında ortaya çıkan özel bir dans türüdür ve dünyaya da oradan yayıldı. Fakat diğer taraftan, dans evrensel bir olgu olarak kabul edilir ve bütün medeniyetlerde bulunur. Müzik de benzer şekilde, her medeniyette var olan bir unsurdur. Elbette bazı medeniyetler müzik alanında daha ileri gitmiştir ama bu müziğin evrensel bir fenomen olduğu gerçeğini değiştirmez. Peki felsefe dans gibi midir yoksa bale mi?
Geçen yüzyılda, özellikle her şeyin Batı merkezli okunduğu zamanlarda, felsefenin Antik Yunan'dan başladığı ve oradan Roma'ya geçtiği düşünülürdü. Ancak özellikle Afrika, Hindistan, Çin gibi farklı coğrafyalarda felsefenin Antik Yunan'dan bağımsız olarak ortaya çıktığına dair kanaatler giderek artmaktadır. Bu durum, yazının keşfine benzer.
Bugün yazının insanlık tarihinde birbirinden bağımsız olarak en az dört kez icat edildiğine inanılmaktadır. Bilinen en eski yazı sistemi olan çivi yazısı, M.Ö. 3400 civarında Mezopotamya'da ortaya çıkmıştır. Bundan kısa bir süre sonra, M.Ö. 3200 civarında Mısır hiyeroglifleri geliştirilmiştir. M.Ö. 1200'lere gelindiğinde Çinliler, kehanet kemiği yazısından bugün kullanılan karakterlere evrilen yazılarını geliştiriyorlardı. Buna ek olarak, M.Ö. 600 civarında Mezoamerikan Olmekler kültürü bir yazı sistemi icat etmiş, daha sonra Maya ve Aztekler gibi kültürler bunu daha da geliştirmiştir. Bu sistemlerin her biri, diğerlerinden etkilenmeden farklı kültürel ve dilsel bağlamlarda ortaya çıkmış ve insanların bağımsız olarak karmaşık iletişim sistemleri yaratma kapasitesini göstermiştir. Üstelik çok sayıda hala okunamamış Paskalya adasındaki Rongo Rongo, ya da İndus vadisi medeniyetinin yazdığı tabletler bağımsız keşfedilmiş diğer yazı örnekleri olabilir.
Felsefe nedir?
Felsefe, temel sorularla ilgili derin düşünme faaliyeti olarak tanımlanabilir. Genellikle bu düşünceler argüman aracılığı ile ifade edilerek savunulur. Geçmişte felsefe, bilim ve matematikle çok yakın ilişkiler içindeydi ve bilimsel faaliyetlerin sadece Avrupa'ya ya da Antik Yunan'a özgü olmadığını biliyoruz. Dolayısı ile felsefenin farklı medeniyetlerde bağımsız bir şekilde ortaya çıkmış olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Bugün çoğu felsefe tarihçisi felsefenin en az üç kere bağımsız ortaya çıktığını söyleyecektir.
Antik Yunan'da felsefenin yükselişi M.Ö. 6. yüzyılda başlamış ve dünyanın mitolojik açıklamalarından daha rasyonel ve sistematik sorgulamalara geçişi işaret etmiştir. Pre-Sokratikler olarak bilinen Thales, Anaximander, Heraclitus, Democritus gibi erken dönem Yunan filozofları, evrenin doğasına ve onu yöneten temel ilkelere odaklanmıştır. Sokrates, Platon ve Aristoteles Yunan felsefesini daha da ileriye götürerek etik, siyaset ve epistemoloji üzerine düşünce tarihinde kalıcı bir etki bırakan tartışmalar başlatmıştır.
Çin'de felsefe, Doğu Zhou Hanedanlığı (M.Ö. 770-256) döneminde Yüz Düşünce Okulu olarak bilinen bir dönemde gelişmiştir. Bu dönem, Konfüçyüsçülük, Taoizm ve Mohizm gibi çeşitli okullardan filozoflar arasında entelektüel gelişme ve tartışmalarla karakterize edilmiştir.
Konfüçyüs ahlaki bütünlüğü ve yönetimi vurgulamış, adalet ve kişiler arası ilişkilere dayalı bir toplumu savunmuştur. Taoizm ile ilişkilendirilen Laozi ise doğal dünya ile uyum ve sadelik kavramlarını savunmuştur. Taoizm soyut metafizik kavramlar da içerir. Örneğin, Tao kavramı, var olan her şeyin kaynağı, kalıbı ve özü olan, gerçekliğin kendi sürecini temsil eden, evrenin doğal düzenini ve uyumunu anlamak için gerekli olan temel ve derin bir metafizik ilkedir.
