Amerikan Kılıfında Bir İsrail Talebi: Türkiye Artık Avrupa'nın Parçası Değil Mi?  

Gazeteci Ali Asmar, ABD-Türkiye ilişkilerini ve İsrail’in bu denklemdeki yerini Fokus+ için kaleme aldı.
Ali Asmar
Amerikan Kılıfında Bir İsrail Talebi: Türkiye Artık Avrupa'nın Parçası Değil Mi?  
21 Mart 2025

Türkiye-İsrail ilişkileri her dönemde gergin ve inişli çıkışlı olmuştur. Bu ilişkiler, zaman zaman iş birliği dönemlerine sahne olurken bazen de açık siyasi karşıtlıklarla şekillenmiştir. Bölgesel siyasi değişimler ve Türkiye hükümetinin yeni politik yönelimleri doğrultusunda bu ilişki daha da keskin bir hal alıyor. Türkiye, bölgedeki rolünü yeniden şekillendirmeye ve siyasi karar alma süreçlerinde bağımsızlığını artırmaya çalışırken, Batı’nın baskılarından uzak durmayı hedefliyor.  

Bu durum, Washington ve Tel Aviv’in Ankara’yı kendi çıkarlarına uygun yeni bir bağlamda konumlandırma çabalarını artırdığı bir döneme denk geliyor. Bunun en belirgin örneklerinden biri, son süreçte gündeme gelen ve Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmaktan çıkarılıp Orta Doğu ülkesi olarak yeniden sınıflandırılmasını öngören yasa tasarısı.

Bu bağlamda, Amerikalı bazı milletvekillerinin bu yasa tasarısını sunmaları dikkat çekici görülmektedir. Söz konusu teklif, yalnızca idari bir sınıflandırma değişikliği olmanın ötesinde, önemli siyasi mesajlar içermektedir. Büyük olasılıkla, bu adım, Ankara ile Washington arasında uzun süredir biriken siyasi gerilimlerin bir sonucudur. ABD, Türkiye’nin dış politikasının artık Batı’nın stratejik çizgisiyle örtüşmediğine inanmaktadır.  

Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran ile artan ilişkileri, Hamas’a verdiği destek ve Doğu Akdeniz’deki devam eden gerilimleri, Batı’dan giderek uzaklaşan bir ülke olarak görülmesine yol açmıştır. Bu da, bazı Amerikan karar alıcılarına göre Türkiye’nin yeniden sınıflandırılmasını gerekli kılmaktadır.  

Bu yasa tasarısını sunan iki milletvekilinin İsrail’e olan sadakatleriyle tanındıkları gerçeğini göz ardı edemeyiz. Bu durum, tasarının doğrudan Türkiye’nin son dönemdeki tutumlarına bir yanıt niteliğinde olduğu izlenimi oluşturuyor. Özellikle de Ankara’nın İsrail’in NATO tatbikatlarına katılımını engelleme kararı göz önünde bulundurulduğunda, bu girişim İsrail’e yönelik sertleşen Türk politikasına karşı bir tepki olarak değerlendirilebilir.  

Bu durum İsrail’in Amerikan karar alma mekanizmaları üzerindeki etkisinin ne denli güçlü olduğunu ortaya koyuyor. ABD’de yasalar, yalnızca iç politik hedefleri gerçekleştirmek için değil, aynı zamanda İsrail’in çıkarlarına ters düşen ülkeleri baskı altına almak için de bir araç olarak kullanılabiliyor. Bu görüşü destekleyen bir diğer nokta ise, NATO’nun karar alma süreçlerinde üyeler arasında tam mutabakatın esas olması. Türkiye’nin İsrail’i tatbikatlardan dışlaması, Tel Aviv’e karşı daha sert bir tutumun işareti olarak algılanmış ve bu, İsrail yanlısı Amerikan milletvekilleri tarafından kabul edilemez bulunmuştur.  

Burada asıl soru şu: Amerikan yönetimi bu yasayı kolayca hayata geçirebilir mi? ABD’nin siyasi sistemine göre, herhangi bir yasa tasarısı karmaşık süreçlerden geçmek zorundadır ve nihai olarak başkanın onayına tabidir. Eğer başkan veto hakkını kullanırsa, Kongre’nin bu vetoyu aşabilmesi için mutlak çoğunlukla yeniden oylama yapması gerekir ki bu her zaman kolay bir süreç değildir.  

Dolayısıyla, bu yasa tasarısının kabul edilmesi sıradan bir mevzuat değişikliğinden ibaret değildir. Aksine, ABD içindeki farklı siyasi gruplar arasında Türkiye’ye nasıl yaklaşılması gerektiğine dair süregelen bir mücadelenin parçası olacaktır. Türkiye, Batı ile arasındaki politik farklılıklara rağmen NATO içinde hâlâ önemli bir müttefik konumunu korumakta; Washington’daki siyasi hesaplamalarda belirleyici bir faktör olmaya devam etmektedir.  

Türkiye’nin İsrail’in NATO tatbikatlarına katılımını engellemesi: Stratejik bir mesaj mı?  

