Dağ İsyancılarından İsrail Askerliğine: Dürzilik

Araştırmacı Bülent Şahin Erdeğer, İsmaililikten doğan Dürziliğin tarihini, inanç yapısını ve modern dönemdeki siyasi konumunu Fokus+ için inceledi.
B%C3%BClent-%C5%9Eahin-Erde%C4%9Fer.jpg
Dağ İsyancılarından İsrail Askerliğine Dürzilik

28.10.2025 - 17:14  |  Son Güncellenme: 28.10.2025 - 17:24

Orta Doğu siyasetini şekillendiren en önemli faktörlerin başında dini zihniyet gelmekte. Nusayriliğin kuruluşu ve inanç yapısını irdeledikten sonra Dürziliği ele alacağız.  

Nusayrilik Şiilerin 11. İmamı Askerî’nin vefatı sonrası İbn-i Nusayr’ın Hz. Ali başta olmak üzere 12 İmam’ın Allah’ın yeryüzündeki görünümleri olduklarını iddia etmesiyle başladı. Hz. İsa’nın yeryüzündeki yaşamı boyunca gerçek ya da doğal bir bedeni olmadığını, bedeninin yalnızca bir görüntüden ibaret olduğunu öne süren öğreti olan Doketizm’e benzetebilir.  

Nusayrilik Caferi Şiiliğin içinden çıktı.  

Dürzilik ise İsmaili Şiiliğin içinden… 

Fatımiler: Kuzey Afrika dönemi (909-969) ve Mısır dönemi (969-1171) 

Altıncı İmam Cafer es-Sâdık’ın oğullarından en büyüğü İsmâil’in imam olması gerekirken diğer oğlu Mûsâ el-Kâzım’ın bu görev için belirlenmesi sebebiyle Caferî Şiilerden ayrılan bir grup İsmail’in takipçileri olarak sonraları İsmaililer olarak adlandırıldı. İsmaililik İslam dünyasında büyük bir imparatorluk kurdu: Fatımiler. 

Kendisi de bir Türk olan ed-Derezî ise Türk bir asker tarafından suikasta uğrayarak öldürüldü. Sonra Sultan’ın Veziri Hamza b. Ali Dürziliği sistematize etti. 

Altıncı Fatımi Sultanı Hâkim bi-Emrillâh ve saltanat dönemi (996-1021) Dürziliğin doğduğu yıllardı. Hâkim bi-Emrillâh oldukça despot, dengesiz ve merhametsiz bir hükümdardı. İktidarı sırasında keyfi olarak bazı yıllarda namazı yasaklamış, cinayetler işlemişti. 1017’de İran’dan Mısır’a gelip Sultan’la tanışan Muhammed bin İsmâil ed-Derezî isimli İsmaili bir dâi (propagandist) Sultan’ın aslında “Allah’ın görünümü” olduğunu bu keyfî davranışlarının hikmetinin(!) de bundan kaynaklandığını ileri sürdü. Derezî’nin Sultan’ı İlahlaştırma söylemine katılan cemaate de Dürzî dendi. 

İfşa olan kitaplar 

1017-1042 yılları arasında yazılan ve Dürzî kutsal metinleri olarak kabul edilen Resâilü’l-Hikme 1700’e kadar sır olarak saklandı. 1700’de, risalelerden bazıları Avrupa kütüphanelerinde görülmeye başladı.  

Peki bu metinlerde neler vardı? 

Dürzîler kendilerini gerçek Tevhid ehli görüyor bu sebeple de Muvahhidler olarak tanımlıyor. 

Lâhût: Tanrı’nın ilahi yönü-özü

Nasût: Tanrı’nın insanda görünümü

Resâilü’l-Hikme tarafından ortaya konulan Tanrı tasavvurunda ilah, lâhûti ve nâsutî iki yönü bulunan bir varlıktır. Lâhût, Tanrı’nın ilahi yönüne işaret eder.  

