Sayfa yolu
İsrail-İran Çatışması: Teknolojik Kapasite Dengesi Ne Durumda?


20.06.2025 - 16:42 | Son Güncellenme:20.06.2025 - 16:52
13 Haziran’da başlayan İsrail-İran çatışması, bölgesel bir askeri gerilimden çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu kriz, çağdaş savaş anlayışının ne denli dijitalleştiğini ve ileri teknoloji sistemlerinin modern orduların başarısındaki belirleyici rolünü açıkça ortaya koydu.
Her iki ülke, sahaya yalnızca askeri güç değil; yapay zeka destekli sistemler, insansız platformlar, çok katmanlı savunma mimarileri ve siber yeteneklerini de taşıdı.
İsrail: Ağ merkezli savunma ve yapay zeka tabanlı savaş doktrini
İsrail, son yıllarda savunma stratejisini giderek daha fazla teknoloji eksenli hale getirmiş durumda. 13 Haziran’da İsrail’in İran’a saldırmasıyla başlayan çatışma, bu stratejinin pratikte ne kadar etkili olabileceğini test etme imkanı sunuyor. Özellikle çok katmanlı hava savunma sistemleri çatışmanın ilk anlarından itibaren belirleyici oldu. Demir Kubbe kısa menzilli roketlere karşı büyük oranda başarıyla çalışırken, David’s Sling orta irtifa tehditlerini önledi. Balistik füze tehditlerine karşı ise Arrow 3 devreye girdi ve İran’ın hipersonik füzelerinin bazılarını atmosfer dışında etkisiz hale getirdi. Bu sistemlerin ortak noktası, gerçek zamanlı sensör entegrasyonu, radar ağları ve komuta-kontrol altyapısıyla yüksek düzeyde koordineli çalışmaları.
İsrail’in teknolojik üstünlüğünün temelini yalnızca savunma değil, aynı zamanda saldırı kabiliyetlerinde kullandığı yapay zeka destekli sistemler oluşturuyor. İsrail bu sistemleri, Gazze’deki saldırılarında da kullanıyor. İran’la girdiği çatışmada da Gospel gibi karar destek algoritmaları, hedef seçimi, saldırı planlaması ve hasar analizini insan müdahalesi olmadan yapabiliyor. Bu sistemler, verileri uydu görüntüleri, saha sensörleri ve açık kaynak istihbarattan toplayarak, yüzlerce potansiyel hedefi saniyeler içinde analiz ediyor. Böylece İsrail, hızlı ve etkin saldırılarla hem stratejik hem taktik düzeyde operasyonel üstünlük sağlamaya çalışıyor.

İnsansız hava araçları cephesinde de İsrail, Harpy ve Harop gibi sistemlerle İran radarlarını bastırmak, hava savunma ağlarını tahrip etmek ve hedef sahalara düşük riskli taarruzlar gerçekleştirmek konusunda etkili oluyor. Bu sistemlerin çoğu otonom karar alma kapasitesine sahip olduğu için, elektromanyetik karıştırmaya rağmen görevlerini tamamlayabiliyor. Kamikaze dronlar özellikle İran’ın doğu ve kuzeybatı sınır bölgelerindeki altyapılarını hedef alıyor.
Siber harp alanında İsrail, savunmadan çok ofansif stratejilerle öne çıktı. İran’ın komuta-kontrol altyapılarına sızarak radar görüntülerini manipüle etti, GPS sinyallerini yanıltarak İran dronlarını hedeflerinden saptırmaya çalıştı. Ayrıca elektromanyetik spektrum üzerinde üstünlük sağlayarak İran’ın bazı karadan havaya füze sistemlerini geçici olarak devre dışı bırakma girişiminde bulundu.
