Beşikten Mezara Afrika Ritüelleri: Akan Topluluğu


Tolstoy der ki: “Tüm büyük hikayeler iki şekilde başlar: Ya bir insan yola çıkar ya da bir yabancı şehre gelir.” İnsan hayatı, aslında bu iki hikâyenin deveran etmesinden meydana gelir. Birinin hayatımıza gelişi ya da gidişi dünyamızı şekillendiren dönüm noktalarını oluşturur. Doğumlar, evlilikler ve ölümler... Hepsi, birilerinin dünyamıza dahil olması ya da ayrılmasıyla anlam bulur. Bu büyük dönüşümler, insanlığın her toplumunda ve inanç sisteminde, kendine has ritüellerle kutlanır ya da uğurlanır.
Afrika, 54 ülkenin ve sayısız topluluğun geleneksel zenginlikleriyle, ritüellerin derin anlamlar kazandığı coğrafyalardan biri olarak öne çıkar. Bu topraklarda, beşikten mezara uzanan ritüeller, büyüleyici bir kültürel mozaik oluşturur. O mozaikte parlayanlar sayısız topluluklardan biri olan Akan topluluğu doğum, evlilik ve ölüm ile ilgili kendine özgü ritüel ve pratiklerine sahiptir.
Doğum ritüelleri
Akan topluluğunda bir çocuğun doğumu, yalnızca bir ailenin değil, tüm toplumun kutladığı önemli bir olaydır. Ancak bu kutlama, doğumun hemen ardından gerçekleşmez. Akan inancına göre, yeni doğan bir bebek hem fiziksel hem de ruhsal olarak bu dünyaya tam anlamıyla yerleşmiş sayılmaz. Bu nedenle doğumdan sonra ilk yedi gün boyunca anne ve bebek, evin mahremiyetinde tutulur. Bu süreçte annenin dinlenmesi sağlanırken, bebeğin hayatta kalma gücü gözlemlenir.
Bir toplumun ritüelleri, gelenekleri ve pratikleri, sosyolojik bir perspektiften bakıldığında, o toplumun tarih boyunca yaşadığı süreçlerin ve aldığı yaraların bir yansımasıdır. Hiçbir kültürel uygulama, bir toplumun sosyal ve ekonomik koşullarından bağımsız düşünülemez. Gana, uzun yıllar sömürge altında kalmış ve gelişmekte olan bir ülke olarak, sağlık sisteminde ciddi eksiklikler yaşamıştır. Yenidoğan bebek ölümlerinin yüksek oranlara ulaşması, Akan topluluğunun doğum ritüellerini şekillendiren temel unsurlardan biri olmuştur.
Bebeğin ve annenin ilk günlerde evden çıkmaması, bu bağlamda hem tıbbi hem de pratik bir anlam taşır. Birincisi, bu uygulama enfeksiyon riskini azaltmayı amaçlar. Zira bebeği görmeye gelen çok sayıda ziyaretçi, anne ve bebeğin sağlığını tehdit edebilir. İkincisi, ekonomik bir boyutu vardır. Bebeğin hayatta kalıp kalmayacağı kesinleşmeden büyük bir kutlama yapmamak, aile için gereksiz masrafların önüne geçer. Bu gelenek, Akan topluluğunun tarihsel ve ekonomik gerçeklikleri doğrultusunda şekillenmiş aynı zamanda pratik bir çözüm sunmuştur.
Yedinci gün geldiğinde, eğer bebek hayatta kalmışsa, bu durum topluluk için büyük bir sevinç kaynağıdır. Aile, bir tören düzenleyerek bebeğin topluma tanıtılmasını ve isimlendirilmesini gerçekleştirir. Akan topluluğunda, isim verme işlemi sıradan bir eylemden çok daha fazlasıdır. Bu, çocuğun kimliğini, kaderini ve toplumdaki yerini belirleyen kutsal bir ritüeldir. Çocuğa verilen ilk isim, doğduğu günle ilişkilidir. Akan takvimine göre haftanın her günü bir anlam ve karakter özelliği taşır. Örneğin, pazartesi günü doğan bir çocuğa “Kojo” (erkek) ya da “Adwoa” (kız) adı verilir. İkinci isim, çocuğun doğumu sırasında yaşanan önemli bir olaydan ya da ailedeki belirli bir bağlamdan türetilir. Son olarak, aile soyadı eklenir ve çocuğun kimliği tamamlanır.
Tören sırasında, topluluğun geleneksel inanışlarına uygun olarak atalarla ve tanrılarla bir bağ kurmak için dualar edilir. Çocuğun ağzına birkaç damla mısır likörü damlatılarak, onun atalarının gelenekleriyle ruhsal bir bağ kurduğu simgelenir. Bu ritüel, çocuğun sadece bir ailenin değil, aynı zamanda tüm toplumun bir parçası olduğunu ifade eder. Kutlama, danslar, şarkılar ve ziyafetlerle sürer. Yeni bir yaşam, topluluğun kolektif ruhuna eklenmiş olur.
