Devlet Arkamda Diyebilmek Ne Kadar Değerli

Gazeteci Emine Şeçeroviç Kaşlı, şahit olduğu bir nefret söylemi olayını merkeze alarak, Bosna Hersek’teki adalet mekanizmalarını ve güven duygusunun önemini Fokus+ için kaleme aldı.
Emine Şeçeroviç Kaşlı
Devlet-Arkamda-Diyebilmek-Ne-Kadar-Değerli

05.09.2025 - 15:32  |  Son Güncellenme: 05.09.2025 - 15:36

Her yıl olduğu gibi bu yıl da yıllık iznimizi Türkiye’de geçirdik. Geçen ay ailece Kayseri’deydik. Oradayken şahit olduğum bir olay ve sonrasında yaşadıklarım, beni bu yazıyı yazmaya yönlendirdi.

Bir akşam eşimle balkonda oturuyorduk. Sokaktan bir bağırışma geldi. Önce yolun sol tarafından bir kadının geldiğini gördük. Elinde bir şişe sallıyor, “Git başka ülkede yaşa” diye bağırıyordu. Ardından ağır hakaretler savurmaya başladı. Sonra fark ettik ki yolun sağ tarafından çarşaflı genç bir kıza doğru yürüyordu ve bütün bağırışlar ona yönelikti. “Burada çarşafla dolaşamazsın!” diye sesleniyordu. Onun ardından yazmak bile istemediğim, çok daha ağır sözler söyledi.

Her şey bir iki dakika içinde olup bitti. Ben tam anlamaya çalışırken kadın sokağın köşesinden kaybolmuştu bile. O anda dışarı çıksam yetişemezdim. Ama içimde büyük bir rahatsızlık kaldı. Çünkü bu tür olayları bazen haberlerde, bazen sosyal medyada görürüz ama bizzat şahit olunca insanın içi çok daha farklı bir şekilde sızlıyor. Özellikle olayın öylesine ortaya çıkması insanı sinirlendiriyor. Yani aralarında ne bir temas vardı, ne bir olay, konuşma, hiç bir şey geçmedi. Desenki bir kavga oldu da hakaret etmeye başladı, o da yok. Hatta aralarında belki 400 metre vardı, sonra yürüdükçe birbirine yaklaştılar ve çarşaflı kız bizim de olduğumuz binaya girdi. 

Öylece bırakmak istemedim ve olan biteni X’te (Twitter) yazmaya karar verdim. Hatta olayın olduğu yerden tramvay geçtiğini, belki kameralara yansımış olabileceğini de ekledim.

Üç gün bile geçmemişti ki Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü’nden arandım. Olayla ilgili benden bilgi istediler. Ben de ne gördüysem anlattım. Birkaç saat sonra yeniden aradılar ve şahsı tespit ettiklerini söylediler. Akıl sağlığı yerinde değilmiş, belli bir evi barkı da yokmuş. Yani psikolojik rahatsızlığı varmış. Bu yüzden ailesine ulaşacaklarını ve sürecin o şekilde devam edeceğini belirttiler.

Aynı günün akşamı, çarşaflı kızın annesi bana X’ten ulaştı. Olaydan sonra gerekli yerlere şikayetlerini ilettiklerini, konuyu gündeme getirdiğim için teşekkür ettiklerini yazdı.

Tabii olayın kendisi başlı başına üzücü, sinir edici. Bu şekilde bir nefreti, kini bir insanın taşıması kabul edilir bir şey değil. Burada tek hafifletici taraf, saldırgan kişinin ruhsal sorunlarının olmasıydı. Ama ben bu yazıda asıl başka bir noktaya dikkat çekmek istiyorum, o da devlet sisteminin işleyişi.

Güvende hissetmek

Bu olayda Türkiye’de emniyetin, sosyal medyada yapılan bir paylaşım üzerine bile çok hızlı bir şekilde harekete geçtiğini bizzat görmüş oldum. Önceden benzer haberleri okumuş veya izlemiştim, fakat insan kendi yaşayınca, işin içine girince bambaşka bir etki bırakıyor. “Devlet mekanizması çalışıyor” duygusunu hissetmek, insana ayrı bir güven veriyor.

