ABD Suriye’deki Yaptırımları Neden Kaldırıyor?

Araştırmacı Ömer Özkızılcık, ABD’nin Suriye’deki yaptırımları kaldırma kararını ve HTŞ’nin terör listesinden çıkarılmasını değişen dinamikler ışığında Fokus+ için kaleme aldı.
Ömer Özkizilcik
ABD-Suriye’deki-Yaptırımları-Neden-Kaldırıyor--Ömer-Özkızılcık.jpg

14.07.2025 - 13:03  |  Son Güncellenme: 14.07.2025 - 13:10

ABD Başkanı Donald Trump’ın görevlendirmesiyle, ABD Dışişleri Bakanlığı Heyet Tahrir el Şam ve öncüsü olan Nusra Cephesi’ni resmi olarak yabancı terör örgütleri kategorisinden çıkarttı. Trump’ın Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Riyad’ta yaptığı görüşmeden bu yana Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldıran ABD, Suriye’yi terör örgütlerine destek veren ülkeler kategorisinden de çıkarttı. ABD’nin bu kadar hızlı bir şekilde Suriye’ye yönelik yaptırımları ve Suriye’nin önündeki engelleri kaldırmasının altında, Beyaz Saray’ın jeopolitik yaklaşımı yatmaktadır.

Suriye’ye yönelik yayımlanan başkanlık kararnameleri ve yaptırımlardan muafiyet sağlayan emirlerin yanı sıra, Amerikan Senatosu’ndan çıkan yaptırım yasalarının kalıcı olarak kaldırılmasına yönelik çalışmaların da sürdüğü bilinmektedir.

Nitekim ABD Başkanı Senato tarafından yasalaştırılan yaptırımları sadece geçici süreliğine ilga edebilmektedir. Altı aylık sürecin dolmasıyla yaptırımlar otomatik olarak geri dönmektedir veya Amerikan Başkanı tekrar yaptırımlara yönelik altı aylık muafiyet kararnamesi yayınlayabilir. Suriye’nin üzerindeki bu yaptırım tehdidinin tamamen kalkması ve Amerikan başkanının sürekli olarak muafiyeti yenilemesine gerek kalmaması için, Amerikan Senatosu gerekli yasal düzenlemeleri yapmaya çalışmaktadır.

Amerikan Senatosu’nda bu sürecin hızlı ilerlemesi adına ABD’deki Suriye diasporasının çok ciddi bir çalışma yürüttüğü ve Suriye davasına yıllardır destek veren Amerikan Senatörleri üzerinden bu süreci hızlandırmaya çalıştıkları görülmektedir.

HTŞ’nin ABD’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması, üç açıdan dikkat çekicidir. Birincisi, bu örnek teorik olarak şunu göstermektedir: ABD'nin terör listesinde yer alan örgütlerin, belirli koşullar altında bu listeden çıkarılmalarını mümkün kılan bir yol haritası mevcuttur. 

İkincisi de ulusal ve uluslararası hukuk arasındaki denge açısından önemlidir. Bilindiği üzere HTŞ ve eski Nusra Cephesi’nin bir terör örgütü olduğuna dair BM Güvenlik Konseyi kararı bulunmaktadır. 

ABD Başkanı Donald Trump

ABD HTŞ’yi terör örgütü listesinden çıkararak, BM’nin hala yürürlükte olan kararına karşı çıkmaktadır. Bu bağlamda ABD’nin BM’de HTŞ’nin terör örgütü listesinden çıkarılması için yürütülen sürecin sonuçlanmasını beklemeden ön aldığı ve BM Güvenlik Konseyi’ndeki diğer üyelere de mesaj verdiği görülmektedir. Ancak zaten Suriye hükümetiyle görüşen Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin de HTŞ’nin terör örgütleri listesinden çıkarılmasına karşı veto haklarını kullanmaları beklenilmemektedir. Her ne kadar HTŞ bir örgüt olarak varlığını sonlandırmış olsa da BM Güvenlik Konseyi’nin bu kararı Suriye için sorun oluşturmaktadır. Nitekim Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, BM'den özel bir izin almadan uluslararası hava sahasını kullanması yasaktır. Şara’nın her yurtdışı ziyareti için BM’den ayrı bir özel izin alınmaktadır.

Üçüncüsü ise ABD’nin İsrail’e net mesajıdır. Nitekim HTŞ’yi terör örgütü listesinden çıkarma kararı, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ABD’ye ziyaretine denk gelmektedir. Hatta bazı iddialara göre bu karar normalinde daha geç bir tarihte yayınlanacaktı, fakat İsrail’in ziyareti sebebiyle erkene çekildi. ABD’nin bu hamleyle Netenyahu’nun elinden yeni Suriye hükümetinin teröristlerden oluştuğu argümanını aldığı değerlendirilmektedir. Bilindiği üzere Esed rejimi devrildiğinden beri İsrail ABD nezdinde yeni Suriye hükümetine karşı çok ciddi bir lobi faaliyeti yürütmüştür, fakat başarılı olamamıştır.

