Sayfa yolu
Türkiye’de Afrika Medyası: Alternatif Bir Anlatım Mümkün mü?


28.05.2025 - 17:11 | Son Güncellenme:28.05.2025 - 17:24
Son yıllarda Türkiye’nin dış politikasında Afrika kıtası dikkat çeken bir konum kazanmış durumda. Ekonomik açılımlar, kültürel ve insani diplomasi çabaları, Türkiye’nin Afrika ile olan ilişkilerini hiç olmadığı kadar güçlendirdi. Bu diplomatik ve ticari yakınlaşma, medya alanında da karşılık bulmaya başladı. Türkiye’de faaliyet göstererek kıtadan haberleri paylaşan medya organları kıtada yaşananları aktarmakla kalmayıp burayı Türkiye kamuoyuna daha doğru anlatma misyonu da taşımaktadır. Ancak Türkiye’de Afrika algısını şekillendiren tek unsur medya değil. Kıtada faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının sayısındaki artış bu algının önemli belirleyicilerinden biri haline geldi.

Eğitimden sağlığa, su kuyularından yetimhane projelerine kadar geniş bir alanda hizmet veren bu kuruluşlar, insani yardım alanında önemli boşlukları doldururken kamuoyunda Afrika’nın yoksulluk ve çaresizlikle özdeşleşmesine istemeden katkıda bulunabiliyor. Bu noktada güçlü ve kendi anlatısını kurabilen bir Afrika medyasının Türkiye’deki indirgemeci algıyı dönüştürme potansiyeli göz ardı edilmemelidir. Özellikle TRT Afrika gibi büyük ölçekli girişimlerin yanı sıra, Afrika’nın çeşitli ülkelerinden oluşan diasporanın da içinde bulunduğu yeni medya organları bu dönüşümde büyük öneme sahiptir.
Türkiye’nin Afrika ile çok yönlü ilişkisi 2000’li yılların başında Türkiye’nin Afrika politikası yeni bir döneme girdi. Dış politikanın yönü, Batı ekseninde dönen geleneksel çizgiden, çok boyutlu ve çok taraflı bir yapıya doğru evrilirken; Afrika kıtası da bu yeni dönemin merkezlerinden biri haline geldi. “Afrika Açılımı” adı verilen stratejik planla büyükelçilik sayıları arttı, kıtayla ekonomik, kültürel ve insani iş birlikleri hızlandı.
2005 yılının “Afrika Yılı” ilan edilmesi ve Türkiye’nin Afrika Birliği tarafından stratejik ortak olarak tanınması bu sürecin dönüm noktalarından biri oldu. Aynı yıl dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Etiyopya ve Güney Afrika’ya yaptığı ziyaret, kıtaya yönelik siyasi ilgiyi somutlaştıran önemli bir adımdı. Bu diplomasi trafiği zamanla karşılıklı ticaretin ivme kazanmasını sağladı. Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ticaret hacmi 2003’te yaklaşık 5 milyar dolar iken, bu rakam 2022 itibarıyla 40 milyar dolara yaklaştı. İnşaat, enerji, tarım ve savunma sanayi gibi pek çok sektörde Türk firmaları kıtada aktif rol almaya başladı. Ancak Türkiye’nin Afrika’daki mevcudiyeti yalnızca siyasi ve ekonomik düzlemle sınırlı değil. Kıtada eğitim, sağlık, tarım, altyapı gibi alanlarda çalışan Türk sivil toplum kuruluşları (STK), adeta kamu diplomasisinin birer doğal uzantısı olarak işlev görüyor. Bununla birlikte TİKA’nın inşa ettiği okullar, YTB’nin burs programları ya da Türkiye Diyanet Vakfı’nın cami projeleri bu varlığın önemli halkalarını oluşturuyor.
Son yıllarda ise burada faaliyet gösteren STK’lar arttı. Sosyal medyayı aktif kullanarak kriz bölgelerine odaklanan bu kuruluşlar, kamuoyunda “Afrika=yoksulluk” denklemine zemin hazırlıyor. STK’ların kıtaya katkıları elbette yadsınamaz. Fakat Türkiye’de “yardım edilen kıta” olarak kodlanan bir Afrika algısı, uzun vadede Türkiye’nin kıtayla kurmaya çalıştığı eşit ve çok yönlü ortaklık modelini zedeleyebilir. Bu noktada güçlü bir Afrika medyası, kamuoyuna Afrika'nın sadece sorunlu yönlerini değil, gelişen ekonomisini, zengin kültürlerini, genç nüfusunu ve potansiyelini de aktarabilir. Böylelikle algıdaki tek boyutluluk yerini daha gerçekçi bir anlayışa bırakabilir.
Bu çeşitliliği Türk kamuoyuna aktaracak güçlü medya yapıları, Afrika’yı daha iyi tanımakla birlikte Türkiye’nin kıtadaki varlığının daha doğru anlatılmasına imkan tanıyacak en önemli araçtır, şüphesiz. Zira her dış politika hamlesi, iç kamuoyunda bir karşılık bulmak zorundadır. Bu karşılık, ne kadar bilinçli ve çok boyutlu olursa dış politika da o denli meşruiyet ve sürdürülebilirlik kazanır.
Medya gücünün anlamı ‘söz sahibi olmak’
Afrika, 21. yüzyılda doğal kaynakları, genç nüfusu, teknolojik adaptasyonu ve politik dönüşümleriyle dikkat çeken bir kıta. Bu değişimin uluslararası yansımaları, medya üzerinden şekillendiriliyor. Batılı medya kuruluşlarının kıta üzerindeki hakimiyeti, hala Afrika’yı büyük ölçüde kriz ve felaketler üzerinden anlatan bir çerçeveye sahip. Oysa Afrika’nın asıl hikayesi bu dar kalıpların çok ötesinde.
Türkiye’nin kıtayı ele alan güçlü medya yatırımlarına yönelmesi bu yüzden bir tercih olmaktan çok stratejik bir gereklilik çünkü anlatıyı kurmak gündemi belirleyen en önemli etken. Bugün Fransa, eski sömürge coğrafyasında medya üzerinden çeşitli algıları oluşturmaya devam ediyor. RFI (Radyo France Internationale) ve France 24 gibi kurumlar için haber vermek; politika biçimlendirme araçlarının kullanılması demek. Bu yüzden Türkiye’nin dış politikada uzun yıllardır attığı olumlu adımları destekleyen devlet kanallarının dışında küçük ölçekli, bağımsız ve hızlı hareket eden medya girişimleriyle sahada olması gerekiyor.

