İsrail’i Askeri, Ekonomik ve Siyasi Anlamda Nasıl Yenebiliriz? 

Araştırmacı Mehmed Mazlum Çelik, İsrail’in ABD ve bazı Arap ülkelerinin desteğiyle sürdürdüğü askeri, siyasi ve ekonomik gücünün kırılgan olduğunu savunarak, nasıl zayıflatılabileceğini ve Türkiye’nin bölgesel stratejisi ve askeri-sanayi hazırlıkları bağlamında bu senaryodaki rolünü Fokus+ için inceledi.
Mehmed Mazlum Çelik
İsrail’i-Askeri,-Ekonomik-ve-Siyasi-Anlamda-Nasıl-Yenebiliriz-.jpg

12.09.2025 - 17:39  |  Son Güncellenme: 12.09.2025 - 17:48

İsrail Devleti, neredeyse her gün bir başkente saldırırken; bölgede hemen hemen her ülkeyi imha etmek için çarşaf çarşaf planlar yapıyor. “Peki, İsrail bu pervasızlığı yaparken bölge ülkelerinin İsrail’i yenebilmek ya da en kötü ihtimalle durdurabilecek bir planı var mı?” sorusu günden güne önem ve anlam kazanmaktadır. 

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki İsrail, tek başına yenilmez bir ülke değildir. Hatta Gazze’deki başarısız operasyonları bunu ortaya koymuştur. İsrail’i güçlendiren ve ayakta durmasını sağlayan ABD ve İngiltere’nin kendisine sağladığı güçtür.

Bu dosyamızda siyasi, ekonomik ve askeri anlamda İsrail’i mağlup etmenin mümkün olup olmadığını ve mümkünse nasıl yapılabileceği üzerine yoğunlaştık.

İsrail’i siyasi anlamda yenmek mümkün müdür ve nasıl?

Tel Aviv tüm dünya ülkeleri için katlanmak zorunda oldukları bir başkenttir. Tüm gücünü ABD’den ve Müslüman ülkelerin uyuşukluğundan almaktadır. 

ABD’de birçok büyük şirket ve siyasi mecra; Siyonist lobinin kontrolündedir. Bu da İsrail’e sınırsız bir pervasızlık alanı sunar. Kontrol edemediği noktaları ise şantaj, rüşvet ve tehditle devşirmeye çalışır. İş bu noktada çığırından çıkmak üzeredir; çünkü ABD toplumu günden güne İsrail’in bu politikalarından rahatsızlığı artmaktadır. Lakin ABD halkı apolitikleştirildiği ve uyuşturulduğu dikkate alındığında ciddi bir ekonomik kasırga olmadığı sürece İsrail’in özellikle New York üzerinden ABD’ye kurduğu baskı mekanizması kolay kolay sarsılacağa benzemiyor.

Yine de bilhassa seçim zamanları bu lobilerin zayıf karnıdır. Basit siyasetçileri satın almakla geniş kalabalıkları ikna etmek arasında büyük fark bulunuyor. ABD’de geniş toplumsal kesimler arasında günden güne Siyonizm aleyhtarlığı arttığı dikkate alınırsa güçlü bir lobi ve propaganda cephesi ABD ile İsrail’in sarsılmaz görünen birlikteliğinde güçlü gedikler açabilir. 

ABD’de milli bir siyaset ya da duruş bulunmaz. Politikacıları satın alır ve halkı ikna ederseniz eğer İsrail’e istediğinizi yapabilirsiniz. Türkiye bu anlamda Türk Evi vb. girişimlerle yeni yeni lobi ve propaganda süreçlerini öğreniyor. Oysa Katar gibi devletlerin lobi gücü ve etkisi New York’ta Siyonist lobilerin bile üzerine çıkabilecek kudrete sahiptir.

İsrail’e karşı başarılı olmak için yalnızca ABD’yi ikna etmek yetmez. Bazı Arap liderlerini de ikna etmek yahut devirmek gerekir. Bugün Suudi Arabistan, BAE ve Ürdün gibi ülkeler İsrail’in arka bahçesi gibi davranmaktadır. Bu ülkeler İsrail’e her türlü istihbarat, maddi ve askeri yardımı koşulsuz sunmaktadır. Sözde rejimlerini tehdit eden İhvan-ı Müslimin hareketine karşı İsrail’i koruyucu bekçileri olarak görmektedirler. Bu Arap ülkeleri İsrail’in etrafında adeta duvar örmekte ve İslam âleminin ortak bir siyasi irade göstermesinin önündeki en büyük engel konumundadırlar.