ABD’nin jeopolitik yaklaşımı

Amerikan yönetiminin Suriye konusunda ilk aylardaki tereddütünden sonra çok hızlı bir şekilde Suriye’deki dönümüşü kabullenme ve destekleme yoluna girdiği görülmektedir. ABD Başkanı Donald Trump’ın Ahmed Şara ile yüz yüze görüşmesi ve yaptırımları kaldırma kararı, Amerikan Dışişleri bürokrasisini dahi şaşırtmıştır. Trump’ın ikinci döneminde kararların Amerikan Başkanı tarafından alındığı ve bürokrasinin görüşüne daha az başvurulduğu bilinmektedir.

Trump’ın bu ani ve net kararının altında elbette Türkiye ve Suudi Arabistan ile olan ilişkisi çok etkili olmuştur. Nitekim Trump da kamuoyuna açık bir şekilde bu kararı Cumhurbaşkanı Erdoğan ve veliaht prens Selman sebebiyle aldığını ifade etmektedir.

Türkiye ve Suudi Arabistan’ın lobi çalışmaları çok etkili olduysa da ABD’nin Suriye hükümeti lehindeki pozisyonu jeopolitik bir yaklaşımın sonucudur. Bu jeopolitik yaklaşımın üç ayağı bulunmaktadır. Birinci ayak İran’ın sınırlandırılmasıdır. İkinci ayak ise bölge ülkelerin daha fazla sorumluluk üstlenmesidir. Üçüncü ayak ise ABD’nin müttefikleri aracılığıyla hareket etmesidir.

Bilindiği üzere Esed rejimi devrilmeden iki gün önce ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımların hafifletilmesi için bir kanun Amerikan Senatosu’na sunulmak üzere hazırlanmıştı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin arabuluculuğunda Esed rejimi ve ABD arasında yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran’ın Suriye’deki varlığın kısıtlanması için bir anlaşma sağlanmıştı. Esed’in devrilmesiyle bu yasa oylamaya sunulmadı ve yeni Suriye hükümeti İran’ı tamamen ülkeden çıkardı. ABD nezdinde güçlü bir Şam yönetimi, İran’ın Suriye’ye geri dönmesi karşısında en büyük engel.

Trump dış politikada Avrupa ülkelerinin ve diğer NATO müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları ve ABD’nin omuzlarındaki yükü hafifletmesini istemektedir. Bu yaklaşımın benzeri Orta Doğu için de geçerlidir. Nitekim Trump’a göre ABD’nin asıl odaklanması gereken bölge Avrupa veya Orta Doğu değil, Pasifik okyanusudur. Bunu sağlayabilmek için bölgedeki ülkelerin daha fazla sorumluluk üstlenmesi ve ABD’nin bölgedeki müttefikleri üzerinden Amerikan çıkarlarını koruması gerektiğine dair bir yaklaşım mevcuttur.

Türkiye’nin de ABD’nin Suriye’den çıkmasını istemesi ve daha fazla sorumluluk üstlenmeye hazır olması, Türkiye ile ABD arasında uzun yıllardır olmayan bir eşgüdüm sağlamaktadır. Buna ilaveten, Erdoğan ve Trump arasındaki ikili ilişkinin gücü ve ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Barrack’ın net bir şekilde ABD’nin müdahaleci ve emperyalist yaklaşımlarını eleştirmesi, Türkiye ile ABD arasında bir uyum sağlamaktadır. Türkiye’nin Suriye’deki varlığı, Trump’ın istediği yukarıda belirtilen üç ayaklı yaklaşımı mümkün kılmaktadır.

Türkiye Trump’ın jeopolitik yaklaşımı için kolaylaştırıcı bir aktör olurken, İsrail ise ABD’nin bu jeopolitik yaklaşımını engelleyen aktördür. ABD ile İsrail arasındaki ilişki sebebiyle Trump İsrail’i bırakamamaktadır ve sürekli olarak İsrail tarafından bölgeye geri çekilmektedir. Ancak İsrail için doğrudan bir tehdidin olmadığı Suriye bölgesinde ABD yönetimi çok net bir şekilde İsrail’i boşa düşürmektedir ve Türkiye’den yana pozisyon almaktadır.

Bu yüzden ABD Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi “Suriye’de Kürdistan, Dürzistan veya Nusayristan olmayacak. SDG anlamalı ki tüm yollar Şam’a çıkıyor” derken, sadece SDG/YPG’ye değil, aynı zamanda İsrail’e de bir mesaj verdi. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.