Dünü, Bugünü ve Yarınıyla Suriye- 20: Suriye’den Amerika Kıtasına Göçler

05.09.2025 - 16:17 | Son Güncellenme: 05.09.2025 - 16:56
1800’lü yılların sonunda, Osmanlı Devleti’nin Lübnan Sancağı Mutasarrıfı’nın evinde çalışan bir Arap hizmetçi, 12 yaşındaki oğlu Yusuf Abdullah’ı Amerika’ya göndermek için mutasarrıftan yardım ister. Mutasarrıf kendisine yardımcı olur ve hizmetçinin oğlu için pasaport çıkarttırıp cep harçlığı olarak da 20 Osmanlı lirası verir. Yusuf Abdullah, Beyrut’tan kalkan bir posta vapuruna biner, Napoli’de bir başka gemiye transfer edilir ve tek başına seyahat eden bu 12 yaşındaki çocuk Atlantik’i geçerek ABD’nin batı yakasında, Los Angeles’ta gemiden iner. Cebinde sadece 13 lira vardır ve Yusuf yerine artık Joe ismini kullanmaktadır.
Joe küçük bir bakkal dükkânı açarak ABD’de hayata tutunur, sonra dükkânı oğluna devreder, bir süre sonra 1947’de doğacak torunu da çocukluğunda bu bakkal dükkânında çalışıp yetişecek, bilahare hukuk tahsili yaparak ticarete atılacak ve başka maceralara girişecektir.
1947 doğumlu bu küçük Lübnan göçmeni Hristiyan Marunî menşeli çocuk, Tom, aradan geçen bir asırdan fazla sürenin ardından, Trump’ın 2024’te ABD Başkanlığına seçilmesiyle birlikte Ankara’ya büyükelçi olarak atandı. Tom Barrack, alışılmışın dışında bir sefir portresi çizen, Osmanlı dönemi ve millet sistemini öven açıklamalarıyla, kendi aile kökenlerini açıklamaktan gocunmayan ve bununla övünç duyan bir figür. Baba tarafından dedesi Yusuf Abdullah gibi, anne tarafından dedesi Halil Şahin de yine 1900’lü yılların başında 14 yaşındayken ABD’ye gelip burada tutunan Lübnan Hristiyanlarından bir aileye mensup.
Suriye-Lübnan’dan Amerika’ya göçler: İtici ve Çekici Nedenler
Tom Barrack’ın ailesi bu açıdan bir istisna değil; 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Suriye-Lübnan coğrafyasından göç eden onbinlerce aileden ikisi sadece. Osmanlı Devleti’nin büyük sorunlar yaşayarak geriye çekildiği, toprak kaybederek bütünlüğünü kaybetmeye başladığı dönemde, sadece Balkanlardan ve Kafkasya’dan değil, Ortadoğu’dan da önemli ölçüde nüfus kaybı yaşandı. Ancak Balkanlar ve Kafkas muhacirleri çoğunlukla Anadolu’ya ve Trakya’ya göç ederken, Ortadoğu’daki Araplar içinse ilginç bir rota belirmeye başladı: Amerika kıtası. Bu göçlerde nüfus hareketliliği açısından sadece ABD’nin değil bilhassa Arjantin, Brezilya, Meksika ve Şili gibi ülkeler de ön plana çıkmaktadır.
Bu süreçte Osmanlı Devleti’nin tebaası açısından göçü bir çıkış yolu olarak benimsemeye yol açan çeşitli toplumsal, ekonomik ve uluslararası “itici” faktörler ortaya çıktı.i
a) Osmanlı ekonomik düzeninin bozulması: Osmanlı ekonomik düzeninde köklü dönüşümlerin ortaya çıktığı bu dönemde, geleneksel ekonomi modeli yerine, tamamen tarıma dayalı ve dış ekonomik etkenlere bağımlı kapitalizm biçiminde bir model ortaya çıktı. Bilhassa Mısır ve Suriye, Irak gibi coğrafyalar bundan derin şekilde etkilendi. Bu geçişin olumsuz etkisini arttıransa salgın hastalıklar, yenilgiyle sonuçlanan savaşlar ve neticede durgunlaşmaya başlayan bir ekonomik dönüşüm oldu. Bilhassa Cebel-i Lübnan bölgesinin taşlık ve tarıma elverişsiz olması nedeniyle buradan daha yoğun göç gerçekleşti. Uluslararası ekonomi-politiğin ve tarımsal ürünlerin tedarik hatlarının dönüşümünün yanında, İmparatorluk içindeki mal akışının bozulması da bu göç olgusuna olumsuz etki etti.
