Otoritenin Yaşamsal Karşılıkları: Rusya’nın Bilinmeyen Yüzleri


Soğuk Savaş’ın en yoğun dönemlerinden birinde, 1961 yılında Berlin Duvarı inşa ediliyordu. Sovyetler Birliği’nin lideri Nikita Kruşçev, Batı Almanya’dan gelen tehditlere karşı durmak amacıyla Doğu Almanya’yı koruma adına Berlin Duvarı’nı inşa ettirdi. Bu duvar, Batı ile Doğu Almanya arasında bir ayrım çizgisi ve Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin bir sembolü haline geldi.
Bir gün, Doğu Berlin’deki bir sivil, bu bölgeden kaçmayı başardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde, Batı Berlin’e geçmek isteyen bir adam, kaçma girişiminde bulunurken Sovyet sınır muhafızları tarafından yakalandı. Adam, soğukkanlı bir şekilde, "Bu duvar ne kadar yüksekse, arkasında o kadar büyük bir özgürlük var," diyerek son sözlerini söyledi. Yaşanan bu an, Soğuk Savaş’ın, insanları özgürlükten mahrum bırakmasının bir örneğiydi.
Bu hikâye, Soğuk Savaş’ın yalnızca ideolojik bir çatışma değil, aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin güç ve kontrol arayışı ile ilgili bir dönemin simgesi oldu. Ancak bu durum tarihsel olarak, daha eski bir zemine sahip. Bu zemin Soğuk Savaştan yıllar öncesine; Ekim devrimine dayanıyor.
Tarihin derinliklerinden bugüne: Sovyetler Birliği'nin mirası

Rusya'da 1. Dünya Savaşı günlerinde, Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşevikler bu buhranlı savaş döneminden çıkmanın bir yolu arıyorlardı. 7 Kasım 1917'de (eski takvime göre 25 Ekim), eski Rus imparatorluğu topraklarında Ekim Devrimi başarıya ulaşmıştı. Miladi tarihe göre 7 Kasım 1917'de vuku bulan ihtilale o dönemde Rusya'da kullanılan Gregoryen takvimine göre karşılığı 25 Ekim 1917'ye geldiği için “Ekim Devrimi” deniyor. Takvimler 30 Aralık 1922'yi gösterdiğinde ise 15 cumhuriyetten oluşan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmen kuruldu.
Sovyetler Birliği’nin, dağıldığı 1991 yılına kadar ortaya koyduğu süreç, insanlık tarihi için önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Birliğin, dünyaya kazandırdıkları arasında sosyal ve ekonomik haklar büyük yer kapladı. Bugün küresel bir norm halini alan 8 saatlik çalışma dilimi, ilk olarak Sovyetler Birliği’nde uygulandı. Ekim Devrimi'nden dört gün sonra, 11 Kasım 1917'de, sosyalist Rusya 8 saatlik çalışma saatini kabul eden ilk ülke oldu. Ayrıca işçilerin yılda bir ay izin kullanma hakkı ve doğum yapan kadınlara üç yıl doğum izni sağlanıyordu.
Sovyetler Birliği, bilimsel gelişmeler alanında da çok sayıda ilke imza attı. 4 Ekim 1957’de dünya yörüngesine giren ilk uzay aracı olan Sputnik-1’i uzaya gönderildi. Uzay döneminin bir diğer önemli adımı ise, Sovyet kozmonot Yuri Gagarin’in uzaya çıkmasıydı.
Kuşaklar boyunca sayısız çocuğun favori oyuncağı olan Tetris yine Sovyetler Birliği’nde üretilmişti. Sovyet ordu mühendisi Mihail Kalaşnikov tarafından 1944'te tasarlanan AK-47 piyade tüfeği de, bugün dünyanın en popüler silahlarından biri olarak kabul ediliyor.
Peki Rusya nasıl bir ülke?
Rusya, yüz ölçümü bakımından 17,1 milyon kilometrekare ile dünyanın en büyük ülkesi. Batıda Avrupa, doğuda Asya kıtasına yayılmış durumda ve 18 ülkeye komşu durumda. Aktif olarak devam eden bir savaşın içinde.
Rusya’da hâkim etnik grubu, yüzde 81 ile Ruslar oluşturuyor. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Ukrayna ve Özbekistan gibi ülkelerden gelen göçmenler, ülkede iş gücü açısından önemli bir unsuru oluşturuyor. Rusya’da 2,7 milyon Ukraynalı, 2,3 milyon Özbek, 1,1 milyon Tacik, 600 bin Azeri, 586 bin Moldovalı, 575 bin Kazak, 500 bin Kırgız, 500 bin Ermeni ve 500 bin Belaruslu yaşıyor.
