Vardar'ın Kıyısında Üsküp: Diplomasi ve Şehir Notları
Esra Karahindiba
![Dr. Esra Karahindiba](/sites/default/files/styles/65x65/public/author/Dr.-Esra-Karahindiba.jpg.webp?itok=h4Y_QKpZ)
![Vardar'ın Kıyısında Üsküp Diplomasi ve Şehir Notları](/sites/default/files/styles/1094x630/public/news/Vardar%27%C4%B1n%20K%C4%B1y%C4%B1s%C4%B1nda%20%C3%9Csk%C3%BCp%20Diplomasi%20ve%20%C5%9Eehir%20Notlar%C4%B1.jpg.webp?itok=gK81z4iC)
Baştan söylemek isterim ki gezi yazısı olarak başladığım ancak not aldığım önemli demeçleri de aktarmadan geçemediğim bu yazının ikinci bölümünde gezi notlarımı okuyabileceksiniz. Yavuz Donat abimle gezdiğimiz Türk çarşısı, Hürrem kafe ve Abi Döner’i, camileri, köprüleri, nehri, havası, suyu… Üsküp, sen ne eşsiz ne doyulmaz bir şehirmişsin…
Halûk Dursun Hocamın bir vasiyetini daha yerine getirme imkânım oldu. Nil’den Tuna’ya Osmanlı kitabını kime hediye ettiğimi hatırlayamadım ancak şöyle bir cümlesi vardı: “Tarih; mekân, insan ve hadise üzerine dayanır. Biz daha baştan mekân ve insan kısmını atlayarak hadiseyi çözmeye çalışıyoruz. Halbuki mekânı tanımayan, insanı bilmeyen hadiseye nasıl hâkim olur, onu nasıl değerlendirir, nasıl anlar?” Elbette, burada tarihçilere tarihi yerinde görmeyi salık veriyor ancak bu mesaj aslında herkese, bizim tarihimiz, mirasımız diye sahip çıktığımız her yeri gidip görmemiz, havasını solumamız gerekiyor. Rahmetli Hocam, Osmanlı Coğrafyasına Yolculuk kitabında Üsküp’ü Travnik, Saraybosna, Filibe, Selanik ile beraber gitmeye doyamadığı şehirler arasında sayıyordu. Şimdi bu şehirlerden birine yola çıktığım için ne kadar heyecanlı olduğumu anlatamam.
Bavulumu hazırlayıp 09.30’daki Üsküp uçağım için taksiye bindim. Beş dakika sonra havayolu şirketinden mesaj geldi. “Yoğun sis nedeniyle” kalkışta iki saatlik bir gecikme meydana gelmiştir. Balkanların soğuk havası, daha Üsküp’e varmadan etkili olmuştu.
Dakikaları hesaplamaya başladım çünkü Kuzey Makedonya saatiyle 11.30’da Cumhurbaşkanı Sayın Gordana Siljanovska-Davkova, Türkçe Bayramı kutlamaları vesilesiyle Üsküp’e davet edilen Küresel Gazeteciler Konseyi heyetini kabul edecekti, yani bu toplantıya yetişmem artık imkânsız hale gelmişti. Bu arada Üsküp’teki ev sahibimiz, bu güzel organizasyonu gerçekleştiren ve Türk heyeti için toplantıları, ziyaretleri, görüşmeleri organize eden MRT4 kanalı Genel Yayın Yönetmeni ve Kuzey Makedonya’nın her kapıyı açan anahtarı, en saygın Türklerden Eran Hasip ile yazışmaya devam ediyordum. Eran Bey, “toplantıya yetişemeseniz bile en azından birkaç dakikalık tanışma ve fotoğraf için Cumhurbaşkanımızın ekibiyle görüşüyorum” dedi. Dediği gibi de oldu. Kuzey Makedonya Cumhurbaşkanlığı’na geldiğimde protokol ekibi beni birkaç dakika görüşme için Cumhurbaşkanı Davkova’nın makamına aldı. Ekibi, dakikalar içinde süremizin sora erdiğini söyleyince Cumhurbaşkanı Davkova, şaşkınlık ve üzüntüyle “ama Esra Hanım daha yeni geldi” diyerek nazikçe tepki gösterdi. Ekibi, uçağım gecikmeli kalktığı için geç kaldığımı belirtti ve haklı olarak sırada başka randevuları olduğunu hatırlattı, kendisi ise “fakat bu onun suçu değil, kendisiyle de oturup konuşmak istiyorum” dedi.
