Epistemik Aksa Tufanı ve Akademik Sumud

11.10.2025 - 10:14 | Son Güncellenme: 11.10.2025 - 10:21
Küresel jeopolitik krizler karşısında üniversitelerin rolü, özellikle "tarafsızlık" ve "angaje olma" ikilemi bağlamında, yoğun bir tartışma konusu haline gelmiştir. Nitekim fikir ve düşünce özgürlüğünün, bilimsel bilgi üretiminin merkezi olması gereken birçok Batılı üniversite Siyonizm’in kıskacında kalmış, İsrail’in Gazze soykırımında iş birlikçisi olarak kodlanmıştır.
Diğer bir ifade ile geleneksel Batı merkezli üniversite modeli, kurumsal tarafsızlığı (Kalven İlkeleri gibi) akademik özgürlüğün ve serbest tartışmanın temel garantisi olarak görme eğiliminde olduğunu iddia etse de İsrail sorunu gibi ahlaki ve insani boyutları son derece belirgin çatışmalar, bu tarafsızlık iddiasının pratikte sürdürülebilirliğini ve samimiyetini sorgulatmıştır. Bu küresel tartışma zemininde, Mardin Artuklu Üniversitesi (MAÜ), kurumsal kimliğini açıkça siyasi ve ahlaki bir angajman üzerine inşa eden radikal bir alternatif model ortaya koymaktadır.
MAÜ, “Epistemik Aksa Tufanı” ve “Akademik Sumud” olarak adlandırdığı iki kavramsal çerçeveyle, üniversitenin yalnızca bilgi üreten bir kurum değil, aynı zamanda hakikat ve adalet mücadelesinde aktif bir entelektüel aktör olması gerektiğini savunmaktadır. Bu anlamda, MAÜ'nün bu alternatif akademik paradigması, dayandığı felsefi temeller, kurumsal uygulamaları ve küresel akademiye yönelik eleştirileri ile Siyonist akademiye karşı direnme noktasında bir model inşa ettiği ifade edilebilir.
Epistemik savaş ve akademik direniş
MAÜ'nün modeli, birbirini tamamlayan iki ana kavram etrafında şekillenmektedir: Epistemik Aksa Tufanı ve Akademik Sumud. Bu kavramlar, üniversitenin ahlak, bilgi ve üretim mottosuna paralel olarak hem entelektüel hem de kurumsal misyonunu tanımlamaktadır.
Epistemik Aksa Tufanı, üretilen bilgi üzerine bir mücadeleyi yansıtmaktadır. Buna göre Epistemik Aksa Tufanı, temelde bir "entelektüel direniş hareketi" olarak tanımlanabilir. Bu kavram, İsrail’in saldırganlığını ve Filistin üzerindeki etnik temizlik ve işgalini yalnızca askeri veya siyasi bir mücadeleden ziyade, bir "epistemik savaş" alanına taşımaktadır. Epistemik Aksa Tufanı kavramına göre, Siyonizm sadece toprağı değil, aynı zamanda hakikati ve bilgiyi de işgal etmekte; meşruiyetini sağlamak için akademik kurumları ve medyayı kullanarak bir "bilgi tekeli" oluşturmaktadır.
MAÜ, Rektör Prof, Dr. İbrahim Özcoşar’ın da kişisel girişim ve gayretleriyle, "Siyonist üniversiteler ve bilim insanlarının işgalin ve soykırımın entelektüel altyapısını inşa ettiğini" ileri sürerek, bilgi üretiminin tarafsız olamayacağını, aksine siyasi şiddeti meşrulaştıran bir araç haline gelebileceğini savunmaktadır.
Bu perspektif, Epistemik Aksa Tufanı’nı güçlü bir şekilde ‘Decolonial (Sömürgecilik Karşıtı) Teori’ ile ilişkilendirmektedir. Bu yönüyle üniversite kurumsal biçimde Batı modernitesinin evrensel ve tarafsız olduğu iddia edilen bilgi sistemlerine meydan okumaktadır. Epistemik Aksa Tufanı, "Ahlaki Bilgi" vurgusu yaparak, bilginin her şeyden önce etik bir temele oturması gerektiğini öne sürmektedir. Bu, pozitivist ve değerden bağımsız olduğu iddia edilen geleneksel akademik anlayışa doğrudan bir eleştiridir.