Yüzölçümü her ne kadar büyük olsa da Rusya’da, halkın yüzde 74’ü Moskova ve St. Petersburg gibi şehirlerde ikamet ediyor.
Rusya Kuzey Avrasya'da bulunan, federal yarı başkanlık tipi cumhuriyetle yönetilen bir ülke. Kuzeybatıdan güneydoğuya Rusya; Norveç, Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan, Çin, Moğolistan ve Kuzey Kore ile komşu. Deniz sınırı olarak Ohotsk Denizi ile Japonya, Bering Boğazı ile bir ABD eyaleti olan Alaska ve Karadeniz ile Türkiye ile de komşuluk yapıyor.
Rusya’nın sosyal yapısı ve kültürel zenginliği
Rus kültürü ve sosyal yapısı, tarihsel olarak oldukça derin ve dünya çapında büyük bir etkiye sahip. Rusya, sanattan bilime kadar pek çok alanda izler bırakmış bir ülke. Bu kültür ve toplum yapısı sadece Rus halkının yaşamını değil, aynı zamanda dünya kültürünü de etkiliyor. Rusya’nın yapıtaşlarına; temel unsurlarına birlikte göz atalım.

Rusya'da aile, önemli bir toplumsal yapı taşı. Aile bağları Türkiye’deki gibi güçlü. Hatta genellikle üç nesil bir arada yaşıyor. Çocukların büyük bir kısmı, anne babalarıyla uzun yıllar birlikte yaşıyor ve çok sayıda ailenin anneanne, babaanne ve dedelerle birlikte yaşadığı da görülüyor. Rusya, çok büyük ve çeşitlendirilmiş bir toplum. Bir yanda geleneksel köy yaşamı ve aile bağları hâlâ çok güçlü iken, diğer yanda modern şehir hayatı, bireyselliği teşvik ediyor. Rus halkı, arkadaşlık ilişkilerini de önemsiyor.
Rusya, geniş bir coğrafyada, çeşitli etnik grupların ve kültürlerin bir arada yaşadığı bir ülke olduğu için, toplumsal yapısında belirgin sosyal sınıflar bulunuyor. Sovyetler Birliği döneminde, toplum büyük ölçüde eşitlenmişti. Ancak Sovyetler’in çöküşünden sonra, ekonomik reformlar ve serbest piyasa ekonomisinin etkisiyle, Rusya’da da gelir eşitsizliği ortaya çıktı. Moskova gibi büyük şehirlerde, zengin sınıf ile yoksul sınıf arasındaki uçurum gözle görülür bir şekilde genişledi. Bu şehirlerde, büyük servetlere sahip olan elitler, lüks apartmanlarda yaşarken, daha düşük gelirli insanlar, devlet destekli konutlarda veya daha dar alanlarda yaşıyor.
Son yıllarda, özellikle Ukrayna savaşı ve bunun Rusya üzerindeki etkileri, halkın günlük yaşamını etkiliyor. Savaşın getirdiği ekonomik zorluklar, artan enflasyon, işsizlik ve yaşam maliyetlerinin yükselmesi, Rus halkının yaşam kalitesini etkiliyor.
Gelelim biraz da kültür kısmına…

Rus mutfağı da, Rus kültürünün önemli bir parçası. Büyük bir coğrafyaya yayılan mutfak, farklı iklim ve yaşam koşullarına göre şekillenmiş. Geleneksel yemekler arasında borsç, pelmeni, blini ve kvas gibi tatlar ön planda. Bu yemekler, sadece Rus halkının damak zevkine hitap etmekle kalmıyor; dünya çapında pek çok insanın tercihi haline geliyor. Özellikle kış aylarında yoğun olarak tüketilen sıcak çorbalar da yine Rus mutfağının önemli bir parçası.
Dini açıdan, Rusya oldukça çeşitli. En yaygın din Rus Ortodoksluğu olmakla birlikte, ülkede İslam, Budizm ve Yahudilik gibi farklı dinler de mevcut. Rus Ortodoksluğu, halkın manevi yaşamında çok önemli bir yer tutuyor. Yine bayramlar, dini ritüeller gibi gelenekler de halkın kültürel kimliğini oluşturuyor. Sovyetler Birliği döneminde dini uygulamalar sınırlanmış olsa da, günümüzde dini yaşam yeniden canlanmış durumda. Özetle, Rus kültürü sadece Rus halkının yaşamını değil; dünya kültürünü de etkileyen büyük bir mirasa sahip.
