İsrail Mescid-i Aksa’nın Altında Köstebek Kazılarıyla Ne Arıyor?

Araştırmacı Mehmed Mazlum Çelik, İsrail'in Süleyman Mabedi’ni arama bahanesiyle yaptığı kazılarda Mescid-i Aksa'yı yıkma hedefini ve bu çabanın tarihsel çelişkilerini Fokus+ için kaleme aldı.
Mehmed Mazlum Çelik
İsrail-Mescid-i-Aksa’nın-altında-köstebek-kazılarıyla-ne-arıyor-.jpg
27 Mayıs 2025

İsrail hükümetleri, 1980’li yılların başından beri tam anlamıyla köstebek gibi ve çoğunlukla tüm dünyadan gizleyerek Mescid-i Aksa’nın altında tüneller kazıyor.

Bu kazıların amacı Süleyman Mabedi’ne yönelik kalıntıları tespit ederek Mescid-i Aksa’yı yıkmak adına meşru bir delil üretmek.

Kudüs Yüksek İslam Heyeti Başkanı ve Mescid-i Aksa Hatibi Şeyh İkrime Sabri 2018’de AA’ya verdiği röportajda yıkımın acını şu sözlerle dile getiriyordu:

“Ana hedef Yahudi tarihine dair bir bulguya ulaşmaktır. Ancak İsrail, Doğu Kudüs'ü işgal ettiği 1967'den bu yana sürdürdüğü kazı çalışmalarına rağmen bu bağlamda tek bir bulguya rastlamamıştır.”

UNESCO’nun tüm taleplerini görmezden gelen İsrail yönetimi Mescid-i Aksa’nın temellerini yıkmış ve İslam’ın ilk kıblesini olası bir depremde yıkıma açık hale getirmiş durumda.  

Deprem yıkmasa bile temelleri yok edilmiş Aksa’nın zaman içerisinde çürüyerek yıkılmasına açık hale getirmiş durumda bu kazılar. Nihayetinde Netanyahu içine girdiği siyasi krizden kurtulmak adına uzun yıllardır gizlenen bu tünellerde pozlar vererek yıllardır süren yıkımı gözler önüne serdi.

Peki İsrail’in bir köstebek gibi yaptığı kazılarda aradığı Süleyman Mabedi neden önemli?

Süleyman Mabedi

Yahudi tarihinde ibadet yerleri bir mahfil olarak farklılık arz etmektedir. Örneğin; Hz. Musa zamanında Mişkan adı verilen yapılar öne çıkar. Bir kamu alanı olan Mişkanlar Yahudileri bir arada tutmuş ve Tanrı’nın insanlara misafir olduğu bir mabet olarak kabul edilmiştir.

Yahudi inanışına göre; Mişkanların Ahit Sandığı gibi önemli dini emanetleri korumada yetersiz görülmesi üzerine Hz. Davut, daha ihtişamlı ve korunaklı bir mabedin inşasına girişmiştir. Hz. Davud’un başlattığı bu mabedi oğlu Hz. Süleyman tamamlayacaktır.  

Bugün İsrail’in köstebek gibi Kudüs’ün altını oyduğu ve aradığı mabedi böylece ortaya çıkmış olur.

Yahudi anlatısına göre; Süleyman Mabedi’nin yapımı yaklaşık yedi yıl sürmüştür. Bu yapının inşasında çalışan işçiler yapı sürdüğü yıllarda ne hastalanmış ne de hayatını kaybetmiştir. Yapı tamamlandığında ise ustaların tekrar benzer yapılar inşa etmemesi adına inşaatta çalışan herkes bir anda ve toplu bir şekilde hayatlarını kaybetmişlerdir.

Siyonizm açısından Süleyman Mabedi’nin bulunmasının iki pratik sonucu bulunur. Birincisi bölgedeki tüm İslam yapılarını barbarca yıkmak adına ciddi bir meşruiyet alanı sağlar. İkincisi ise dünyanın dört bir yanına yayılmış Yahudi nüfusunu İsrail’e getirmek adına ciddi bir propaganda aracı elde edilecektir. Ayrıca Süleyman Mabedi’ne dair bir kalıntı bulunması durumunda ‘Kutsal Ahit’in kalıntılarını da ortaya çıkarmak için Kudüs’ün tabir-i caizse altı üstüne getirileceği aşikardır.  

Siyonist hükümetin bu denli dürtüsel hareket ettiren bir diğer önemli neden de Süleyman Mabedi’nin siyasi önemidir. İnanışa göre Süleyman Mabedi sonsuza kadar ayakta kalacak ve bu yapı ayakta olduğu müddetçe Siyonizm bağımsız bir siyasi hareket olarak bölgeye hükmedecektir.  

Yine aynı öğretideki belki de hem en tuhaf hem en önemli ayrıntı; tüm vaatlere rağmen Süleyman Mabedi’nin yıkılış nedenidir. Yahudi teolojisine göre Babil sürgünü ve Süleyman Mabedi’nin yıkılmasının en temel nedeni Yahudilerin kan dökmesi, putperestliğe meyletmeleri ve zulüm işlemeleridir.

Bugün çocuklarının ölü bedenleri üzerine inşa edilen Siyonist devlet, Süleyman Mabedi’nin yıkılış nedeni ortadayken kendi varlığına bir meşruiyet kazandırmak adına canhıraş bir şekilde mabedi araması ise tarihin bir cilvesi olsa gerek.

Babiller Süleyman Mabedini yıktıktan kısa bir süre sonra efsanevi Pers Kralı Kiros sayesinde mabet tekrar inşa edilmiştir.