Rektör Prof. Dr. İbrahim Özcoşar'ın "modern bilimin emperyal bir sömürü aracına dönüşmüş olması" yönündeki ifadesi, bu eleştiriyi daha da netleştirir ve modern bilim ile sömürgecilik arasında doğrudan bir bağ kurmaktadır. Dolayısıyla Epistemik Aksa Tufanı, yalnızca siyasi bir söylem değil, köklü bir epistemolojik eleştiri ve alternatif bir bilgi sistemi inşa etme çağrısıdır.
Akademik sumud ve kurumsal direniş
Epistemik Aksa Tufanı entelektüel cepheyi tanımlarken, Akademik Sumud/Sebat/Direniş maddi ve kurumsal cepheyi tanımlamaktadır. "Sumud" kavramı, Filistin direniş kültüründe toprağa ve varlığa sahip çıkma, pes etmeme anlamına gelmektedir. MAÜ, bu kavramı akademik bağlama uyarlayarak, fiziksel yıkım karşısında entelektüel hayatın sürdürülmesi gerektiğini ifade etmekdir.
Akademik Sumud’un Gazze'de yaşanan "scholasticide" (eğitim soykırımı) ile doğrudan bağlantılıdır. Gazze'deki üniversitelerin sistematik olarak yıkılması, akademisyenlerin hedef alınması ve kütüphanelerin yerle bir edilmesi, sadece birer bina kaybı değil, bir halkın hafızasının ve bilgi üretme kapasitesinin yok edilmesi anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla Akademik Sumud İsrail’in Filistin’de işlediği eğitim soykırımına bir cevap olarak, fiziksel altyapı yok edilse dahi Filistinli akademisyenlerin ve öğrencilerin bilgi üretimine ve eğitim faaliyetlerine devam edebilmesi için dayanak noktası olma sözüdür. MAÜ, bu bağlamda, Filistinli akademisyenlere ve öğrencilere kapılarını açarak, Türkiye'nin genel Filistin yanlısı politikalarıyla uyumlu bir şekilde, akademik hayatın sürdürülebileceği alternatif bir liman işlevi görmeyi hedeflemektedir.
Ayrıca üniversite, bu anlayış çerçevesinde Filistinli akademisyen ve öğrencilere kapılarını açarak, Türkiye’nin Filistin yanlısı politikalarıyla uyumlu biçimde, akademik hayatın sürdürülebileceği güvenli ve üretken bir liman işlevi görmeyi hedeflemektedir. Bu yaklaşımın somut bir yansıması olarak, Prof. Dr. İbrahim Özcoşar editörlüğünde, farklı disiplinlerden uzman akademisyenlerin katkılarıyla hazırlanan ve tüm üniversitelerde ortak seçmeli ders olarak okutulmak üzere tasarlanan “Kudüs ve Filistin Dersleri” kitabı, Akademik Sumud’un kurumsal bir ifadesi niteliğindedir.
Bu eser, Filistin’in tarihsel, kültürel ve siyasi birikimini akademik zeminde yaşatmayı; aynı zamanda Gazze’de yok edilmeye çalışılan bilgi mirasının uluslararası düzeyde yeniden inşasına katkı sunmayı amaçlamaktadır.
Kurumsal uygulama ve küresel etki: cesaret ödülleri ve kamu diplomasisi
MAÜ, Epistemik Aksa Tufanı ve Akademik Sumud doktrinlerini sadece teoride bırakmamış, bunları somut kurumsal eylemlere dönüştürmüştür. Bunun en çarpıcı örneği, "Siyonizm’e Karşı Uluslararası Cesaret Ödülleri"dir. Bu ödüller, üniversitenin "akademik sessizliği kırma" ve küresel ölçekte Siyonist baskıya karşı direnen figürleri onurlandırma stratejisinin bir parçasıdır.