Rusya, aynı zamanda turizm açısından da zengin bir ülke. Moskova’daki Kızıl Meydan, St. Petersburg’daki Hermitaj Müzesi, Altay Dağları gibi konumlar meraklılarının ilgisini çekiyor.
Rus mimarisi, Rusya’nın tarihini ve geniş coğrafyasını yansıtan en belirgin özelliklerden biri. Başlangıçta eski Slavların ahşap yapıları ve Kiev Knezliği’nin kiliseleriyle şekillenen Rus mimarisi, zamanla Bizans İmparatorluğu’nun etkisiyle zenginleşti. 16. yüzyıldan itibaren ise, soğan kubbeleri ve çadır benzeri kiliseler, Rusya’nın mimarisinin ayırt edici unsurları haline geldi. Bu etkenler bugün hala Rus mimarisinin karakteristik özellikleri arasında sayılıyor.
Propiska: Sovyet kontrolünden günümüze
Barınma ihtiyacı, her ülkenin kendi sosyolojik yapısına göre değişkenlik gösterebiliyor. Barınmaya bağlı unsurlar da aynı şekilde ülkeden ülkeye farklı. Rusya’ya özgü bir barınma terimi var: Propiska.
Başlangıçta, propiska ismi, kişinin yerel halkın polis kayıtlarına kaydedilmesi yani adının yazılması anlamına gelen kayıt işleminin bürokratik prosedürünü ifade ediyordu. Halk arasında ise ikamet adresinin yazıldığı pasaporttaki damgaya da "propiska" deniyordu.
Ekim Devrimi'nden sonra pasaportlar kaldırıldı ve ülke içinde insanların serbest dolaşımı sağlandı. Küçük Sovyet Ansiklopedisi'nin 1930 baskısı, pasaportları eski Çarlık polis devleti tarafından kullanılan bir kontrol aracı olarak bile tanımladı. Ancak, Aralık 1932'de Merkez Yürütme Komitesi ve Sovnarkom, birleşik bir iç pasaportu yeniden kuran bir kararname yayınladı. Propiska ismi, ikamet kaydı ile ilişkilendirildi.

Yeniden tanıtılan Sovyet pasaport sistemi, pasaportların esas olarak en büyük şehirlerde ve ülkenin dış sınırlarına bitişik bölgelerde gerekli olduğu Rus İmparatorluğu'nun sistemine benziyordu. Subaylar ve askerler her zaman özel kimlik belgelerine sahipken, köylüler yalnızca özel bir başvuru ile iç pasaport alabiliyordu. SSCB'de, oturma izni terimi özellikle yabancı uyruklular açısından geçici propiska olarak kullanılıyordu. 1980'lerin sonunda, SSCB'den göçmenler geri dönebildiklerinde, Sovyet vatandaşlığını kaybedenler de bu başlıkla bir kimlik belgesi için başvuruda bulunabiliyorlardı.
Propiska sistemi Sovyet döneminin çoğunda varlığını sürdürdü. 1990'da Gorbaçov hükümeti, özel bir "Anayasal Denetim Komitesi" aracılığıyla yönetim sistemindeki yasadışılıkları araştırmaya başladı. Bu komite, propiska gerekliliğinin yasadışı olduğunu buldu. Daha sonra, sistem 11 Ekim 1991'de resmen kaldırıldı.
Bugün, propiska yerini ikamet kaydına bırakmış olsa da özellikle büyük şehirlerde hâlâ geçerli olan bu sistem, bürokratik engellerin ve sosyal sınıf ayrımlarının sembolü olmayı sürdürüyor.
Moskova gibi şehirlerde, ikamet kaydı olmayan bir birey, sosyal hizmetlerden ve devletin sunduğu imkânlardan yararlanamıyor. Bu durum, Sovyetler Birliği dönemindeki propiska sisteminin, günümüzde de bürokratik olarak işlevini sürdürdüğünü gösteriyor. İnsanların yaşadıkları şehirlerdeki statüleri, sosyal yaşantılarını doğrudan etkileyen bir faktör haline geliyor.
Daça: Kırsal hayatın simgesi ve sosyal ayrımcılık
Rusya'nın geniş coğrafyasının bir diğer önemli barınma unsuru ise “daça”. Daça, Rus halkının yaz aylarında doğayla iç içe zaman geçirdiği, küçük ama değerli bir yaşam alanı. Oldukça da eski bir kültür… Türkiye’deki yazlıklar gibi de düşünebiliriz. Ancak Rusya’daki durum bizimkinden biraz daha farklı. Sovyetler Birliği döneminde, devletin yerleştirme politikaları çerçevesinde birçok kişi, daça sahibi olabilmişti.