İran: Asimetrik teknoloji stratejisi ve yoğunluk temelli yıpratma doktrini
İran’ın çatışmadaki stratejisi, doğrudan teknolojik üstünlükten ziyade, mevcut kaynaklarla İsrail’in savunma kapasitesini aşırı yükleme ve yıpratma üzerine kurulu. İran, çatışmanın ilk günlerinden itibaren hem geleneksel füze gücünü hem de sürü dron taktiklerini kullanarak İsrail’in hava savunma sistemlerini “doyurma” stratejisini devreye soktu. Özellikle Shahed-136 tipi kamikaze dronlar yüzlerce adetlik sürüler halinde gönderilerek Demir Kubbe’nin kapasitesini zorlamayı amaçladı. Her bir dronun ucuz maliyetli olması, İran’ın bu yöntemi defalarca uygulamasına imkan sağladı.
Balistik füze envanterinde de İran, teknolojik kabiliyetinin ulaştığı noktayı gösterdi. Fateh-110 ve Kheibar Shekan gibi kısa ve orta menzilli füzelerle hassas hedefleme yeteneği gösterilirken, Dezful ve Emad gibi modellerin daha uzun menzillerde kullanılması dikkat çekti. İran, hipersonik füzeleriyle İsrail hava savunmasının üst limitlerini de zorladı. Her ne kadar bu füzelerin yönlendirme sistemleri zaman zaman sapma gösterse de, İran’ın füze programındaki ilerlemeler göz ardı edilemez.
Siber alanda ise İran, sınırlı fakat etkili saldırılar gerçekleştirdi. İsrail’in enerji altyapısında geçici kesintiler oluşturmayı başaran saldırılar, özellikle otomasyon sistemlerine yönelikti. Ayrıca İsrail medyasına yönelik bilgi sızıntıları ve dezenformasyon operasyonları da dikkat çekti. Ancak İran’ın siber kapasitesi halen büyük ölçüde savunma ve propaganda odaklı olup, İsrail’in karmaşık siber silahlarına karşı daha zayıf kalıyor.
İran’ın teknolojik yaklaşımı büyük ölçüde maliyet etkinlik üzerine kurulu. Geliştirdiği insansız hava araçları ve elektronik harp sistemleri sınırlı kaynaklarla maksimum etki oluşturmaya odaklı. Bu strateji, İran’a sahada taktik başarılar sağlasa da, yapay zeka entegrasyonu, gerçek zamanlı karar sistemleri ve entegre savunma ağları gibi ileri teknolojilerde halen İsrail’in gerisinde olduğunu gösteriyor.
Dijitalleşmiş savaşta dengeler ve farklılaşan stratejiler
İsrail-İran çatışması, modern savaşın sadece silahlı kuvvetler arasındaki güç dengesiyle değil, teknoloji altyapısının derinliğiyle de şekillendiğini net biçimde ortaya koyuyor. İsrail, çok katmanlı savunma sistemleri, yapay zeka destekli operasyonel planlama, otonom saldırı platformları ve siber üstünlük gibi alanlarda belirgin bir avantaj sağladı. Bu üstünlük, yalnızca operasyonel başarı değil, aynı zamanda kriz yönetimi ve stratejik caydırıcılık açısından da etkili oldu.
İran ise daha sınırlı kaynaklarla asimetrik bir teknoloji stratejisi izledi. Dron sürüleri ve doygunluk saldırılarıyla İsrail sistemlerini zorladı, ancak gelişmiş teknolojilerin entegrasyonunda yaşanan eksiklikler, bu çabaların etkisini sınırladı. Yine de İran’ın füze kapasitesindeki gelişim ve artan insansız sistem üretimi, gelecekte daha karmaşık ve dirençli bir tehdit potansiyelini işaret ediyor.
Bu çatışma, teknolojik kapasitenin artık sadece savaşın bir aracı değil, bizatihi savaşın kendisi haline geldiğini gösteriyor. Önümüzdeki dönemde bölgedeki askeri dengeler, algoritmalar ve otonom sistemler temelinde yeniden şekillenecek gibi görünüyor.