Ödüllerin stratejik bir şekilde, yüksek profilli ve sembolik isimlere verilmesi dikkat çekicidir. Bu anlamda medya alanında Siyonizm’e karşı cesur duruşundan ötürü ödül alan Gazze'deki savaşı belgeleyen El-Cezire muhabiri Enes eş-Şerif önemli bir örneklik temsil etmektedir. Bu ödül, MAÜ'nün akademik direnişi ile sahada çalışan gazetecilerin cesareti arasında doğrudan bir bağ kurmakta ve El-Cezire ağı üzerinden geniş bir kitleye ulaşma imkânı sağlamaktadır.
Siyonizm’e karşı cesur duruşundan ötürü sağlık alanında cesaret ödülü alan bir diğer isim Dr. Mads Gilbert’tir. Onlarca yıldır Gazze'de çalışan ve İsrail tarafından bölgeye girişi yasaklanan Norveçli doktor Gilbert'in küresel itibarı ve yaşadığı baskı, ödülün uluslararası medyada ve insani yardım çevrelerinde yankı bulmasını garantilemiştir.
Bu ödül stratejisi, MAÜ'yü geleneksel bir üniversitenin ötesine taşıyarak, aktif bir kamu diplomasisi ve Filistin davasının akademik alanda önemli savunucu merkezi haline getirmiştir. Üniversite, Epistomolojik Aksa Tufanı, Akademik Sumud gibi akademik kavramları, duygusal yükü yüksek ve medyatik etkiye sahip eylemlere (ödül törenleri) dönüştürerek, Batı merkezli medyanın bilgi tekeline meydan okumakta ve mesajını doğrudan Küresel Güney ve aktivist ağlara ulaştırmaktadır.
Sonuç olarak MAÜ'nün modeli, küresel akademide hâkim olan "kurumsal tarafsızlık" paradigmasına köklü bir alternatif ve eleştiri sunmaktadır. Kalven İlkeleri gibi çerçeveler, üniversitenin siyasi pozisyon almaktan kaçınması gerektiğini, böylece içerideki özgür tartışmayı koruyacağını savunmaktadır. Ancak MAÜ, bu tarafsızlığın, Gazze'de yaşananlar gibi bir insanlık trajedisi karşısında etik bir sorumluluktan kaçmak ve fiili bir suç ortaklığı (complicity) anlamına geldiğini iddia etmektedir.
MAÜ'ye göre, üniversiteler Siyonizm gibi bilime, özgür düşünceye ve insanlığa karşı "ontolojik bir tehdit" karşısında tarafsız kalamaz. Bu angaje model, MAÜ'ye büyük bir ahlaki netlik ve kurumsal farklılık kazandırmaktadır. Batılı birçok üniversitenin kelimeleri ölçerek, çelişkili açıklamalarla itibar kaybettiği bir dönemde, MAÜ net bir duruş sergileyerek, kendisini Küresel Güney'in entelektüel vicdanı olarak konumlandırmaktadır. Elbette bu duruş, uluslararası fonlar ve iş birlikleri konusunda riskler getirebilir, ancak MAÜ bu riskleri, daha yüksek bir ahlaki sorumluluk uğruna göze aldığını açıkça beyan etmektedir.
Dolayısıyla Mardin Artuklu Üniversitesi, Epistemik Aksa Tufanı ve Akademik Sumud doktrinleriyle, üniversitenin rolüne dair yerleşik normları sorgulayan önemli bir vakıa oluşturmaktadır. Bu model, üniversitenin sadece bilginin tarafsız bir üreticisi değil, aynı zamanda adalet mücadelesinde aktif bir katılımcısı olabileceğini göstermiştir.
MAÜ'nün eylemleri, özellikle Gazze'de yaşanan eğitim soykırımına karşı, uluslararası akademi camiasının somut adımlar atması gerektiğine işaret etmektedir. Bu, yalnızca insani yardım değil, Filistin'in entelektüel hafızasını ve akademik kapasitesini korumak için kurumsal dayanışma programlarını, ortak derece projelerini ve dijital akademik köprüleri içeren stratejik bir taahhüt anlamına gelmektedir. MAÜ, bu insani, ahlaki ve akademik duruşuyla, 21. yüzyılda üniversitenin ne olabileceğine dair zorlayıcı ve tartışmalı bir model sunarak, akademik etik ve sorumluluk üzerine küresel bir tartışmayı tetiklemiştir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.