Hayatının önemli bir kısmını bir akademisyen, profesör ve hoca olarak geçirmiş, özellikle de anayasa hukukçusu bir hanımefendinin tüm zarafet ve nezaketiyle Türkiye’den gelen bir gazeteciye gösterdiği misafirperverliği ve anlayışı izliyor, böylesine sıra dışı bir siyasetçiyle tanışma şansı yakaladığım için kendimi çok şanslı hissediyordum. Sıradaki randevusu ile görüşmesini tamamlayıp beni yeniden kabul etmesini bekledim. Yeniden kabulünde ise şansımı zorlayıp mülakatımızı görüntülü yapmak isteyince bu kez yine aynı nezaketiyle ekibine olan saygısını gösterdi ve “ekibim uygun görmüyorsa maalesef görüntü veremem” dedi. Bu, benim için, nazikçe aynı anda hem nasıl hakkaniyetli olup misafirinin gönlünün alınabileceğini hem de çalıştığı insanlara ve onların danışmanlığına ne kadar saygın davranılabileceğinin ders alınacak bir örneği oldu.
![](/sites/default/files/inline-images/Cumhurba%C5%9Fkan%C4%B1%20ile..jpeg)
Kuzey Makedonya’nın zarif Cumhurbaşkanı Davkova
Son derece mütevazı makamı, kitapları, aile fotoğrafları ile dekore edilmiş odasında yine bir Türk olan Dış Politika Başdanışmanı İsmail Aliji Bey’in eşliğinde uzun bir görüşme yaptık. Bir Türk evinde doğduğunu, Türklerle kalbî bağlarının doğduğu andan itibaren başladığını ve görevi boyunca da Türkiye ile iyi ilişkileri garanti ettiğini söyledi. Kendisine göre Davkova, siyasette geçici olarak çalışan bir profesör; öğrencilerini çok özlüyor ama ilk kez bir kadın Cumhuriyet Cumhurbaşkanı seçilmesinden de gurur duyuyor. Bunun sadece kadınlar için değil, demokrasi için de ilham verici bir gelişme olarak görüyor. “Kadınlar olarak bilgi, zekâ, onur ve bütünlükle topluma katkıda bulunmak istiyoruz.” dedi. “İlk adımlarım neydi? Kadınların da bilgilerini, çalışma yöntemlerini ve demokrasiyi geliştirme konusundaki isteklerini sunabileceklerini göstermek. Belki bu, bazı erkekler için şok edici oldu, biliyorum. Ama bazen maço bir dünyada bazı erkekleri şoke etmek istiyorum. İstihbarat servisinin direktörünü değiştirdim ve 30 yıl sonra ilk kez bir kadın bu pozisyona geldi, ama çok yetkin bir kadın. Çünkü her zaman önceliği liyakate ve yetkinliğe verdiğimi söylüyorum ve bozuk bir sistemi kabul etmiyorum.
İstihbarat hizmetine dair yasada, siyasi ya da partiye ait bağlantıların dikkate alınmasının yasak olduğu belirtilmiştir ve bu, yeni bir şey. Ayrıca burada birçok kurum, çalışan ve yönetim var. Erkekler ve kadınlar arasında bir denge sağlamayı hedefliyorum ve bunun sonucunun açıkça görüldüğünü düşünüyorum. Artık kadın generaller bekliyorum. Emir subayım da bir kadın. Çünkü görünürlüğün çok önemli olduğunu düşünüyorum ve bunun iyi bir ders olduğunu düşünüyorum. Kadın hakları da insan haklarıdır ve bu eşitlik dersinin birçok alanda etkili olduğunu görmek mümkün.” diye ekledi.