Evlilik ritüelleri 
Akan topluluğunda evlilik, yalnızca iki insanın değil, iki ailenin ve hatta iki topluluğun birleşmesini temsil eder. Bu nedenle evlilik, detaylı ve aşamalı bir süreçtir. İlk adım, damat ailesinin, gelin ailesine şarap ve hediyelerle bir nişan teklifi sunmasıdır. Bu teklifler, yalnızca maddi bir alışveriş değil, damat ailesinin gelin ailesine olan saygısının ve bağlılıklarının bir ifadesidir. Gelinin ailesi, bu hediyeleri kabul etmeden önce mutlaka gelinin rızasını alır çünkü Akan geleneklerinde, bireyin onayı olmaksızın bir evlilik mümkün değildir. Aynı zamanda, anaerkil bir toplum yapısı taşıyan Gana halkı için kadının yeri çok kıymetlidir.
Düğün töreni, damat ve gelin ailelerinin bir araya geldiği bir kutlama olarak düzenlenir. Akan düğünlerinde özel bir ritüel gerçekleştirilir. Geleneksel olarak palm şarabıyla yapılan bu törende, şarap damat ve gelin arasında paylaşılır. Günümüzde ise bu ritüelde genellikle schnapps kullanılır. Çift, birbirine şarap ikram ederken topluluk tarafından onlara dualar edilir ve evlilikleri kutsanır.
Düğünün ardından, Akan düğünleri bir ziyafetle son bulur. Bu ziyafet, ailelerin ve topluluğun kaynaşmasını sağlamak için bir fırsattır. Tüm katılımcılar geleneksel kente kumaşlarından yapılmış renkli kıyafetler giyer. Şarkılar, danslar ve yemeklerle süslenen bu ritüel, yalnızca iki bireyin değil, iki topluluğun ruhen birleşmesini kutlar.
Ölüm ritüelleri
Akan topluluğunda ölüm, yaşamın sonu değil, ruhun manevi dünyaya geçişi olarak görülür. Bu nedenle cenazeler hem yasın hem de bir kutlamanın bir arada olduğu törenlerdir. Akan cenazeleri, ritüellerin detaylı işlenişi ve sembollerle dolu olmasıyla bilinir. Ölen kişinin mesleğini ya da hayatını yansıtan özel tabutlar, bu ritüellerin en dikkat çekici unsurlarından biridir. Örneğin, bir çiftçinin tabutu, bir mısır koçanı ya da tarım aleti şeklinde olabilir.
Cenaze törenlerinde, giysilere basılan "Adinkra" sembolleri dikkat çeker. Her bir sembol, ölen kişinin hayatına ya da manevi dünyasına dair bir mesaj taşır. Giysilerin renkleri de bir o kadar anlamlıdır. Siyah ve kırmızı, yas ve kederi simgelerken, beyaz, ruhun huzur bulmasını ifade eder.
Cenaze ritüelleri üç ana aşamadan oluşur. İlk aşamada, cenaze hazırlıkları yapılır. Naaş yıkanır, temizlenir ve özenle giydirilir. Ardından, naaş topluluğa sunulur ve ölen kişiye son veda gerçekleştirilir. Son olarak, defin işlemi tamamlanır ve ardından topluluk bir araya gelerek dayanışmayı pekiştiren bir toplantı düzenler. Bu toplantı hem ölen kişinin anısını onurlandırmak hem de yas tutan aileye destek olmak için yapılır.

Modern zamanlarda Akan cenaze ritüelleri, çeşitli değişimlere uğramıştır. Morg kullanımı yaygınlaşmış, tabutlar daha süslü hale gelmiştir. Ancak, bu gelenekler ne kadar değişirse değişsin, Akan topluluğu için ölüm hâlâ bir son değil, atalara kavuşmanın ve ruhun sonsuzluğa uzanan yolculuğunun başlangıcıdır.
Akan topluluğunun beşikten mezara uzanan ritüelleri, hayatın her aşamasına derin bir anlam kazandırır. Bu gelenekler, yalnızca bir halkın kültürel zenginliğini değil, aynı zamanda yaşamın döngüsüne duyulan ortak insani tepkilere ayna tutar. Zira, birçok toplumda ölülerin gömülmesi, evlilik ritüelleri, nişan törenleri, bebek isimlendirme törenleri ve beyazın hem ölümü hem de huzuru simgelemesi, insanoğlunun ortak hikâyesini yansıtır.
Ve bizler, bu olaylara çoğu zaman benzer tepkiler veririz. İşte tam da bu ortak insani duygular, ritüellerin bir toplumun kimliğini nasıl şekillendirdiğini ve onu zamana nasıl direndiğini gösterir. Modern değişimlere rağmen, Akan topluluğu, bu ritüellerle kimliklerini korumaya ve geçmişten gelen bu hikâyeyi gelecek nesillere aktarmaya gayret etmektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.