Özetle siyasi anlamda ABD devre dışı bırakılır ve bazı Arap devletlerinin ihanetinin önüne geçilirse İsrail siyasi manada dünyada tutunabileceği bir dal kalmaz.

İsrail’i ekonomik anlamda yenmek mümkün müdür?

İsrail 2023 yılından beri büyük oranda dış yardımlarla savaşı yürütmektedir. ABD, körfez ülkelerine güvenlik adı altında büyük haraçlar kesip bu paraları büyük oranda İsrail’e akıtmaktadır. 

Ne olursa olsun bu sürdürülebilir bir durum değildir. İster doğal veya isterse yapay olsun hiçbir devlet dış yardımlarla varlığını sürdüremez. Bu noktada İsrail ekonomisini ayakta tutan turizm, tarım ve sanayidir.

Turizm gelirleri çoğunlukla Müslümanların Kudüs ve bölgedeki kutsal bölgeleri ziyaretiyle elde edilmekteydi. İsrail’i 2023 Ekim ayında ayda ortalama 400 bin kişi ziyaret ederken bu rakam 30 binlere kadar gerilemiş durumdadır. Yıllık ortalama 5 Milyon kişinin turistik amaçla ziyaret ettiği İsrail, bu gelirden çok büyük oranda mahrum kalmış durumdadır.

İsrail’in ekonomisinin dayandığı önemli güçlerden birisi de tarımdır. İsrail bu sektörden yıllık yaklaşık 20 Milyar Dolar para kazanmaktadır. Bölgenin coğrafi koşulları dikkate alındığında belki de İsrail’in yarattığı en büyük mucizeler arasında kabul edilmektedir. Tarımda işçi olarak çalışanların büyük bir kısmı Filistinli Araplardan olması 2023 yılından beri tarım sektörünü de büyük oranda vurmuş durumdadır. 

İhracatta yaşanan kaybın yanı sıra üretimde yaşanan sıkıntılar ciddi bir gıda enflasyonu ile İsraillileri karşı karşıya bırakacak konumda. Bunu daha da genişletmek için adımlar atılmalı ve İsrail’e gıda ihraç eden komşu ülkeler ve limanlar bu tavrı tamamen durdurmalıdır. Şu anda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ifadesine göre Türkiye dışında böyle bir adım atan ülke bulunmamaktadır.

İsrail’in dev sanayi şirketlerinin vaziyeti ise farklı bir durum arz ediyor. Özellikle savaş, silah sanayisini olumlu anlamda besliyor. Ayrınca İsrail hala dünyadaki en büyük silah ihracatçısı konumundaki devletlerin başında geliyor. Bu noktada kahredici olan detay ise İsrail’in silah tedarik ettiği ülkelerin çok büyük bir kısmının Müslüman ülkeler olmasıdır. Yalnızca Elbit Systems, Israel Aerospace Industries ve RAFAEL’in başını çektiği şirketler yıllık 20 Milyar Dolar civarında bir gelir elde etmektedir. 

Bu şirketleri mağlup etmenin yolu sermayeyi ürkütmekten geçmektedir. Çoğu İsrail silah üreticisi firma ya ABD’den ya da Rusya’dan İsrail’e gelmiştir. Siyonist duygularla hareket eden bu yapılar kaostan beslenerek güçlenmektedir. Onları İsrail’den çıkartmaya ve sermayelerini Tel Aviv’den çekmeyi sağlayacak iki tedbir bulunur: Boykot ve rekabet!

Silah boykotu gıda boykotu ile kıyas götürmeyecek kadar etkili bir yöntemdir. Yalnızca körfez ülkeleri İsrail şirketlerine silah ambargosu getirmesi bu şirketlerin cirosunu yarı yarıya düşürecektir. Bir diğer unsur da rekabet olarak karşımıza çıkıyor. İsrail; körfez ülkelerinin yanı sıra Güney Amerika, Ukrayna ve Afrika pazarlarının en büyük silah dağıtıcısı konumunda bulunan ülkelerin başında geliyor. Bu anlamda İsrail’in pazarları için ucuz, kaliteli orta ölçekli silah üretiminde Türkiye ve İspanya günden güne büyüyen iki tehlike olarak öne çıkıyor. Zaten bu ülkelerin hem silah sanayisinde yaptıkları işbirliği hem de politik ittifak İsrail tarafından kapalı kapılar arkasında İsrail pazarlarını ele geçirme teşebbüsü olarak yorumlanıyor. 

Velhasıl görüldüğü üzere İsrail ekonomisi adeta pamuk ipliğine bağlı ve zaten en fazla sendelediği noktalardan birisi bu.

Asıl soru askeri anlamda İsrail yok edilebilir mi?