Ekim Devrimi ile, daçaların büyük çoğunluğu millileştirildi. Bunların bir kısmı fabrika işçilerine tatil evi olarak verildi, daha iyi kalitede olan diğer bir kısmı ise elit kesime dağıtıldı. Kalan azınlıktaki daçalar devletin mülkiyetinde kaldı ve kullanım hakkı üst düzey yöneticilere sunuldu. Ancak bu durum genellikle sosyal sınıflar arasında büyük farklara neden oluyordu. Zengin sınıflar, geniş ve lüks daçalarla doğa ile iç içe zaman geçirirken, daha düşük gelirli kesimler mütevazı yapılarla yetinmek zorunda kalıyordu.
Çarlık Rusyası döneminde daçalar daha çok aristokratlara aitken, Sovyetler Birliği döneminde sanatçı ve entelektüeller ağırlık kazanmıştı. Bazı sanatçı ve varlıklı daça sahipleri daçalarını kır evi olarak adlandırmayı tercih ediyordu. Rusya ve Ukrayna'nın politikacıların, üst düzey bürokratların, üst rütbeli generallerin, bilim insanlarının ve Aleksandr Puşkin, Anton Çehov, İvan Şişkin, Boris Pasternak, Aleksandr Dovjenko, Sergei Chavain gibi önemli yazar, şair ve müzisyenlerin daçaları bulunurdu. Örneğin Jozef Stalin'in favori daçası Abhazya'nın Gagra rayonunun Gagra kasabasındaydı. Stalin Gagra'da tatilini geçirdiği zamanlarda çevresinde 3000 koruma görevlendirilirdi.
Daça bahçelerinde sebze ve meyve yetiştirilmesi, Sovyetler Birliği döneminde zaman zaman görülen kıtlık ve yokluk zamanlarının kolay atlatılmasını da sağlamıştır. SSCB döneminde insanlar, tükettiği meyve ve sebzelerin neredeyse yarısını kendi arazilerinde yetiştiriyordu.
Evlerin varlığı, konumu ve büyüklüğü, vatandaşların sosyal statülerinin bir göstergesi olarak da kabul görürdü. Elitlerin daçaları, çoğunlukla ahşap malzemeyle inşa edilmiş olan orta sınıf daçalarından farklı olarak, tuğla ve beton malzemelerle inşa ediliyordu. 1980'ler ise, daçalarda tam anlamıyla bir patlama yaşandığı yıllar oldu. Neredeyse tüm varlıklı ve çok çocuklu aileler birer daça sahibi oldu. 1980'lerin sonlarından itibaren daçaların boyutlarında ciddi biçimde genişlemeler görüldü, çünkü boyut konusundaki yasal sınırlandırmalar kaldırılmıştı. Arazi anlamında da yeni daça alanları, küçük parseller yerine büyük evlerin yer alacağı geniş parsellere dönüşmeye başladı.
Bugün daça kültürü, halen sosyal bir statü göstergesi. Çoğu daça, sadece yazlık bir ev olmanın ötesinde, kişilerin ekonomik durumlarını ve sosyal sınıflarını yansıtan bir gösterge. Daça sahipliği, her ne kadar Rus toplumunun sınıf farklılıklarını ve ekonomik eşitsizliklerini gözler önüne serse de aynı zamanda Rus halkının doğa ile olan bağını da simgeliyor. Örneğin Covid-19 pandemisinde daçası olan Ruslar kolaylıkla şehrin kalabalığından kaçıp doğa ile iç içe yaşamayı tercih etti. Ancak Rusya Ukrayna Savaşı, Rus toplumunun günlük pratiklerini baştan sona değiştirdi.
Rusya-Ukrayna Savaşı gündelik hayatı nasıl etkiledi?
Rusya'da Ukrayna'ya yönelik başlatılan savaşın halk üzerindeki etkileri oldukça karmaşık. Başlangıçta, 2022 yılında başlayan tam ölçekli işgal, Rusya'da geniş bir halk desteğiyle karşılanmıştı. Rus hükümetinin resmi söylemleri, savaşın Rusya’nın güvenliğini ve ulusal çıkarlarını korumak için gerekli olduğu yönündeydi. Devlet medyası da büyük ölçüde bu çizgide bir anlatı sunarak, halkı savaşı desteklemeye teşvik etti. Bu dönemde yapılan anketler, Rus halkının büyük kısmının savaşı savunduğunu gösterdi. Ancak, savaşın uzaması ve beraberinde getirdiği ekonomik zorluklar, halkın görüşlerinde önemli değişimlere yol açtı.