Sohbetimiz boyunca Türkiye’den, ülkesindeki Türk topluluğundan ve Türk yatırımcılardan memnuniyetle bahseden Cumhurbaşkanı Davkova, beni kabulünden önce kendisini ziyaret eden TİKA Başkan Yardımcısı Dr. Mahmut Çevik’in hediye ettiği kitabı da özel kutusundan çıkarıp gösterdi.
![](/sites/default/files/inline-images/g%C3%BCl%20baba.png)
Zamanı verimli kullanmak için o esnada kitabı incelemeye vakit ayıramadım ancak Dr. Çevik ile Cumhurbaşkanı ile görüşmesi sonrasında tanışmıştım ve Türkçe Eğitim Bayramı çerçevesinde düzenlenen kutlama etkinliklerinde bu hediyenin muhtevasını hem TİKA’nın buradaki faaliyetlerini sorma imkânım oldu.
![](/sites/default/files/inline-images/MAHMUT%20%C3%87EV%C4%B0K.jpeg)
Bir AB ülkesindeki ilk Türk müzesi: Gül Baba
Dr. Çevik, Gül Baba’yı anlatmak için söze girerken şunları anlattı: “TİKA 1992 yılında kuruldu. 32 yaşında bir kuruluş. Beş ofisiyle beraber Orta Asya'ya yönelik olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan Türk Cumhuriyetlerinin her sektörde kalkınmasına yönelik olarak kurulan bir kuruluş.
Ancak, 2002 yılından itibaren artan ofisleriyle dünyada 63 ofisiyle beraber 5 kıtada faaliyet yürütmeye başladı. Bu ofislerden 11 tanesi Balkanlar ve Doğu Avrupa ülkelerinde. Yani bir tanesi de Kuzey Makedonya'da. Kuzey Makedonya'daki faaliyetimiz 2005 yılından itibaren başladı. Yaklaşık 16 yıldır biz Kuzey Makedonya'da çalışıyoruz.”
![](/sites/default/files/inline-images/4-%20GU%CC%88LBABA%20TU%CC%88RBESI%CC%87.jpg)
“Muhterem hanımefendi, Cumhurbaşkanı Davkova’ya hediye ettiğimiz kitap, esasen bizim bir Avrupa Birliği ülkesinde olan ilk müzemiz. Budapeşte'deki Gülbaba müzesini ve Gülbaba tekkesini anlatan Alperenler, bu coğrafyaya, zamanında Türkçenin gelişmesine, kardeşliğin, barışın kalıcı bir şekilde olmasına yönelik olarak Orta Asya'dan Balkanlara gelen insanlar. Tabi, Kanuni orada vefat etmiş. Gül Baba, Budin Kalesi'nin fethi esnasında şehit olmuş. Vefat ettiği zaman Kanuni Sultan Süleyman’ın da katıldı ve binlerce insanın toplandığı bir törende orada defnedilmiş. Macaristan da buna sahip çıkmış. Gülbaba tepesi var orada.” Alperenlerin, Bektaşilerin bu coğrafyada daha iyi tanınması için de TİKA’nın Gül Baba müzesini yaparak bu iyilik fikrinin yaygınlaşması için çalışmış. Gülbaba Türbesi'nin açılışını Macaristan'ın Başbakanı Viktor Orban ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile beraber gerçekleştirdiler ve bu türbe Budapeşte ile Ankara arasında bir gönül köprüsü olarak kabul ediliyor.