İsrail’i askeri anlamda yenmek mümkün müdür?

Askeri anlamda tüm senaryolar ABD’siz bir İsrail üzerinden ele alınmak zorundadır. ABD’nin askeri anlamda desteklediği hiçbir senaryoda İsrail karşısında tam bir başarı ya da zafer elde etmek ne yazık ki mümkün değildir.

ABD daha önce Arap ülkeleri karşısında defalarca İsrail’i terk etti. Bunu yine yapabilir ve siyasal konjonktür bu şekilde devam ederse İsrail günün sonunda ABD’yi de kaybedeceği aşikar. 

Öncelikle İsrail bu güne kadar elde ettiği tüm askeri zaferleri “Şok Saldırılar”a borçludur. Mısır, Suriye, Lübnan ve daha birçok coğrafyada kesin zafer elde etmek istediğinde sessiz ve şok edici saldırılarda bulundu. 

Bu stratejinin tek istisnası İran’dı. 

İsrail daha önce hiçbir savaşında bunu yapmamıştı. Zaten İran konusunda bitirici bir savaş olmaması da birçok farklı iddia ve senaryoyu gündeme getirmiştir. Şu anda askeri anlamda İsrail’in çekindiği ne Gazze ne İran ve ne de Lübnan’dır. 

2023’te 7 Ekim saldırısının daha ilk ayında Netanyahu, New York’a gitmiş Türkiye’nin askeri ve sanayi alt yapısının vurulması için Yahudi Lobisine sunumlar yapmıştı. Netanyahu bu meseleyi uzatmadan asıl gerçek düşmanın Türkiye olduğunu düşünüyor ve tarihte İsraillilerin yaptığı gibi bir şok saldırı talep ediyordu.

Tel Aviv’deki Siyonist rejim bu savaş onayını alamayınca işler sarpa sardı. Türkiye, Suriye’de rejimin değişmesiyle İsrail’le arasına güçlü bir tampon bölge inşa etmeye başladı. Küçücük bir Gazze ile yarım asırdır başa çıkamayan İsrail; şimdi Suriye ile bir yıpranma savaşı ile karşı karşıya. Üstelik Türkiye sürekli olarak sahada İsrail’in saldırı kapasitesini, gücünü, envanterini ve savaş taktiklerini gözlemleyerek hazırlık yapıyor ki Tel Aviv’de bunun farkında.

Sürekli kışkırtmalarla Tel Aviv’in istediği önce Türkiye’yi üzerine çekerek uluslararası desteği sağlamak; ama günden güne uzayan süreç ilk saldırıya İsrail’i zorluyor. Katar’a yapılan saldırı ile Türk topraklarına benzer bir saldırının olası tepkilerini de ölçmek için bir hamlede bulunuldu. 

Türkiye’nin aceleci davranmamasının iki temel sebebi bulunuyor. ABD’nin tarafsız duracağı şartları oluşturmak ve askeri alt yapısını hazır hale getirmek. Türkiye’nin son 10 yıldaki sanayi atılımı kayda değer olsa da askeri anlamda İsrail gibi ceberut bir düşmana göre vaziyet almamıştı. Bu yüzden yavaş yavaş acele ettiğini ve diplomasiyi öne çıkarttığını söylemek gerekir.

Velhasıl Türkiye yahut körfez ülkelerden müteşekkil bir koalisyon İsrail’le çatıştığını varsayarsak askeri bir zafer mümkün müdür?

Öncelikle “24 saate Tel Aviv’i alırız” ya da “İsrail ordusu burnunu kaldıramaz” gibi hamasi söylemlere itibar edilmemelidir. İsrail kurulduğu günden beri savaş psikolojisiyle hareket eden bir ülkedir. Şok saldırısına uğramadan İsrail’le uzun sürecek çatışmalar ile ancak zafer elde edilebilir. Ayrıca hiçbir devlet İsrail’le işini yarım bırakmamalıdır; eğer sıcak savaş başladıysa İsrail tamamen teslim olmadan yapılacak her ateşkes veya barış uzun vadede İsrail’in lehine olduğunu tarih bize kanıtlamaktadır. Askeri bir savaşta İsrail’le şu noktalarda savaşmak elzemdir;

İstihbarat savaşı

İsrail öncelikle psikolojik üstünlüğü elde etmeyeceği hiçbir savaşa başlamaz. Bu yüzden İsrail topraklarında karşı şok saldırılar ile üstünlük elde edilebilir. Bu anlamda iki nokta öne çıkmaktadır: Golan Tepeleri ve Şimon Peres Negev Nükleer bölgesine yapılacak istihbarat destekli eylemler.