Aynı zamanda, Türkiye’nin İsrail’i NATO tatbikatlarına katılmaktan menetme kararı, Ankara’nın Tel Aviv ile askeri normalleşmeyi ittifak çatısı altında dahi kabul etmeyeceğine dair net bir mesaj niteliği taşıyor. Bu adım Türkiye’nin, İsrail’i bölgedeki güvenilir bir ortak olarak görmediğini, aksine; Tel Aviv’in Batı ittifakları üzerinden nüfuzunu artırmaya çalıştığını düşündüğünü gösteriyor. Türk perspektifine göre, İsrail’in tatbikatlardan dışlanması, NATO çerçevesinde stratejik iş birliğine karşı net bir duruş anlamına geliyor. Bu durumda, Türk hükümetinin benimsediği siyasi yönelim doğrultusunda Türkiye’nin bu tavrını sürdüreceği öngörülebilir.  

Dikkat çeken bir diğer husus ise, bu gelişmenin ve ABD’de Türkiye’nin Orta Doğu ülkesi olarak yeniden sınıflandırılmasını öngören yasa tasarısının aynı gün, yani 9 Mart’ta duyurulmuş olmasıdır. Bu zamanlamanın tesadüf olmadığı ihtimali oldukça güçlü görünüyor. Türkiye’nin aldığı karar, Amerikan siyaset çevrelerinde tepkiyle karşılanmış ve bazı milletvekillerini hızla harekete geçirerek söz konusu yasa tasarısını sunmaya itmiş olabilir.  

Bu iki gelişme arasındaki eşzamanlılık, Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerin giderek daha fazla karşılıklı tırmanış içeren bir sürece girdiğini gösteriyor. Sürecin devamında Türkiye’nin Batı ittifakındaki konumunu daha da zorlayacak yeni adımların atılması ihtimali göz ardı edilmemeli. Buna karşılık Türkiye’nin sahip olduğu stratejik konum ve elindeki jeopolitik kozlar da Batı’nın Ankara’yı tamamen dışlamasını engelleyecek kadar güçlü olmaya devam edecektir.  

Türkiye’nin yeni jeopolitik mücadelesi: Washington ve NATO ile gerilim nereye gidiyor?  

Bu gelişmeler ışığında, Türkiye’nin Washington ve NATO ile ilişkilerinde yeni bir meydan okumayla karşı karşıya olduğu söylenebilir. Türkiye’nin Orta Doğu ülkesi olarak yeniden sınıflandırılması, siyasi ve ekonomik baskıları artırabilecek bir hamle olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu karar Ankara’yı alternatif ittifaklarını güçlendirmeye de teşvik edebilir. Rusya, Çin ve hatta Arap dünyası ile ilişkilerini daha da derinleştirmek, Türkiye’nin Batı’dan gelen baskılara karşı doğal bir stratejik yanıtı olabilir.  

Türkiye söz konusu stratejik politikalarından kolay kolay geri adım atmayacaktır. Ancak, bu kriz dikkatli bir şekilde yönetilerek, Batı ile olan hayati ilişkilerin tamamen koparılmasından kaçınılacaktır. NATO’nun ikinci en büyük ordusuna sahip olması ve jeopolitik konumu, Türkiye’yi Batı için vazgeçilmez bir aktör yapmaya devam edecektir.  

Trump’ın geri dönüşü: Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir denge mi?  

Böyle bir ortamda, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın yeniden siyasete dönüşü, Türkiye açısından yeni bir dinamik oluşturuyor. Trump’ın bu meseleye nasıl yaklaşacağı önemli bir soru işareti olarak duruyor. Geçmişte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bölgesel meseleleri ele alış biçimine hayranlık duyduğunu dile getiren Trump, görev süresi boyunca Türkiye’yi stratejik bir ortak olarak kaybetmemeye özen göstermişti.  

Trump, İsrail lehine Türkiye’yi karşısına almak gibi bir risk alır mı? Bence bu pek olası değil. Trump’ın pragmatik bir lider olarak bilinmesinin yanı sıra Türkiye’nin yalnızca herhangi bir ülke değil, bölgesel bir güç ve NATO’nun en önemli üyelerinden biri olduğu da aşikardır. Bu nedenle, Türkiye’yi dışlayan bir yasa tasarısını öncelik haline getirmeyebilir. Aksine, ABD’nin çıkarlarını koruyarak ve Erdoğan ile kişisel ilişkisini de göz önünde bulundurarak bir denge formülü üretmeye çalışabilir.  

Türkiye’nin NATO içindeki konumu ve uluslararası alandaki etkisi göz önüne alındığında, Batı’nın Ankara’yı tamamen dışlaması pek olası görünmüyor. Ancak önümüzdeki süreç, Türkiye’nin diplomatik manevra kabiliyetini test eden kritik bir dönem olacak.  

Sonuç olarak, ABD yönetiminin bu meseleye nasıl yaklaşacağı hala açık bir soru olarak önümüzde duruyor. Bazıları, artan baskının Türkiye’yi geri adım atmaya zorlayacağını düşünse de, benim görüşüm farklı. Türkiye, bağımsız dış politikasını sürdürmeye devam edecek; jeopolitik ve ekonomik avantajlarını kullanarak uluslararası denklemler içinde güçlü bir konumda kalmayı başaracak.

Trump veya başka bir isim için, ABD açısından İsrail’e verilen destek ve Türkiye ile istikrarlı ilişkileri sürdürme arasındaki denge en büyük dış politika sınavlarından biri olmaya devam edecektir. Washington’un, Türkiye’yi tamamen dışlamadan ama aynı zamanda İsrail’in çıkarlarını koruyacak bir formül üretme çabası, önümüzdeki yıllarda Amerikan politikasının temel tartışmalarından biri olacaktır.   

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.