Dr. Mahmut Çevik, TİKA Başkan Yardımcılığından önce 2012 yılında o dönemki adıyla Makedonya’nın ülke koordinatörlüğünü yapmış. Ülkeyi ve bölgeyi iyi tanıyor. Buna rağmen Cumhurbaşkanı Davkova ile görüşmesinde, Davkova kendisinin brifing vermesine imkân tanımadan Türkiye’nin, TİKA’nın ülkedeki faaliyetlerini bilakis kendisi Çevik’e anlatmış.
Kuzey Makedonya’da TİKA balı
TİKA, ülkede hemen hemen her sektörde sağlık, altyapı ve kapasite geliştirme, ve tarım da dahil olmak üzere 1500'den fazla proje gerçekleştirmiş. Ülkede yaşayan yaklaşık 100 bin Türk için de önemli projeler yapılmış. “Okulu olmayan köy bırakmadık. Yani herkesin sağlıklı bir şekilde hem tedaviye, sağlık hizmetlerine erişimini hem de eğitim ve öğretime erişimini sağlamak için her türlü imkânı sağladık. Balkanların en büyük çocuk acil merkezi, yoğun bakım merkezini Üsküp'te tadilatını yaparak bölgenin hizmetine sunduk. Ama kalkınma yardımı yapan bir uluslararası donör bir kuruluş olarak herhangi bir etnik ayrım yapmadan faaliyetimiz devam ediyor.” diye ekledi Dr. Çevik. Yani buraya yapılan kalkınma yardımlarının asıl hedefi, sadece bölgede yaşayan Türkler değil. Yerel halkın Türkiye’ye ve TİKA’ya duyduğu muhabbet ve güven de buradan geliyor.
![](/sites/default/files/inline-images/tika%20bal%C4%B1.png)
Aynı mesajları, Üsküp’te Küresel Gazeteciler Konseyi heyetini ağırlayan TBMM Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş da verdi. Kalkınma desteklerinin bir kısmını da meslek edindirme eğitimleri, arıcılık, bal üretimi, dokuma tezgâhları gibi maddi olarak karşılığı çok büyük olmayan işlerin oluşturduğun belirten Kurtulmuş, bu çalışmaların Türkiye ile Balkanlar arasındaki ilişkileri güçlendiren bağları güçlendirdiğini söyledi. Gazetecilere de ülkeden ayrılırken Radviş, Konçe ve Valandova bölgelerinde yetiştirilen arıların yaptığı ballardan ikram edildi.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, “Balkanlar'da güven ve istikrarın sağlanmasının en ana mesele, en temel fikir olması gerektiğini düşünüyoruz." diyerek özellikle Yugoslavya'nın dağılmasından sonraki süreçte çok büyük acıların yaşandığını, şimdi ülkelerin bağımsızlıklarını ve kendi milli kimliklerini kazandığını dile getirdi. Kurtulmuş, "İstikrarın olabilmesi için güvenin şart olduğunu biliyoruz. Türkiye'nin temel fonksiyonu budur ve eş zamanlı olarak bütün ülkelerle ilişkilerimizi geliştiriyoruz. Balkan ülkelerinin aralarındaki sorunlarını çözmek için gerçekten gayret sarf ediyoruz ve Türkiye'nin Balkan ülkelerinde fevkalade güzel, pozitif bir imajı var, bunu arttırarak devam ettiriyoruz.” diye konuştu.