Mohizm Batı düşüncesinde bağımsız bir şekilde gelişip aydınlanmadan sonra çok etkili olacak sonuççu ahlak teorisini geliştirmiştir. Bu ahlak teorisine göre bir eylemin doğru ya da yanlış olduğu eylemin sonuçlarına göre belirlenir. Bu felsefi gelenekler Çin kültürünü, yönetimini ve etik sistemlerini derinden etkilemiş ve birbirini izleyen hanedanlar boyunca yol gösterici ilkeler olarak varlığını sürdürmüştür. Çin felsefesinin kronolojisi, uyum ve denge vurgusu gibi farklı temaları, antik Yunan düşüncesinden bağımsız olarak geliştiğini ve kendi başına gerçek bir felsefi gelenek sunduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Hint felsefesinin kökleri çok eskilere dayanır ve M.Ö. 1500'lerde kaleme alınan Vedalar olarak bilinen dini metinler tarafından önemli ölçüde şekillendirilmiştir. Bu temel dönemi, özellikle karma, dharma ve mokşa (kurtuluş) gibi anahtar kavramları ortaya atan Upanişadlar döneminde olmak üzere, M.Ö. birinci binyılda çeşitli felsefi okulların gelişimi izlemiştir.
Bir diğer kayda değer okul ise doğaüstünü reddeden ve bilginin birincil aracı olarak doğrudan algıyı vurgulayan materyalist, atomcu, hedonist ve şüpheci bir dünya görüşünü benimseyen Carvaka ya da Lokayata'dır. Sankhya ve Yoga'nın sistematik felsefelerinin yanı sıra Budizm ve Jainizm'in teist olmayan yaklaşımları Vedik ritüelizme yanıt olarak ortaya çıkmıştır. Bu okullar gerçeklik, etik ve kurtuluş hakkındaki temel soruları tartışarak hem Hint kültürünü hem de diğer Doğu felsefe geleneklerini etkilemiştir. Zengin bir diyalog ve yorum geleneği sayesinde Hint felsefesi hem teorik bilgiye hem de pratik bilgeliğe odaklanarak olgunlaşmıştır. Karma teorisi, aydınlanma arayışı ve Carvaka'nın materyalist görüşleri gibi kavramlarının özgünlüğü, Antik Yunan'dan bağımsız ve ona paralel olarak geliştirilen özgün bir felsefe olduğuna işaret eder.
Antik Yunan felsefesi
Şimdi ikinci soruya dönelim. Antik Yunan felsefesi bir mucize mi? Yoksa Antik Yunan felsefesinin kökleri daha eski medeniyetlere mi dayanıyor? Bazı felsefe tarihçileri Antik Mezopotamya medeniyetlerinin, Antik Mısır’ın ve Zerdüştlüğün Yunan düşüncesini doğrudan etkilemiş olabileceğini düşünüyor.
Yunan düşüncesi üzerindeki Mezopotamya etkisi, ahlakı öğretmeyi ve evreni anlamayı amaçlayan talimatlar ve öğütler içeren bir tür olan bilgelik edebiyatının paylaşımında açıkça görülmektedir. Yunanlılar Mezopotamya ile etkileşimleri sayesinde astronomi, matematik ve teoloji gibi alanlarda zengin bir bilgi birikimine erişmiş olabilirler. Mezopotamya felsefesinde derin kökleri olan bu disiplinler, muhtemelen suyu tüm maddenin temel ilkesi (arche) olarak gören Thales gibi erken dönem Yunan düşünürlerinin felsefi düşüncelerini etkilemiş olabilir. Bu fikir, suyun yaratılış anlatılarında ilkel bir unsur olarak görüldüğü Yakın Doğu mitolojik temalarını yansıtmaktadır. Nitekim Thales’in deniz üstünde düz dünya modeli yine Yakın Doğu’da o dönemde yaygındı. Mezopotamya’da ortaya çıkan Hammurabi yasaları gibi hukuk metinleri, kötülük probleminin tartışıldığı en eski metin olan Babil Teodisesi, varoluşsal ve etik soruları ele alan ve hayatın anlamını tartışan Kötümserlik Diyaloğu gibi felsefi önemi olan metinler olduğunu da hatırlamakta fayda var.
Antik İran'dan gelen Zerdüştlüğün etkisi Yunan felsefi külliyatına düalizm ve ahlaki seçim temalarını sokmuş, Yunan filozoflar arasındaki daha sonraki etik tartışmaları öncelemiş ve muhtemelen bilgilendirmiştir. Zerdüşt'ün iyi ile kötü arasındaki kozmik mücadeleye ve iyinin nihai zaferine yaptığı vurgu, ruh, erdem ve öbür dünya hakkındaki Yunan metafizik fikirlerinde de karşılık bulmuş olabilir. Platon’un Zerdüşt rahiplerle etkileştiğine işaret eden rivayetler mevcut. Platon’un maddi olmayan bir ruh fikri ile bu alemin hakikatinin daha üst bir aleme göre daha düşük olduğu fikri Zerdüştlükten etkilenmiş olması olası.