Nâsût ise Tanrı’nın cismanî âlemde kendileri ile tecelli ettigi insani suretlerdir... “Lâhût, hiçbir insanın idrak edemeyecegi Allah’ın zatıdır. Nâsût ise insan idrakine, kendi sıfatları ve kendi eğilimlerine göre yansıyan ilahi nurdur.” 

Lahût-Nasût inancı Nusayrilik’teki “Ma’nâ-İsim-Bâb” teslisine benzetilebilir ama önemli bir fark var. Nusayrilerin Teslis algısı Doketiklere benzerken Dürziler ana akım Hristiyanlara (Katolik-Protestan) teslisine benzer.  

Biraz daha açalım: 

Nusayrilere göre Allah sadece bir görüntü olarak Hz. Ali vs şekillerde görünür. Dürzilere göre ise Allah bir insanda zuhur eder ama zuhur ettiği kişi gerçekten de bir insandır. Yani iki tabiat var: tam ilahi + tam insani ama tek bir kişi. Dürziler’in Tanrısı Hâkim bi-Emrillah’da zuhur etmiştir.  

İnanca göre Tanrı’nın el-Aklü’l-Külli’nin yaratılmasından el-Hâkim bi-Emrillah dönemi ile 10 kez zuhur etmişti: el-Aliyy, el-Bâr, Aliyy, Muill, Ebû Zekeriya, Kâim, Mansur, Muizz, Aziz ve el-Hâkim. Her zuhurda bir devir başlıyordu. Böylece toplam 72 kez Tanrı yeryüzünde “belirdi” Ancak Allah’ın her bedenlenmesi arasında kötülük bu gizemli bilgiyi engelledi/örttü. Dürzilik, İbrahimî inançları ve peygamberleri “Hakikati perdeleyen kötüler” olarak tanımlıyor.

Dürzilerin teolojisindeki bu “Akışkan Tanrılık” Hakim bi-Emrillah’tan onun Veziri Hamza b. Ali’ye geçmiştir. Burada açıkça Neoplatonik-Meşşâî sudûr şeması görülür, ama dinsel ve ezoterik bir biçime bürünmüştür. Yani Meşşâî sudûr teorisi, Dürzîlik ve Nusayrîlik’te teolojik ve ezoterik bir zuhur doktrinine dönüşmüştür.  

Meşşâî metafizik ile Nusayrîlik ve Dürzîlik arasındaki bağ, Tanrı’nın mutlak birliğini ve aşkınlığını korurken, O’nun varlıkta ve insanda aşamalı bir biçimde zuhur etmesi fikrinde yatar. 10.–11. yüzyıllarda İhvân-ı Safâ, İsmâilî düşünürler ve Meşşâî filozoflar aynı entelektüel çevrelerde etkileşime girdiler. İsmâilî kozmogoni ve teolojisi, Dürzîlik ve Nusayrîlik için ana kaynaklardan biridir. Bu İsmâilî düşünce ise Farabî ve İbn Sînâ’nın sudûr şemasıyla doğrudan temas hâlindeydi. Dolayısıyla, Dürzî ve Nusayrî Tanrı tasavvurları Meşşâî felsefeden doğrudan olmasa da İsmâilî aracılığıyla etkilenmiştir. 

üçgen içeren bir resim
Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.Dürziliğe göre Allah’ın hakiki bilgisi peygamberler yüzünden üzeri örtülmüştür. Bu sebeple Dürzilik tüm peygamberlere ve getirdikleri kutsal kitaplara düşmanlık etmektedir. Dürzilik Hakim bi-Emrillah’ın Veziri Hamza b. Ali tarafından yeni bir din olarak geliştirilmiş, İslam’a dair tüm inançların ve ibadetlerle mücadele etmeyi vaaz etmeye başlamıştır. Bu durum da “Terku ibadeti’l-Adem ve’l-Bühtan” farizası olarak isimlendirilmiştir: Genelde bütün din ve inançların şeriatları ile onların alt kollarının ortaya koydugu Tanrı düşüncesini terk etmektir.  el-Beraetu mine’l-Ebaliseti ve’t-Tugyân (İblislerden ve Azgınlardan Uzak Olmak) şeklinde tanımlanan Hz. Nuh’tan Hz. Muhammed’e kadar tüm peygamberlere karşı olmak da bu dinin esaslarından. Burada ifade etmekten utandığım birçok ağır hakaret özellikle Hz. Muhammed (sav) için yoğun biçimde Resâilü’l-Hikme’de kullanılmıştır. (Bkz. et-Takrî’ ve’l-Beyân, 62/483 1371, et-Tebyîn ve’l-İstidrâk, 71/608) 