Türkçe Eğitim Bayramı
Kuzey Makedonya’da 21 Aralık 1944’ten bu yana okullarda Türkçe eğitim veriliyor. Kuzey Makedonya'da yaşayan Türklerin dilinin, kültürünün ve kimliğinin gelişmesi ve yaşatılmasında büyük bir rol oynayan Türkçe eğitimi, 2007’de ise Kuzey Makedonya’da resmî olarak bayram ilan edilmiş. Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü, bu tarihi süreci şöyle özetliyor:
Osmanlı egemenliğinin sona erdiği Balkan Savaşları’ndan sonraki dönemde önce Sırbistan Krallığı sınırları içinde kalan bugünkü Kuzey Makedonya topraklarında yaşamaya devam eden ve egemen ulus konumundan azınlık konumuna düşen Türklerin okul çağındaki çocukları için, 1918’de kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı döneminin ilk yıllarında Üsküp’te, İrfan ve Tefeyyüz adıyla iki erkek ve bir kız okulu açılması Türkçe öğretim alanında olumlu bir gelişme olarak görülmüştür Fakat haftada bir Sırpça-Hırvatça dersinin dışında eğitimin Türkçe yapıldığı bu ilkokullarının ömrü ne yazık ki uzun sürmeyerek bir süre sonra söz konusu Türkçe okullar kapatılarak Makedonya’daki Türk çocukları, kapatılan bu okulların yerine, haftada bir yalnızca din derslerinin Türkçe verildiği Sırp okullarına gitmek zorunda bırakılmışlardır. Sırp-Hırvat-Sloven ya da Yugoslavya Krallığı sınırları içinde yer alan Makedonya topraklarındaki Türkçe eğitim yasağı İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar sürmüştür. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda henüz savaşın sürdüğü 1944-1945 eğitim-öğretim yılının 21 Aralık tarihinde, ASNOM (Antifaşist Millî Kurtuluş Meclisi) Prezidyumunun girişim ve kararıyla, daha önce açılıp kapatılan Üsküp Tefeyyüz İlkokulunda Türkçe eğitim yeniden verilmeye başlanmış ve aynı eğitim yılında bütün Makedonya’da 27 ayrı ilkokulunda 3.334 Türk çocuğu tekrar Türkçe öğrenim görme hakkına kavuşmuştur.
Kuzey Makedonya’daki Türkçe eğitim, burada yaşayan Türklerin dil, kültür ve kimliklerini yaşatmalarında hayati önem taşıdığı için, 2007 Yılında Kuzey Makedonya Cumhuriyetinde devletin azınlıklara resmî olarak kutlayacakları kendi millî bayramlarını belirleme hakkını tanımasıyla bu dönemde söz konusu tarihte Kuzey Makedonya Millet Meclisinde Türkleri temsil eden Türk Demokratik Partisi Genel Başkanı ve Milletvekili Dr. Kenan Hasip ve Milletvekili Hadi Nezir tarafından 21 Aralık tarihinin Makedonya Türklerinin resmî ve millî bayramı olarak kutlanması yönünde Meclis’e teklif sunulmuştur. Sunulan teklifin Meclis tarafından onaylanıp söz konusu tarihte ilgili kanun değişikliği kararının Makedonya Cumhuriyeti Resmi Gazetesinde yayınlanıp yürürlüğe girmesiyle 21 Aralık Türkçe Eğitim Bayramı, Kuzey Makedonya Türklerinin resmî ve milli bayramı olarak her yıl Üsküp’te Kuzey Makedonya Cumhuriyetinin üst düzey hükümet yetkililerinin de katılımıyla MATÜSİTEB (Makedonya Türk Sivil Toplum Teşkilatları Birliği) tarafından organize edilen merkezî bir törenle ülkenin başkenti Üsküp’te ve ülke çapında Türkçe eğitimin yapıldığı bütün okul ve belediyelerde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.1
Yazımın başında belirttiğim gibi Üsküp’e asıl gidiş amacımız Türkçe Eğitim Bayramı kutlamalarına katılmak ve bu çerçevede ülkede Türkçe’nin nasıl hem tarihi ve kültürü koruma görevi gördüğünü hem de Türk soydaşları birleştirme gücüne sahip olduğunu izlemekti. Türk gazeteciler olarak bu çerçeve de çok sayıda programa katılma imkânımız oldu. Bunlardan biri de “Balkanlarda Türk Dili ve Kültürü” sempozyumuydu.