Özellikle sosyal medya odaklı yayıncılık, genç Afrika nüfusuna ulaşmada kilit rol oynuyor. Instagram, YouTube, TikTok gibi platformlarda içerik üreten Afrikalı gazeteciler, sanatçılar ve aktivistler, Türkiye’de daha fazla desteklenmeli. Gerek teknik altyapı gerekse medya eğitimi gibi alanlarda sağlanacak katkılar, bu potansiyelin gerçek bir dönüşüme ulaşmasını sağlayabilir.
Bunun yanında, Türkiye’de eğitim gören Afrikalı öğrencilerin medya alanında üretici olarak teşvik edilmesi hem kıtada hem de Türkiye’de ortak bir anlatının kurulmasına katkı sunabilir. Bugün İstanbul’da, Ankara’da ya da Konya’da medya çalışmaları yürüten çok sayıda Afrikalı öğrenci bulunuyor. Bağımsız bir medya kuruluşu olan Wall Africa Journal ve WAJ TÜRK bu anlamda çok önemli bir örnek.
Gazeteci İbrahim Tığlı öncülüğünde kurulan platform Afrika ile Türkiye arasında doğrudan, aracısız bir iletişim kurmayı; Afrikalıların gözünden haberleri aktarmayı ve Afrika’ya dair klişeleri yıkmayı amaçlıyor. Tematik yayıncılığın zorluklarına rağmen nitelikli bir okuyucu kitlesiyle yoluna devam eden WAJ ve WAJ Türk, ilerleyen süreçte Arapça, Amharca ve farklı Afrika dillerinde yayın yaparak kapsamını genişletecek. Beş yıl içinde 54 Afrika ülkesinde 600 muhabirle sahada olmayı hedefleyen platform, çok dilli bir YouTube kanalı kurarak Afrika'nın sesini dünya kamuoyuna duyurmak istiyor.
Aynı şekilde, Türkiye’deki medya organlarının da Afrika muhabirliklerini güçlendirmesi şart. Sadece büyük krizlerde değil, günlük hayatın içinde gelişen küçük ama anlamlı içeriklerle kıtaya dair daha sıcak, daha insani ve daha kapsayıcı bir anlatı inşa edilebilir. Anadolu Ajansı’nın Afrika servisinin bu anlamda önemli bir işlevi bulunuyor ancak yerli medya organlarının genel yayın politikalarına Afrika’yı düzenli şekilde dahil etmeleri şuan istisna düzeyinde.
Unutulmamalıdır ki medya bir bilgi kaynağı ve kültür taşıyıcısıdır. Afrika medyasının Türkiye’de güçlenmesi karşılıklı anlayış, ortak geleceğe yönelik iş birlikleri ve sömürgeci anlatılara alternatif kanalları açması açısından mühimdir. Ayrıca Afrika’nın Türkiye’de konuşabilmesi gerekir. Bu karşılıklı konuşma hali sadece diplomasi masalarında değil, ekranlarda, sosyal medyada, sokakta ve evde kurulabilir. Medya, bu diyaloğun en güçlü aracıdır. O halde bu aracı daha akılcı, daha duyarlı ve daha kapsayıcı biçimde kullanmak zamanıdır.