İsrail, güneyden gelebilecek her türlü istilaya karşı şu anda hazırlıklı durumdadır. Oysa Suriye üstünden gelebilecek bir istila hareketine karşı büyük bir endişe ve zafiyet içerisinde bulunmaktadır. Bu anlamda istihbaratın özellikle Dürziler üzerinde Golan’da yürüteceği politika İsrail adına kıyamet senaryoları arasında yer almaktadır. Bir diğer unsur Negev çölünde bulunan nükleer tesislerdir. Bu tesislerin tamamen bombalanması dünyadan tepki çekebilir; ama istihbaratın kısmi eylemleri İsraillileri dehşete düşüreceği dikkate alındığında son derece etkili olacaktır.

Teknoloji transferi ile savunma sisteminin çökertilmesi

İsrail’in en güvendiği unsurların başında Demir Kubbe gibi savunma sistemleri gelmektedir. Oysa bu teknolojilerin çoğu basit teknoloji transferleriyle kolaylıkla çökertilebilir. Hamas dahi elindeki iptidai imkânlarla bu konuda büyük başarılar elde etti.

Sistemin devre dışı kalması durumunda İsrail’de hayat tamamen duracak ve sığınak psikolojisi ile zaten harap olmuş İsraillileri teslim olmaya zorlayacak iç politikada askeri darbeye kadar gidecek gelişmelerin önünü açacaktır. 

Hava harpleri İsrail’in en büyük kozu

İsrail bugün dünyanın en büyük F-35 filolarına sahip ülkelerden birisi. Bu uçaklar radar istemlerine yakalanmaması açısından “Şok Saldırılar” açısından büyük avantaj sağlıyor. Nevatim üssünden konuşlu bu filonun en zayıf noktası ikmal olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla ikmal yollarının kesilmesi İsrail’i Türkiye gibi olası hedefler karşısında zayıf düşürebilir.

Dolayısıyla Hevatim’in imhası mümkün olmasa da Kuzey’deki üslerin devre dışı bırakılması F-35’ler için korkunç bir senaryo anlamına gelmektedir. Türkiye özelinden düşündüğümüzde bu imkân dâhilindedir.

Kara savaşı İsrail’in sonu demektir

İsrail, en güçlü ve avantajlı olduğu zamanlarda dahi kara savaşlarında büyük mağlubiyetler aldı. Lübnan ve Gazze bunun en somut örneği olarak karşımızdadır.

Özellikle Türkiye; orta vadede İsrail’i Suriye’ye karadan girmesi halinde kolaylıkla mağlup edecek güce sahiptir. Her şeyden önce Suriye halkı yıllardır savaşın içinde olan bir sosyolojiye sahip, dolayısıyla İsrail’in Suriye’yi karadan işgali Tel Aviv için muarızına beklenen şoku yaşatmaz. Uzun vadede içinden çıkamayacağı bir bataklığa dönüşür; ama buna karşı aceleci bir tavırla karadan İsrail’e girmeye çalışmak avantajın İsrail’e geçmesine neden olacaktır. 

Bu yüzden İsrail’in Suriye’yi işgal teşebbüsleri tamamen blöften ibarettir. Her şeyden evvel coğrafyayı abluka altına alamayacağı gibi orada direnme şansı da yoktur. Ayrıca böyle bir kara savaşında Golan’ın el değiştirmesi kaçınılmazdır. Bu durum yine İsrail’de siyasi krizlere, askeri darbeye açık bir konjonktürün oluşmasına neden olur. 

Velhasıl özetle toparlayacak olursak İsrail ile savaşın başlangıç noktası New York borsaları ve lobileri ile başlayıp Washington’da gelişir. İsrail’i yalnız gireceği bir savaşa zorladıktan sonra ekonomisi çökertilir ki bu mümkündür. Askeri anlamda ise şok saldırıları atlattıktan sonra İsrail’i uzun sürecek bir çatışma ortamının içinde bırakmak gerekir. Böyle bir senaryonun sonunda elde edilecek en büyük kazanım Siyonizm’i işgal sahalarından çekilmeye zorlamak, nükleer silahsızlanmayı kabul ettirmek ve iki devletli çözüm için masaya oturtmaya ikna etmektir. Hatta belki İsrail’i dış meselelerde Türkiye’ye yahut güçlü bir Filistin yönetimine bağlı bir devletçik konumuna indirmeyi başarmak zafer kabul edilmelidir.

Bu senaryoyu şu anda hayata geçirebilecek bir Arap koalisyonu bulunmamaktadır. Türkiye’nin böyle bir senaryonun içine çekilmesi durumunda neler yaşayabileceğini de başka bir dosyada incelemeye çalışacağız.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.