Kiros’un adaleti

Kiros, MÖ 590 senesinde dünyaya gelmişti. Medlere isyan eden Fars eyaletinin mensubu olarak kısa sürede Pers İmparatorluğunun kontrolünü ele geçirdi.  

Girdiği hiçbir coğrafyada katliam yapmaması, insanların can, mal ve hürriyetini teminat altına alması Kiros’un önünde en güçlü kalelerin bile kapısını yıkan silahıydı.  

Öyle ki onlarca yıl Perslilerin hayalini süsleyen Lidya Krallığı bütün azameti ile Kiros’un büyüsüne kapıldı ve teslim oldu.  

Bu tarihte daha evvel eşine rastlanmayan yönetim modelinden etkilenen Babil halkı Kiros’un hakimiyeti altına girmeyi ve Babil Kralı Nabukadnezar’ın yönetimini reddetmesi Yahudiler için bir dönüm noktası olacaktı; çünkü Kiros, Kudüs sürgününü bitirecek kararı alıyordu.

Yeşeya Kehanetlerinde bu durum şu sözlerle yer almaktaydı:

Koreş isimli bir adam Babil’i fethedecek ve Yahudileri serbest bırakacaktı (İşaya 44:28; 45:1).  

Fırat Irmağı’nın suları kuruyacak, böylece Koreş’in ordusunun yolu açılacaktı (İşaya 44:27).  

Adil bir kral olan Kiros, bu tutumunu yazılı kanunlara da aksettirecekti.

Kiros’un kanunları silindir ve kilden yapılmış bir tabletin üzerine yazdırılarak sonraki nesillere aktarılmıştır. İnsanların ibadet haklarında hür olduğunu, mabetlerinin güvence altına alındığını ve kimsenin zorla sürgün edilemeyeceği gibi bugün dahi uygulanılmasında ciddi arızalar görülen temel insan hakları bu silindir üzerinde kendisine yer bulması son derece şaşırtıcıdır.  

Bu silindir ilk defa 1879 yılında bir Osmanlı Süryanisi olan Hormuzd Rassam tarafından bulunacaktı. Bu haber kısa sürede İstanbul’da bulunan Austen Henry Layard’ın kulağına gelecekti.  

Layard, Batı tarihinde bizler için müstesna yeri olan bir İngiliz’di. Aslında Kıbrıs’ı elimizden söküp alan Büyükelçi Layard idi; ama dönemin devlet adamlarının basiretsizliğinden kaynaklanan bir durumdu. Velhasıl, tabletin bulunduğu haberi Layard’ın kulağına geldiğinde evvela bu eserin Osmanlı’dan çıkartılması için Büyük Britanya adeta tüm gücünü seferber etti. Sultan Abdülhamit, Layard’ın bilge kişiliği ve Türk dostu tavırlarının fazlasıyla tesiri altındaydı. İngilizlerin dostluğu için Kıbrıs’ın elden gitmesine acımamıştı Sultan, bir kil tablet için bunu riske edecek değildi.

Böylece Kiros Kanunları topraklarımızdan çıkarak Londra’ya doğru yol aldı. Sonradan iki tablet daha bulundu ve bu tabletler de aynı şeyi yazıyordu. Rivayet odur ki İskender, Pers imparatorluğunu aldığında yaptığı ilk şeylerden birisi Kiros’un sadeliği ile öne çıkan mezarını ziyaret etmek ve ona saygılarını sunmak olmuştu.

Velhasıl bu adil kral döneminde Yahudiler mabetlerine yeniden kavuşmuşlardı; ama yine tövbekâr olmak yerine kan dökeceklerdi.

İkinci mabedi, Hz. İsa’nın doğumundan 70 sene sonra Romalılar tuzla buz edeceklerdi.  

Süleyman Mabedi’nin dini önemi

Yahudi İbadeti

Süleyman Mabedi yukarıda izah ettiğimiz üzere Yahudilerin ibadethanesi olduğu kadar en önemli siyasi karargâhı ve sembolüydü. Siyasi simgesinin yanı sıra Yahudiler için kurban, hac görevi ve en önemli ibadetlerinden olan Yom Kipur’un icra edildiği mekân Süleyman Mabedi’dir.

Bugün ortada bir Süleyman Mabedi olmaması nedeniyle Yom Kipur’daki kefaret aslında altı boş bir anlayıştır. Bu durum, yani kefaret kapısının kapalı olması bazı Yahudilerin bilhassa Müslümanlara karşı cinayet, gasp vb. günahları işlemekten alı koymaktadır. Siyonist hükümet eğer ki bu mabedi yeniden canlandırabilirse her Yahudi daha cesur bir şekilde düşmanlarına karşı hücum edebilir; çünkü kefaret kapısı olacak ve bağışlanacaklardır.  

Süleyman Mabedi’nin yıkılmasından sonra ortaya çıkan Sinagog kültürü ile birçok Yahudi, mabedin yıkımını bir ibret vesilesi olarak görmektedir. Yahudilerin işledikleri günahların sonucu olarak Tanrı’nın onları cezalandırdığını düşünmekte ve hasbi davranmaktadır.  

Bugün Süleyman Mabedi’ni ortaya çıkarmaya çalışan akıl esasen hasbi Yahudilere ve teolojilerine göre yıkımına sebep olanlardır.

Netanyahu hükümeti bu mabede dair bir kalıntıya ulaştığında bunu tüm dünyaya servis edecektir. Böylece Mescid-i Aksa’yı hunharca yıkarken dünyadaki tüm Yahudileri İsrail’e çekmek için büyük bir koza sahip olacak. Ayrıca mabedin dirilmesiyle kefaret kapısı yeniden açılacak ve çok daha zalim bir İsrail ile İslam alemi karşı karşıya kalacak.