b) İç huzursuzluklar, can ve mal güvenliği sorunu: Tanzimat döneminde devletin merkezî yapısının yeniden teşkilatlandırılmaya başladığı dönemde, taşrada etkin denetim sağlanmaya çalışıldı. Ancak devlet imkanlarının eksikliği nedeniyle, eski düzen bozulsa da yerine yenisi konulamadı ve bu türbülans döneminde taşrada başıbozuk bir denetimsizlik ortaya çıktı. Bazı aşiretler taşrada devlet otoritesinin zaafından yararlanarak kendi otoritelerini tesise yöneldi. Suriye ve Cebel-i Lübnan bölgesinde Bedevî aşiretleri hasat zamanı köyleri basarak, ekili alanlara zarar vererek, hayvan sürülerine musallat olarak taşrada zaten zor durumdaki tarımsal ekonomiye önemli ölçüde zarar vermeye başladı ve merkezi otoriteler bu tür düzensizlikleri önlemede başarısız kaldı. Benzer bir sorun Anadolu’daki Kürt aşiretler bahsinde de sözkonusuydu. 1860’ların başında Şam ve Beyrut gibi büyük yerlerde ortaya çıkan Müslüman-Hristiyan çatışmaları da bu açıdan can ve mal güvenliği bahsinde toplumsal hafızada olumsuz yansımalara yol açtı.
c) Zorunlu askerlik uygulaması: II. Meşrutiyet’ten itibaren Osmanlıcılık ruhunu canlandırmak amacıyla azınlıkların da askere alınması uygulamasına gidildi. Ancak Yahudiler ve Hristiyanların bilhassa Birinci Dünya savaşı döneminde buna uymadığı ve çoğunlukla Müslümanlar orduya katılırken, gayrimüslimlerin askerlik hizmetinden içtinap ettiği hususu, dönemin raporlarına yansımıştı. Suriye-Lübnan bölgesinden yurtdışına göç edenlerin de çoğunlukla askerlik çağına gelmiş erkekler olduğu, keza dönemin Suriye valisinin raporlarında kayıtlıdır.
***
Osmanlı’da yurtdışına göç olgusunu teşvik eden iç faktörlerin yanında, göçü cazip kılan çeşitli dışsal etkenler de söz konusuydu:
i) Servet kazanma ve rahat bir yaşam isteği: Gayet insani bir talep olan, fakir ve geri kalmış bir bölgeden zengin bir fırsatlar ülkesine gitme isteği, dönemin göçmenlerinde sıkça görülen bir eğilimdi. Yurtdışına gidip dönmüş kimselerin, döndüklerinde ufak bir servet sahibi olmaları ve yeni/büyük evler yaptırıp toprak sahibi olmaları, geride kalanların göçünde de etken oldu. Giden herkes zengin olamasa da bu beşeri ihtiyaç bireysel göçlerdeki en önemli motivasyondu.
ii) İş imkânlarının fazlalığı ve işgücü açığı: Kuzey ve Güney Amerika’da, bugün bile geçerli olan iş imkânları ve görece yüksek ücretler de cazibe unsurları arasında yer alır. Dönemin kıtadaki Osmanlı başkonsoloslarının raporlarına da yansıyan bir realitesi, bilhassa Güney Amerika ve Brezilya’da –ABD’ye göre- göç şartlarının oldukça cazip olduğu ve devletlerin büyük zorluklar çıkarmayarak ülkeye yeni gelenlere yardımcı olduğu kaydedilir.
iii) Simsarlar ve aracı şirketlerin propagandası: Göçler Suriye-Lübnan coğrafyasında demografiyi tehdit eder boyutlara gelip de ekilmeyen topraklar sorunu ortaya çıkınca, Osmanlı Devleti nasihat beyannameleri yayınlayarak broşürler halinde bölgede duvarlara asmış ve dağıtmıştı. Ancak simsarların yurtdışının cazip unsurlarını ön plana çıkaran reklam kampanyalarıyla yine de çok sayıda göçmen ülkeden ayrılmaya devam edince, devlet bu kimseleri cezalandırma ve göçü engelleme yolunu intihap etti.
iv) Teknolojik gelişmeler ve göç endüstrisi: Sanayi Devrimi sonrası sıkça kullanılan buharlı gemiler ve transatlantik deniz araçları da okyanus-ötesi göçü teşvik eden bir unsurdu. Önceki dönemlerde üç ay kadar süren deniz-aşırı göçler, yeni tip gemilerle 30-40 güne inmişti. Bu sayede gelişen göç endüstrisi, seyahat şirketlerinden gümrük hizmetlerine, otel ve pansiyonlardan göçmen sağlık hizmetlerine kadar çok sayıda yeni sektör ortaya çıkardı ve kümülatifte birbirini besleyen bir arz-talep sarmalı halinde göçmenlik olgusu yükseldi.