İlk başlarda, savaşın Rus halkı tarafından geniş bir destekle karşılanması zaten beklenen bir durumdu. Çünkü Rus hükümeti savaşı "savunma amaçlı" olarak sunuyor; Batı karşıtlığı üzerinden inşa edilen söylemler üretiyordu. 2022 ve 2023’te yapılan kamuoyu yoklamaları, Rus halkının çoğunluğunun savaşı haklı gördüğünü ve ülkenin "topraklarını savunduğunu" düşündüğünü gösteriyordu. Ancak savaşın uzaması, yıkıcı ekonomik sonuçları ve artan askerî kayıplar halkın savaş hakkındaki görüşlerinde değişimlere neden oldu.
2024’ün sonlarına doğru yapılan bir anket, Rusların yalnızca %47’sinin savaşın ülkeye "fayda sağladığını" düşündüğünü gösterdi. Bu oran, savaşa verilen desteğin büyük ölçüde zayıfladığını gösteriyor. Yavaşça yayılan bir memnuniyetsizlik, özellikle yüksek yaşam maliyetleri, artan işsizlik ve devletin savaşın maliyetlerini halkın sırtına yüklemesi ile birlikte belirginleşmeye başladı. Birçok Rus, savaşın devam etmesinin yalnızca ulusal güvenliği değil, aynı zamanda halkın ekonomik refahını da tehdit ettiğini düşünüyor.
Savaşın başlamasıyla birlikte, Rusya, Batı ülkelerinin ekonomik yaptırımlarına maruz kaldı ve bu durum, ülke ekonomisinde ciddi bir çöküşe yol açtı. Enflasyon oranları hızla yükseldi, ruble değer kaybetti ve yaşam maliyetleri arttı. Özellikle gıda, enerji ve ulaşım gibi temel ihtiyaç maddelerine yapılan zamlar, halkın alım gücünü ciddi şekilde azalttı. McDonald's, Coca-Cola, Starbucks ve Heineken dahil yüzlerce büyük firma Rusya'da satış ve üretim yapmayı bıraktı.

İşsizlik oranları da savaşın bir diğer ekonomik yansıması oldu. Pek çok küçük işletme savaş ve yaptırımların etkisiyle iflas etti. Ayrıca, bazı büyük sektörler, özellikle inşaat ve otomotiv sektörleri, ciddi bir daralma yaşadı. Bu durum, Rus halkının yaşam standartlarını etkileyen önemli bir faktör haline geldi.
Savaşın sadece ekonomiyi değil, konut piyasasını da derinden etkilediği söylenebilir. Rusya’daki barınma sorunları, savaşın başından bu yana daha da büyüdü. Savaşın getirdiği ekonomik sıkıntılar ve yüksek enflasyon, inşaat sektörünü de olumsuz etkiledi. 2023 ve 2024 yıllarında, inşaat projelerinde ciddi bir duraklama yaşandı. Yeni konut inşaatları yavaşladı, bu da konut arzının azalmasına yol açtı.
Kiralık konutlar ise özellikle büyük şehirlerde neredeyse erişilemez hale geldi, kiralar 2024 yılı itibariyla %30 oranında arttı. Bu oran, özellikle gençler ve düşük gelirli aileler için ciddi bir problem. Moskova gibi şehirlerde, konut bulmak zorlaştı ve fiyatlar yükseldi. Bununla birlikte, savaşın etkisiyle inşaat sektöründeki yavaşlama, hükümetin konut projelerine yönelik harcamaları kısmaya başlaması ve malzeme fiyatlarındaki artış, konut edinme sürecini daha da zorlaştırdı.
Devlet, bu barınma sorunlarına çözüm bulmak amacıyla çeşitli politikalar geliştirmeye çalışsa da çoğu zaman bu çözümler yetersiz kalıyor. Özellikle düşük gelirli kesimler için konut edinmeyi kolaylaştıracak imkanlar sınırlı. Savaş nedeniyle devletin mali kaynakları sınırlı hale geldi ve bu da barınma sorunlarının çözülmesinde önemli engeller oluşturuyor. Ayrıca, savaşın devam etmesi, bu sorunların daha da derinleşmesine yol açıyor.
Rus halkı, Ukrayna savaşı konusunda muhtemelen karmaşık duygulara sahip. Başlangıçta geniş bir destekle karşılanan savaş, zamanla ekonomik ve sosyal zorluklarla birlikte eleştirilen bir konu haline geldi.