Tekammüs inancı 

Dürzî inançta ruhların bir bedenden diğerine geçmesi — yani reenkarnasyon fikrini ifade eden inanca gömlek değiştirme anlamına gelen Tekammüs’e göre ruh göçü sadece insan türü içinde gerçekleşir, ruh sayısı sınırlıdır. Tekammüs inancına göre bir kafir şayet iyi biriyse ancak bir Dürzi tarafından öldürülürse tekrar dürzi şeklinde bedenlenebilir ve ebedi kurtuluşa erebilir. Bu bakış açısına göre içine kapalı biçimde yaşayan Dürzilere iyi gördükleri insanları da öldürme hakkı tanınmıştır. (Enver Yasin v.d., Beyne’l-Akl ve’n-Nebiyy, s. 334) 

Dürzîler Haçlı Seferleri ve Moğollar döneminde (11.-13 yy) ne düşmanla ne de Müslümanlarla tamamen ittifak kurmadı, çoğunlukla Müslüman tarafına yakın, savunmacı bir pozisyon aldılar. Özellikle Şuf/Cebel-i Lübnan’da Maruni Hristiyan Araplarla komşu olmuşlar, 1841 ve 1860’ta şiddetli iki iç savaşa girişmişlerdir.    

1800’lerde artık Dürzilerin siyasal olarak seküler Arap ulusalcılığına kaydığını görüyoruz. Atraş aşiretinin lideri Zukan el-Atraş 1910’da Osmanlı’ya karşı Büyük Arap İsyanı’nı örgütledi. 1911’de Faruki Sami Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu’na yenilen Zukan idam edildi Balkanlarda askerde olan oğlu Sultan el-Atraş bunun üzerine aşiretin başına geçti. Osmanlı yeni bir isyandan çekinip müdahale etmese de Atraş Şerif Hüseyin’e destek verip 1918’de isyana katıldı. Sultan el-Atraş ise Osmanlı sonrası Arap ulusalcılığını Fransız sömürgeciliğine karşı 1925’ten 1927’ye kadar devam ettirdi ve Suriye bağımsızlık hareketinin öncüsü oldu. 

Dürzilerin modern Lübnan’ın kuruluşunda yer aldılar. Canbolat çizgisi sekülerist, sosyalist, Arap milliyetçisi olarak Dürzî topluluğunun siyasi kimliği hâline geldi. 1977’de Kemal Canbolat Suriye istihbaratı Muhaberat tarafından öldürüldü. Yerine oğlu Velid Canbolat geçti. 1983’te Dürzi-Maruni savaşı Hristiyan sivillere yönelik işlenen Şuf Katliamı ile sonuçlandı. 

16 Haziran 2024 - Gazze Soykırımına katılan bir Dürzi askerin cenazesi.

İsrail’de ise yaklaşık 150.000 Dürzî yaşamakta. (Ülke nüfusunun %1,5 kadarı). İsrail devleti kendi nüfusunun 3’te 1’ini oluşturan Müslüman ve Hristiyan Filistinli vatandaşlarına güvenmediği için bu kesimle arasında Dürzileri kullanmaktadır. Arapça konuşan ama İsrail devletine sadık olan Dürziler hem İsrail ordusu ve polisinde hem de istihbaratta öncü kuvvetler olarak kullanılmaktadır. Günümüzde de İsrail’in Suriye’deki öncü kuvvetleri olarak hareket ediyorlar. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.