İster istemez bu durumu Bosna Hersek’le karşılaştırdım. Çünkü burada ne yazık ki aynı güveni hissetmek çoğu zaman mümkün değil.

Bosna Hersek’te bırakın sosyal medyayı, bizzat gidip şikayet etseniz bile işlerin nasıl ilerleyeceği belirsizdir. Bir sonuç çıkıp çıkmayacağı da muammadır. Çıksa bile aylar sürebilir. Burada polislerin kişisel olarak suçlu olduğunu düşünmüyorum. Daha çok sistemin, onlara tanınan yetkilerin ve devletin genel işleyişinin bir sorunu bu.

Mesela birinin size tehditte bulunduğunu, hatta boğazınıza bıçak dayadığını düşünün. Polis karakoluna gittiğinizde çoğu zaman alacağınız cevap şudur: “Bir şey yapamayız, çünkü herhangi bir yaralanma olmadı.” Yani illa bıçak kullanılacak ki polis harekete geçebilsin. Bu da akıl alır gibi değil.

Yahut, çoğu zaman şikayet edilen kişiler zaten polisin önceden bildiği, sabıka kaydı kabarık insanlardır. Fakat buna rağmen dışarıda serbestçe dolaşırlar. 

Bununla da bitmiyor. Diyelim ki arabanız Bosna Hersek Federasyonu’nda çalındı ve Sırp bölgesine götürüldü. Bizim polisimiz oraya gidip bir şey yapamıyor, çünkü orada Sırp polisi yetkili. Yani kendi ülkenizin sınırları içinde bile polisinizin eli kolu bağlı kalabiliyor. Ya da orada yaşayan bir Boşnak’sanız ve bir Sırp size saldırırsa, o bölgedeki polise nasıl güveneceksiniz? Bu sorunun cevabı çoğu zaman yok.

Biliyorum, bu satırları okuyanların bazıları “Ama Türkiye’de de benzer şeyler oluyor, suçlular serbest bırakılıyor” diyecektir. Evet, elbette her ülkede adaletin tam olarak işlemediği, geciktiği durumlar vardır. Ancak mesele biraz da devletin işleyen bir sistem kurup kurmamasıyla ilgilidir. Türkiye’de polise işini yapabilmesi için devlet gereken ortamı sağlıyor ve sistem işliyor. En basitinden, Türkiye’de sosyal medyada hakaret edilmenin bile cezai sonuçları olabiliyor, oluyor da. Doğrusu da odur zaten. Bosna Hersek’te maalesef o gibi şeyleri insanlar şikayet bile etmezler, çünkü boşuna olduğunu biliyorlar.

Yani insanlar adaleti ararken yolda kayboluyor. İnsanlar şikayet etmenin bile bir işe yaramayacağına inanıp, baştan vazgeçiyorlarsa, büyük bir sorun var demektir. İşte asıl tehlikeli olan da bu, devletine güvenmeyen bir toplum.

Kayseri’de yaşadığım o olaydan sonra bir kez daha şunu düşündüm, devletin işleyen bir mekanizması olması, vatandaş için en büyük güvence. Polis sizi dinliyorsa, harekete geçiyorsa, mesele sadece adalet değil, aynı zamanda insanın kendini güvende hissetmesi. Çünkü insanın içinde “Ben yalnız değilim, devletim arkamda” duygusunu uyandırıyor.

Her ülkenin eksikleri vardır. Türkiye’nin de elbette sorunları var. Ama ben orada, birkaç gün içinde bile devletin hızlıca harekete geçtiğini gördüm. Bunu zaten bir çok örnekten biliyordum, son yirmi yılda Türkiye’nin büyük, ciddi, güçlü bir devlet olmasına şahitlik etmek, şükür ki nasip oldu. Ama birebir yaşamak da ayrı bir şey. 

Şunu da biliyorum: Bazıları diyecekler ki madem Türkiye o kadar güzel, niye gelip Türkiye’de yaşamıyorsun. Bosna Hersek’te de bir vatan davamız var, şehitlerimizin bir emaneti var. Bırakmak ihanet olurdu. Ama duam odur ki, bir gün Bosna Hersek de Türkiye gibi güçlü ve ciddi bir ülke olsun. Bunun için de rahmetli Aliya İzetbegoviç veya Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lidere ihtiyacımız var. 

Beraber dua edelim. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.