Benzer şekilde, Antik Mısırlıların da Yunan kültürü ve felsefesi üzerinde derin bir etkisi olmuştur. Yunanlıların kendileri de Mısır'ı muazzam bir bilgelik kaynağı olarak kabul etmiş, Herodot ve Platon gibi isimler Mısırlıların sofistike dini doktrinlerine ve felsefi fikirlerine dikkat çekmişti. Mısır düşüncesindeki kozmik dengeyi ve etik yaşamı vurgulayan ma'at (düzen, hakikat) kavramı, Yunan felsefesinde bulunan benzer temalarla uyum içindedir. Dahası, Mısırlıların gelişmiş matematik ve mimari bilgisi muhtemelen uyum ve orantı üzerine Yunan felsefi düşüncesini etkilemiştir. Thales, Pisagor, Platon gibi düşünürler Mısır’da eğitim görmüşlerdir. “Bilgelik Sevgisi” anlamına gelen felsefe kavramı Antik Mısır'da "bilgelik aşkı" anlamına gelen "merre" kelimesinden türemiş olması ihtimal dahilindedir. Ölümlülük, etik yaşam ile nihai yargı gibi kavramları tartışan ölüler kitabı; liderlik, adalet ve kişisel davranışlar hakkında bilgelik sunan ahlaki bir rehber kitap Ptahhotep'in Talimatları; doğru davranış, adalet ve alçakgönüllülük üzerine tavsiyelerde bulunan Amenemope'nin Özdeyişleri; bir adam ve ruhu (Ba) arasında geçen, umutsuzluk, yaşamın anlamı ve ölüme karşı yaşamın değeri gibi temaları tartışan bir diyalog olan Bir Adam ve Ba'sı Arasındaki Tartışma gibi felsefi temalı metinler dikkate değerdir. Bu metinlerin diyalog formatı Platon’un bu formatı benimsemesinde etkili olmuş olabilir.
Aristoteles, Mısır'ın her zaman gelişmiş yasaları ve siyasi sistemleri olduğunu övmüş, Sokrates ise felsefenin çıkış yeri olarak Mısır'ı göstermiştir. Erken dönem filozoflar arasında, özellikle Pisagor'da reenkarnasyon düşüncesi ve onunla ilişkili olarak vejetaryenizm gibi fikirlerin, Orta Doğu'dan etkilenmiş olabileceği düşünülmektedir. Pisagor, bu etkileşimler sonucu muhtemelen bu fikirleri benimsemiş ve geliştirmiştir.
Bu bulgular, Antik Yunan öncesi dönemde Orta Doğu ve diğer bölgelerde zengin bir felsefi gelenek olduğunu gösteriyor. İlginç bir iddia olarak, bu bölgelerde gelişen felsefenin Antik Yunan felsefesini etkilemiş olabileceği düşünülebilir.
Özellikle İslam düşüncesi üzerinde de Antik Yunan'ın etkisi büyüktür ancak İslam medeniyeti, Antik Yunan düşüncesiyle buluşmadan önce kendi bağımsız felsefi tartışmalarını geliştirmiştir. Erken dönem Mu'tezili kelamcıları ve kelam tartışmaları, felsefi tartışmaların ve argümantasyonun var olduğunu gösterir. Büyük günah tartışması, kader ve kaza kavramlarının anlamı ve kapsamı, kimin yönetici olması gerektiği tartışmaları başka medeniyetlerin felsefi metinleri çevrilmeden başlamıştır. Nitekim çeviri hareketleri İslam dünyasındaki felsefenin sebebi değil, aslında bu felsefi ilginin sonucudur. Dahası İslam medeniyeti, Hint ve İran medeniyetlerinden gelen felsefi metinleri de çevirmiştir, bu İslam medeniyetinin evrensel bakış açısına da işaret eder.
Felsefe, Batı medeniyetinden mi doğmuştur?
Bu yazıda sunduğum panorama doğruysa, felsefe bale gibi Batı medeniyetinin kültürel bir ürünü değildir. Dünya çapında birçok kültürden beslenen evrensel bir faaliyettir. Felsefe evrensel bir çabadır ve bütün büyük medeniyetlerde ortaya çıkmıştır. Bu önemlidir, felsefenin kültürel bir olgu olmadığını fark etmek, etkili ve büyük bir medeniyet olmanın koşullarından birinin felsefe ile uğraşmak olduğuna işaret eder.
Bu yazıyı bitirmeden önce önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Yazının amacı kesinlikle Antik Yunan medeniyetinin katkılarını küçümsemek değildir. Burada oluşan felsefi birikim muazzamdır ve İslam medeniyeti de dahil çok sayıda medeniyeti yoğun bir şekilde etkilemiştir. Daha ziyade eleştirdiğim şey bu evrensel bilgi üreten medeniyetin, Batı dışı medeniyetleri aşağılamak için propaganda malzemesi yapılmasıdır. Bu propaganda ne yazık ki İslam medeniyeti dahil farklı medeniyetlerin felsefe ile arasına mesafe açması ile sonuçlanmaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.