![](/sites/default/files/inline-images/T%C3%BCrk%20Dili%20Sempozyumu.png)
Bu sempozyumda farklı Balkan ülkelerinden gelen Türk dili profesörleri ile Kerkük’ten, Doğu Türkistan’dan, KKTC’den, Kosova’dan ve Romanya’dan gelen ve Türkçe şiirler yazan şairlerin de olduğu, Türkçenin vefa borcu olan edebiyatçılar vardı. Makedonya Türk Sivil Toplum Teşkilatları (MATUSİTEB) Başkanı Tahsin İbrahim de konuşmasında bir Türk şairin, Yahya Kemal Beyatlı’nın “sessiz vatan, kadim Türk şehri” dediği Üsküp’te 1884’te doğumuna da atıfta bulundu. İbrahim, bir taraftan Türkçe’nin kullanım alanının azaldığı uyarısında bulunurken diğer yandan da “Türkçe, bizi Balkanlarda misafir değil ev sahibi yaptı” diyerek Türkçenin azınlıkları yerelleştirdiğini de söyledi.
![](/sites/default/files/inline-images/8-%20MUSTAFA%20I%CC%87SEN.png)
“Benliğimizi, geleneğimizi, kültürümü ancak dilimizi hakkıyla konuşup koruyarak muhafaza edebiliriz.” diyen, Türkiye’nin Üsküp Büyükelçisi Fatih Ulusoy’da benzeri az görünür bir saygı örneğiyle, üstatların bulunduğu sempozyumda önceden hazırlanmış konuşma metnini bir kenara bırakıp o uzun selamlama konuşmalarının yerine bizi Türk dili hocalarının değerli notlarını dinlemeye bırakarak gönülleri fethetti.
Bu sempozyumda en çok da Prof. Dr. Mustafa İsen’in konuşmalarından notlar aldım. Prof. İsen, Atina ve Selanik gibi birkaç Balkan şehri hariç 128 Balkan şehrinin büyük çoğunluğunun kurucularının Türkler olduğunu söyledi. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Türklerin bin yüz farklı meslek sahibi olduğu, örneğin bir Boşnak-Sırp şehri olan Ujitse’de yaşayan halkının %94’ünün ticaretle uğraştığını yazdığını anlattı. Bölgenin Osmanlı himayesine girmesiyle Türk dilinin merkeze oturduğunu, farklı Balkan kökenlerine sahip farklı diller konuşan insanların ortak konuşma dili olarak Türkçeyi seçtiklerini belirtti. 14. yüzyıldan itibaren bölgede hâkim dil olan Türkçe, 18. yüzyıldan itibaren Osmanlıların dünyadaki gelişmelere cevap verememesiyle Balkanlarda da Türkçenin susmaya başladığını aktardı. Prof. İsen’e göre artık Türkçenin korunmasından değil, gelişmesinden bahsetmek gerekiyor.
Prof. İsen’in bir şehirlilik dili olarak ifade ettiği Türkçeye ilişkin Kuzey Makedonya’daki ev sahibimiz MRT4 televizyonu Genel Yayın Yönetmeni Eran Hasip de bugün halen aynı kanının devam ettiğini söyledi. Balkanların önemli bölümünde, özellikle Kuzey Makedonya’da Türkçe bilmek bir şehirlilik, medenilik veya yüksek eğitim sahibi olmak şeklinde algılanıyormuş. Eran Hasip, KGK’nın Kuzey Makedonya Temsilcisi Sedat Azizoğlu ile birlikte Üsküp gezimizde hep bizimle birlikteydiler. Hem mihmandarlık hem de ondan öte çok güzel bir ev sahipliği ve dostluk sunarken ülkeyle ilgili sürekli olarak bizi bilgilendirdiler.