Göç rotaları ve Amerika’da göçmenliğin ülke bazlı serencamı: El Turco realitesi
Bu dönemde hem yasal hem de yasadışı göç istatistiklerinde önemli bir artış görülür. Yasal yollardan yolcu gemileri Mersin, İskenderun, Lazkiye, Kudüs, Kıbrıs, Yafa ve Beyrut gibi limanlar üzerinden yoğunlaşmıştı. Yasadışı göç ise açık denizde bekleyen yabancı vapurların sandal ve kayıklar aracılığıyla yolcu almaları yöntemiyle artmış olup, bilhassa Fransız vapurları bu açıdan dikkat çeken araçlardı.
İyi tutulmuş ve kesin kanıtlar olmadığı için, ayrıca ülkeye giriş-çıkış istatistiklerinin sorunlu olması nedeniyle, göçmen sayılarıyla ilgili farklı rakamlar ortaya çıkar. Prof. Kemal Karpat’ın –örneğin Osmanlı’daki okuryazarlık oranlarına dair fevkalade sorunlu istatistikleri maruf olduğu için, bu alanda da ihtiyat payıyla karşılanması gereken- çalışmalarına göre; 1860-1914 yılları arasında Amerika kıtasına yaklaşık 1,2 milyon Osmanlı göç etmiş olup, bunların yarısı Suriye ve Cebel-i Lübnan mıntıkasındandır. Başka bir belgede ise 1908 yılı başlarında Arjantin ve Brezilya başta olmak üzere, Orta ve Güney Amerika’ya göç edenlerin sayısı 150 bin olarak verilir. 1899 yılına dair bir istatistik ise Osmanlı göçmenlerinin % 49’unun ABD’ye, % 29’unun Latin Amerika’ya, % 22’sininse Kanada’ya göç ettiği kaydedilir. Keza aynı araştırmada, bu göçmenlerin % 98’inin Suriye ve Lübnan bölgesi halkından Marunî, Ortodoks ve Katoliklerden oluştuğu; kalan % 2’sinin ise Müslümanlarla Ermeni ve Rumlar oldukları belirtilir (s. 43-44). Dolayısıyla 1800’lerin hemen sonunda ABD’ye göç eden Büyükelçi Barrack’ın anne ve baba tarafından dedeleri de bu son istatistik içindeki Lübnanlı Marunî göçmenler arasında olmalıdır.
Bu göçmenlerin ülkeyi terki kuşkusuz Osmanlı Devleti’ne olumsuz yansımalarda bulundu; bilhassa göç veren bölgelerdeki tarımsal ve sınai üretim düştü, gayrimenkul fiyatları değersizleşti ve askeri olarak da orduya olumsuz yansıması oldu. Göç eden kişiler gittikleri esnada yanlarındaki pasaportlara göre Osmanlı vatandaşları oldukları için kendilerine “El Turco (Türk)” denildi. Zaman içinde hem Osmanlı Devleti’nin hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin bilhassa Latin Amerika ülkeleriyle münasebetlerinde bu eski Osmanlı tebaası devlet adamı, iş insanı ve sanatkârların zaman zaman önemli rolü oldu.
Günümüzde El Turco lakaplı Arjantin eski Devlet Başkanı Carlos Menem, Meksika’nın ve dünyanın bir dönem en zenginlerinden biri olan Carlos Slim, Kolombiyalı ünlü şarkıcı Shakira, El Salvador’un Filistin asıllı Devlet Başkanı Nayib Bukele, baba tarafından Lübnanlı Paraguay Devlet Başkanı Mario Abdo Benitez, babası Lübnan asıllı eski Brezilya Devlet Başkanı Michel Temer, Ekvador’un Lübnan asıllı eski Devlet Başkanı Jamil Mahuad, aktris ve yönetmen Salma Hayek, babası Lübnan asıllı Dominik Cumhuriyeti Devlet Başkanı Luis Abinader gibi şahsiyetler, isimlerinin de işaret ettiği üzere, aile kökenleri itibariyle Suriye-Lübnan asıllı Osmanlı vatandaşlarının torunlarıdır.
1 Bu bölümdeki itici ve çekici faktörler bahsinde, önemli ölçüde şu kaynaktan yararlanılmıştır: Özcan Kılıç (2021), XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nden Latin Amerika’ya Göç Hareketi, Ankara: Türk Tarih Kurumu, ss. 29-39.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.