![](/sites/default/files/inline-images/Vardar%27%C4%B1n%20K%C4%B1y%C4%B1s%C4%B1nda%20%C3%9Csk%C3%BCp%20Diplomasi%20ve%20%C5%9Eehir%20Notlar%C4%B1.jpg)
Kuzey Makedonya’da, Türkiye’de gelen yardımların ilk etapta bir karşılık beklenerek yapıldığı sanılıyormuş. Ancak sonrasında özellikle TİKA’nın desteklerinin samimi ve çıkar gözetmeden verildiği anlaşılmış. Kuzey Makedonya’daki Türk azınlıkların Türkiye’nin rolünü doğru yansıtmasıyla hükümetler arasında da farklı bir bağ oluşmuş. Kuzey Makedonya’daki bazı Türklere göre azınlıkların Türkiye’ye ihtiyacı da yok. Çünkü buradaki Türkler bir asırdır Türkiyesiz yaşayarak dillerini, kimliklerini, kültürlerini korumuşlar. Ancak bu konu da şu cümlelerle tartışmaya kapalı diyor Eran Hasip: “Türkiye ne zaman gerekli gördüyse o zaman geldi. Ancak artık önemli olan ne zaman geldiği değil Türkiye’nin Kuzey Makedonya’da neler yaptığıdır.”
Osmanlı mirasıyla Üsküp 2014 Projesi arasında
Seyahatimin ikinci gününde kaldığım otelin lobisinde kahvaltıdan çıkarken bir ses “Merhaba Esra Hanım” dedi. Durup selamlaştım. Sesin sahibinin uzun zamandır beni sosyal medyadan takip eden Ferdi Nezir olduğunu öğrendim. Ferdi Nezir, Türkçe Eğitim Bayramı’nın Kuzey Makedonya Parlamentosu’nda yasalaşmasına öncülük eden Hadi Nezir’in de oğlu. Tesadüfün böylesi…
![](/sites/default/files/inline-images/5_1.png)
Ayak üstü hasbihal ettikten sonra kıymetli büyüğüm Yavuz Donat ve KGK Başkanı Mehmet Ali Dim ile Türk çarşısını gezmeye çıkacağımızı söyleyince gezimize eşlik etti ve bize Üsküp’ü anlattı.
![](/sites/default/files/inline-images/7.png)
Üsküp’te çok zarif ve değerli Osmanlı mirasını yansıtan eserler bulunuyor. Bunlardan en güzeli tarihi 1451’de yapılmaya başlanan 215 metre uzunluğundaki Taş Köprü, Makedonca adıyla “Kamen Most”; “Üsküp’in Gerdanı” olarak da tasvir edilirmiş. Köprünün yapımı Fatih Sultan Mehmed döneminde bitmiş bu nedenle Sultan’ın adıyla da anılıyor. 388 kilometre uzunluğundaki Vardar Nehri, Gostivar şehri yakınlarındaki Vrutok köyünden başlayıp Ege Denizi’ne uzanıyor.
Taş Köprü ve Vardar Nehri üzerine okumak isterseniz Üsküplü şair Leyla Şerif Emin’in Gerçek Hayat Dergisi için duygu dolu kalemiyle yazdığı “Kurumayan Gözyaşı Vardar” isimli yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Bu taş köprülerin kötü yenileri, Üsküp 2014 projesi kapsamında “Üsküp Sanat Köprüsü” adıyla yapılmış, şehrin dokusuyla örtüşmeyen şekilde beyaz ve baştan sonra tarihi havası verilmeye çalışılan heykellerle bezeli. Baştan aşağı Osmanlı dokusuyla bezeli olan Üsküp’e sonradan sonraya Barok ve Gotik mimari unsurları eklenerek şehir Avrupalılaştırılmaya çalışılmış. Şehir doğal olarak Avrupa kıtasında, kültüründe de Avrupalı unsurlar var. Devlet, AB’ye girme sürecinde. Ancak şehrin her tarafında yapılan bu uyumsuz dokunuşlar, Üsküp’te Osmanlı mirasının gölgede bırakılmasının amaçlandığı görüşünü güçlendiriyor.
![](/sites/default/files/inline-images/8.png)
Özellikle şehir merkezinde yerli yersiz karşımıza çıkan heykeller hangi açıdan bakarsanız bakın ya köprünün ya caminin ya türbelerin ya da kalenin açısına giriyor. Farklı mimari ve farklı kültür elbette harmoni içinde çok şık bir görüntü de sunabilir fakat burada başımı her çevirdiğimde %32 Müslüman nüfusa karşı batı figürlerinin, heykellerinin, mimarisinin baskın olması gerektiğinin amaçlandığı izlenimini edindim. Bunun adı “kültürel mobbing” olabilir mi?
Bu kültürel ve dini mobbingin diğer bir örneği de Milenyum Haçı. Başkent Üsküp’ün Vodno Dağının zirvesine dikilen 217 metrelik 1040 rakımdan bütün şehre adeta kafa tutuyor. 2002 yılında yine Avrupa’dan gelen fonlarla yapılan bu “eser” turistik bir amaç da taşıyor ve aslında bu noktada daha pozitif bir amaca da hizmet ediyor. Teleferikle bu tepe çıkılabiliyor, bir seyir terasına gidilmiş oluyor ve bu yapının getirdiği bir turistik ve ekonomik kazanç, Kuzey Makedonya’ya katkı sağlamış oluyor.
Ferdi Nezir bize anlatmaya devam ederken, Yavuz Donat abi çok üşüdü. E, bu Balkan ayazı. Ben de köprünün hemen ayağında olan Kuzey Makedonya Arkeoloji Müzesi’ne gitmeyi teklif ettim. Hem müzeyi gezip hem de biraz ısınabilirdik. Bu müze de yine 2014 yılında Üsküp 2014 projesi çerçevesinde faaliyete açılmış. Müze dışardan ihtişamlı görünse de elbette Türkiye, Yunanistan veya İtalya’daki gibi çok zengin bir muhteva beklemek doğru olmaz. Ancak buradaki çaba da takdire şayan. Pek çok tarihin eserin replikası sergilenmekte olan müzenin dış cephesi de yine neoklasik ve modern bir tasarımla gözü çok rahatsız etmiyor, bilakis çok güzel bir bina olduğunu söyleyebilirim.
Dönüşte Ferdi Bey bize Balkan tatlısı, asıl yeri burasıdır diyerek “Triliçe” ikram etti. Buradan triliçeyi Balkan – Arnavut tatlısı sanan herkese kötü bir haberim var. Triliçe aslında bir Latin tatlısıymış; adı da Tres Leches’ten geliyormuş. Tres üç, leches de süt demek. Tatlı da kek, süt ve karamalden oluşuyor. Sanırım iddialar doğru.
Açık konuşmak gerekirse gezinin benim için en keyifli kısmı kıymetli Yavuz Donat abim ile kol kola gezdiğim dakikalardı. Üsküp’ten döndükten sonra günlerce Kuzey Makedonya’yı, insanları, nezaketi, Türkçenin değerini, tarihimizi, kültürümüzü yazdı usta kalemiyle. Birlikteyken de Türkçe bir tabela görünce hemen durup fotoğraf çektirmek istedi. Hürrem Kafe, Abi Döner, delikanlı Türk çocuklarının taşlara sprey boyayla yazdığı TOGG, antikacı, saatçi, Türkçe konuşan herkes, Türkçe yazan her şey onun dikkatini çekiyordu.
1- 21 ARALIK KUZEY MAKEDONYA TÜRKLERİNİN TÜRKÇE EĞİTİM BAYRAMI, Trakya Üniversitesi Balkan Araştırma Enstitüsü, https://bae.trakya.edu.tr/news/21-aralik-kuzey-makedonya-turklerinin-turkce-egitim-bayrami
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.